“Spiker Olabilmek İçin Eğitim Tek Başına Yeterli Değil”

0 Yorum

Habercilik sektörü içinde sunucuların en kolay işi üstlendiği düşünülür. Küçük bir eğitimle bu işin yapılabileceği sanılır. Peki gerçekten böyle mi? Sunucular zorluk yaşıyor mu, herkes kamera önüne geçebilir mi, iyi bir spiker olabilmek için kısa bir eğitim yeterli oluyor mu? Biz de bu soruları TGRT haber spikeri Nevra Öner’e yönelttik. Bir sosyal sorumluluk projesi olan “Neşeli Oda”dan bahsettik. Başarılı sunucu Öner’in, bu mesleğe adım atmak isteyenlere tavsiyelerini aldık. TGRT haber merkezinde gerçekleştirdiğimiz bu keyifli röportaja buyurun…

ENİS DERDİMENTOĞLU (ED): Çocukluktan beri gazetecilik hayali olan ve okulunu okuyan, eğitimini alan birisiniz. Özellikle sunuculuk yapan ancak eğitimini almayan ya da sadece kurslarına giden isimler için neler söylersiniz? Mesleki açıdan yeterli mi?

NEVRA ÖNER (NÖ): Bu işi bir bütün olarak değerlendirmek lazım. Yani bizim işimiz sadece bir sunumdan ya da bir sunuculuktan ibaret değil. Belki eskiden öyle bir durum vardı. Bir şeyleri sunup, mesleğinizi icra edip geri çekilebiliyordunuz; ama artık hem Türkiye’nin gündemi habercilikte-sunuculukta böyle bir şeye izin vermiyor hem de çok daha fazla özelliği kendi içerinizde barındırıyor olmak zorunda kalıyorsunuz. Üniversitelerde çok fazla diksiyon, Türkçe’nin doğru telaffuzu üzerine eğitim olmuyor. Kurslardan bunun eğitimini almak –ben de aldım- kendimizi geliştirmek için tabii ki gerekli; ama bunun eğitimini almanız sizi sunucu ve spiker yapmıyor. Birçok farklı özelliği de barındırıyor olmanız lazım. Habercilik bambaşka bir kavram. İletişim fakültesi mezunlarına ben her zaman pozitif ayrımcılık yapıyorum sektörde, hem stajlarda olsun hem birebir çalışmalarda olsun. Çünkü bizim iş için şunu derler: Gerçekten iş mutfakta, içinde öğrenilir. Ama işin teorisini ve mesleki etiğini üniversitede öğreniyorsunuz. Üniversal bakış açısını üniversitede öğreniyorsunuz. O entelektüelliği kendinize üniversitede katıyorsunuz. O yüzden bu işin üniversitesini okumak bence çok önemli. Erken yaşta çalışmaya başlamak, erken yaşta sektörü bilmek çok önemli. Ama en önemli şey kişisel ilginizin olması; habercilikte, gündemde. Bu çok mühim. Yoksa öyle göründüğü gibi renkli bir dünyamız yok. Bunları söyleyebilirim.

ED: Canlı yayında birçok kaza ve talihsizlikler oluyor. Sizin başınıza böyle bir talihsiz olay geldi mi ve gelse ne yapardınız?

NÖ: Bir takım kazalar yaşadım tabii. Kalemimin elimden fırlaması gibi veya bazı kelimeleri söyleyememek gibi. Enteresan bir soğukkanlılık geliyor o esnada, bana özellikle. Bir aksilik olduğunda normalden çok daha soğukkanlı olup, çok daha doğal bir şekilde o durumu kotarabiliyorum. Son dakikalarda ve sıcak gelişmelerde de rahatımdır. Herhalde böyle bir kriz anında bende kontrol mekanizması ortaya çıkıyor ve o durumu iyi kotarıyorum. “Olmuyor.” Diyemem; ama “Çok unutulmaz.” dediğim bir şey başıma gelmedi. Sadece çok yakın bir zamanda –bundan biraz bağımsız bir şey ama- Afrin Harekatı’nda bizi seyreden Türk askerleri –orada internet üzerinden bizi takip edebiliyorlar- attıkları bir füzenin üstüne benim adımı soyadımı yazıp bana göndermişler. Bu beni çok etkiledi. Çok büyük bir anı. Yani izleniyorsunuz, seviliyorsunuz, bir bağ kuruyor izleyici sizinle. Ama orada, o çatışmanın içerisinde bunu düşünmeleri hayatım boyunca unutmayacağım bir anı oldu mesela.

DÜNYA İÇİN KÜÇÜK BİZİM İÇİN BÜYÜK BİR ADIMDI”

ED: “Neşeli Oda” projesi nasıl ortaya çıktı? Bu proje gibi başka bir projeler içinde bulunma planınız var mı?

NÖ: Arkadaşlarımızın çoğu soruyor “Her sabah çoğunlukla kötü haberler veriyorsun, nasıl bunun psikolojisini kaldırabiliyorsun, hiç mi etkilenmiyorsun?” diye. Tabii ki etkileniyoruz; ama ben bireysel olarak kendi hayatımda, biraz daha birilerinin hayatına yardım etmek, birilerinin hayatına dokunma kısmını çok önemsiyorum. Kişisel olarak köy okullarına yardımlar olsun… Bize ulaşan herkese hiçbir şekilde “Hayır” dememeye uğraşıyorum. Neşeli Oda projesi de biraz buradan yola çıkan bir şey oldu. 24 arkadaş bir araya gelip –çok iyi anlaştığım bir arkadaş gurubuz- “Biz bu kadar iyi anlaşıyorken, iyi vakit geçiriyorken bir şey yapamaz mıyız?” düşüncesinden yola çıkarak ortaya koyduğumuz bir proje. Çocukları baz alıyor. Kanserli Çocuklara Umut Vakfı (KAÇUV)’yla ilk iki etkinliğimizi gerçekleştirdik, onlara destek olduk. Sadece KAÇUV ile değil, başka vakıflara da destek olup onların ihtiyaçları doğrultusunda belki parti etkinlikleri düzenleyerek, belki başka etkinlikler düzenleyerek o ihtiyaçları karşılamaya çalışıyoruz. Dünya için küçük; ama bizim için büyük bir adım. Bir yerinden dokunmaya çalışmak gibi bir şey. Zaten hayat akıp gidiyor, zaten bir telaşınız var. En azından bir yerden tutmuş oluyorsunuz. Bir projeyi yapıp bitirdiğinizde ve faydasının dokunduğunu gördüğünüzde hiçbir başarıyla, edindiğiniz kariyerle, hiçbir şeyle ölçülemeyecek bir mutluluğu var.

SEDA ÖZDEMİR (SÖ): Sürekli iletişim sektörü içindeydiniz. Hiç sıkıldığınız, vazgeçmek istediğiniz anlar oldu mu?

NÖ: Olmadı. Hatta her geçen gün süreç biraz daha zorlaşsa da o zorluk çok daha fazla bağlıyor. Ben de bu dönemde televizyonculuk yaptığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Çok daha farklı perspektiflerden olaylara bakma ve değerlendirme fırsatımız oluyor. Çünkü 20-30 yıl sonra bu haberleri yine biz anlatacağız yeni nesle. O yüzden çok önemli bu dönemde çalışıyor olmak.

SÖ: 15 Temmuz darbe girişiminde TRT’de darbe bildirisi okuyan spikerin yerinde olsaydınız ne yapardınız?

NÖ: Herhalde bütün meslektaşlarımız düşünmüştür bunu “Benim başıma gelse ben ne yapardım?” diye. Hiç kimsenin yaşamak istemeyeceği bir şeydi. Meslektaşımız da büyük bir soğukkanlılıkla, işine saygısıyla maalesef o durumu yaşamak zorunda kaldı. Büyük bir travmaydı, onun adına da hepimiz içinde travmaydı. Yaşamak istemezdim; ama bir yandan da tarihi bir ana tanıklık etti. Hepimizin zihninde o yüz ifadesi o şekilde kaldı. Bu anlamda da habercilik anlamında da yaşanması zor; ama üstesinden gelindiğinde insana güç verecek bir olaydı bence.

SÖ: Sınır ötesi yayınlarda harekat dakika dakika, aşama aşama anlatılıyor. Bunun operasyonları aksattığı iddia ediliyor. Bu tür yayınlarda çizgi ne olmalı sizce?

NÖ: TGRT haber olarak da bu konuda çok dikkatli davranıyoruz. Orada çok fazla muhabir arkadaşımız, kameraman arkadaşımız var. Keza İhlas Haber Ajansı’nın da kameramanları ve muhabirleri var. Oradan sürekli bilgi geliyor. Bazıları TSK tarafından geçilen haberler oluyor, bazıları bizim muhabirlerimizin elde ettiği bilgiler oluyor. Bunların hepsi operasyonu tehlikeye atmamak adına defalarca teyit ediliyor, defalarca bilgi geçiliyor yöneticilerimize. Bu doğrultuda çalışıyoruz. Buna kurum olarak da bireysel olarak da çok dikkat ediyoruz. TSK da bu konuda gerekli uyarıları yapıyor. Medya organları da uyum sağlamaya çalışıyor. Tabii ki de hep böyle farklı, halkı ilgilendiren kritik dönemlerde bile medyanın duruşu her zaman tartışılır. Yine tartışılacaktır. Ama otokontrolü medyanın kendisinin yapması gerektiğine inanıyorum, yapmaya da çalışıyoruz.

SÖ: Küçük yaşta dergi çıkartıp sponsor buldunuz, ilk paranızı kazandınız. Dergi çıkartmak isteyip bu işe gönül verenlere tavsiyeleriniz neler?

NÖ: Ancak kendimden yola çıkarak tavsiyelerde bulunabilirim. Herkes kendi yolu, kendi hedefleri doğrultusunda farklı farklı hareket ediyor. Benim herhalde heyecanım çok fazlaydı. Bir şeyleri duyma, aktarma isteğim çocukluktan gelen bir içgüdüydü galiba. İlla televizyonculuk, ekran önünde olmak değildi isteğim. Nitekim daha önceki çalışmalarımda daha yazılı basın üzerineydi. İşin heyecanında olmak, o işin hamurunun kendinde olup olmadığının farkında olmak gerekiyor. Gerçekten bu mesleğe dair hangi konuda çalışırsanız çalışın, iş ne gibi özellikler gerektiriyor ve bu özellikleri taşıyor musunuz, bunu kendinize sormanız lazım. Onun dışında da meslek adına söyleyebileceğim şey, gerçekten istemek ve o işin peşini bırakmadan azimle çalışmak.

ED: Sponsor bulmayı nasıl gerçekleştirdiniz?

NÖ: Ben de şuan o zamanlarda yaptığım şeyleri düşündüğüm zaman nasıl yaptığımı, işin içinden nasıl çıktığımı düşünüyorum. O cesaretle, “Ben yaparım.” düşüncesiyle kendinizi doğru ifade ettiğinizde insanlar sizi desteklemek istiyorlar. Bizim zamanımızda iletişim lisesi de çok yoktu. 3 tane okulduk. Şu an daha fazlalar. O yaşlarda da bir şeyler yapmak adına birilerinin karşısına çıktığınız zaman destekleniyorsunuz. Bir de bu, dönemle de ilgili… Benim bu bahsettiğim şey 10 sene öncesine dayanıyor. Şimdi insanlar biraz daha mesafeli duruyor. Projenizin her zaman kafanızda durmasını tavsiye edebilirim. Çünkü onun şimdi olmasa bile ne zaman harekete geçeceği belli olmaz. Rüya gibi geliyor bana o zamanlar. “Ne yapalım, işin neresinden tutalım?” diye düşündüğümüz zamanlardı. Ayrıca iletişim lisesi olduğumuz için bizde bu tür faaliyetler destekleniyordu. Ben lise 1’den itibaren hep çalışıyorum okulla beraber, hep çalıştım. Ben hep şunu söylerim: Eğer fakültede tanıştıysanız, mutlaka çalışıyor olmanız gerekiyor. Okulda da çalışan öğrencilere destek olmaya, yardımcı olmaya çalışıyorum. Okula da geleceksiniz, çalışacaksınız da. “Hangisini yapalım?” diye bir şey yok. Zaten bunlar bu yaşta yapılıyor. Mesela ben bireysel olarak çalıştığım okulun stajı için gidiyorum, başka kanallarla, gazetelerle iletişim kuruyorum ve ayarlamaya çalışıyorum. Gittiğim kanallar tabii benim de zamanında çalıştığım yerler. Çünkü bu bizim mesleğimize yatırım. Benim şu an ki öğrencilerim 3 sene sonra beraber çalıştığım insanlar olacak.

”HAKSIZLIK BOYUTUYLA ÇOK FAZLA MÜCADELE EDİYORSUNUZ”

Olumsuz bakanlar çok fazla. Bana da hep diyorlar ”Git kızım kurtar kendini” diye. Bunlar kesinlikle bir gerçek. Özellikle haksızlık boyutuyla çok fazla mücadele ediyorsunuz. Her görüşü almakta fayda var. Ama önünde sonunda kendi kararınızı uygularsınız. Birileri bu mesleği yapacak. Damdan inme, birilerinin menfaati için çalışacak insanlara ortam kalacağına bu işi okuyan, bu işi yapmak isteyen insanlar yapsın.

SÖ: Alaylı ve bu işin okulunu okuyan insanlar arasında bir ayrım var mı sizce?

NÖ: Kişinin kendi fırsatlarını nasıl değerlendirdiği ile de alakalı bu durum. Çünkü birileri de editör olacak, muhabirlik yapacak, bunlar da çok değerli alanlar. Sadece ekranda olmak, stüdyoda olmak değil. Benzer şartlarda çalışıyoruz. Hatta bazen onlar bizden daha iyi şartlarda çalışıyorlar. Hem alaylısı hem mekteplisi bana göre makul.

SÖ: Özellikle gazetecilik alanında olumsuz düşünceler çok fazla. Sizin bu konudaki pozitif düşünceleriniz bizi gerçekten motive etti. Teşekkür ederiz.

NÖ: “Benim bayramım seyranım belli olsun, akşam çıkış saatim belli olsun.” diyorsanız zaten sakın bu mesleği yapmayın. Ama siz zaten bunların olmadığını algılamış durumdasınız. Mesela ben, sabah 9 akşam 5 çalışmayı istemedim. Mecbur kalsaydım çalışırdım; ama ben onu istemedim. Bayramda iznimin olmaması beni rahatsız etmiyor. Herkes tatildeyken yılbaşında, şunda, bunda her şeyde biz çalışıyoruz. Bu beni hiç ama hiç rahatsız etmiyor.

ED: Okuduğum bir habere göre New York Times bir yazılım geliştirmiş. Yazılımlara kültür-sanat, spor ve magazin haberleri okutup yazdırıyorlarmış. Bu beni inanılmaz korkutmuştu.

NÖ: Bunların mesleği ele geçirmesine daha çok var. Ona bakarsanız robot spikerler de çıkmış. Ben hep şunu tavsiye ediyorum: Önceden çalışabileceğin 7-8 tane yer varken, şu an 3’e, 4’e indi. Piyasa sürekli daralıyor. Bunu da göz önüne almak gerekiyor. Ama bir yandan büyüyen başka bir piyasa var, o da Youtube. İçerik ve internet piyasası. Aynı televizyonculuğun ilk yılları gibi internetin ilk gelişim dönemindeki gençlersiniz. İş bulmak isteyen arkadaşlara tavsiyem bu oluyor. Çünkü pozisyon yok. Oturup “Ben bu işi yapamıyorum.” diye ağlamanın bir manası yok. Mesela Onedio, Medya Kraft, Medya Scorp var. Bunlar televizyonda yapacağınız şeylerin aynısını yapıp mesleğinizi gerçekleştirebileceğiniz ortamlar. Bunlar hep meslekte çeşitlilik yaratıyor.

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş