“Evden Hala Ben Bile Korkuyorum”

0 Yorum

Korku Evleri… Ülkemizde yeni sayılmasına rağmen çok hızlı popülerleşen bu akım, şehirden çıkmayıp heyecan isteyenlerin yeni gözdesi. Sherlock Holmes okuyup onun gibi davranmayı mı istiyorsunuz? O zaman şehrin göbeğinde bulunan bu ürpertici evlere bir bakın derim ben. Biz Beşiktaş Korku Evini ve onun hikayeleri olan Dehşet Konağı ve Gizemli Konak hikayelerini sizler için biraz kurcaladık (Ama sadece biraz). Röportajı okuduğunuz zaman Damla Ersan için ‘’Yok canım, bu kadın korkunç olamaz.’’ diyeceğinizi biliyorum. Onun için bir kere siz gidin ve ne kadar korkabileceğinizi görün. Korku Evleri hakkında, özellikle Beşiktaş Korku Evi hakkında her şey burada. Keyifle okumanız dileğiyle.

 

Röportaj: Uğur Temel – Enis Derdimentoğlu

Fotoğraf: Müge Arslan Yücetürk

 

UĞUR TEMEL (UT): İlginç bir evin içinde yapıyoruz röportajı, burası bir korku evi, öyle değil mi?

DAMLA ERSAN (DE): Evet bir korku evi; ama biz sadece korku evi olarak hizmet vermiyoruz. Beşiktaş Korku ve Macera Evi olarak korku oyunumuz var, macera oyunumuz var, şirketler için düzenlediğimiz yarışmalarımız oluyor, yani biz birden fazla oyun ile hizmet veriyoruz.

 

UT: Şu an 45m2’lik bir odadayız, aynı zamanda evin 7 bölümünden bir tanesi. Paravanlarla bölünmüş, duvarlarda kan izleri, örümcek ağları var; evin hikayesi nedir?

DE: Gerçekten terkedilmiş bir ev burası. Yaklaşık 90 yıllık bir konak, yenilemişler burayı aslında; ama tarihi bir konak.

 

UT: Peki evin şu an ki tasarımı size mi ait?

DE: Tabii ki ben yenilemeye çalışmadım, tam aksine yeni olanın üstüne eskitmeye bile çalıştım. Eski olan yerlere bilerek hiç dokunmadım; boya vesaire gibi olaylara hiç girmedim. Daha gizemli bir dekor yaptık genel olarak. 4 ayda tamamladık, ince ince düşündük “Bugün nerelere neler yapalım?” diye.

 

 

 

UT: Peki bunun için özel bir yardım aldınız mı?

DE: Kimseden yardım almadık, tamamen kendi yaratıcılığımız. Öyle ki ben herhangi bir korku evini bile gezmedim. Çünkü bildiğim kadarıyla İstanbul’da korku evleri açılıyor, birbirlerine bakıyor, diğeri ötekini taklit ediyor. Gelen müşterilerde de bunu çok iyi anlıyorum bu sebeple. “Burası çok farklı.”, “Bulmacalar çok farklı”, “Konsept çok güzel.” Gelen normalde bir kere gelir korku evine, bize yaratıcı ve özgün olduğumuz için 6-7 kere bile gelenler oluyor. Gerçekten de çok başarılı bir konseptimiz var, oyunlarımıza, korku-gerilim seviyemize çok güveniyoruz. Kesinlikle memnun ayrılıyor müşterilerimiz evden.

 

“ABD’DE KORKU EVLERİ 24 SAAT SÜRÜYOR”

 

UT: Bu akımın çıkış noktası nedir? Yurt dışında bunun örnekleri var mı? Bu yeni bir eğlence türü aslında.

DE: Uzakdoğu aslında, oralarda çok meşhur. Amerika’da da var; ama bizdeki gibi değil. Oradakiler çok sert. O evlere giriş ücretsiz, adamlar sadece Youtube’dan para kazanıyorlar. Bayağı işkence falan yapıyorlar, sözleşme imzalıyorsunuz ‘’24 saat kalmak mecburidir’’ diye. Gerçekten işkence söz konusu orada, buradaki gibi psikolojik gerilim değil. Türkiye’de böyle bir şey yapılamaz, mümkün değil. Ama bence 2-3 sene geçtikten sonra bunu bile kaldırabiliriz. Meraklıları geliyor, “Ben 40 ev gezdim” diyor, yani Türkiye’deki bütün evleri gezmiş nerdeyse ve “Bana istediğinizi yapın” diyor. Ben de “O zaman takımıma tamam, istediğinizi yapabilirsiniz.” diyorum. Bizim aklımıza gelmesi de aslında ilkin şöyle oldu: Ortağım Çin’de yaşadı bir dönem, orada birkaç benzeri yer görmüş. Açma fikrinden sonra aklıma geldi, bende ABD’de birkaç macera temalı, korku tüneli tarzı yerlere gitmiştim. Sonra dedik ki “Bunları buraya uyarlayalım, Beşiktaş Çarşı’da böyle bir renge ihtiyaç var.” Çok da güzel oldu.

 

UT: Ne zaman açıldı peki burası?

 DE: Aktif olarak Temmuz-Ağustos gibi başladık. 1 yıl olmadı daha.

 

UT: Bu konağın, Dr. Kemal Bey’e atfedilen bir hikayesi var. İsterseniz sizden hikâyeyi alalım, sonra“Hikâyenin ne kadarı doğru?” diye soralım.

DE: Ne kadar doğru olduğunu söylemiyoruz. Gelen müşterilere de ne kadar doğru olduğunu söylemiyoruz. Hikâyenin tamamını oyun çıkışında anlatıyoruz, öncesinde tanıtımını atıyoruz. Hikâye şöyle: Kemal Arıtürk bir doktor. Nazi Almanya’sında zorla işkence yaptırılmış, çalıştırılmış bir doktor. Orada psikolojisi bozuluyor. Sonunda Kemal Bey Türkiye’ye dönüyor, Hicran Hanım ile evleniyor. Tam her şey yoluna girdi diye düşünüyor, çok memnun hayatından. Çocukları oluyor, Latife koyuyorlar adını. 4-5 yaşlarındayken Latife şu an bulunduğumuz odaya Kemal Bey’in muayenehanesine geliyor, yüzüne oksijen tüpü patlıyor ve yüzü yanıyor, dünya güzeli bir çocukken yüzü bakılamayacak bir hal alıyor. Kemal Bey’in iyice psikolojisi bozuluyor. Hicran Hanım biraz daha metanetle karşılıyor durumu; Kemal Bey sürekli Latife’yi tedavi etmeye çalışıyor. Bunu sağdaki soldaki öncelikle küçük çocukları kaçırarak deney yaparak yapmaya çalışıyor. Her yeni denemesi daha kötü hale getiriyor Latife’nin yüzünü. Zamanla yetişkinleri de kaçırmaya başlıyor. Daha sonra ev lanetleniyor; sesler, tıkırtılar, ayak sesleri, çığlıklar… Kaçırılan ruhlar evi ele geçiriyor. Kemal Bey hasta kabul etmeye devam ediyor; ama Latife’ye tedavi aramak için insanları burada kullanıyor. Bu oda içinde yapılan deneylere dair fotoğraflar da ipucu olarak burada duruyor. Kadın en sonunda dayanamıyor ve kafayı iyice yemeye başlıyor, günlük yazmaya çalışıyor; ama saçma sapan anlamsız şeyler yazıyor. Biraz olayları, biraz dini ritüelleri yazıyor; dine sarılmaya çalışıyor. Ancak belirtmeliyim biz evde hiçbir dini korkutma öğesi kullanmadık; çünkü bu bir hile ki ben kendi adıma da korkarım. En inanmayan insan bile bir süre sonra Arapça yazılar gördükçe, sesler duydukça ne kadar dalga geçse de korkmama olasılığı yok. Hikayeye geri dönelim, Hicran Hanım bir süre sonra deliriyor ve kendini asıyor ve o da evin bir hayaleti oluyor. Her gelen oyuncuya da buraya kadar anlatıyoruz. Oyun boyunca özellikle korku temasının hakim olduğu Dehşet Konağı’nda evdeki hayaletler, ölen bütün kurbanları, tüm kötü ruhları temsil ediyor ve onları rahatsız ediyorlar. Eve gelen dedektif ekiplerin amacı Latife’nin ruhunu huzura kavuşturmak. Hayaletler de, onları engellemeye çalışıyorlar. Tabii bu “Dehşet Konağı” oyununda böyle. “Gizemli Konak” oyunu korku sevmeyen, macera severler için oluşturulmuş bir dedektiflik temalı, evden kaçış oyunu da diyebiliriz.

 

 

UT: Yani sizin de bir oyuncu kadronuz var, doğru mudur?

DE: Evet bizim de bir oyuncu kadromuz var, doğrudur.

 

Enis Derdimentoğlu (ED): Daha önce de oyun türlerini Dehşet Konağı ve Gizemli Konak olarak ikiye ayırdınız, daha çeşitli oyun tema türleri var mı? Yoksa iki tema üzerinde mi yoğunlaşıyorsunuz?

DE: İki temada sınırlıyız. Gizemli Konak’ın bir versiyonu daha var, dedektiflik üzerine kurulu. Şirketler geliyor örneğin buraya. 5 ana bölümümüz var, bu 5 ana bölüme yerleşiyorlar ve onlara ipuçları veriyoruz, her bölümün sonunda bir ipucu buluyorlar. Her bölümün başında biri var ve her ekip zamanla yarışıyor. Anahtar kelimeyi ipuçları yardımıyla oluşturabilen ekip yarışı kazanıyor. Kurumsal müşterilerimiz için korku evimizde bu tarz 2 tema üzerinden onların ürün ve mesaj talebine göre farklı versiyonlar da yapabiliyoruz.

 

UT: Bir senarist ekibiniz var mı? Her farklı ekip için farklı versiyon yazılıyor mu?

DE: Yok, hayır, öyle olmuyor. Ama genelde her ekibin farklı istekleri oluyor. “Aşırı sert korkut.”, “Temas olmasın.” gibi istekler oluyor, mümkün olduğunca kişilere göre uyarlamaya çalışıyoruz. Bu biraz yaratıcılık işi aslında. Ben genelde her gün buradayım, birebir ilgilenmeye çalışıyorum her ekiple.

 

UT: Yani ben buraya ikinci kez geldiğim zaman aynı şeylerle mi karşılaşıyorum?

DE: Konsept aynı elbette. Bulmacalar ve çözeceğiniz kilitler aynı; fakat hayaletler dengesiz. Yani sizi ilk sefer korkuttuğu gibi korkutmayacaktır. Evet, oturmuş bir düzen var; ama başka şeyler yapabilir. Özellikle 2. ya da 3. gelişleriyse buna dikkat ediyoruz veya şöyle bir şey yapıyoruz; buraya 3 seferden fazla geldiyseniz, size “Sizi girişte kaçıralım.” diyoruz. Kaçırıyoruz, bize dahil oluyorlar ve arkadaşlarını korkutuyorlar. Ama genelde kimse korkutmuyor, bayağı şiddet uyguluyorlar, dövüyorlar arkadaşlarını.

 

UT: Var mı öyle ilginç anınız?

DE: Bir sürü var hem de. Müşterilerimizden biri mesela 2 kere geldi. 3. kere gelecek eve ve arkadaşına başka bir yere gideceklerini söylemiş. Ben yukarıdan izliyorum, çocuk kapıda kuru kafayı gördü, dönmeye kalktı. Arkadaşı onu itti, kapıda önce bir mücadeleye başladılar. Zaten içeri girip kapıyı kapattıkları an, oyun başlıyor. Konsept olarak da bunu hayal etmiştik. Sanki gerçekten cesur bir grup arkadaş “Haydi şu Beşiktaş’taki Dehşet Konağı’nın sırrını çözelim.” diye üzerlerine vazife olmayan bir işe girer ve sonra başlarına gelmeyen kalmaz. Daha önce gelen çocuk bunu bildiği için arkadaşını ittirdi içeriye, öteki oyun boyunca yalvardı yalvardı “Ne olur gidelim” falan diye. Ama arkadaşı o kadar çılgın ve eğleniyor ki, oyun sırasında yanımıza kaçtı, arkadaşını yalnız bıraktı. Biz korkutmak için aşağı inecektik, o da bizimle geldi, karanlıkta sürekli bana “Şok ver, şok ver.” diye bağırdı. “Yapamam öyle bir şey.” desem de nitekim arkadaşına şok verdi. Her şeyi yaptı çocuğa. Çocuk bağırıyor, ağlıyor, normalde 8-10 kişi girilen yerde çocuk tek kaldı. Fakat finalde o çocuk da dahil hepimiz çok eğlenmiş ve memnunduk halimizden.

 

 

“LOŞ IŞIKTAN BİLE KORKANLAR VAR”

 

ED: Peki kişiye ya da gruba özel korku dozajını ayarlıyor musunuz?

DE: Evet, ayarlıyoruz. Ama tabii ki belli bir seviyenin altına alamıyorum. Bugün gelecek bir ekip mesela “Gizemli Konak mı, Dehşet Konağı mı?” diye çok arada kaldılar, “Hangisini oynasak?” diye. “Temas olmasa olur mu?” dediler. Bir yere kadar belki; ama bir seviyenin altına inemez, korku oyunu bu. Gerçekten korkunç bir konsept Dehşet Konağı konsepti. Onlar da Gizemli Konak oyununa karar verdiler. Zaten Gizemli Konak çok çok korkanlar için oluşturulmuş bir konsept. Loş ışıkta bile korkanlar var,“Ya bir şey çıkarsa oradan.” diye. Bana sorarsanız ev kendinden korkunç. Ben yaptım, evet benim hayal gücüm, ne kadar fobim varsa koydum buraya. Kefenler, örümcekler, böcekler. Hamsterımız da vardı, canlı; ama onu fare zannedip korkuyorlardı. Ben bile hala korkuyorum bu evden, hele ki gece yalnızsam buradan çıktığımda birini arıyorum, şarkı söyleyerek ya da bağıra bağıra iniyorum. Şimdi biraz daha adapteyim; ama ilk 6-7 ay gündüz bile yalnız kalamıyordum. Audition geliyor mesela, burada çalışıyorum. Amerika’da kullanılan oyunculuk metotları temelli bir eğitim aldım ve bizim oyunculuk egzersizlerimiz biraz farklı. Şu an anlatsam tam oturmayabilir ama mesela evde “Damla Damla” diye dakikalarca kendime bağırmak,  anne karnındaki halini sadece sesini kullanarak deneyimlemek gibi gibi… Burayı bu normal olmayan egzersizleri için de kullanmak istedim, “Burada bağırsam ne olacak? Zaten korku evi.” diye. Ama yapamadım mesela. Çalışamadım, kalamıyordum burada. Diyorum bazen “Ya elektrikler kesilirse, ne yapacağım? Evde tarihi olduğu için çıtır çıtır sesler geliyor oradan buradan. Bir kere sokakta kaldım, ablam anahtarımı almış. Gece Abbasağa Parkı’nın orada oturuyorum, buraya 2 dakika, yanımda korku evinin anahtarı var. Yukarıda yatak da var, kalsam kalırım. Gece 3:30, yukarı çıkamadım, girişte betona oturdum. Saatlerce bekledim korkak bir şekilde. Kuruluşunda da tabutu getirirken elektrik daha yok, marangoz dalga geçiyor “Ben bunu kendime göre yaptım, ben içine gireceğim.” diye. Şartel kapalı, adamı elektrik çarpıyordu. Işıklar saçıldı, ben o sırada yere kapaklandım. Adam gerçekten ölüyordu. Aşağıda bir depomuz var, mesela orayı oyunlarda kullanmıyoruz, kilitli orası. Ekiplerden birinin videosunu çekiyorum ve o sırada o kapı kendi kendine açılıp kapanıyor. O kapıyı kimse açmadı ya da o esnada kapatmadı. Aklım almadı o anı yani.

 

UT: Peki oyunu tamamlayabilen oldu mu hiç?

DE: Tabii tamamlayabilen bir sürü ekip oluyor ama oran çok yüksek değil. Dehşet Konağı’nda önemli olan tamamlamak değil, çok korkmak. 1 saat boyunca mümkün olduğunca bu deneyimi gerçek kıldırmak, bol bol korku ve gerilim hissini yaşamanız hedefimiz . Siz 3 bölüm de geçseniz 7 bölüm de geçseniz fark sadece gördüğünüz ekstra oda olur ama biz sizinle 1 saat boyunca her şekilde dolu dolu uğraşacağız.  Siz derseniz ki “Ben illa tüm evi görüp oyun çözmek istiyorum.”size Gizemli Konak’ı öneriyorum. Meraklıları var ve biz bulmaca oyunları konusunda da çok iddialıyız, farklı ve güzel oyunlarımız var.

 

UT: İki oyun arasında fiyat farkı var mı?

DE: Hayır, iki oyun arasında fiyat farkı yok.

 

 

UT: Peki fiyatı ne kadar?

DE: 2 kişi 120 TL, 3 kişi 150 TL, 4 kişi 180 TL 5 kişiden sonrası kişi başı hep 40 TL

 

UT: Parayı oyun başında mı alıyorsunuz yoksa sonunda mı?

DE: Oyun sonunda alıyoruz. Başında çok vermek isteyen oluyor; ama biz çıkışta karşılıyoruz. Müşterilerimiz gerçekten çok tatlı insanlar, müşterilerle sorun yaşayan yerler duydum. Ama bizde hiç öyle bir şey olmadı. Hatta bir şey kırdıklarında parasını bile ödüyorlar.

UT: İnsanlar oyun sırasında sağlık sorunları yaşayabilir. Bunun için müşterilerden rapor ya da bilgi istiyor musunuz veya sağlık ekibiniz var mı?

DE:Sitemizde belirttiğimiz hastalıkları olanlara önermiyoruz. Zaten kişi kendini de biliyor, ciddi bir rahatsızlığı varsa kendine bunu yapmaz. Yapması için psikopat olması lazım. Yalnız şöyle bir durum var, bu oyuna gelen herkes ne hikmetse hasta. Buraya gelen ekiplerin %80’i hasta. Yani hasta olduklarını iddia ediyorlar. Ya kalbi var ya panik atağı var. Bizde yaş sınırı korku oyunu için 12-65. Hatta yaşlılar daha soğukkanlı, daha sağlıklı, her şeyi görüyorlar. Küçücük çocukların kalbi var, 12 yaşında çocuk ya. Oyun esnasında panik olup korkmamak için yapıyorlar tabii ki. Gerçekten bayılan ağlayanların dışında bazıları da ağlama taklitleri yapıyor az korkutulmak için, sonra çıkarken itiraf ediyorlar.

 

UT: Oyun esnasında kızdığınız bir ekibi daha çok korkutma ya da acıdığınız bir ekibi daha az korkutma gibi bir tavrınız var?

DE: Acımak ile ilgili değil, bir bölümümüz var, tek kalmaları gereken, orada azami dikkat ediyorum. Artık böyle sesleri gidiyor, sessizleşiyorlar ya da yüz ifadelerinden anlıyorum korktuklarını, bayıldı bayılacak yani, orada çok yüklenmiyoruz.

 

UT: Oyunu nereden kontrol ediyorsunuz?

DE: Kontrol odamız var burada.

 

UT: Peki korkutma ekibiniz kaç kişi?

DE: Tam sayı söylemiyoruz; ama genelde gelen grubun ne kadar kalabalık olduğuyla ilgili değişiyor.

UT: Siz profesyonel bir oyuncusunuz. Ekibinizin diğer kalanı da oyuncu mu?

DE: Ben ilk başlarda öyle planladım aslında. İlk arayışta konservatuar mezunu olsunlar falan istedim. Sonra hata yaptığımı fark ettim, ben de ilk başta İngilizce Uluslararası Ticaret okuduğum halde oyunculuğa devam ettim. Yaratıcılığın bununla bir alakası yok. Mühendis mesela çok fazla çalışıyor burada, çok yaratıcı oyunlar kattılar ve hala da katmaya devam ediyorlar. Benim için yaratıcı ve eğlenmeyi sevmeleri önemli. Bu bir görev gibi değil, ben de gerçekten çok eğleniyorum. Sete gittiğimde “Allah’ım ben ne yapıyorum burada? Evimde ne güzel eğleniyordum.” dediğimi biliyorum ilk zamanlarda. Tabii sonradan setleri de özlediğimi fark ettim. Çok eğleniyoruz, aşırı eğleniyoruz biz burada ve eğlenmeyen takım arkadaşı istemiyorum.

 

UT: Peki ekip oyunlarda değişiyor mu?

DE: Eğer siz oynamaya 2. kez geliyorsanız, önceki ekipte ben varsam bu defa kesinlikle olmuyorum. Çünkü beni gördükten sonra alışıyorsunuz.

 

“KORKU EVLERİ DÖNEMİN ÇILGIN GİRİŞİMİ”

 

ED: Doğum günü kutlaması ya da evlilik teklifi gibi olaylar oldu mu hiç peki?

DE: Evet, oldu. Birkaç kere yaptık burada evlilik teklifi. Gizemli Konak’ta da Dehşet Konağı’nda da yaptık. Önceden buraya gelip hazırlıyorlar odayı, dekore ediyorlar artık ne istiyorlarsa tamamen onların istediği gibi bir plan yapıyoruz. Yukarı tek yolluyoruz mesela yüzüğü buluyor ya da hayalet kılığındaki erkek maskesini çıkarıp evlenme teklifi ediyor. Ben kadınlara “Artık sizde burada evlenme teklifi yapın.” diyorum. İnsanlar sürekli farklılık arıyor. Kadınlar da artık masada mum, yemek falan istemiyor. Çağ da çok çılgınlaştığı için herkes bir farklılık peşinde. Korku evlerini de dönemin en çılgın, yaratıcı girişimleri olarak görüyorum. Doğum günü olduğu zamanda tek başına bırakılıp pastasını bulduruyoruz. Kameralardan da görüntülerini veriyoruz.

 

UT:Şu anda odanın her yerinde kamera var mı?

DE: Tabii. Kör noktalar da var her odada; ama genel olarak odayı görüyorum.

 

UT: Peki nereye evrilir korku evleri? Ne kadar daha sürer modası?

DE: Bir kere, bakacak olursak en popüler olduğu dönem geçti. İlk zamanlarda korku evleri daha yokken, kaçış evleri konsepti vardı ve rezervasyona iki dakika geç kalırsan oyun sürenden kesilir, ipucu hakkın sınırlı olurdu. 6 bölümlü bir eve gittim, ipucu hakkımızı bitirdik, 3.odada kaldım süre bitene kadar, öyle bekledim odada. Şimdi ise müşterilerin sözü geçiyor. Sektör ne kadar gelişirse bizim için o kadar iyi. Normalde rekabet ortamı olsun istemezsiniz ya bizde öyle değil. Sektör ne kadar çok popülerleşirse hepimiz için o kadar iyi olur.

 

UT: Günde kaç saatiniz geçiyor burada?

DE: Hiç belli değil. Bugün mesela sabah 10’da geldim gece muhtemelen 2 gibi falan çıkacağım. Belli olmuyor, tamamen rezervasyona göre buradayım. Zaten çok yakında oturuyorum.

 

UT: Gece gelmek, oynamak isteyen var mı?

DE: Tabii ki gece çok ciddi bir talep var. Şirket kararımız gereği gece rezervasyonlarını artık yapmıyoruz. Yaz geldiğinde de beni gece 4’e kadar arayacaklardır “Haydi açın, gelelim.” diye.

 

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş