“Onlar ‘Engelim yok’ diyor, sistemin önlerine taş koyduğunu düşünüyor.”

0 Yorum

Ülkemizde 3,5 milyon işitme engelli yaşıyor. Yetkililer okulda, işte, sokakta ve hayatın her alanında onların hayatını kolaylaştıracak projeleri üretmek için yeteri kadar çaba sarf etmiyor. Diğer yurttaşlar da maalesef ki işitme engelleri gözeterek hareket etme noktasında yeterince duyarlı davranmıyor. Kulakları duymayan o insanlar ise, tüm bu engelleri aşarak birçok alanda birçok başarı elde ediyor. Geçtiğimiz Temmuz ayında Samsun’da gerçekleştirilen Deaflympics İşitme Engelliler Olimpiyatları’nda da sporcularımız engellerini aşarak başarılar elde etti. Biz de konuyu, işi gereği işitme engellilerle iç içe olan ve onları en iyi anlayan kişi ile, İşaret Dili Eğitmeni Ceren Ay ile görüştük. İşitme engellilerin sorunlarından ve bu sorunların çözümlerinden, vatandaşlara ve devlete bu konuda düşen görevlerden bahsettik. Keyifle okumanız dileğiyle…

Röportaj: Sinem Hançerigüzel


Sinem Hançerigüzel (SH): Öncelikle sizi tanıyalım. İşaret Dili Eğitmenliği yapıyorsunuz. Sizin bu kararı almanıza neden olan herhangi bir olay, geçmiş bir deneyiminiz var mıdır?

Ceren Ay (CA): Benim rahmetli kardeşim engelli doğdu. Çok kısa süre yaşadı. Ama o bilinçaltımda hep kodlandı. Şanslıydım, arkadaşlarımın içinde işitme engelliler ve down sendromlular vardı. Bir de herhalde yapı meselesi. Bu işi çok istedim ben. Yaklaşık 12 yıldır bu mesleğin içindeyim.

 

 

 

 

SH: Şu an hangi kurumda görev alıyorsunuz?

CA: Şu anda birkaç kurumda görev alıyorum. Serbest çalışıyorum. Özel bir üniversitede öğretim görevlisiyim, işaret dili eğitimi veriyorum. Onun dışında Kral Pop TV’de işaret dili tercümanlığı yapıyorum, şarkıları çeviriyorum. Devam eden kurslarımız var şu an. Milli Eğitim’e bağlı Kağıthane Gençlik Merkezi’nde devam eden yaz okulları var. Sezon açılınca birçok projede yer alıyorum. Sabah 9 akşam 5 düzenli bir işim yok. Öyle olunca benim alanım kısıtlanıyor, yapabileceğim işler kısıtlanıyor. Mesela Türkiye’de yapılmamış bir şeyi yaptık. Tiyatroda 2 sene boyunca işitme engellilere çeviri yaptık. Normal bir oyundu, işitme engellilere özel değildi. Kendi anadillerinde aktardık. Onun dışında birkaç tv programında ve sosyal sorumluluk projelerinde yer aldım. Bir yarışma programını çevirdim ekranda.

 

SH: Hangi programdı bu?

CA: TRT1 Altın Petek’ti. Engelliler haftasına özel bir programdı. Genelde zaten böyledir, belli haftalarda hatırlanırlar sadece. Bizim amacımız da onlara özel bir gün hediye etmek değil. Onların zaten var olan bir hakkı var. Şunu diyorlar: “Benim bir engelim yok, ben sadece duymuyorum.” Kullandıkları bir anadil var; işaret dili. İşaret dili kültürü ülkemizde yeni yeni oturmaya başladı. Eğitmenlerin amacı da bu; bu kültürü yaymak, insanları bilinçlendirmek, çocukların kaynaştırma okullarında değil, kendilerine ait okullarında eğitim görmeleri.

 

“Türk işaret dilinde bile bölgeler arası şive gibi farklılıklar var.”

 

SH: Dünyada insanların konuştuğu yüzlerce, binlerce dil var. İşaret dili milletlere göre değişiyor mu? Mesela ABD’de işaret dili, harf harf kullanılırken Türkiye’de davranışsal bir yapı var. Evrensel bir işaret dili yaratılabilmiş mi?

CA: Evrensel değil. İşaret dili Osmanlılara kadar dayanıyor. İlk sağırlar okulu 2.Abdulhamit zamanında açılmış. O zamandan bugüne gelen bir kültür var. Tabii ki zamanla gelişti. İşaretleri gelişti. Güncel kelimeler sözlüğümüze girdiğinde, işaret dilinin sözlüğü var, oraya da giriyor. Bölgeler arasında farklılıklar var. Bizim arkadaşlarımızın kullandığı Türk işaret dili. Ama Türk işaret dilinde bile bölgeler arası şive gibi farklılıklar var. Mesela Karadeniz’de bazı işaretler farklıdır, İç Anadolu’da farklıdır. Ama bu farklar anlaşılamayacak noktada değil. Nasıl şivede biz bazı kelimeleri tek tük anlamıyoruz; ama çok çabuk hangi yöreye ait olduğunu anlıyoruz. İşaret dilinde de böyle. Ülkeler arasında da farklılıklar elbette var. Her ülkenin işaret dili kendine ait. Ama uluslararası bir işaret dili de var. Uluslararası dil İngilizce kabul edildiğine göre uluslararası işaret dili de yine İngilizce. Ama Türkiye’de ne yazık ki uluslararası işaret dili temeli oluşturulamadı. Yeni yeni başladı eğitimler. Bunlar da 4-5 günlük kısa süreli eğitimler. Ama umarım daha iyi olacak ileride.

 

“Türkiye Deaflympics İşitme Engelliler Olimpiyatları’nda 4’üncü oldu.”

 

SH: Uluslararası alana değindik. Bu konuda da ülkemizde işitme engellilerin yarıştığı olimpiyat oyunları gerçekleşiyor. Buna da değinmek isterim.

CA: Samsun’da Deaflympics Olimpiyatları yapıldı, Dünya İşitme Engelliler Olimpiyatları. İnsanlar bunun hala farkında değil. Erkek Milli Futbol Takımı futbolda olimpiyat şampiyonu oldu. Ülkemizde yüzlerce işitme engelli oyuncu orada bayrağımızı temsil etti. Türkiye, 17 altın, 7 gümüş ve 22 bronz olmak üzere topladığı 46 madalyayla genel sıralamada 4’üncü oldu. Ama 50 kişiden belki 1-2 kişi duymuştur bunu. Devlet ve birçok kurum destek veriyor evet; ama yine de seslerini duyuramıyorlar. Çok başarılı sporcular. Bir arkadaşımız güreşte altın madalya aldı olimpiyat oyunlarında. Bizim amacımız da bu kişilerin seslerini daha fazla duyurmak. İşte bu noktada başlıyor bizim görevimiz. Biz ona o başarıyı vermiyoruz. O başarıyı o kişi, dezavantajını avantaja çevirerek elde etmiş. Engelli ya da engelsiz, bu alanda başarılar elde etmiş çok kişi var; ama hepsinin önünde böyle engeller var.

 

SH: Maalesef belli spor dalları dışında, spora ve sporcuya destek yok.

CA: O da futbol. Basketbol da yine ara ara duyuyoruz.

SH: Bu olimpiyatlar neden ekranlarda ilgi görmüyor?

CA: Bizim takımımız var, yurt dışından gelen sporcular da var. Başarılar var; ama medya göstermiyor. Bir makyaj videosu bile daha çok ilgi görüyor. Ama toplum buna zaten ilgi gösterirse basın da oraya gidecektir. Toplum olarak okuma ve araştırma alışkanlığımız da yok. Yine de bugünlere şükür ediyoruz. Bugün artık 10 kişiden 5’i işaret dilinin ne olduğunu biliyor. Bu bizim için büyük bir başarı. Bunda televizyonun etkisi de var. Sosyal sorumluluk ve farkındalık için yapılan projelerde ekrana çıkmamız, işitme engelliden güzel tepkiler almalarını sağladı.

 

 

SH: Konuşma dilinde bir kelime birden fazla anlama gelebiliyor. İşaret dilinde de aynı durum var mı?

CA: Aynı durum var. Bir işaretin birden fazla anlamı olabiliyor. Onu nasıl ayırt ediyorlar. Biz duyduğumuz için cümledeki anlamına göre nasıl ayırt ediyorsak, onlar da cümlenin tamamına bakarak o işaretin neye ait olduğunu anlayabiliyorlar. Ayrıca dudak okuyorlar.

 

SH: Daha demin de değindik, işaret diline dair ilginin arttığından bahsettik; ama şöyle de bir eleştiri geliyor: “Televizyondaki işaret dili çok yüksek düzeyde işaret dili bilen işitme engellilere hitap ediyor; ama normal düzeyde bilenlere hitap etmiyor.” diye bir eleştiri geliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

CA: Biz profesyonel bir işaret dili kullanıyoruz. Gerçekten işitme engellilerin anlayabileceği bir dil konuşuyoruz. İşitme engellilerden değil de işaret dili öğrenen izleyicilerden böyle bir şikayet geldiğini düşünüyorum ben. Onların öğrendikleri yabancı dil gibi, A1-A2-B1 diye devam ediyor mesela, onlardaki seviye daha düşük seviye. İlk başta işaretleri öğreniyorlar. Türkiye’de tam teşekküllü bir eğitim sistemi de yok işaret dili üzerine. Sadece eğitmene kalmış bir şey yani. Eğitmen eğer çok iyiyse şanslısınızdır. Ama senin gibi sonradan işaret dili öğrendiyse, onun bildikleriyle yetinir daha fazlasını alamazsın. Bize de şikayet geliyor “Sizin çevirilerinizi anlamıyoruz.” diye. Sen kendini geliştirsen beni anlarsın. Ama ben zaten senin anlaman için çeviri yapmıyorum. Sağır arkadaşlarımıza çeviri yapmak benim amacım. Bir de gramer diye bir şey var. Bu dilin bir grameri, bir sözcük dizilişi var. Bazı yeni öğrenen insanlarda şöyle bir sıkıntı yaşıyoruz. Sadece işaretlerin şeklini bilerek çeviri yapamazsınız, iletişime giremezsiniz. Biraz onda sorun yaşıyorlar. Ne kadar çalışırsan o kadar iyi olur. Bu her dilde, yabancı dillerde de geçerlidir.

 

“YGS, LYS sistemi işitme engellilere göre değiştirilmeli.”

 

SH: Peki Türkiye’de işitme engelliler arasında işaret dili bilme oranı nedir?

CA: İşitme engellilerin ana dili zaten. Özellikle genç kuşakta şöyle bir şey var, biz eğitimcilerde aslında hep şu vardı: Ben çocuğumun işaret dili öğrenmesinden önce konuşmayı öğrenmesini isterim; çünkü ses çıkartmak daha önemli. Ses çıkartınca ve çocuk işaret dili öğrenince, tembelleşiyor ve ses çıkartmayı unutuyor. İşitme engelli bir çocuğunuz var ve düz liseye gidiyor, kaynaştırma okuluna. Arkadaşları, öğretmenleri işaret dili bilmiyor, bu çocuk arada sıkışıp kalıyor. Ya konuşmaya yöneliyor, dudak okumaya; ama kendi camiasına girdiği zaman oraya da ait olduğunu hissediyor. İşitme engellilerin yüzde 90’ı, hatta fazlası işaret dili biliyor. Türkiye’de de 3.5 milyon işitme engelli var. Çok ciddi bir rakam.

 

SH: İşitme engellilerin eğitim öğretime katılma oranı nedir? Okuma yazma bilmeyen işitme engelliler de var.

CA: Bu biraz aileyle ve olanaklarla ilgili. Ama yeni nesilde bu tür bir sıkıntının pek olduğunu düşünmüyorum, eski kuşakta var. Diğer insanlarda nasılsa bu oran, işitme engellilerde de aynı. Sadece üniversite seviyesinde ciddi sıkıntılar var. Yeterli eğitimi alamadıkları için, gramerleri farklı olduğu için bildikleri şeyi anlamıyorlar. Aslında bildiği şey; ama yanlış yapıyor, onun grameri farklı. YGS, LYS sistemi buna göre değiştirilmeli; ama değiştirilmiyor.

 

 

SH: Peki üniversite sınavına nasıl hazırlanıyorlar?

CA: Allaha emanet hazırlanıyorlar.

 

SH: Destekleyen bir kurum yok mu?

CA: Hiçbir şey yok. Tercüman olmadığı için… Bu çocuklara bir tercüman olması lazım; ama tercüman sayısı zaten az. Aile tercüman ücretini karşılayamıyor. Bir tercüman onlara 8 saat çeviri yapamaz. Aslında burada özel dershanelerin ya da işitme engelliler için Bakırköy’de vardı sadece; ama kapandı. İşitme engelliler için üniversiteye hazırlık kursu; ama maalesef siyasi sebeplerden dolayı binanın farklı yere verilmesinden dolayı okulu boşalttılar. Çok sıkıntılı okuyorlar.

 

“Eğitim sisteminin dışında hiçbir sıkıntıları yok. Öğretmenler işaret dili bilmiyor.”

 

SH: Okul hayatında hem öğrenme hem sosyal hayata katılma açısından ne gibi zorluklar yaşıyorlar?

CA: Sosyal hayatlarında hiçbir sorun yaşamıyorlar. İnanılmaz sosyaller. Hatta hepimizden daha sosyaller. Eğitim sisteminin dışında hiçbir sıkıntıları yok. Öğretmenler işaret dili bilmiyor. Her öğretmen onlara şunu yapmıyor: Dudak okuduklarını bildiği için öğretmenin ona çok yavaş konuşması ve karşısında geçip konuşması lazım. Öğretmen tahtaya dönüp ders anlatıyor ya da yazarken ders anlatıyor. Doğal olarak çocuk onu duymuyor.

 

SH: Eğitim alabilen düzeydeki işitme engellilerin iş hayatında, iş bulma konusunda yaşadığı sorunlar neler?

CA: Çok başarılı olan işitme engelli arkadaşlarımız da var. Bunlar cihazlı işitme engelliler, yani sesleri belli bir oranda duyanlar. Mesela Onur Cantimur, bence bu ülkenin gurur duyacağı insanlardan. İşitme engelli ve Marmara Üniversitesi’nden formasyon aldı, öğretmenlik yapacak. Cem diye bir arkadaşımız var; işaret dili eğitmeni, formasyonu var ve birçok üniversitede eğitim veriyor. Grafik bölümünde var. Ceren, piano çalıyor. Eda, balerin. Çok başarılı çocuklar var. Onlar engellerinin önüne geçmişler, eğitim sisteminin önlerine taş koyduğunu düşünüyorlar. “Fırsat verilirse yaparlar.” lafını sevmiyorum; ama hakikaten de öyle.

 

“Sağırlar okulunu kapatıyorlar.”

 

SH: Peki bu sorunların çözümü için neler yapılabilir? Devletin önüne bu konuda ne gibi görevler düşüyor?

CA: Bu konuda devlet birçok imkan verdi aslında. Hatta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da bizi temsil eden İşaret Dili Tercümanları Derneği başkanı da Bakanlık’ta çalışıyor. Yani bizi temsil eden biri var orada. Ama bu çok uzun bir süre. “Hemen bunu yapalım.” diyerek olacak süreç değil. En az 10 yıl var. Yavaş yavaş oturmaya başladı. Eğitim sisteminde ne değişiyor? Sağırlar okulunu kapatıyorlar. En büyük sıkıntımız bu. Kaynaştırma sınıflarına öğrencileri dağıtacaklar. Federasyon buna karşı, imza kampanyamız devam ediyor. Bir çocuğu eğitim gördüğü düzenden alamazsın.

 

“Kaynaştırma okulu için, eğitim sistemini düzeltip o çocuğa bir tercüman vermeliler.”

 

SH: Sağırlar okulu neden kapatılıyor?

 

CA: Türkiye’de zaten eğitim sistemimiz batmış durumda, bitik durumdayız. Üstüne bir de sağır çocukları kaynaştırma okuluna koymayı uygun bulmuşlar. Bir kesim işaret diline karşı, o kültüre karşı bir kesim var. Çocuklar hep birlikte okusun. Ya evet, biz o çocukları ayrıştırmıyoruz zaten. “Sen sağırsın, bu okula git; sen şuraya git.” diye bir şey yok. Ama sağırlar okulu varsa ve bu köklü bir tarih, Osmanlı’ya dayanıyor. Demek ki bu kültürü geliştirmek lazım. O çocuğun zaten duyan arkadaşları da var; ama çocuk şunu yaşıyor: Kaynaştırmaya gittiği zaman eğitim sistemini düzeltip o çocuğa bir tercüman verirler. Arkadaşlarıyla aralarında hiçbir iletişim problemi olmaz, gençler-çocuklar çok rahat iletişim kuruyorlar. Ama öğretmen bilecek işaret dilini? Senin okulun sağırlara özel donanımlı olacak. Şimdi bu çocuk duymuyor. Nasıl ders zilini duyacak? Ona göre bir sistem belirlemen gerekiyor. Fatih’teki okulu Büyükçekmece’ye taşıdılar. Çocuklar bildiğin şehrin dışındalar, atılmış gibiler. Çocuk derse gitmek için saat 5’te kalkıyor. “Okulu yenileceğiz.” dediler; ama hiçbir şey yok. Asıl ayrıştırmayı şimdi yapıyorlar.

 

 

SH: Normal sınıflara öğrencilerin dağıtılması halinde, mutlaka tüm öğretmenlerin işaret dili bilmesi de gerekiyor.

CA: Evet. Benim öğrencilerimin çoğu öğretmen zaten. Yavaş yavaş bunun farkında varıldı. İşitme engelliler öğretmenliği öğrencilerim vardı. Üniversitedeki eğitim sistemine bak. İşitme engelliler öğretmenliği okuyorsun ve sana işaret dili dersi vermiyorlar. Sen bu çocuğun bir dili var, bir ana dili var. Eğitimcilerin bir kesimi istemiyor işaret dilini, konuşmayı unuttukları için. Bir kesim de diyor ki “Hayır, onun ana dili işaret dili.” Artık yavaş yavaş insanlar farkında olmaya başladı. Öğrencilerle iletişime geçmeye başladıklarında ne kadar mutlu olduklarını insanlar görüyor. İşaret dili öğrencilerim mesela, bir işitme engelliyle karşılaşıp onunla konuştukları zaman “Ya hocam inanmıyorum çok mutlu oldular, hemen bizimle konuştular bildiğimizi öğrenince.” diyorlar. Onu yaşayan bir kişi zaten bir daha işaret dilini bırakmıyor. Bunu bir kere yaşayın, ondan vaz geçemezsiniz.

 

“Yetiştirme yurtlarındaki kız çocuklarını işaret dili ve tercümanı olarak yetiştirmek istiyorum.”

 

SH: Okullarda sizce seçmeli ders olarak işaret dili verilmeli mi, üniversite ve liselerde?

CA: Şu an veriliyor üniversitelerde. Birkaç özel üniversitede seçmeli ders olarak var. Liselerde de ortaokulda biz de istiyoruz; ama aslında seçmeli ders yapılacak. Böyle bir kanun taslağı hazırlandı. Fakat bu eğitimi verecek eğitmen yok. Eğitmen sayımız az. İstanbul’da belki 10 kişiyizdir profesyonel olarak. Diplomalı da 3-4 kişi var benim bildiğim. Onun dışında hepsi alaylı. Üstüne kendileri de bir şey katmamış. Bu sefer sistem diyor ki haklı olarak, “Sen bu işi biliyorsun; ama bu iş sadece işaret dili öğretmekle olmuyor. Pedagoji eğitimi de alman lazım ki o çocuklara nasıl eğitim vereceğini bilmelisin.” Tam zamanlı bir işte çalışamıyorum ben de mesela. O okuldan çıkıyorum oraya gidiyorum. Benim amacım ve hayalim var, inşallah gerçekleştireceğim. Özel bir grupla çalışıyorum. Devlet de “Evet” derse yetiştirme yurtlarındaki kız çocuklarını işaret dili ve tercümanı olarak yetiştirmek istiyorum. Tercümanlık ve eğitmenlik eğitimi almalarını istiyorum. Sonuçta devletin böyle bir açığı varsa, koruma altına aldığın çocuklar var ve dışarıdan eğitmen arayacağına al bu çocukları, ver eğitimini, üniversite seviyesinde 4 sene eğitim ver. Bu çocuklar zaten senin yanında. Bence canavar gibi de eğitmenler çıkar. Ulusal bir gazeteye röportaj vermiştim. Hiçbir şeyi yazmayın; ama bunu yazın dedim. Çünkü bizde vardır. Bir projeyi gördüklerinde “Aaa ben yapayım.” derler. “Mutlaka biri görecek, biri yapsın bunu.” dedim. Hiç kimse yapmadı; ama büyük bir şans oldu, o çocuklar bana geldi, beni buldular.

 

SH: Şu an ne aşamada bu proje?

CA: Şu an yeniler zaten. Yeni yeni başlıyoruz, toparlanıyoruz. Hem meslekleri olacak hem de zaten bir açığımız var mesleki olarak, bu açık kapanacak. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda tercüman çalışıyor zaten. Her eğitmeni yetiştirme yurduna görevlendirsin. Kurumun içinde değil de okulda öğretmen olacak çalışacaksın. Ya da haftanın 3 günü ders ver, yarım gün ver.

 

SH: Yani teknik olarak da mümkün aslında.

CA: Mümkün, hiçbir şey yok bunda. Ben günde 2 yerde ders veriyorum, sabah o gruba gidiyorum oradan başka gruba. Demek ki herkes yapabilir. Çok yorucu bir iş; ama bu işten 4 yıl sonra ülkeye bir değer kazandırıyorsun.  Umarım burada duyarlar beni. Olacak bir gün, inanıyorum. Başlangıcı yaptık. O kız çocuklarına eğitim veriyorum. Gönül ister ki hepsiyle çalışmak.

 

SH: CHP grubundaki işitme engelliler için Meclis’te gönüllü olarak çevirmenlik yapmışsınız. Aynı zamanda 7 Haziran seçimlerinde de siyasilerin mesajlarını seçmenlere aktardınız. Bu konuda şunu sormak isterim. Siyasiler ateşli konuşmalar yapıyor, kelimeler farklı vurgular yapıyor, mimiklerini kullanarak kelimelere farklı anlamlar katabiliyor. Bunları aktarırken nasıl anlatıyorsunuz?

CA: Ben 6 yıldır CHP Genel Başkanı’nın tercümanlığını yapıyorum. Tabii ki kurumsal çalışmıyorum; ama organizasyonlarda çalışıyorum. Mesela geçen seçimlerde Türkiye’yi gezdik beraber ve alanda şunu gördüm: İşitme engelliler mitingi izlemeye geliyor. Oradaki mutluluk anlatılmaz, yaşanır. Tercüman olduğunu duymuş ve geliyor. Artık belli süre sonra siyasinin ne anlatmak istediğini biliyorsun. Biz de bu vurguları mimiklerle anlatıyoruz. Fakat bizden sonra birçok siyasi parti de işaret dili tercümanı bulundurdu. Çok güzel tepkiler aldık. CHP toplantıları kapılar açtı bu konuda. Alanda kendi billboardlar hazırladılar sağır seçmenler için, orada sadece tercümanın görüntüsü vardı. İlk kez tercüman bu kadar aktif kullanıldı bir seçimde ve bu öncü oldu.

 

SH: Diğer sosyal sorumluluk projeleriniz nelerdi?

CA: Samsun’da yılın en duygusal sürprizi. Bu projeyi de yaptığımızda inanılmaz ses getirdi. İşitme engelli Muharrem evden çıkıyor, herkes işaret diliyle konuşuyor onunla sokakta. Muharrem’in gerçekten hiçbir şeyden haberi yok ve çok ciddi kurgulanmış bir çalışma. Orada eğitim alındı mesela, orada eğitim verdim. Manav rolündeki kişi benim işitme engelli arkadaşımdı. Onun dışında reklamda ona eşlik edenler işaret dili öğrendiler. Buradaki farkındalık çalışmasıydı. Bir sağır gencin gözünden baktık dünyaya. Hepimiz çok ağladık. Çocuk şok oldu ve uzun süre kendine gelemedi. Muharrem dedi ki “Keşke herkes işaret dili bilse.” Manava giriyorsun yiyeceği çekiştirip göstermiyorsun, elma için elmaya uzanmana gerek yok. Kilosu kaç para, yazmaya gerek yok.

 

“Devlet 3 yaşına kadar ilk cihazı karşılıyor; ama 3 yaşını bir gün geçti mi ikinci cihazı vermiyor.”

SH: Biraz da sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarına değinmek istiyorum. İşitme engelliler üzerine birçok STK var. Bunlar işitme engelliler için en gibi projeler üretiyor. İşitme engellilere ve ailelere katkı sağlıyorlar mı?

CA: Birçok sivil toplum kuruluşları var. Güvenilirler de var. Şişli İşitme ve Konuşma Engelliler Derneği var. Ben Bakırköy ile çalışıyorum. Bakırköy İşitme Engelliler ve aileleri derneği var. Mesela bizim derneğimiz Samsung projesinde de dernekle işbirliğinde yaptık. Muharrem de derneğimizin üyelerinden. Özellikle sağır gençlerin eğitimleriyle ilgili yurtdışında eğitim görmeleriyle ilgili destekleri var. Sponsorlar buluyorlar ve yurt dışında eğitim sağlıyorlar. Böyle giden birçok üyemiz oldu. Bunu sağlayan bir Sağırlar Federasyonu vardır bir de bizim derneğimiz gönderiyor. Sevgi Hanım da inşallah bir gün tanıştırırım inanılmaz tatlı bir kadın, kuruluş amacı bu derneğin. Derneği kuranlar işitme engelli çocukların anneleri. Cihazlandırmayla ilgili de inanılmaz uğraştılar. Devlet 3 yaşına kadar ilk cihazı karşılıyor; ama 3 yaşını bir gün geçti mi ikinci cihazı vermiyor. İlk cihazı da vermiyorlardı, belirli bir yüzdesini karşılamıyordu. Sivil toplum kuruluşları baskı yapınca karşıladılar. İşaret diliyle ilgili birçok aktiviteler yapıyorlar. Mesela Bakırköy Gençlik Merkezi’ni oluşturan yine bizim derneğimiz. Ama belirli siyasi şeyler araya girince bina kapandı. Bunun dışında biz İŞKUR’la proje yapıyoruz, insan kaynaklarıyla ortak proje hazırlıyoruz. İşe alınma ve istihdamla ilgili projelerimiz var. Mesela büyük firmaların insan kaynakları müdürleri geliyor, onlara eğitim veriyoruz. Onlar diyor ki “Bizim 4 tane işitme engelli elemana ihtiyacımız var, şartlarımız bu.” Biz de bunu duyuyoruz ve birnevi  köprü oluyoruz bu konuda. Şişecam, Mercedes, Kalekilit gibi yerlere dönem dönem kurumsal eğitimler veriyoruz. Şu anda 54 işitme engelli çalışıyor Mercedes’te mesela, onların haklarını da o kadar güzel koruyor ki hiçbir toplantıyı işitme engelliler eğitmenleri olmadan yapmıyorlar.

 

“Bugün ‘işitme engelli doğuştan olunur’ diye bir şey yok.”

 

SH: Biraz değindiniz; ama yine gelelim o konuya. Yer aldığınız bazı sosyal sorumluluk projelerine değindiniz. Başka ne gibi sosyal sorumluluk projelerinde yer aldınız ya da yer almayı düşünüyorsunuz?

CA: İşaret dili popüler olmak için kullanılmaya başlandı. Biz bundan da yorulduk. Yıllarca emek veriyorsun; ama popülerlik seviyesinde kaldı işaret dili. Tabii bunun yaptırım gücü olmadığı için bir şey de yapamıyorsun. Mesela geçen bir öğrencim gösterdi. 300 binden takipçisi olan işaret dili videosunda şarkı söyleyen kız. En büyük hassas noktamız bu. Tabii ki çevirebilirsin, bunu farkındalık olarak da yapabilirsin. Ama bunu tamamen ticarete döküp takipçi kasıp… Bu sefer işitme engelliler de “Ben istemiyorum çevirini de şarkını da.” diyorlar. Olay farklı yönlere gidiyor. Yine denetim sistemiyle ilgili bir sorun var. Hep bas bas bağırıyorum internetten. Şu an gündemde olan olimpiyat oyunları var mesela. “Bir kişi duysun aman ne olacak? Sen duydun, ben duydum.” değil aslında, farkındalık. Çünkü yarın başına ne geleceğini bilmiyorsun. Öyle bir noktadayız ki terör var, her an başımıza bir şey geleceği endişesi var. Bugün “İşitme engelli doğuştan olunur.” diye bir şey yok. Çoğu kaza ya da ateşli hastalık sonucu da olabilir. Her şey olabilir. Maddi olarak bağış bekleyen bir işitme engelli göremezsiniz. “Onlar benim engelim yok.” diyor. Dezavantaj; ama kimisi bunu avantaja çevirmiş. Başka engellilerde de geçerli bu. Dilenci kör de var; ama Çağlayan Adliyesi’nde kör avukatlar da var. Bu engelle alakalı değil. Eğitim ve fırsat eşitliği, çevre… Maddi durumu daha iyi ailenin çocukları daha iyi şartlarda eğitim alıyorlar. Maddi durumu orta halli ailelerin çocukları da belli bir düzeyde kalıyor. Çocuğa dil eğitimi verip konuşma terapisine göndermiştir, sosyalleşmesi için birçok olanak sağlamıştır. Bazı işitme engelliler bizden daha sosyaller, benim görmediğim yerlere gidiyorlar yurt dışında. Maddi durumu iyiyle maddi durumu kötü işitme engellinin gelişimi bir olamaz. Biri okuyor, diğeri fabrikada işe başlıyor. Deprem bölgesinde yaşıyoruz. Olası doğal afetlerde engelliler ile ilgili 3 ay önce Nasuh Mahruki’nin de olduğu bir toplantıya gittik. Ne kadar hazırlıklıyız? Sadece sağlıklı bireyler için değil. Engellilerin de bu sürece hazırlanması lazım; fakat sistem olarak en büyük eksiğimiz bu: Bilinçsiz bir toplumuz. Biz de proje verdik. İşitme engelliler deprem anında sana nasıl sesini duyuracak? Dedik ki “Düdük”, küçük bir hakem düdüğü gibi, sesini duyursun. Bunu bilinçlendirelim. Doğal afet olmasına bile gerek yok. Bir trafik kazası geçiriyor, tekerlekli sandalyede. İnsanlar tekerlekli sandalyeyi bırakıp hastayı götürüyor. Hasta sonra diyor ki “Benim tekerlekli sandalyem nerede?” diye mağdur oluyor. Bu alışveriş merkezinden bulunacak bir şey değil. Bedenlerine göre tasarlanmış özel malzemeler ve pahalı, devlet karşılamıyor büyük kısmını. Biz de dedik ki “Bunu bilinçlendirelim. Eğtim nerde başlıyor? Ailede. Ailelere bu eğitimi verelim.” dedik. AB’den destek aldığımız bir proje yaptık, bütçe aldık; ama katılım yok. İnsanlar gelmedi. Koca salonda 10 kişi 20 kişi vardı. En büyük eksiğimiz bir türlü bu farkındalığı yakalayamamamız. Uzmanlar da diyor, deprem olacak. Bilinçlenmemiz lazım. Okullara, MEB’e yazı yazdık. “Çocuklara bu konuyla ilgili farkındalık eğitimi verelim. Depremi sadece sağlıklı insanlar yaşamayacak.” Olmadı. STK’ler destek vermedi, hiçbirini getiremedik. Uluslararası birçok katılımcı geldi. Hacettepe Üniversitesi, benim de ilköğretim görevlisi olarak başladığım yer Hacettepe’dir. Orası da 3 ay önce yine bir proje gerçekleştirdi. Engelli bireylerin iş hayatına kazandırılması istihdamla ilgili projeydi. Uyum sürecine dairdi. Hemen çalıştıramazsın sonuçta engelliyi, bunun uyum süreci var.

 

 

SH: Son olarak ne söylemek istersiniz?

CA: Toplumun işitme engelliler karşı duyarlı olması gerekli. Çevrelerinde işitme engellilerin de yaşayabileceğini düşünmeleri gerek. Mesela İşitme engelli yolunda gidiyor. Başka biri araçla ters yoldan geliyor. İşitme engelli normal olarak sağına bakmıyor, kendi yolunda o. Öbürü korna çalıyor, işitme engelli de onu duymuyor. Duymadığı için üstüne üstlük küfür yiyor. Bunu öğrencilerime söylediğim zaman “Aa hocam hiç aklıma gelmedi.” diyorlar. “Acaba başıma gelen işitme engelli miydi?” diyor. Bir dizide rastladım, algıda seçicilik, dikkatimi çekti. Adam dizide kornaya basıyor, diğeri de “Ne basıyorsun, sağır mısın?” diyor. Duydum bunu ve dedim ki “Ne demek ya? Sağır mısın duymuyor musun ne demek ya?” “Sağırlar araba kullanır mı?” gibi söylüyor. Ben de sosyal medyadan yazdım, herhalde benim muhalefet etmem için yapılmış sosyal medya. Oyunculara, yapımcılara yazdım bunu. Yapımcı senarist aşağılama amaçlı yazmamış, bilinçsizlikle ilgili. Ama çirkin bir tabir. “Sağırlar araba da kullanır, şöyle de böyle de…” yazdım. Bize ulaştılar sonra, yapımcı ulaştı. “Gerçekten özür dilerim, hiçbir şekilde bir art niyetle olmadı bu durum.” dediler. “İnanın hiç böyle düşünmemiştik.” dediler. Sonraki bölümde de özür dilediler. Bizim mesleğimizin bile 10 yıl önce tanımı yoktu. “El kol hareketi yapan sen değil misin? Aa sen o kızsın.” falan diyorlardı. İşitme engelliyle konuştuğun zaman arkamızdan bizi taklit ediyorlardı. Benim amcam işitme engelliydi, onunla konuşurken bile dalga geçenler oluyordu. Şimdi artık onlar aşıldı. İnsanlar bilinçlenmeye başladı; ama insanların daha da bilinçlenmesi gerekiyor

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş