Prof.Dr. Çiler Dursun’la Gazetecilik Üzerine..

0 Yorum

Türkiye’de gazeteciliğin günümüzdeki konumu yıllardır tartışılmaya devam ediyor. Bir yandan basın özgürlüğüne yönelik baskılar, bir yandan gazetecilerin örgütlenememesi, diğer yandan da iş bulamama sorunu gazetecilik yapmayı günden günde daha da zorlaştırıyor.

Bütün bu tartışmalar devam ederken bir yandan da üniversitelerde İletişim Fakülteleri kapsamında her yıl yüzlerce genç gazeteci mezun oluyor. Sektörde yaşanan sorunlar ve baskılar gazetecilik öğrencilerini daha öğrencilik hayatlarında düşüncelere sürüklüyor meslekten koparıyor. Biz de RÖPORTAJLIK olarak bu konuları gazetecilik öğrencilerinin en sevdiği hocalardan Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi (İLEF) Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Çiler Dursun’a sorduk. Ankara Temsilcimiz Merve Gökhan’ın yaptığı röportajda Çiler Hoca’yla gazeteciliğin geleceğini, üniversitelerde verilen eğitimin yeterliliğini, özgür basının önündeki engelleri ve daha bir çok konuyu konuştuk.

Röportaj: Merve Gökhan

RÖPORTAJLIK : Öncelikle şöyle başlayalım. Çiler Dursun kimdir?

ÇİLER DURSUN (ÇD) : Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü öğretim üyesiyim. 1989 yılında gazetecilik bölümünü kazandım. Çok istekli bir şekilde üst tercihlerimdeydi.1993 yılında lisans Ankara Üniversite’sinden mezun oldum.Hemen yüksek lisansa başladım. Bölüm ikincisi olarak mezun olmuştum. Yüksek lisansı sürdürürken araştırma görevliliği sınavına girerek akademiye geçiş yaptım. Fiilen hiç gazetecilik yapmadım ancak çeşitli gazetecilik kuruluşlarında, dergilerde staj dönemlerim oldu. O staj dönemlerinde sektörün içerisinde çok da devam etmek istemediğimi fark ettim ve onun için akademiye yöneldim. 2002 yılında doktor oldum, 2005 yılında doçentlik unvanımı aldım, 2010 yılında profesör olarak kadroya atandım. Halen bölüm başkanlığı görevimi sürdürüyorum. Gazetecilik alanında genel olarak sosyal teori, siyasal teori, felsefe ağırlıklı çalışmalarımı iletişimle disiplinlerarası bir biçimde birleştirerek derslerimi veriyorum. Öğrenci yetiştiriyoruz alana, sektöre gazeteci yetiştirmeye çalışıyoruz.

 

Gazetecilik Adaylarında Olması Gereken Özellikler

RÖPORTAJLIK : Her bölümün aslında öğrencilerden de beklediği belli başlı özellikler var. Peki, sizce Gazetecilik bölümünde okuyan birinde hangi özellikler olmalı?

ÇD : Gazetecilik yapmak isteyen ve bunun eğitimini de almak için gelmiş olan kişilerin her şeyden önce ciddi bir gözlemci ve bulunduğu ortamı çok iyi analiz eden sadece gözlem yapmayıp analitik düşünebilen insanlar olması gerekiyor. Bütün eğitim sistemimiz bu özelliklerin güçlendirilmesine yönelik. Aynı zamanda meraklı kuşkucu olmalı, hemen ikna olmaması gerekiyor. Kendine anlatılan, gördüğü herhangi bir şeye inanmak yerine onun geri planındaki nedenleri ya da farklı olup olmadığını, gördüğü tanık olduğu herhangi bir şeyin bir olgunun farklı anlaşılıp anlaşılmayacağı farklı gelişmelerin sonucu olup olmadığını i sorgulayan bir tutumda olması lazım. Ama aynı zamanda şunuda biliyor olması lazım bu kişisel özelliklerin yanı sıra Türkiye’de gazetecilik alanına geçmek için fakültelerden gazetecilik eğitimi almak tek başına yeterli değil. Çok farklı alanlardan sektöre güçlü bağlantıları olan kişiler geçiş yapabiliyorlar. Yani biraz fedakarca bir şey yapıyorlar dört yıllık eğitim sonrasında sektöre geçiş yapma isteğini karşılayacak bir sektörel durum yok Türkiye’de şuanda. Dolayısıyla biraz daha kendisini farklı özelliklerle donatarak yabancı dil bilgisini, medya yeni medya kullanım becerilerini artırarak ve kendine özgü bir uzmanlık alanı gazetecilik alanı içerisinde saptayıp onun içinde derinleşerek özelliklendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani bulunduğu toplumu iyi anlayabilmek, iyi tahlil edebilecek bir bakış açısına sahip olması bir merak, sorgulamaya, eleştirel sorgulamaya sahip olması gerekiyor tabi.


Üniversitelerde Verilen Eğitimler Yeterli mi?

RÖPORTAJLIK : Üniversitede verilen eğitim hakkında ciddi eleştiriler var. Teoriye, ezbere dayalı, öğrencilerin pratik yapmasına çok fazla imkan tanımayan bir sistem mevcut. Siz bir Gazetecilik Hocası olarak verilen eğitimleri yeterli buluyor musunuz? Önerileriniz nelerdir?


ÇD :
Ben daha çok kendi fakültemizdeki müfredat ve orda ki dersler ve öğrencilerin durumuyla ilgili güncel, sıcak bilgiye çerçeveye sahibim. Ama genel olarak iletişim alanında diğer fakültelerin müfredatlarına da aşinayım biliyorum neler yaptıklarını. İletişim alanı çok değişik bir alan. Hem sektörel yönü var hem akademik yönü var. Ankara Üniversitesi müfredatı daima akademik yönü açısından çok güçlü olmuştur ve diğer fakültelere ve programlara da örnek oluşturmuştur. Burada hep yeni teknolojinin yeni ihtiyaçların, yeni toplumsal ihtiyaçların yarattığı gereksinimleri karşılayarak karşılamaya yönelik müfredat sürekli güncellenmektedirde. Çok genç arkadaşlarımız çok farklı önerilerle içeriklerle katkı sunuyor müfredata. Öğrencilerimizin müfredatta yer almasını ya da formasyona kazandırmayı önemsedikleri konuları da dahil ediyoruz. Dolayısıyla eğitimin içerik yönü ve öğrenciyle etkileşim yönünün çokta sıkıntılı olduğunu zannetmiyorum. Ama tabi hep öğrencilerimizden şöyle yakınmalar da geliyor; biz daha fazla teçhizatla alet edavatla sektörün içerisindeki gerçek koşulları bize yaşatacak olan ortamla fakültede karşılaşmak buluşmak istiyoruz yönünde talepleri çok yoğun oluyor. Bu amaçla bizim uygulama atölyelerimiz var; Radyo-tv sinema, belgesel ve halkla ilişkiler, reklam atölyesi, film atölyesi, gazetecilik için Görünüm Gazetesinin atölyesi. Bu atölyelerde öğrenciler ciddi anlamda normal bir sektörel üretimin dinamikleri ve mentalitesi neyse büyük ölçüde ona uygun yapıyorlar işlerini. Dolayısıyla bir deneyim de kazanıyorlar bu yönüyle. Ama şu tabi tartışmalı bir konu. Birinci sınıftan itibaren böyle çok fazla pratiğe yönelik uygulamaya yönelik derslerle yoğunlaştırmak ve daha kavramsal düzeydeki dersleri azaltmak iyi olabilir mi olamaz mı bu tartışmalı. Ben çok da iyi olacağını düşünmüyorum bunun bir dengesi olması gerekir. Herşeyden önce gazetecilik yapanların belirli teknik kapasitelere sahip olmaları açısından bugün çok büyük bir sorun yok, teknoloji işi kolaylaştırıyor bir çok anlamda kompirüze olmuş vaziyette. Gazetecilik yaparken kendi fotoğraflarını da çekebiliyorlar metnini hemen gönderebiliyorlar. Anındaki tanıklıkları belgelendirebiliyorlar görüntülü çekimlerle. Ama habere dahil olan olgunun nasıl sunulacağı ve sunma biçiminin toplum üzerindeki dönüştürücü gücüyle ilgili büyük bir farkındalığın sahip olması gerekiyor ve aynı zamanda bu dönüştürücü gücü sınırlandıran endüstriyel habercilik endüstrisinin, medya endüstrisinin sınırlandırıcı dinamiklerinin de farkında olması ve kendine stratejik bir yön çizebilmesi gerekiyor. Yani ne bütünüyle endüstrinin gerekliliklerine teslim olmuş ve onun dili içine yerleşmiş ne de Don Kişot gibi biz okulda öğrendiğimiz eleştirel çerçeveyi bütünüyle hayata geçirebileceğiz sanısıyla çıkmaması gerekiyor bu fakültelerden. Bu çok uzun ve meşakkatli bir yol. Gazetecilik yapmak için başlangıçtaki muhabir konumundan daha üst konumlara geçiş sürecinde ya da ilerleyiş sürecinde, kurum içerisinde hiyerarşik üretim biçimiylede bir biçimde uyumlanması gerekiyor. Bunu yaparken kendi öğrendiği bildiği toplumsal eleştirinin eleştirel kodlarından yararlanamayabilir ya da taviz vermek zorunda kalabiliyor. Bunun gerilimlerini kendi içinde taşıyabiliyor. Gazeteci olmak kolay değil dünyanın her yerinde bu anlamda zor ama Türkiye için daha zor. Bizim eğitim müfredatımız bu ayrımı yani endüstri sektör ayrımı ile akademideki toplumsal analizi toplum eleştirisi ayrımını bir dengede tutmaya çalışan bir müfredat her zamanda bu dengeyi korumaya çalıştık.


İletişim Fakültelerinin Gazetecilik İçin Önemi

RÖPORTAJLIK : İletişim fakültesinin gazetecilik için önemi nedir? İletişim Fakültesi okumadan Gazeteci olmak, 4 sene Gazetecilik eğitimi alanlara haksızlık olmuyor mu?

04e02437-2bb0-422e-b99d-1fa400f48491ÇD : Aslında çok haksızlık haklılık meselesinden ziyade bu alanın diyelim ki; tıp, hukuk gibi mühendislik gibi, sadece alandan mezun olanların gidebileceği bir sektörel yapısının olmaması sorun bir yandan da. Çünkü iktisat okuyan, uluslararası ilişkiler okuyan hatta kimya, fizik okuyan herhangi bir lisans mezunu da gazetecilik yapabiliyor. Girdikten sonra sektöre devam edebiliyor. Ama bizim buradaki kazandırdığımızı umduğumuz özelliklerin çoğu onlarda yok. Yani bir toplumsal eleştiri, toplumsal analiz, toplumu tanımak, anlamak, dinamikleri birbirine göre tahlil edebilmek bunların tamamının uygulamayla birlikte veriliyor olduğunu umuyoruz biz kendi fakültemizde her birimizin katkısıyla. Sektörün bu biçimde yapılanmasıher zaman büyük bir problem. Ama iyi olan, gazetecilik formasyonu kazanmış olan ve kendini donatmış olan bütün mezunların sektör içinde ilerleyebileceğine dair bir kanaatim var benim. Şuandaki mevcut Türkiye’de ki medya yapılanmasını bir kenara bırakırsak yani işin politik kapalılık sektörün politik olarak da kapalı hale gelmesine sansür, baskı ve diğer bütün dinamiklerin ağır dinamiklerin etkisini bir kenara bırakırsak eğer tek başına baktığımız zaman tek başına bu fakültelerden mezun olup olmamanın yaratacağı farkı en azından gazetelerde, medya kuruluşlarındaki yöneticilerdeki ve çalışanlar da orta üst düzey yöneticileri fark ediyordur diye düşünüyorum.


RÖPORTAJLIK : Bugün üniversite öğrencilerinin iş bulma kaygıları var. Bu özellikle Gazetecilik bölümünde çok ciddi seviyede. Bunu gidermek ve öğrencilere medyada ve eğitim kurumlarında iş olanağı yaratmak için neler yapılmalı?

ÇD : Bu tabi tek başına fakültelerin üstlenebileceği bir sorumluluk gibi görünmüyor. Ülkenin genel gidişatı on on beş yıl önce sektörün daha geniş olan iş imkanlarının iyicede daralmasına yol açtı. Yani işin ekonomik politiği var bir kere. Türkiye’nin medya sektöründe, medya kuruluşlarının ayakta kalmasını zorlaştıran bir dolu dinamik harekete geçmiş durumda. Buna rağmen medya kuruluşları ayakta kalmaya devam ederken, sürekli olarak ilk ferakat ettikleri çalışanları oluyor ve hemen işten çıkarma furyası başlıyor. Bu tabi bizim öğrencilerimiz içinde mezunlarımız içinde hiç cesaret verici değil cesaret kırıcı. Yetişmiş insan unsurunun gözden çıkarılıyor olması, çok daha az sayıda insanla işlerin döndürülmeye çalışılması ya da belli faaliyet alanlarının medya kuruluşlarının habercilik ve gazetecilik olarak çekilmeleri ile karşılaşıyoruz. Küçülüyor yani sektör bildiğimiz anlamıyla. Bizim iletişim fakültelerinin artan sayısı ve her yıl mezun olan öğrenci sayısının çok yüksek hale geldiğini düşünürsek ikisi arasındaki aralık uçurum gitgide büyüyor. Sektör daha az insana ihtiyaç duyuyor ancak mezun olan aday gazeteci sayısı korkunç artmakta. Dolayısıyla bunun üstesinden gelebilmek herhangi bir üniversitenin tek başına, üniversitelerin bir araya gelerek yapılandırabileceği bir durum değil. Bunun daha çok bir ülke politikasında düzeyinde belki ele alınması lazım. Kalkınma ve diğer tür alanlarla birlikte düşünülerek. Tıp hukuk mühendislik bunlarda dahil olmak üzere mezun olanların iş beklentisinin tamamının üniversiteler arasındaki iş birliği ya da başka bir şey karşılayamaz. Ama şu olabilir günümüzde medya uzmanı olarak ya da iletişim fakültelerinden mezun olarak çalışabilecek iş sahası çok çeşitlendi ve artıyor. Sosyal medya uzmanlığı olarak girebiliyorlar şirketlere. İnsan kaynaklarında çalışabiliyorlar. Çeşitli turizm firmalarında çalışabiliyorlar. Bir birinden çok farklı alanlarda medyanın doğrudan içinde değil ama medyanın bağlantılı olduğu sektörel alanlarda iş imkanı bulunabiliyor.

Ankara İLEF

RÖPORTAJLIK : Biraz da Ankara Üniversitesi İLEF’i konuşalım. Üniversitenizde ne gibi projeler yapıyorsunuz ve öğrencileriniz bundan nasıl faydalanıyor?

ÇD : Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi çok araştırma ağırlıklı bir fakültedir. Ben gazetecilik bölümü için söylüyorum. 16 öğretim üyemiz ve yirmiyi aşkın asistanımız var. Hepsi mutlaka en güncel gelişmeleri takip eden literatürü bu yönüyle çok iyi takip eden hocalar. Genellikle Türkiye’de ki medya sektörünün yeni medya olsun geleneksel medya olsun mevcut yapısal durumlarını ortaya çıkaracak, TÜBİTAK destekli Avrupa Birliği destekli araştırmalar bu fakülteden çıkıyor ve yapılıyor. Bu anlamda çok çalışkan, çok vizyon sahibi arkadaşlarımız var ve bulunduğumuz anı en kapsamlı en derinlikli biçimde anlamamızı verecek bütün güncel bilgilerin peşinde olan bir kadrodan söz ediyoruz. Nispeten bir çok fakülteye göre genç arkadaşlarımızın hocalarımızın görev aldığı bir fakülteden söz ediyoruz. Onun için de müfredatlarımızı yenilemek bir yana eğitim faaliyeti bir yana projelerle de destekliyoruz. Şuanda bile fakültede süren üç dört ulusal proje var, irili ufaklı bir çok Avrupa Birliği projesi var. Ben kendim cinsiyet eşitliğiyle ilgili bir Avrupa Birliği projesini üç yıldır devam ettiriyorum. Bizim alanımız disiplinlerarası bir alan olduğu için sadece medya ve gazetecilik alanında çalışmalar değil sosyal bilimi, siyaset bilimi alanında ki çeşitli başlıkları da araştırma olarak gerçekleştiriyoruz. Bunu yapan bir çok hocamız da var şuanda. Öğrencilerimiz de bu projeler içinde yer alarak hem deneyim kazanıyorlar, hem alan araştırması nedir bunu görüyorlar, hem de kendilerine küçük de olsa bir katkı sağlanmış oluyor projeler içinden.


RÖPORTAJLIK : Bugün Türkiye’de basın ve ifade özgürlüklerinde yaşanan baskıları hepimiz görüyoruz. Gazetecilik en zor icra edilen ve istihdam anlamında en sıkıntılı mesleklerden biri konumunda. Öğrencilerinizi bu konuda nasıl motive ediyorsunuz?15a0712e-de66-4450-8d73-e560d460222c

ÇD : Bu bizim motivasyon olarak en çok zorlandığımız kısım. Açıkçası bende çok motivasyon sahibi olmadığım, biraz daha karamsar gördüğüm için daha gerçekçi bakmalarını ve biraz daha sistemin kendisinin mevcut halinin değiştirilmesi için nerde ne zaman nasıl içerik üretebileceklerse (özellikle yeni medya habercilik platformlarını kurarak onların bir parçası olarak) bu toplumsalı muhalefeti güçlendirecek bir habercilik yapmalarını çok öneriyoruz. Alternatif habercilik, alternatif medya haberciliği belki de şuanda en yapılabilecek ve habercilikten kopmadan üstelikte toplumsal dönüşüm adına ciddi bir katkı vererek yapılabilecek habercilik faaliyeti gibi görülüyor. Bu tabi burada öğrencilerimiz mezun olduktan sonra büyük medya gruplarının yapılarına girmekten çok, daha dayanışmacı ve asıl ana akım medyaya alternatif yapılar içerisinde sürekli içerik üretmeleri, toplumsalın ne olduğunu topluma anlatmaları gerektiğinin altını çiziyoruz. Bunun dışında özellikle bu fakülte için söylüyorum, herkeste zaten Türkiye’ye yönelik ciddi bir eleştirel bilinçte var ve bu bilinç ve farkındalıkla zaten bakıyoruz bir çok meseleye. Baskı, sansür ondan sonra özgürlüklerin kısıtlanması, ifade ve düşünce özgürlüğünün ne kadar hasarlandığında aşağı yukarı ortaklaşıyoruz ve çözüm yolları üzerinde daha çok düşünmeye çalışıyoruz.

Gazetecinin Tarafsız Olması Gerektiğini Düşünmüyorum”


RÖPORTAJLIK : Özgür, tarafsız basın sizce günümüzde mümkün müdür? Bir gazeteci “ben tarafsız kalacağım” dese bunu başarabilir mi?

ÇD : Ben genel olarak liberal gazetecilik haberciliğin temel kodları olan bu söylediğiniz şeylerin başından itibaren öğrenciliğimden beri çok inanmayan ve çok da benimsemeyen bir eleştirel yaklaşım içerisinde konumlandım. Yani bu özgür basın, tarafsızlık, özgürlük, nesnellik falan bunlar liberal haberciliğin vaaz ettiği gazetecilik yapma mesleki kodları olarak görülebilir. Ama biliyoruz ki Marksist yaklaşımlardan köklenen toplumsal eleştirellik çok daha ciddi ve çok daha kapsamlı bir bakış açısı sunuyor ve bu bakış açısı gereği ben asla bir habercinin nesnel tarafsız olacağını olması gerektiğini de düşünmüyorum. Burada gazetecinin ve habercinin olabileceği konum gerçekliğin sunduğu, inşa ettiği yönünün toplumsal alanda baskılanan grupların kesimlerin çıkarına mı yoksa baskılayanın hakim olanın çıkarına mı olduğunun konusundaki kesin bir ayrım görebilmesidir. İyi gazetecilik böyle bir şeydir; yani topluma, dünyaya, sınıf ilişkilerine yön veren kesimlerin lehine bir habercilik yapmaktansa, üzerinde hakimiyet kurulmaya çalışılan kesimlerin yararlanabileceği ve onlara dünyanın gerçek halini gerçek baskılı düzenini gösteren bir içerik üretilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hangi içerik olursa olsun haberden tutun da diziye, belgesellere, reklama kadar ne üretiyorsanız burda ki mesele bir insanların kendi belirlenmişliklerini, toplumsal belirlenmişliklerinin nedenlerini fark edebilmeleri ve bunun üzerine düşündürtebilmeleri meselesidir. O düşündürtmeyi ve harekete geçirmeyi yapabildiği sürece gazeteci iyi gazetecidir nesnel, tarafsız, yansız olduğu sürece değil. Bu düşündürtmeyi yapabilmek için elbette kendisinin konumunun, tabii kılınan üzerinde hakimiyet kurulan kesimlerle eşitlemesi ya da onlara doğru konumlanması gerekir. Öyle olduğu zaman zaten basın daha da özgür ve gerçekliğin çeşitliliğini sergileyebilecek bir hareket alanı kazanmış olur. Yoksa gücün yanında olmak yapabilecek en kolay, en zararsız, en rahatlatıcı tercih. Bunu yaptığı sürece gazeteci gazetecilik faaliyeti yapmıyordur başka bir şey yapıyordur açık söylemek gerekirse.


Özgür Basının Önündeki Engeller

RÖPORTAJLIK : Sizce özgür basının önündeki engeller nedir?

ÇD : Özgür basın ya da basının bölüşücü bir ifade özgürlüğüyle daha hemhal olmuş bir gazetecilik yapabilmesi önündeki en büyük engel şuanda Türkiye’de hakim olan, farklı görüşlerin olabileceğini, farklı gerçeklerin olabileceğini bir türlü benimsemeyen, farkın kendisini kendine yönelik bir tehdit unsuru olarak gören ve herkesi düşüncede, davranışta, toplumsal ilişkiler alanında homojenleştimeye çalışan bir siyaset bir ideolojik anlayıştan söz ediyoruz. Otoriter ve totaliter yönleri son derece güçlü. Siyasal İslamcı siyaset anlayışı. Dolayısıyla bu anlayışın içerisinde basının bundan 15-20 yıl önceki kadar bile habercilik yapabilmesi çok zor ve kendileri de bu zorluğun bir parçası olmuştur. Haberciler ve gazeteciler bu otoriter ve totaliter yönlerini siyasal islamcı ideoloji ve politikacıların uzun süre gözardı ettikleri için ve bir türlü bunu anlamak istemedikleri için bu geleneğin kendi içine dahil olan içkin olan bu yönlerini anlamak istemedikleri için basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü adına kayıplarının bir dolaylı müsebbibi olmuştur gazeteciler de. Bugün onun sonucunda dolaylı olarak müsebbibi oldukları bu içinde bulunduğumuz koşullardan çıkabilmek gittikçe zor ve daha radikalleşmiş bir eylemliliği düşünme biçimini ve hareket tarzını gerektiriyor. Maalesef sadece herhalde sandık bir şeye yeterli olmuyor. Bu dönüşün nasıl yapılabileceği, nasıl insanların birbirlerini farklı gördükleri yerde tehdit olarak algılamayacağı filan bunların hepsi çetrefilli konular haline geldi. Daha çok düşmanlık söylemiyle birbirleriyle ilişkilendirildiği için kesimlerin bunun faillerinden biri de basın oldu olmaya da devam ediyor. Türkiye’de medya sektörünü bunun içinden çıkarmak için bir cümlelik bir hap gibi söylenebilecek bir şey yok, yaşayıp göreceğiz. Ama burdaki mesele farklı gerçekliklerin olması, Türkiye’nin yarısının toplumsal gerçekliği başka biçimde yaşaması yarısının farklı biçimde yaşaması ve bu gerçeklikler arasındaki geçişliliğinde değinme noktalarının giderek azalması.


Teknoloji, Geleneksel Gazeteciliği Yener mi?

çilerdursun2RÖPORTAJLIK : Gazeteciliğin günümüzdeki tartışmalarından birisi de kağıda baskı gazeteciliğin bitip bitmeyeceği. Özellikle Gezi Direnişi’nden sonra geleneksel medyaya olan güvensizlikle sosyal medya yükseldi. En son Türkiye’de Radikal, dünyada The Independent baskıyı durdurmuştu. Siz gazeteciliğin geleceği üzerine ne düşünüyorsunuz? Teknoloji, geleneği (kağıda baskı) yener mi?

ÇD : Mutlaka gazetecilik, basılı gazetecilik faaliyeti olmaktan giderek çıkacak .Biz şuanda geçiş kuşağı içerisindeyiz transition diyorlar buna. Belki tahminimizden daha kısa da sürecek. Yeni yetişen kuşakların hiç öyle basılı gazetelerle dergilerle pek de işi olmuyor. Herşeyin bütün bilgilerin ve içeriğin mobil aygıtlarla ulaşılabilir olduğu yerde basılı bir gazeteciliğin çok uzun süre süremeyeceği ortada. Bu kuşaklar arasındaki farkla ilgili bir şey. Gazeteyi basılı olarak okumaya alışkın son kuşak da ortada kalktığı zaman hakikaten elektronik ortamın içerisinden habercilik büyük ölçüde burada devam ediyor olacak ve okurlar için böyle bir gelecek var. Bunun korkulacak ya da bundan endişe edilecek bir yönü yok.Toplumsal ihtiyaçlar gereksinimler işte biraz çoğunlukla da kapitalizmin kendi gereklilikleriyle, toplumsal gerekliliklere yön vermesi arasındaki dinamiktir bizim geldiğimiz nokta. Biz benimsiyoruz elektronik ortamı seviyoruz diye ondan bu yöne gidiyor değil. Bizim karşımıza çıkarılmış olan teknolojinin ekonomi politiği zorluyor öyle görmek lazım.


Türkiye’de Gazetecilerin Örgütlenmesi

RÖPORTAJLIK : Türkiye’deki gazetecilik örgütlerini (Türkiye Gazeteciler Sendikası, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Disk Basın-İş vs..) yeterli buluyor musunuz?

ÇD : Örgütlü olarak gazetecilik alanında örgütlü mücadelenin özellikle bu dönemde yükseltilmesi için çok faal olduklarını düşünmüyorum. Verdikleri izlenim bu. Benbu yapılarla bağlantılı olduğum için söylemiyorum haklarını da yemek istemem. Mutlaka bir şeyler yapılıyor ve bir takım yanlış giden habercilik alanında bütün o baskıların, basın özgürlüğünü ortadan kaldıran girişimlerin hem duyurulması hem önüne geçilmesi için bir takım yollar bulmaya çalışıyorlar. Ama öteden beri çok faal ve etkin olmadıkları için birdenbire bu dönemde olağanüstü bir güç kazanacaklarını beklemek de çok gerçekçi gelmiyor bana zaten öyle de olmamıştır. Bu gazetecilerin örgütlü olma halinin 1980’lerde çözülmüş olmasından sonra özellikle meslek dayanışma ve ilerlemeye dönük yapıların daha vitrin düzeyinde kaldığı gibi bir his doğuyor genel olarak. Ama muhakkak ki bu da aşılacak. Son zamanlarda son bir kaç yıldır daha güçlü bir biçimde özgürlük karşıtı, baskıcı yönetimin uygulamalarına direnişte göstemeye başladılar. Politik görüşler arasındaki ayrılıklar bir yana gazeteciler bunun mesleğin kendisinin fiilen ortadan kaldırılmasına yön verilmesiyle ilgili bir süreç olduğunu nihayet anladılar ve mücadelelerinde mesleki dayanışma zemininde kurmaya çalışıyorlar. Ama buradaki konu örgütlerle genel toplum halk arasındaki bağın kurulması meselesi. Basın özgürlüğüne, ifade özgürlüğüne, düşünce özgürlüğüne sadece bu örgütlü yapılarla sahip çıkılmaya çalışılması anlamlı gelmiyor bana. Bu herşeyden önce toplumun kendisinin olabildiğince gerçekliğin çok çeşitli yönleriyle karşılaşabilme ve onlar hakkında düşünüp söz söyleyebilme özgürlüğünün ta kendisi olup buna sahip çıkmak için toplumun da bu kurumlar, kuruluşlar ve örgütlerin çabalarına fazladan bir katkı ve destek vermesi gerekir ki onun verildiğini de zannetmiyorum. O çok başka bir şey çok önceden kurmayı gerektiriyordu belki de toplumların meslek örgütleri arasında basın meslek örgütleri arasında.


RÖPORTAJLIK : Biz genç gazetecilere-gazetecilik adaylarına tavsiyeleriniz nelerdir?

ÇD : Ben gazeteciliği şuanda Türkiye’de ki mevcut baskıcı otoriter totaliter siyasetin aşılması için hala büyük bir alan olarak görüyorum. Onun için özellikle muhabirlerin, editörlerin, genel yayın yönetmenlerinin medya patronlarının hükümetlerle kurdukları bu ilişkilerdeki grift çetrefil yönlerden bir biçimde etkilenerek, kendi faaliyet alanlarına yön vermeye karşı biraz daha dirençli biraz daha farklı stratejiler geliştirerek karşı çıkmaya çalışmalarını isterdim isterim. Öğrencilerimiz içinde, bütün iletişim fakültesi öğrencilerinin aday gazeteciler haberciler olarak sektöre girdikleri zaman Türkiye’nin yaşanan bu döneminden ciddi sonuçlar çıkarmalarını istiyorum. Yani bir yandan tanıklıklarını unutmasınlar, mutlaka bunları hatırlasınlar. Yandaş gazeteciliği, havuz medyasının gazeteciliği ya da ana akım medyadaki örtük yandaşlığın maaliyetinin topluma büyük olduğunu bilsinler.çiler

Haberci dediğiniz zaman gazeteci dediğiniz zaman teknik bir meslekten söz etmiyoruz. İdeolojik politik doğası son derece güçlü bir meslekten söz ediyoruz. Bu toplumun gidişatına yön vermekle ilgili bir doğası var aslında ve toplumun kendisiyle ilişkilenmesinin bir aracısı gazetecilik. Toplum kendinin ne olduğunu ve ne yöne gittiğini ancak haberlerle bağlantılandığı zaman farkedebiliyor. Bu içeriği ne kadar zengin çeşitli çok yönlü verirse gazeteci toplumsal o kadar çok kapsamlı ve çeşitlilik düşüncesi içerisinde hareket edebiliyor. İnsanların birbirini görme biçimi de bu anlamda yumuşuyor ve daha insanileşiyor. Bir çok boyutu var tabi onun için yönetimler otoriter ve totaliter özellikler gösterebilirler. Fakat bunu doğal ve meşruymuş gibi okurlarına ve izleyicilerine haber içeriği olarak aktarmaktan kaçınmalarını öneririm. Daha çok sayıda muhalif sesi çıkarabilecek cesaretleri ve yürekleri olsun. Daha farklı seslerin duyulabileceği platformlarında, televizyonlarında, gazetelerinde (özellikle ana akım medya içerisinde çalışan, çalışacak adaylar için söylüyorum gazetecilik adayları için söylüyorum) daha çok yer açsınlar. Çünkü alternatif medyaya, muhalif medyaya toplumun çok az bir kesimi daha küçük bir kesimi başvuruyor. Toplum ana akım medyayla doğrudan ve güçlü bir biçimde karşılaşıyor. Bunun için mevzileri bırakmamaları gerekiyor. Patronları ve siyasilerle değil öncelikle toplumsalın kendisiyle organik bağları olduğunu hatırlamaları gerekiyor belki de.

 

RÖPORTAJLIK : Son sözlerinizi alabilir miyiz?

ÇD : Ben Türkiye’nin bu içinde bulunduğu düşünce ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü habercilik özgürlüğü adına belki de tarihin en sıkıntılı ve kara günlerinin aşılacağını düşünüyorum. Fakat bunun bir maaliyeti olacak. Şuanda da var zaten topluma maaliyeti. Biz toplumsalın içindeki kötü giden hiçbir gidişatın hesabını soramayan bunun ne olduğunu tartışamayan, içerik üretmeyen bir gazetecilikle karşı karşıyayız. Havuz medyası, yandaş medya böyle angajmanları olan bir taraf ama ana akım medya içinde geçerli bu. Dolayısıyla bu konuda ileride yapılan yapılacak araştırmalarla Türkiye Basın Tarihi, gazetecilik tarihi yazılacağı zaman emin olun sadece yandaş medya ve havuz medyası değil ana akım medyanın kendisi de çok ciddi eleştirilere hedef olacak. Bunlarla karşılaşacak ve bütün maaliyeti topluma ödetemeyecekler bunun maaliyeti kendilerine de gazetecilik mesleğinin itibarının ayaklar altına alınması ortadan kalkması olarak dönüyor zaten. Ne kadar konumlarını koruyor olursa olsunlar kurumlarında, mesleki kimlikleri dokuları hasarlanmış oluyor. Bunu yapmaya hakları olduğunu da düşünmüyorum. Hiçbir medya patronun hakkı yoktu. Ama onların derdi farklı onların bir kenara ayırarak ve onlarla hesapların çok daha başka görülmesi gerektiğini düşünüyorum. Toplumsal olarak yani medyasının izlemeyerek almayarak okumayarak bir kere böyle bir şey belki de süreç başlaması gerekecek bir noktadan sonra. Ama gerçekte meslekten gazeteci olanların kendi sorumluluklarını vicdani olarak farkına varıp ona göre gazetecilik yapmalarını tavsiye ederim. Bu saatten sonra ne kadar katkı verir yön verir Türkiye’nin demokratikleşmesine ya da yeniden özgürleşmesine daha özgürleşmesine bilmiyorum ama bunu bir düşünsünler.


Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş