CHP’DE TÜZÜK DEVRİMİ YAPILMAK ZORUNDADIR!

0 Yorum
CHP, Gezi Direnişi’nden sonra kitleler üzerinde yeniden bir umut olmuştu. Ancak yerel seçim öncesinde yaşanan adaylık tartışmaları, cemaatle ittifak iddiaları olumsuz etki yaratmıştı. Özellikle Yeni CHP tartışmaları başladığından itibaren parti içinde bir takım hareketler görüldü. Kadro Hareketi de CHP içinde yer alan bir oluşum. Kadro Hareketi dönem başkanı Barış Tınay, yöneticiler Hakkı Gügen, Hakan Bahçetepe ve Ali Kök ile yerel seçimleri, CHP’yi, Occupy CHP hareketini konuştuk. Kadro Hareketi, CHP için önerilerini de anlattı. CHP içinde neler yaşanacağını, bu önerilerin ne kadar ilgi toplayacağını önümüzdeki günler gösterecek.
Ercan Küçük (EK) :  Kadro Hareketi hakkında bilgi alalım öncelikle. Kadro Hareketi kimdir, hangi ihtiyaçtan doğmuştur?
Barış Tınay (BT) :  Kadro Hareketi tarihsel kökeni olan bir harekettir. Bu adı ilk olarak kullanan bizler değiliz. 1932 yılında Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun başını çektiği isimler, Kadro Dergisi’ni çıkartmış ve tarihimize “Kadrocular” olarak geçmiştir. Kadro Hareketi, Kemalizmi bir ideoloji haline getirmeye yönelik çalışmalar yapan, devletçiliği esas alan bir hareketti. Aynı zamanda Kemalizmle sosyalizm ilişkisini incelemişlerdir.
Siyasette, bir alanda boşluk olduğu zaman yeni oluşumlar mutlaka ortaya çıkmaktadır. Kadro Hareketi, bu siyasi boşluğun bir sonucudur. Özü itibariyle, kısaca anlatmak gerekirse “Sol Kemalist” bir hareketiz. Kemalizmin gerçek sol özünü, anti-emperyalist özelliğini insanlara anlatmaya çalışıyoruz. Kemalizm’i statükoculuk, elitistlik olarak gören anlayışa karşı hem dışarıda ve de ne yazık ki parti içerisinde mücadele ediyoruz.
EK :  CHP içinde geçmişte de başka hareketler ortaya çıktı. Kadro Hareketi’nin bu hareketlerden farkı ne? Yoksa siz de hizipçi misiniz?
BT : Bizler, sadece CHP odaklı siyaset yapmıyoruz. Yapmamaya da özen gösteriyoruz aslında. Çünkü Türkiye’nin çok daha önemli sorunları bulunmaktadır. Bunlar da dar değil geniş anlamda politik perspektifler ortaya koymamızı gerektirmektedir. Daha önceki hareketler, ne yazık ki daha çok parti içerisine odaklanmıştır. Biz, bu hataya düşmedik. Siyasete yıllarını vermiş, tecrübeli bir kadromuz var. Bizler, daha çok CHP Genel Merkezi’nin politikalarına etki etme ve yönlendirme çabası içerisindeyiz. Bizlerden önceki, özellikle gençlik hareketlerinin birçoğu kongreler, kurultaylar peşinde koşan ideolojisiz hareketlerdi.  Dolayısı ile yok olmaya mahkûmlardı. Fakat bizler, 2 senedir bu hareketi yürütüyoruz. Biz çıkar ve hizip üzerine bir siyaset yürütmüyoruz. Böyle bir siyasi anlayışı da kabul etmiyoruz. Bizler, temiz, şeffaf ve ideolojiyi esas alan bir siyasi anlayıştan yanayız.  Kadro Hareketi, parti içinde muhalif bir kanat değil aksine yönlendirici ve ideolojik bir kanat olma çabası içerisindedir.
EK :  Peki Kadro Hareketi içerisindeki herkes CHP’ye üye mi? Aranızda başka partilerden üyeler var mı?
BT :  Tabi ki üyelerimiz ağırlıklı olarak CHP’lilerden oluşuyor. Ama biz sadece CHP üyelerine açık bir hareket değiliz. Aramızda İşçi Partili arkadaşlarımız da vardır. Diğer partilerden de arkadaşlarımız var. Herhangi bir partiye üye olmayan arkadaşlarımız da var. İdeolojilerimizi, manifestomuzu, ilkelerimizi benimseyen her arkadaşımız bizimle birlikte siyaset yapabilir. Bu da çok doğal bir şeydir. Amacımız Tam Bağımsız Türkiye için mücadele etmek. El vermek, omuz vermek isteyen kimseye hayır deme lüksümüz bulunmamaktadır.
EK :  Kadro Hareketi’nin çalışmaları hakkında bilgi verebilir misiniz?
BT :  Kadro Hareketi, CHP içerisinde Sol Kemalist ideolojiye sahip, Türkiye siyasetine yön vermeye çalışan bir harekettir. Amacımız CHP’yi eleştirmek, değiştirmek değil, özüne döndürmektir. Yeni CHP söylemlerini çok doğru bulmuyoruz. Çalışmalarımız da eğitim ağırlıklıdır.
Yaptığımız çalışmalardan örnekler vermek gerekirse, Suriye ile savaşa karşı bir çalışmamız olmuştur. Bu doğrultuda Türkiye’deki konsolosluklara Türkçe, İngilizce, Arapça dillerinde savaş karşıtı olduğumuzu belirten mektuplar gönderdik. Fethiyespor’a destek vermek için TFF önünde “Yüce Atatürk” yazılı tişörtlerle giderek bir basın açıklaması gerçekleştirdik. Akit Gazetesi’nin “Olmasaydın da Olurduk” manşetini mahkemeye taşıdık. Gezi sürecinde Başbakan, İçişleri Bakanı, Emniyet Müdürü, İstanbul Valisi hakkında “toplumu kin ve nefrete yönelterek iç çatışmaya sevketmekten” suç duyurusunda bulunduk. Bir gençlik kolları etkinliğinde “onun bunun askeri olmayın” diyen Gazeteci Koray Çalışkan’a karşı “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diye bir manifesto yayınladık.
Örneklerimden de anlaşıldığı üzere, parti içindeki tartışmalara olabildiğince uzak durmaya çalışıyoruz. Lakin partinin sağa kaymasına, liberalleşmesine sessiz kalmamız beklenemez. Kemalizmi özellikle statükoyu temsil eden, bir darbe ideolojisi olarak göstermek isteyenlere karşı mücadele etmek zorundayız. Koray Çalışkan örneğinde olduğu gibi.
Hakkı Gügen (HG) :  Türkiye’de cumhuriyet yıkıcısı iktidara karşı ayaklanan, direnen halk kitlelerinin çocukları olarak CHP içindeyiz. Bu mücadele bayramların yasaklanmasıyla başlayan bir mücadeleydi. Bu mücadelenin içinden gelen insanlarız biz. Daha mücadeleci, daha halkla iç içe bir CHP yaratmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
KADROO
ADAYLARIN BELİRLENMESİ NOKTASINDA ÖZEN GÖSTERİLMEMİŞTİR
 
EK :  CHP’de yerel seçimler öncesinde adayların belirlenmesi sürecinde çok tartışmalar yaşandı. Bazı ilçelerde CHP binalarının işgal edildiğini de gördük, istifalar da yaşandı. Siz bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
BT :  Adaylık süreçleri çok başarılı bir şekilde yürütülmemiştir. Bu zaten partideki herkesin ortak görüşüdür. Biz de bu konudaki endişelerimizi gerekli yerlere aktardık. Bu konuda alınan seçim sonuçları da bu sürecin başarılı bir şekilde yürütülmediğinin en büyük kanıtı olmuştur. Adayların belirlenmesi noktasında, meclis üyelerinin belirlenmesi noktasında gerekli özen gösterilmemiştir. Sonradan partiye gelenler, adaylık başvurusu yapmayan adaylar, kotalara uyulmaması gibi olaylar parti örgütünde ciddi sıkıntılar yarattı. Örgütü oldukça rahatsız etti. Örgütün içine sinmeyen adaylarla alınan sonuçlar ne yazıkki ortadadır.
EK :  Seçim sonuçlarında AKP %44 civarında oy aldı. Halk, tapeler, yolsuzluk iddialarına rağmen AKP’ye oy vermeye devam ediyor. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 
BT :  Bu seçimler, aslında yerel seçim olmasına rağmen genel seçim havasında geçmiştir. AKP de bu yönde ciddi bir çalışma üretmiştir. Sloganları, söylemleri, politikalarıyla genel seçim algısı yarattılar. Daha önceki yerel seçimlerde AKP oy kaybetmiş ve %38 oy almıştı. Tapeler, 4 bakanla ilgili yolsuzluk iddiaları toplumda ciddi anlamda etki yaratmıştır. Fakat bunun ardının kesilmemesi, her gün 1 tapenin çıkması, bunların komplo olduğu ve paralel devlet algısının gerçek olduğu yönünde bir fikir oluşturdu. Sonuçlara baktığımızda AKP başarısızdır demek güçtür.
CHP BAŞARISIZ OLMUŞTUR
 
EK :  Peki CHP sizce başarılı mıdır? Özellikle İstanbul ve Ankara’da?
BT : CHP, bu seçimlerde başarısız olmuştur. Bunu net bir şekilde ortaya koyabilmemiz, ifade edebilmemiz gerekmektedir. Bizim için oy arttırmak bir başarı ölçüsü olmamalıdır. Önemli olan seçimi kazanmaktır. Kazanamadığımız zaman bunlar da bahane edilmemelidir. Adayların belirlenmesi aşamasında yayınlanan genelgelere bile uyulmamıştır. Kendi yayınladığı genelgeye uymayan genel merkez, genelgeye örgütün uymasını istiyor. Bu da tabi ayrı bir ironi konusudur. Örneğin adaylık başvuruları 20 Eylül’e kadardı. Eğitim sertifikası olmayanlar aday olamayacaktı. Genelgede özel durumlar sebebiyle genel merkezin de başvuru alabileceği bir madde de vardı. Suistimale açık bir madde aynı meşhur 12.maddemiz gibi. Baktığımız zaman şu andaki mevcut listelerdeki çoğu isim, genelge tarihine uymayan, sonradan adaylık başvurusu yapan, eğitim sertifikası almamış ve hatta partili olmayan kişiler. Birçok ilçede eğilim yoklaması yapıldı. Bu demokratik bir gelişme olarak sunuldu. Ne yazık ki eğilim sonuçlarına da itibar edilmedi. Fatih’te Sabri Erbakan, Bahçelievler’de Saffet Bulut, Üsküdar’da İhsan Özkes gibi. Bunlar örgüt nezdinde çok ciddi, kırıcı davranışlardır. Adaylar, çoğu ilçelerde örgütün içine sinmemiştir. 6 ay öncesinde adaylar açıklanacak denmesine rağmen, neredeyse son 1 ay kala adayı açıklanan ilçeler oldu. Kimsenin görmediği ve görebileceğini de düşünmediğim anket sonuçları var. Bakırköy, Kadıköy, Beşiktaş adayları gece boyunca sürekli kendi aralarında döndü. Bu yüzden sosyal medyada ne yazık ki dalga konusu olduk. Topluma da güven veremedik.
EK : Gezi’den sonra değişen bir Türkiye var. Sosyal konularda aktif olan bir genç kesim var. Pamir bebek olayında da gördük bunu. Halk doğrudan arama kurtarma çalışmalarına katıldı. Seçimlerde halk sandıklara sahip çıktı. Halk sosyal, siyasi konularda olayı başkasına bırakmaktansa kendisi doğrudan müdahale etmeye başladı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ali Kök (AK) :  Gezi’den sonra insanlarda sosyal medyanın kullanılmasının da etkisiyle anlık reaksiyon verebilme yeteneği had safhaya ulaştı. Mesela adayımızın sandık tutanaklarımızı alamıyoruz tweetiyle yaklaşık 1000 arkadaşımızın gelip “görev alalım, neler yapabiliriz” şeklinde biz geri dönüş yaptıklarını gördük. Pamir olayında da. Türkiye’nin genel bir davranışı haline geldi. Bir yerde bir eksiklik olduğunda insanlar sosyal medyanın etkisiyle hemen oraya akın etme derdinde ve yardımlaşmanın en üst seviyede olduğunu görüyoruz.  Gezi olayları ve hükümetin de bunlardan rahatsız olmasıyla ilgili uygulamalarla da karşılaştık.
Hakkı Gügen (HG) :  13 yıldır süren ve devlet olmaya çalışan bir hükümet var. Hükümete olan güvensizlik devlet sistemine güvensizliğe dönüştü. Pamir olayında da devletin polisine güvenip görevi ona bırakmaktansa halk görevi kendisi almayı tercih etti. Ya da Gezi Parkı olaylarında halk yaralandığında, hastalandığında devlet hastanesine güvenip gitmektense gönüllü revirlere gidip tedavi oluyor. Hükümetin devletleşmesiyle oluşan güvensizlikten halk kendi yatay örgütlenmelerini kurup bunlara sahip çıkıp, toplumsal görevler alarak yerine getiriyor.
EK :  Halkın devlet yapısına ihtiyaç duymadan kendi yöntemlerini oluşturmaya başlaması biraz sosyalizme, komünizme de yakın bakmaya çalıştığını mı gösteriyor?
BT :  Bu hangi açıdan baktığımızla alakalı. Genel olarak baktığımızda bu insanların çoğunun herhangi bir ideolojiyi sahiplenmediğini daha çok olaya özgürlükler açısından yaklaştığını görüyoruz. Bütün ideolojileri bir kenara koyarak, bu olayları, dayanışmayı demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesi noktasında bir adım olarak görmeliyiz. Yani, dayanışmanın artması bir nevi özgürlük ve demokrasinin korunması isteminden kaynaklanıyor.
 
EK :   Bütün ideolojileri bir kenara koyup dediniz. İdeolojiler bitti mi?
BT :   İdeolojiler bitti demek komik bir söylem olur. Bu neo-liberal bir söylem aslında. Kapitalist sistem devam ettiği sürece sağ da sol da her zaman var olacaktır. Fakat geldiğimiz noktada insanlar, özellikle Gezi direnişi ile sokağa çıkan gençler, Kemalizm, Sosyalizm, Komünizm ya da kapitalizm derdinde değil. Bu insanlar, artık toplumdaki AKP’nin yürütmüş olduğu kin ve nefret politikalarından, baskıcı uygulamalardan dolayı bir sosyal patlatma yaratmıştır. Bunda kontrolsüz ve aşırı polis şiddetinin payı oldukça büyüktür. Gençlerimiz dövülüyor, katlediliyor. Bunları görenler de ister istemez tepki gösteriyorlar. Çünkü buradakiler onların arkadaşları, kardeşleri, çocukları.. Artık birleşmenin, birlikte hareket etmenin önemi kavranmış durumdadır. Böyle durumda asgari müşterekler dediğimiz kavramlar ortaya çıkıyor. İdeolojiler de biraz arka planda kalıyor.
CHP, GEZİ’Yİ ANLADI MI?
 
EK :  Gezi eylemleri döneminde Başbakan Erdoğan bu olaylar CHP’nin işi dedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Ne CHP’si? Bu gençler bizi de istemiyorlar” demişti. Daha sonra yine Gezi için direniş gecesinin ertesi günü Kılıçdaroğlu, dönemin Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk ile polis eşliğinde Gezi Parkı’nı gezmişti. Sizce CHP Gezi’yi anlayabildi mi?
BT :  Gezi Direnişi Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en örgütlü, en hızlı gelişen direnişi olmuştur. Polis şiddetine karşı, hükümetin baskıcı politikalarına insanlar tepki gösterdi. Bu sosyal patlamadan herkes nasiplenmek zorunda kalmıştır. Bundan tabi ki CHP de etkilenmiştir. 90 kuşağı denilen internet düşkünü, apolitik olduğunu düşündüğümüz gençler belki de hayatlarında ilk defa eyleme katıldılar. Belki de yıllardır yapılamayan bir devrimi gerçekleştireceklerdi. Polis şiddetiyle mücadele ettiler. Bunlar çok önemli şeyler. Sistem karşıtı eylemler. Buradan mutlaka CHP’de kendince dersler çıkartmıştır. Bunlar politikalara ne kadar sirayet etmiştir bu tartışılır. Bunu bir yerel seçim süreciyle değerlendiremeyiz. Değerlendirmemek de gerekir.
OCCUPY CHP TARTIŞMALARI
 
EK :  OccupyCHP hareketi sosyal medyada örgütlendi. CHP Genel Merkezi’ni işgal ettiler. Forum yaptılar. Öncesi ve forumda konuşulanlar ve şuanki CHP ekseninde baktığımızda siz bu hareket hakkında neler düşünüyorsunuz?
BT :  Bu olaya şöyle bakmamız lazım. Şu an ki noktada karşımızda hedefine adım adım ilerleyen ve neredeyse sona yaklaşmış bir karşı devrim hareketi var. Yargıyı, polisi, orduyu tamamen ele geçirmiş, kendi derin devletini yaratmış, halkına şiddet uygulamayı kendine meşru görmüş ve görmeye de devam eden bir anlayış var. Yani bütün yurtseverlerin, aydınların, demokratların, sosyalistlerin birleşmesi gereken olağanüstü bir durum var. Bu arkadaşlarımızın CHP’ye gelmesini tabi ki olumlu karşılıyoruz. Bunun nasıl yapılacağı konusunda onların da fikirleri var, bizlerin de. CHP kapılarını bu gençlere açarken ne yapacağını bilmiyordu. Gelen arkadaşlar da neyi değiştireceklerini bilmiyorlardı. CHP’nin işleyişini ya da siyasi bir partinin nasıl olduğunu, siyasetin nasıl yapılacağını bilmiyorlardı.
Bu hareketin nasıl başarıya dönüşeceğini düşünmemiz gerekiyor öncelikle. Partinin değişmesi gerektiği konusunda biz de hemfikiriz. Ama nasıl ve ne yönde değişmesi konusunda iyi düşünmemiz gerekir. Bizlerin en başta rahatsız olduğu konu bu partiye emek veren, çok değerli arkadaşlarımızın yok sayılmasıdır.
Partide gençlik yok, hiç de olmadı gibi bir algı yaratılıyor. Parti gençliği, sadece bayrak asan, işgücünden faydalanılan bir kitle olarak gösteriliyor. Bu anlayışı kabul etmiyoruz. Bizim arkadaşlarımız delege yapılmıyor, meclis üyesi yapılmıyor. MYK’ya, PM’ne alınmıyor. Genel Başkanımız göreve geldikten sonra %10 gençlik kotası getirildi. Bu kotanın iyi ve kötü yönleri de ayrı bir tartışma konusudur.
Gençleri partiye çağıranlar, işgale hazırız diyenler, dükkân sizin diyenler ne kadar gençlik politikalarına destek vermişler, ne kadar gençlerin arkasında durmuşlardır, samimiyetle sorgulamamız gerekiyor. Zihniyeti değiştirmediğimiz sürece bu çağrıların, katılımların etkili olacağını düşünmüyorum. Bizim önce kendi partimizde emek harcayan arkadaşlarımızın önünü açmamız, onlara sahip çıkmamız gerekiyor.
HG :  Bu bizim alışık olduğumuz bir durum. Her seçim öncesinde olduğu gibi, sonrasında da ‘çare benim, çözüm benim’ gibi anlayışlarla genç arkadaşlar mücadelemize katılırlar. Ama bu sefer sosyal medyanın da aktif kullanılmasıyla örgütlü bir şekilde katıldılar. Partideki zihniyetin değişmesi çok önemli. Gençlik örgütümüzden yetişen değerlerimiz partide çok aktif olarak görev bulamıyorlar. Mesela AKP’de, Antalya ve GaziAntep Belediye Başkanlıklarını kazanan milletvekilleri MYK’dan ayrıldılar. Yerlerine giren isimlere baktığımızda yaşları 32-33-34 olan gençlik kollarından yetişme milletvekilleri olduğunu görüyoruz.  Buna benzer kendi içimizden yetişen değerleri, parti yönetiminde aktif şekilde görev almasını sağlamalıyız. Öncelikle değişmesi gereken budur.
EK :  OccupyCHP 20 maddelik bir manifesto hazırlamıştı. Sizce değişmesi gerekenler manifestodaki tespitler değil de sizin söyledikleriniz mi?
BT :  Yapılması gereken şey aslında ortak bir platform kurulup, örgütün ve bu arkadaşların birbirini tanımalarını sağlayabilecek ortamları yaratmak ve asgari müşterekler üzerinden bunu oturtabilmektir. Bu ülkede demokrasi sorunu var. Bu ülkede ifade özgürlüğü sorunu var. Bu ülkede basına sansür, baskı var. Bu tarz temel sorunlar üzerinden yola çıkmanın daha mantıklı olacağını düşünüyorum. Yayınlanan manifesto tüm OccupyCHP’yi de kapsamamaktadır. Tam anlamıyla katılımcı bir şekilde hazırlanmamıştır. Bu hareketteki bütün arkadaşların desteklediği bir manifesto değil. Yine de manifestoyu ele alırsak, CHP’nin ilkeleriyle çelişen fazlaca madde bulunmaktadır. Biz bunlara karşı çıkmak zorundayız. Dediğim gibi amacımız eğer AKP’yi yıkmak ise asgari müşterekler üzerinden bütün kesimleri birleştirmemiz gerekmektedir.
EK :  OccupyCHP hakkında bir takım iddialar var. Kürtçü, Atatürk karşıtı, Sorosçu denildi.
BT :  Bu arkadaşların söylemleriyle partinin şuanki politikalarının birbirinden uzak olmadığını söylememiz gerekiyor. Söylemler aslında Yeni CHP adı altında yapılan mevcut politikalarla benzer. Fakat ben yaftalama yapılmasını doğru bulmuyorum. Bu hareket içinde bizim de tanıdığımız arkadaşlarımız var. Bu konuda çekincelerimizin olması, eleştirel yaklaşmamız normaldir. Tabi yaftalamadan. Örneğin manifestoda kullanılan Türkiye Halkları kavramı çok tartışmalı bir kavramdır. Bu tarz söylemleri kullanmak, parti örgütünün önüne koymak doğru bir yaklaşım değildir.
EK :  OccupyCHPliler, “CHP madem halkın partisi, yine halkın partisi olacak” diye bir söylem geliştirdiler. CHP neden halktan kopuk? Neden halka ulaşmakta zorlanıyor da gençler toplanıp CHP’yi işgale geliyorlar?
 
HALK CHP’Yİ İŞGALE GELİYOR SÖYLEMİ AYRIŞTIRICIDIR
 
BT :  Bunlar aslında soyut kavramlar. Bu söylemleri ben doğru bulmuyorum, tasvip de etmiyorum. Bu arkadaşlarımız, daha önce de partiye gelse zaten üye olabilirlerdi. Bir şeyleri dışarıdan eleştirmek kolay geliyor insanlara.  Dışarıya karşı “CHP bir klik partisidir” imajı yaratılıyor. Halk, CHP’yi işgale geliyor söylemi ayrıştırıcı ve ötekileştirici söylemlerdir. Bu hareketin başarılı olmasını isteyenler bu söylemleri bırakmalıdırlar.
EK :  CHP Genel Merkezi’nde düzenlenen forum öncesinde dışarıda yaşanan tartışmalarda gönüllülerin “hani Genel Başkanın kapısına tekmeyi vuracaktık, burayı terk et burası artık gençlerin diyecektik” diyenler oldu. Böyle bir olay yaşansaydı ne olurdu?
BT :  Genel Başkanımız bu konuda herkese açık, isteyen herkes rahat bir şekilde kendisiyle görüşebilir. Ama bu tarz söylemlerin ortalığı provake etmek amacıyla söylendiğini düşünüyorum. Karşınızda sizi dinleyen bulduğunuzda böyle şeylere gerek kalmayacaktır. Genel Başkanımız da bu hareketi desteklediğini açıklamıştır zaten.
EK :  2014’te Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaşanacak. Sizin olmasını istediğiniz bir adayınız var mıdır?
BT :  Partimizin şeffaf bir şekilde bu süreci götüreceğine inanmak istiyorum. Yerel seçimlerden gerekli derslerin çıkartılacağını umuyorum. Artık, neredeyse son aşamaya gelmiş bulunmaktayız. Şu aşamada, biz kimin olmasından ziyade kimin olmaması gerektiğini biliyoruz. Biz toplumu bu kadar ayrıştıran, birbirine düşüren, iç savaş noktasına getiren kişilerin, böyle bir makama oturmasını istemiyoruz.
EK :  Başbakanın olmasını istemiyoruz dediniz. Peki ya Abdullah Gül aday olursa?
BT :  Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül arasında bir fark görmüyoruz. Toplum bu kadar ayrıştırılırken, Cumhurbaşkanlığı makamında oturan Abdullah Gül’ün en ufak bir müdahalede bulunmadığı, bulunamadığı aşikardır. Bu makam, devletin en üst makamıdır. İnsanlara ve topluma güven vermesi gerekir. Tarafsız olunması gerekir. Toplum iç savaşa sürüklenirken, gençler katledilirken bir cumhurbaşkanı sessiz kalamaz.
EK : CHP’li yöneticiler yaptıkları açıklamalarda dışarıdan gençler gelsin, bizim gençlere ihtiyacımız var dediler. CHP’de genç yok mu?
BT :  CHP, bugün Türkiye’nin en dinamik gençlik örgütüne sahip partidir. Eleştirilebilir yanları yok mudur mutlaka vardır. Fakat yok sayılması, öncede bahsettiğim gibi kabul edilemez. Hele ki CHP’de gençlik çalışmıyor gibi söylemler doğru değil. Bunlar kırıcı söylemlerdir. Örgütün emeğine saygısızlıktır. Partide yıllarını veren, bu uğurda dayak yemiş, dışlanmış, katledilmiş arkadaşlarımız var. Gezi Direnişinde katledilen arkadaşlarımızın çoğu CHP üyesiydi.  Bunun farkına varmamız gerekiyor.
CHP GENÇLİK KOLLARI BAŞARISIZ!
 
EK :  Siz CHP Gençlik Kolları’nı başarılı buluyor musunuz?
BT :  Son dönemi özellikle ele alırsak, başarılı bulmuyoruz. Bu kadar gencin sokağa döküldüğü olağanüstü bir dönemde, CHP Gençlik Kolları’nın daha kapsayıcı ve kucaklayıcı politikalar üretmesi gerekirdi. Bu konudaki eksiklik, OccupyCHP gibi bir hareketin doğmasına yol açmıştır.
Eylemsellik noktasında yaşanan durgunluk ise partide gençlerin yok sayılmasına da sebebiyet veriyor.  Gençlere ihtiyacımız var söylemi aslında buradan doğuyor. Düşünün ki 90 yıllık bir partinin Genel Başkanı yumruklanıyor, gençlik kolları bir açıklama dahi yapamıyor. Oysaki gençlik kollarının tüm Türkiye’yi ayağa kaldırması gerekirdi.
EK :  Siz Gençlik Kolları yönetiminde olsaydınız neler yapardınız?
BT :  Aslında varsayım üzerine siyasi söylemde bulunulmaz. Lakin sorunuzu şu şekilde belirtirsek bizlerin isteği, Gençlik Kolları’nın parti politikalarına yön verebilmesidir. Yön verebilecek güce, ideolojiye ve örgütlülüğe sahip olabilmesidir. Biz genç arkadaşlarımızın daha ideolojik ve örgütlü olmalarını istiyoruz. İdeolojik bir çalışma ise ne yazık ki uzun yıllardır göremiyoruz. Ahmet Taner Kışlalı’nın anmasını unutan bir gençlik kolları da istemiyoruz.
HG :  Sistemin genci profiline girmeden çalışmaların yürütülmesi, gençliğin içinde gençlik çalışmaları yürütülmesi gerekiyor. Şortumuzla, çantamızla direnen gençlik formatını korumamız lazım. Üst yönetimin görevi çok sayıda genci çalıştırabilmesi, ürettirebilmesidir.
Hakan Bahçetepe (HB) :  Partide yukarısı gençliği partinin staj merkezi olarak görüyor. Sen dur bekle, zamanı gelsin söylemleri gençliğin önüne set çekiyor. Buna itiraz edince sıkıntılar yaşanıyor. Bu nasıl aşılır? Ben aşağıdan gelen yeni bir hareketle bunun aşılacağını düşünmüyorum. Var olan söylemler, AKP’nin liberal söylemleri, 2010’daki yetmez ama evet söylemlerinin biraz daha geliştirilip tekrarlanmasıdır. CHP Gençlik Kolları daha sınıf temelli, Uludere’deki kadınla Ege’deki kadının kader ortaklığı yapabileceği bir sınıf politikası oluşturmalıdır. Bu gençlik hareketi yukarıya sirayet ettikçe, Türkiye’deki gençliğin de önü açılmış olacaktır. CHP bu şekilde büyür. Demokratik özerklik, Türkiye Halkları gibi söylemlerle belli bir aşamaya gelineceğini düşünmüyorum. Almanya’da SPD gençliği,  Ana kademenin aldığı sağlık reformu kararını sokaklarda reddetti. Ana kademe de reform kararını geri çekti. CHP gençliği yukarıya karşı eleştiri vermeye çekiniyor. Parti meclisi üyesi olamam, bir yerlere gelemem korkusu olunca ideolojik siyaset yapma imkânı kalmıyor. Kalmayınca da güvensizlik ortamı oluşuyor. Bu tarz br hareketle ivme kazanmak yerine Hatay’da Ethem Sarısülükle, Ali İsmail Korkmaz’la ivme kazanılır.
HG :  Meclis üyeliği seçimlerinde eğilim yoklaması olan ilçelerde gençler merkez yoklaması olan ilçelere göre daha fazla yer bulmuşlardır. Biz parti örgütümüze güveniyoruz. Parti işleyişinin demokratikleşmesinde partinin her kademesindeki görevlinin ön seçimle belirlenmesinin gençliğin görev alması için yeterli koşullardan birisi olduğunu düşünüyoruz.
HB :  Yerel seçimlerde inşallah maşallah gibi dini söylemlerle karşı tarafın kitlesine hitap edemiyoruz. Bunu kırmak için sosyal politikalara ağırlık vermek gerekiyor.
TÜZÜKSEL DEVRİM ŞART !
 
BT :  Biz sürekli ideoloji tartışıyoruz ama aslında gözden kaçırıyoruz. Bizim, CHP’de tüzüksel bir sıkıntımız var.  CHP’de artık bir tüzük devrimi yapılmak zorundadır. Sol partiler, ideoloji ve örgüt partileridir. Biz de ne yazık ki bu iki durum da esnetilmiş, karmaşıklaştırılmıştır. Bizim tüzüğümüz dışarıdan gelenlere çok açık, korumasızdır. Genel Merkez politikaları yılllardan beri sağ odaklı yapılıyor, ısrarlı bir şekilde sağ oyların peşine düşülüyor. Bu yanlışın faturası ise her seçim sonrası parti örgütüne ödettiriliyor. Geçmiş dönem seçim sonuçları incelendiğinde, CHP ne zaman sola yönelik politika ürettiyse, o kadar başarılı olmuştur. Bu partide insanlar elini kolunu sallayarak aday olmamalıdır. Hiçbir şekilde görev almamış, partinin kapısından geçmemiş, hatta partiye hakaret etmiş insanlar önümüze PM üyesi, belediye başkan adayı veya milletvekili olarak getiriliyor. Bu ciddi anlamda bir haksızlık, kırgınlık ve küskünlük yaratıyor. Bu görevleri başarıyla yerine getirebilecek, partiye yıllarca emek vermiş insanlar ötelenmiş, dışlanmış oluyor. Partide emek vermiş insanların tüzüksel bir koruma altına alınarak, emeklerinin karşılığını alması gerektiğini, düşünüyoruz. Biz artık Faik Tunaylar’ın, Aydın Ayaydınlar’ın, parti üyesi olmayıp da başkan adayı hatta başkan olanların bu partide olmaması gerektiğini düşünüyoruz.
HB :  2010 kurultayında yapılan gençlik kotası demokrasi ve gençlik adına daha önce olmamış bir adımdı ve o zaman da olumlu karşılandı. Ama o zaman da söylediğimiz gibi bu madde tek bir cümleden ibaret olamaz. Bir tanımlaması olması gerekir. 30 yaşın altında olan her genç gençlik kotasından meclise, PM’ne yazılabilecek kadar ucu açık bir tüzük kurultayıydı bu. Gençlik kotasına uygun haller, davranışlar, partideki görevler şekillendirilmeliydi.
HG :  Bizim kotaya ihtiyacımız yok, demokrasiye ihtiyacımız var. Salt kota uygulanırsa emek veren gençler değil, sistemin gençleri görevlere gelebilir. Bizce emek veren, örgütün suyunu taşıyan arkadaşlar görevlere gelmeli. Bu partiyi kendi kültürü başarılı kılacaktır. Yakasına CHP rozeti takmakla CHPlileşme süreci tamamlanmıyor, CHPlilik ruhunu yaşaması gerekiyor.
6 OK HİÇBİR ZAMAN BİTMEZ
 
EK :  CHP-Cemaat ittifakı da çok tartışıldı. Siz bu iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz? CHP’nin böyle bir ittifaka ihtiyacı var mı? Eğer bu ittifak yapıldıysa CHP’de 6 Ok bitti mi?
BT :  CHP’de 6 Ok hiçbir zaman bitmez. CHP olsun ya da olmasın 6 Ok her zaman devam edecek bir ideolojidir. Çünkü bu ideoloji, bu toprakların ideolojisidir. Devletin kurucu felsefesidir. Yadsınamaz ve yok sayılamaz.
Cemaatle işbirliği söylentilerinin çok tutarlı bir yanı yok. Bunu gösterebilecek bir kanıt da yok. Cemaat denilen kavramın ne olduğu, nerede olduğu, ne yaptığı da bilinmiyor. Paralel denilerek CHP’ye yaftalanan bir cemaat söz konusu. Bu tartışmaların bilinçli yaratıldığını ve ulusalcı seçmeni etkilemeye yönelik söylemler olduğunu düşünüyorum.
CHP-CEMAAT TARTIŞMALARI
EK :  Ama var olan bir kavram?
BT :  Evet, tabi ki var. Bu kişilerin orduya sızdığı, cumhuriyet karşıtı odaklarla işbirliği yaptığı yıllardan beri MGK raporlarında zaten var. Fakat, biz ne cemaati ne de AKP’yi kendimize müttefik görüyoruz. İttifak yapmak gibi bir anlayış içinde olmamamız da beklenemez. Bu yapıları ayrı ayrı ele almak, bizleri yanlışa düşürür. Biz her ikisini de yıkmak zorundayız. İki yapı da Cumhuriyet düşmanıdır. CHP’nin bu oyunlara gelmemesi, cemaati iktidara taşıyan bir araç olarak görmemesi gerekmektedir.
CHP TDH’A KATILDI İZLENİMİ YARATILDI
 
EK :  Mustafa Sarıgül’ün İBB Adaylığı da çok konuşuldu. Yıldız bir isimdi ama geçmişte CHP’den ihraç edilmiş de bir isimdi. Sarıgül’ün adaylığıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
BT :  Toplum tarafından benimsenmiş bir belediye başkanıydı. Aynı şekilde İstanbul’da da Mustafa Sarıgül’e sempati besleyen büyük bir kesim vardır. Bunlar yadsınabilecek şeyler değildir. Kurumsal bir parti olarak düşünürsek, partiden ihraç edilen birinin başkanı olduğu belediyeye, ayağına giderek partiye davet edilmesi, çağırılması doğru şeyler değildir.
Partiden atılması siyasidir, siyasi değildir bu tartışmalara girmek çok doğru değil ama parti tarihine baktığımızda bir ihraç söz konusudur. Yöntemin bu şekilde olması CHP’lilerin gönlünü kırmıştır. Sanki CHP, TDH’a katıldı gibi bir izlenim yaratılmıştır. Parti yöneticilerimiz bu konuda ne yazık ki hassas davranmadılar. Parti çalışmalarında takılan sarı TDH atkıları, TDH Bayrakları örgütü ciddi anlamda rahatsız etmiştir. Bu TDH görselleri ne yazık ki seçim süreci boyunca da devam etmiştir.
“Sarının yanına kırmızı da gelecek, alışacaksınız, çalışacaksınız” diyenler, bu örgütün motivasyonunu kırmıştır. Emek harcayan, çalışma yapan, sabah akşam bayrak asan CHP örgütleri olmuştur ama fotoğraf karelerinde hep TDHlılar bulunmuştur. Onlar teşkilat dedikçe, bizler daha çok örgüt dedik. CHP örgütlerini açıkça dışlayan bir tutum sergilenmiştir. Bu da seçim çalışmalarına ve sonuçlarına yansımıştır. Bu arkadaşlar hiçbir çalışma yapmadıkları halde başarısızlıkları CHP örgütlerinin üstüne atmış, başarıları üstlerine almışlardır. Biz burada açık bir şekilde CHP Parti Meclisinin bu politikalarını eleştiriyoruz. CHP bu seçimlerde başarılı olamamıştır. Toplumun beklentisinin aksine aradaki fark çok ciddi anlamda yüksektir. Fark kapanabilecek bir durumda olmadığı için bir mücadele de gösterilmemiştir. Bu da örgütü bir kez daha kırmıştır. İnsanların beklentisi oylarına sahip çıkılmasıdır. Süreç yanlış başlatılmış, yanlış yönetilmiş ve yanlış bitirilmiştir.
DIŞARIDAN GELEN FAİK TUNAY İLE HAKAN ŞÜKÜR’ÜN FARKI YOKTUR
 
EK :  Sarıgül’ün aday gösterilmesinde toplum tarafından sevilmesi etkili oldu dediniz. Peki mesela Hakan Şükür gibi toplum tarafından sevilmiş, AKP’den ayrılan birisi de aday gösterilebilir mi bu mantıkla?
BT :  Tüzük Devrimini isterken işte bunların önüne geçebilmek istiyoruz. Biz bu partinin çalışmış, emek vermiş, işinden, okulundan, ailesinden feragat etmiş insanlarının bu makamlarda olmasını, siyaseten başarılı olmasını istiyoruz. Dışarıdan gelen Faik Tunay ile gelmesi düşünülen Hakan Şükür’ün bizim gözümüzde bir farkı yoktur. Hatay gibi Gezi direnişinde en çok şehit verdiğimiz bir ilde bile AKP’den devşirme bir adayımız oldu. Seçim kazandık ama kazanmak bazen her şey değildir. Bizler, bunların önüne geçmek istiyorsak tüzük devrimini yapmak zorundayız.
HG :  Mesele belediye başkanlığını kazanmak değil, orayı bir toplumsal dönüşümün, cumhuriyet değerlerinin kalesi haline getirmek olarak bakıyoruz. Mesele, Yılmaz Büyükerşenler’i çoğaltmak Ali İsmailler’i öldürtmemektir.
EK :  AKP Ankara Milletvekili Zelkif Kazdal AYM tartışmalarında önce AYM’nin iptal yetkisini kaldıralım dedi. Daha sonra AYM’yi tamamen kaldırmak lazım dedi. Neler söylemek istersiniz?
BT :  Aslında bu arkadaşları tamamen kaldırmak lazım ortadan. Bunlar hukuk devletini katletmiş, anayasayı çiğnemiş insanlardır. Ne yazıkki tamamen cehalet içerisine bulaşmış insanlar tarafından yönetiliyoruz. Bu her politik alanda kendini göstermektedir. Bütün, devlet geleneklerini yok saydılar. Kendi devlet düzenlerini inşa ettiler. Ülkeyi tamamen bir kabile, klik devleti haline getirdiler.
YSK’nın yasağı hakkında yasağı yasaklarız diyen, 3.Köprü güzergâhını helikopterle gezip belirleyen, kafasına göre istediği savcıyı, polisi oradan oraya atan bir başbakanımız var. Baklava çalan çocuklar hapis yatarken, paraları ayakkabı kutularına sıkıştıranlar AKP’nin adaletinde serbest bırakılıyor. Bu çok tehlikeli bir süreçtir. Toplumu kutuplaştırdığı gibi, insanların hak, adalet arayışlarını kendilerine bırakıyor. Halk, kendi adaletini kendi sağlamaya kalkarsa çok daha vahim sonuçlar ortaya çıkabilir.
EK :  Demokrasi sadece sandıktan ibaret midir?
BT :  Hayır, tabi ki değildir. Demokrasiyi bu şekilde gören aslında AKP’nin kendi zihniyetidir. Bu zihniyet şimdi demokrasiyi sahipleniyor, Milli İrade söylemini sahipleniyor. Demokrasi insanların 4-5 yılda bir gidip oy kullanması değildir. Katılımcı anlayışı esas alan, şeffaf bir yönetimdir. Kafanıza göre yeşil alanları yıkıp AVM yapamazsınız. İnsanların fikirlerini almak zorundasınız. Biz bu zihniyete karşı, demokrasiyi, hukuku, güçler ayrılığını, cumhuriyeti oluşturan değerleri savunmak zorundayız.
EK :  Elinizde sihirli bir değnek olsa ne yapmak isterdiniz?
BT :  Elimizde sihirli bir değnek yok ve olmayacak da. Varsayımlar üzerine siyaset konuşmamalıyız. Biz farazi şeylerle uğraşmaktansa, hızlı bir şekilde örgütlenmek zorundayız. Bu topraklarda belki bir daha Atatürk yetişmeyecektir. Kendi gücümüzü ortaya koyarak örgütlenmek, insanlara doğruyu anlatmak, 6 Ok’u tekrar Türkiye Cumhuriyeti’nin felsefesi haline getirmek zorundayız.
HG :  Sihirli değnek, Kadro Hareketi adıyla birbirine sarılan, mücadele eden kişilerin oluşturduğu enerjidir.
EK : Eklemek istedikleriniz varsa alalım.
BT :  Kadro Hareketi’nin özünü gençlik oluşturmaktadır. Ahmet Taner Kışlalıları, Uğur Mumcuları, Doğan Avcıoğlularını, Deniz Gezmişleri, örnek alan, siyasetinde esas yapan bir harekettir. Parti içerisinde kimseyle bir davamız, kavgamız yoktur. Tüm kavgamız Tam Bağımsız Türkiye içindir.
CHP’yi,  bu ülkenin kurtuluşu için tek çözüm olarak görüyoruz. O yüzden de CHP’nin özüne dönmesi için mücadele ediyoruz. Bu uğurda da mücadelemiz sürecektir.
Tam Bağımsız bir Türkiye için, örgütlenmek, anlatmak, konuşmak, ikna etmek zorundayız.
Kısacası çok çalışmak zorundayız.
Röportajınız için teşekkür ederim. Umarım, kendimizi açık bir şekilde ifade edebilmişizdir.
Yayınlandığı Adresler:

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş

Cevapla