Rasih Nuri İleri’nin Yayınlanmayan Röportajı

0 Yorum

Rasih Nuri İleri’nin yayımlanmamış röportajı: TKP’den TİP’e sosyalist hareket
Geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz sosyalist hareketin önemli isimlerinden Rasih Nuri İleri Türk solunun tarihini canlı örneklerle anlatıyor ve muhasebesini yapıyor.

Yakında kitap olarak çıkacak olan “12 Mart’tan 12 Eylül’e Türkiye’de Sol Akımlar ve Kemalizm” konulu doktora tezi için Haziran 2011’de Rasih Nuri İleri ile yapılan görüşme metnini kısaltarak yayımlıyoruz. İleri’yi saygıyla anıyoruz.

“OSMANLI’DA TÜRK İŞÇİ YOK”

– Türkiye’de sol hareket nasıl başladı?

Osmanlı İmparatorluğu’nda başlıyor. Meclis’te iki parti vardı: Hınçaklar ve Taşnaklar. Kendilerine sosyalist diyorlar. 2. Enternasyonal’e de üyeler. Fakat sosyalizmle bir alakaları yok. Milliyetçi Ermeni partileri. Osmanlı’da Türk işçi sınıfı yok. Çünkü Türkler sürekli askere alınmış. Yönetimle uğraştırılmamış. İşçi sınıfı, teknisyen, kapitalist gayrimüslim azınlıklarda.

Batı, Osmalı’da gayrimüslim bir burjuvazi, sanayi, sanayi patronu ve işçisi yaratıyor. Türkler aptal oldukları için değil. Özellikle yapılıyor. Aynı zamanda diğer işçi hareketleri, sendikacılar, İstanbul’da değil, Selanik’te. Yabancı devletler Selanik’i idare ediyor. Ve bütün Türk sendikacıları, işçi liderleri oradan yetişme. Hatta Bulgar, Yunan, Sırp işçileri, hatta İsrail işçi liderlerinin bir çoğu Selanik kökenlidir.

Türk sosyalizmi ne olduğu belirsiz bir İştirakçi Hilmi’ye, benim arkadaşım olan ressam Haşmet Akalın’ın babasına, marjinal hareketlere, Küçük Sait Paşa’nın oğluna kalıyor.

“MARKSİZMLE GEÇ TANIŞTILAR”

– Marksizmle nasıl tanışıyorlar?

Şefik Hüsnü kendisi söylüyor. 1912’de doktor olarak yurda dönüyor. Askere alınıyor. Mütarekeye kadar doktorluk yapıyor. 1919’da Marksizmi okumaya başlıyor. Sovyet Devrimi’nden değil, anca Rosa Luxemburg’un ölümünden sonra.

Fransa’da antikomünist olan Mustafa Suphi, İttihat Terakki’nin kongresine delege olarak katılmış 1911’de, Sinop’a iki defa sürülmüş, İfham gazetesi diye sağcı bir gazete çıkartmış ve oradan da Rusya’ya kaçmıştı. Bütün arkadaşları Avrupa’ya gidiyor. Bir tek o Rusya’ya. Amaç Turancılık. Gaspirinskiy’le Türk devletlerini birleştirmeye uğraşıyor. Türkiye savaşa girince Osmanlı vatandaşlarını Sibirya’ya sürüyorlar. Suphi, ancak Sovyet devriminden sonra sol doktrini öğrenmeye başlıyor.

Üçüncü grup Kurtuluş grubu. Osmanlı’nın Almanya’ya yolladığı talebeler, teknisyenlerden vs. oluşuyor. Onlar Spartakist yenilgisini yaşıyorlar. Kurtuluş’un ilk sayısı Berlin’de çıkıyor. Ve buraya geliyorlar. Nejat Yoldaş, Vedat Nedim hepsi o dergide. Bunların dışında bir de Sadrettin Celal var. Öğrenciliğini İsviçre’de yapıyor ve orada sol yayınlar okuyor. Toplantılara katılıyor. Hatta dayımı birkaç sefer kahvelere götürmüş, sakallı insanlar toplanıyormuş. Sakallı Ruslar dedikleri Plehanov ve Lenin! Sadrettin, sonradan “Ben bu işte yokum” dedi. Yazdığı broşürleri ona gösterdiğimde “Bunlar gençlik günahlarımdı” demişti. O zamanınaydınlık yayınları. Fikir mi değiştirdi peki? Hayır. Türkiye’de uygulanamayacağının farkına varmıştı. Sosyalist hareket o zaman geri bir noktada…

ŞEFİK HÜSNÜ’NÜN YANILGISI

– Sosyalist hareket ne zaman bir güç haline geldi?

1941-42’ye kadar ciddi bir parti söz konusu değil. Parti teşkilat lideri o zaman Reşat Fuat. Reşat Fuat, basın (Yeni Edebiyat Gazetesi) yoluyla mücadeleye giriyor. Ondan sonra 44 Tevkifatı. Savaştaki zaferden dolayı “Çok partili rejime uyacaksınız” gibi dışarıdan emir gelince 46 döneminin partileri 6 ay sürüyor. Müthiş başarılı oluyorlar. Savcıya göre sadece İstanbul’da 10 bin işçi sendikalı oluyor. Muazzam bir rakam…

O dönem için Şefik Hüsnü’nün büyük yanılgısı. İçindeydim işin. “Partiyi kapatacaklar” deniyor. “Büyük ittifak var, kapatamazlar” diyor. Soğuk Savaş’ın o kadar çabuk başlayacağını göremiyor. 50’ye kadar hapiste. Geniş bir af kanunu çıkıyor. Herkes serbest kalıyor. Onun üzerine 47’den 53’e kadar saçma bir macera dönemi: İllegal parti. İşi illegaliteye çevirten MİT’ti. Sonrası 51 Tevkifatı: Kök kazıma operasyonu. MİT’in organize ettiği ve Zeki Baştımar’ın yuttuğu bir kazık.

İNÖNÜ’YLE GÖRÜŞME

– TİP’e gelecek olursak…

TİP’in bölünmesi bize çok pahalıya mal oldu. Bölünmeseydi 12 Mart’ta partinin kapatılması dahi hareketi etkilemezdi.

O dönemde iki faktör var. Bir tanesi Mihri Belli faktörü. Reşat Fuat demiyorum. Ve Mehmet Ali Aybar. Parti başkanı olur olmaz Aybar, Reşat Fuat için  “Aman dikkatli olalım, fazla yakınlık göstermeyelim” diyor. O binada tesadüfen asansörde karşılaşıyorlar. Mehmet Ali, Reşat Fuat’a selam vermiyor.

Gitgide partiye tecavüzler başlıyor: Vedat Demircioğlu’nun katledilmesi, Aybar’ın mitinglerde hücuma uğraması, Bursa’da Adnan Cemgil’in çenesinin kırılması… TİP’in seçime girmemesi için hakim güçler operasyon yapıyor. Bu vesileyle biz, koalisyon Başbakanı İnönü’den randevu istiyoruz. Aybar’ın heyetinde ben de vardım. Çok sakin olarak “Bu tecavüzün ilk hedefleri biziz, ikinci hedef sizsiniz ve asıl hedef 61 Anayasası’dır” demişti. “Anayasa’yı ezdirecek misiniz, ezdirmeyecek misiniz?” deyince, İsmet Paşa net olarak “Ezdirmeyeceğiz” dedi. Hakikaten koalisyon devrilinceye dek hiçbir tecavüz yapılmadı partiye. Demek ki devlet isterse taarruz olur, istemezse olmaz.

TİP’E ALINMAYAN İSİMLER

Aybar bazı grupların partiye girip hakim olmasını kesinlikle istemiyordu. Mesela Celal Bayar’ı Çankaya’da tutuklayan Burhanettin Ulus Paşa partiye girmeyi talep etti, kabul edilmedi. Doktor Hikmet Kıvılcımlı’nın mahkumiyeti yoktu, sabıkası yoktu, onu da kabul etmedi. Kasım Gülek bir sondaj yaptı, olmadı. Alpaslan Türkeş’le sürgün olan 4 Milli Birlik Komitesi üyesi randevu almak istedi Aybar’dan. Sonradan onlar da, Aybar da korktu. Aybar çok haklıydı. Ona göre bu adamlar emekli subaydı, yüksek maaş alıyorlardı ve partiyi ele geçirebilirlerdi. Bir dereceye kadar tedbirli olmak iyidir. Ama diğeri de daralttı.

Ve parti bir gökgürültüsü gibi Meclis’e girdi 1965’te. Bazı konularda başarı sağladı. En önemlisi 141-142. maddeler değiştirildi. Propaganda kapsamında olmayan sol bilimsel yayınlar serbestleşti. O Anayasa Mahkemesi kararından sonra memleket sol yayınlarla kaplandı. Velhasıl TİP’e karşı hınç arttı. Meclisteki 15 milletvekilinden koktular.

“KOVBOY MİHRİ BELLİ”

– Bu süreç nasıl atlatıldı?

Belli’nin büyük hatası, hareketlere hakim olma çabasıydı. Onun yöntemlerine Reşat Fuat “kovboyluk” ismini takmıştı. Bu hava içinde Aybar iki şeyden korktu: İstanbul, Ankara, İzmir’de partinin kongrelerde iktidarını kaybetmesi ve Mihri Belli çevresinden. Mehmet Ali, çok güzel konuşmalar yapardı. Çok iyi bir parti başkanıydı. Ama büyük bir kusuru vardı. Onun için örgüt bir hiçti, sadece uygulayıcıydı. Nitekim senatodaki iki üyemiz istifa etti. Onlara dayanarak Anayasa Mahkemesi’nde söz sahibiyken onu kaybettik.

Tüzükte yapılan bir değişiklikle 3 kişi evet derse her karar alınabilinir hale geldi. Behice Boran, Sadun Aren, Minetullah Haydaroğlu, Şaban Erik kendi kurdukları tuzağa düştü. Asıl partiyi tuzağa düşürdüler. O yüzden 69 seçimlerinde kaybettik, kanun değiştiği halde kazanabilirdik, oyumuz yüzde 5’e, 6’ya kadar çıkmıştı.

– Neticede parti bir bölünme sürecine girdi…

Yapay bir bölünme oldu. Önce ihraçlar, sonra bölünme olduğunu belirtmek lazım. Bence tamamen lüzumsuzdu. Aybar, bir hata daha yaptı. “Gitmediğimiz köylerden daha iyi oy aldık. Meclis konuşmalarımız ve radyo konuşmalarımız yeterlidir” anlayışı hakim oldu ve hayale kapılındı. 65 yılında meclise aşağı yukarı GYK’nın tamamı girdi. Yönetim kadrosu sabah akşam parlamentarizm yaptığı vakit partiyi yönetecek kadro kalmadı.

“27 MAYIS ANTİ-AMERİKANDI”

– Gençlerin ayrılması böyle bir sürece mi denk geldi?

Evet. Amerika, Gladyo vs. faktörünü iyi tahlil edemedik. Bugün oturup da ciddi düşünürsek çok bakımdan anti-Amerikan olan 27 Mayıs’ın yapılacağını hiç şüphem yok ki Amerika gayet iyi biliyordu. 27 Mayıs’a taraftar değillerdi ama hükümete haber vermediler.

Hakikaten Türk subayında bir tedirginlik vardı. Bir Amerikan çavuşu dahi kendini Türk genelkurmay başkanına eşit görmeye başlamıştı. Bir Sovyet taarruzu ihtimalinde savunmanın Türkiye’de değil de Suriye, Irak’ta başlaması Türk subayını son derece tedirgin etti. 27 Mayıs’ın anti-Amerikan bir yönü vardı. Fakat bu Amerikalıları fazla tedirgin etmedi.

Ancak TİP’in beklenmedik yükselişi sonrasında Amerikalılar Türkiye’de bir rejim değişikliği istiyorlar. İşte o Vedat Demircioğlu’nun öldürülmesi ile başlayan süreçte büyük ölçüde Gladyo’nun rolü vardı. Kaldı ki Amerikalıların daha evvel “Barış Gönüllüleri” diye karış karış memleketi değerlendirmeleri önemlidir.

Sola karşı cinayetler işlendi. Tek bir sağcı ceza görmedi. Buna isyan eden öğrencilere de pek tepki göstermedi hükümet. Anlatabiliyor muyum? Yani ‘siz isyan edin, rahat rahat ezelim’ anlayışı hakimdi.

SOVYET BÜROKRASİSİ

1962’de kurulan TKP dış bürosu Zeki Baştımar, Nazım Hikmet, Aram Pehlivanyan vs. ile bir partiye dönüştü. Birçok Avrupa kentinde radyolar kurdular. Fakat bu radyo, örgüt vs. yabancı emrinde oldu. Biz komünizm yaptığımızı zannettiğimizde doğrudan Sovyet bürokrasisinin oyununu oynuyorduk. Sovyet devriminin değil, Sovyet bürokrasisinin uzantısıydık. Bunun eleştirisi yapılmadan işin içinden çıkılamaz.

MUSTAFA KEMAL VE TKP

Mustafa Kemal, kendi kontrolünde olmayan bir komünist partisinin Rusya kontrolünde olacağı düşüncesindeydi. “Öyle bir parti de Türk partisi değildir” diyordu. O dönem Amerikan partisi, Fransız partisi, İngiliz partisi var. Fakat o ülkelerde işçi sınıfı var, Türkiye’de yok.

RESİM SERGİSİ

TİP’in kuruluşunda komünistlikten sabıkalılar üye olamıyordu. 63’te partinin mali vaziyetini düzeltmek için bir resim sergisi tertip ettim. Sergiden 25 bin lira gelir elde etmiştik. Bu gelir, partinin   1. büyük kongreye kadar 61-63 dönemindeki bütün borçlarını ödemesini sağladı. Sergide açılış günü resim satın alanların kartvizitlerini resimlere koymayı düşünmüştüm. Akşam olduğunda dehşete kapıldım. Alanların yüzde 90’ıı eski komünistlerdi. Ve derhal kaldırdık tabii isimleri…

ERMENİ MESELESİ

1 milyon Ermeni öldürüldü deniyor. Oysa bütün yabancı devlet kaynaklarına göre çok küçük miktarlarda ölümler yaşanıyor ve çoğu da hastalıktan ölüyor. Halbuki aynı dönemde ölen Türkler ve Kürtler Ermenilerden birkaç misli fazla. Fakat Ermeniler çok garip bir şekilde bunu açık açık söyleyemiyor. Komünist olsa dahi söylemiyor. Anadolu’da 1 milyon Ermeni yoktu.

Dr. Ali Şahin

AYDINLIK GAZETESİ

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş