‘Üniversiteler Gericiliğin Kuşatması Altında’

0 Yorum

RÖPORTAJLIK Ekibi olarak mikrofonlarımızı gençlere uzattık. Gezi Olaylarında sokaklara çıkan, gençlik içinde mücadele veren, üniversitelerde gençlik siyaseti yapan gençlik örgütleriyle gündemi değerlendirdik. Röportaj dizimize ilk olarak Öğrenci Kolektifleri’yle başlıyoruz.

Öğrenci Kolektifleri Sözcüsü Gönenç Hacaloğlu ile yaptığımız röportaj şu şekilde;

Ercan Deniz Küçük (EDK) :  Üniversitelerde yeni eğitim dönemi başlıyor. Sizin bu dönemde gençlikten beklentileriniz neler? Örgütlenme ve mücadele anlaminda nasıl bir yıl bekliyorsunuz?

Gönenç Hacaloğlu (GH) :  Yeni eğitim dönemi bir savaş ortamında ve AKP’nin toplum üzerindeki baskısının daha da arttığı bir süreçte başlıyor. AKP ve Erdoğan ülkeyi kanlı bir savaşa doğru sürüklemekte. Üniversitelerde ise Haziran isyanında ve sonrasında sokağa çıkmış; savaşa karşı barışın, AKP’nin baskılarına karşı özgürlüğün tarafında olan çok sayıda üniversiteli var. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde çıkarılmak istenen savaşa ve artan faşizme karşı üniversitelerden bir barikat oluşturulması gençlik için bir zorunluluk. Gençlik olarak önümüzdeki dönem savaş politikalarını durdurmak için; AKP faşizmine karşı harekete geçmeli; üniversiteyi barışın ve özgürlüğün tarafı haline getirmeliyiz. fotooo

Önümüzdeki dönemde savaşa ve faşizme karşı yürüteceğimiz mücadele aynı zamanda Suruç’ta kaybettiğimiz arkadaşlarımızın yarım kalan mücadelesini tamamlama, onların anılarını yaşatma mücadelesi olacak.

EDK :  Üniversitelerdeki en büyük sorun, en büyük eksik sizce nedir?

GH :  Üniversitelerdeki sorunlar ve eksikler saymakla bitmeyecek kadar fazla. Bugün üniversiteler toplumdan yalıtılmış, toplum yararına değil sermaye yararına bilgi üreten kurumlar. Dolayısıyla sermaye için bilgi üretmek, çeşitli şirketlerde ara eleman olarak çalışmak üniversitelilere tek çıkış kapısı olarak gösteriliyor. Sermayenin üniversiteyle kurduğu bu ilişki kampüskartlarla, üniversite içindeki bankamatiklerle, alışveriş merkezleriyle ve çeşitli kariyer merkezleriyle görünür bir durumda. Bugün üniversiteler aynı zamanda gericiliğin de kuşatması altında. Çok sayıda sorunu varken ihtiyaç olmadığı halde kampüslere zorla yapılan camilerle, ders ve sınav saatlerinin namaz saatlerine göre ayarlanmasıyla üniversiteler dinci gericiliğin tahakkümü altına alınmaya çalışılıyor. İkinci öğretim harçları, yemekhane zamları, barınma sorunu gibi üniversitelilerin çok sayıda sorunu var.

Elbette bugün üniversitelerdeki gerici ve neoliberal kuşatmanın uygulayıcısı AKP’den başkası değil. AKP darbe kurumu olan YÖK’üyle, polisleriyle, özel güvenliklerle ve yandaş rektörleriyle üniversiteleri arka bahçesi haline getirmek istiyor. Bu durum sene içerisinde en somut olarak İstanbul Üniversitesi’nde yaşandı. Açık ara farkla birinci seçilen ve üniversite bileşenlerinin desteklediği Raşit Tükel yerine AKP’ye yakınlığıyla tanınan Mahmut Ak, Erdoğan tarafından rektör olarak atandı. Mahmut Ak atanır atanmaz üniversiteye polis sokarak ve okulu adeta karakol haline getirerek icraatlerine başladı. Son olarak Suruç’ta katledilen arkadaşlarımız için akademisyenlerin fidan dikmesine engel olan Mahmut Ak görevini yapmaya devam ediyor.

EDK :  Gezi’den sonra baktığınızda nasıl bir gençlik görüyorsunuz? Gezi direnişi üniversite siyasetinde neleri değiştirdi?

GH :  Gezi direnişine üniversiteliler mizahlarıyla, yaratıcılıklarıyla ve hareketlilikleriyle damga vurdular. Gezi AKP’ye karşı gençliğin tepkilerinin en kitlesel biçimde açığa çıktığı bir isyandı. Gezi direnişinden sonra gençliğin toplumsal duyarlılığı artarken özellikle isyanın hemen ardındaki yıl içerisinde kitlesel eylemler devam etti. Berkin Elvan’ın katledilmesinin ardından ve Soma katliamının ardından yapılan eylemler, boykotlar vs. gibi. Gezide sokağa çıkan gençlik üniversitelerde örgütlü olan siyasetlerin de ezberlerini bozdu. Üniversitelilerin hangi alanlardan politikleşebildiklerni göstermiş oldu.

EDK :  Üniversitelerde son dönemlerde sıkça öğrenci kavgaları görüyoruz. Sebebi nedir?

GH :  Öncelikle biz üniversitede yaşanan saldırıları öğrenci kavgası olarak görmüyoruz. Üniversitelerde öğrenci kavgası değil üniversitelilere yönelik faşist saldırılar ve bunlara direnen üniversiteliler var.Üniversiteler iktidarların hiç bir dönem tam olarak zapt edemediği ve her zaman kendi kirli düzenlerinin devam etmesinin karşısında bir tehdit olarak duran yerler. Bu sebeple her dönem özellikle de üniversitelilerin sürdürdüğü mücadelenin yükseldiği zamanlarda üniversitelere yönelik gerici ve faşist saldırıların yaşanması alışık olduğumuz bir durum. Bu sene içerisinde de üniversiteye ve üniversitelilerin mücadelesine yönelik pek çok gerici-faşist saldırı gerçekleşti. Bu saldırıların büyük bir bölümü AKP’nin köşeye sıkıştığı ülke gündemlerinin birer yansıması olarak yaşandı. Örneğin IŞİD’in Kobane’ye saldırdığı ve AKP’nin IŞİD’e verdiği desteğe karşı halkların sokağa çıktığı Ekim ayında İstanbul Üniversitesi’nde IŞİD destekçisi çeteler üniversitelilerin üzerine saldırdı. Bunun dışında geçtiğimiz dönem üniversitelilere yönelik çok sayıda faşist saldırı gerçekleşti. Trabzon’da faşistlerin pusu kurarak saldırdığı bir arkadaşımız günlerce yoğun bakımda kalırken; Mersin’de ve Ankara’da faşistlerin satırlı-bıçaklı saldırılarına uğrayan arkadaşlarımız yaralandı. Söylediğim gibi bu faşist saldırıların iktidardan bağımsız olduğunu düşünmüyoruz. Ayrıca elinde satırla, bıçakla dolaşan ve üniversitelilere saldıran çetelerin üniversiteyle bir alakası olamayacağını düşünüyoruz. Bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da üniversiteliler faşist çetelere üniversitelerini teslim etmeyeceklerdir.

EDK :  Biraz da ülke gündemine geçelim. Ciddi bir sıcak gündem var. Bir yandan çatışma, saldırı haberleri diğer yanda emniyetin terör operasyonları. Siz bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?1780713_787494501278651_2106466139_n

GH :  İçinde bulunduğumuz bu süreç Suruç katliamı ile başladı. Suruç’ta SGDF’nin çağrısıyla Kobane’yi yeniden inşa etmeye giden 31 arkadaşımızı alçakça bir saldırıda yitirdik. Çok sayıda arkadaşımız da hala yaralı. Suruç’ta yaşanan bu katliam bizzat katliamın sorumlularınca ülkeyi bir savaş atmosferine sokmak, ülkede baskı ve terör havası estirmek için gerekçe olarak gösterildi. Suruç’un hemen ardından IŞİD’e karşı mücadele adı altında sosyalistlere, Kürtlere ve tüm demokrasi güçlerine saldırılar başladı. Öyleki son günlerde yapılan bini aşkın sayıda gözaltının yalnıza yüz tanesi IŞİD’e yönelik. Ancak günlerdir yüzlerce Kürt ve sosyalist gözaltına alındı; çok sayıda kişi tutuklandı; sokağa çıkan gençler hatta çocuklar öldürüldü. Operasyonlarda yargısız infazlar yapıldı. Suruç katliamını protesto etmek için yapılan her türlü toplanmaya müdahale edildi; muhalif basın sansürlendi, demokratik kitle örgütlerinin binaları basıldı. AKP ülke içinde terörle mücadele adı altında kendi terörüyle halkı sindirme operasyonuna başladı.

“Yeni bir süreç başladı” denilerek ilan edilen bu süreç ülke dışında da askeri operasyonlarla, hava saldırılarıyla sürüyor. Ancak bu saldırıların hedefi de IŞİD değil Kürtler. Üstelik hava saldırılarında sivillerin hayatını kaybettiği haberleri geliyor. “Suriye’nin kuzeyinde, güneyimizde bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz” diyerek Suriye politikalarını açıkça ortaya koyan Erdoğan ve AKP’nin yeniden dışişlerinde ABD ile ortak hareket ettiklerini söylemeleri emperyalistlerin Ortadoğu politikalarında yeni roller üstlendiklerini gösteriyor. Sonuçta son haftalarda yaşananlar bizlere AKP’nin terörle mücadele adı altında başlattığı operasyonların hedefinin içerde tüm demokrasi güçleri, dışarda ise Rojava’daki demokratik özyönetim olduğunu gösteriyor.

Suruç katliamının da, operasyonların da, yaratılan savaş ve terör ortamının da bize verdiği mesaj yılmamız, korkmamız ve sokağa çıkmamamızdır. Ancak gençlik olarak AKP’nin savaş politikalarını durdurmak için; faşizme karşı özgürlük ve demokrasi için mücadelemiz artarak devam edecek. Bu mücadeleye devam etmek aynı zamanda yitirdiğimiz arkadaşlarımıza karşı da sorumluluğumuzdur.kolektif3

EDK :  Bu kaos ortamının sorumlusu olarak siz kimi, hangi kurumları görüyorsunuz?

GH :  Bu ortamın sorumlusu hiç şüphesiz AKP ve Tayyip Erdoğan’dır. İşbirlikçiliğini yaptıkları emperyalistlerdir. Bu zamana kadar her türlü maddi ve manevi desteği sağladıkları, Türkiye’de besledikleri cihatçı çetelerdir.

EDK :  Yaşanan kaos ortamının sebebi hükümet boşluğu deniyor. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?

GH :  Oluşturulan bu ortamın, savaş atmosferinin sebebi 7 Haziran seçimleri sonrası umdukları sonuca ulaşamayan AKP ve Tayyip Erdoğan’ın gayrımeşru olan iktidarlarını fiili olarak sürdürme çabalarıdır. Baskıyla ve savaşla Erdoğan başkanlık rejimini, AKP ise tek başına iktidarını fiili olarak uygulamaya çalışıyor. Yani ülkenin sürüklendiği bu ortamın sebebi bir hükümet boşluğu değildir. AKP ve Tayyip Erdoğan gitmeden savaşın da baskının da son bulması mümkün değil.

EDK :  CHP ile AKP arasındaki koalisyon görüşmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Olur da (röportaj yayınlanmadan önce koalisyon kurulursa) koalisyon kurulursa tepkiniz ve yaklaşımınız ne olur?

GH :  Bizce bugün kendi iktidarını devam ettirmek için gençleri, halkları katletmeyi göze almış AKP’ye karşı toplumsal muhalefetin tamamının savaş politikalarına karşı harekete geçmesi gerekmekte. Buna CHP’de dahil. CHP ise tüm siyasetini ülkede olup bitenlere rağmen koalisyon kurulmasına odaklamış durumda. Koalisyon kurulsun ya da kurulmasın her ne şekilde olursa olsun bugün AKP’nin koltuk değnekliğini yapacak herkese bizim tepkimiz de toplumsal muhalefetin genelinin tepkisi de net olacaktır. Bizce CHP, AKP her sıkıştığında onun yardımına koşan; savaş hükümetinin müttefiki MHP’den farklı bir tutum almalı. Geçtiğimiz günlerde dokunulmazlıkların kaldırılması için CHP’nin HDP’ye yapmış olduğu destek bizce olumludur.

EDK :  Sizce Türkiye erken seçime mi gitmeli? Hayırsa sizin koalisyon öneriniz nedir?

GH :  AKP’nin yarattığı savaş atmosferinin başka bir sebebi de erken seçimlere giderek bu sefer sandıktan tek başına hükümet kurabilecek çoğunluğa sahip olarak çıkmak gibi görünüyor. AKP devamlı ırkçı söylemlere sarılarak MHP’den kaybettiği oyları geri almak ve şehit söylemi üzerinden HDP’yi hedef göstererek HDP’nin batıdan aldığı oyların önünü kesmek istiyor. Biz AKP’nin erken seçimle ya da koalisyonla durdurulabileceğini düşünmüyoruz. Bizce AKP’yi durduracak olan Yeşilyol’a karşı direnen Karadenizlilerin, emek sömürüsüne karşı mücadele veren metal işçilerinin, kadın düşmanlığına karşı ayağa kalkan kadınların mücadelesidir. Herhangi bir koalisyon tercihimiz de yok. Bizim tercihimiz halkın kendi özyönetimidir.

EDK :  Gündemdeki sıcak konulardan birisi de HDP’nin kapatılması konusu. Siz ne düşünüyorsunuz?C41E8A88EE1

GH :  7 Haziran seçimlerine “seni başkan yaptırmayacağız” diyerek giren HDP’nin barajı aşmasıyla hem Erdoğan’ın başkanlık hayali iflas etti hem de tek başına hükümet kuramayan AKP’nin temsiliyet krizi ortaya çıktı. Şimdi de bu sebeple HDP’yi hedef gösteriyor, yaşananların sorumlusuymuş gibi ilan ediyorlar. Olası bir erken seçimde yeniden karşılarına “tehdit” olarak dikilebilecek olan demokrasi güçlerini etkisizleştirmek ya da tamamen ortadan kaldırmak istiyorlar. Haziran isyanında AKP’yi sokakta sarsan, 7 Haziran’da da AKP’ye büyük bir darbe vuran halklar ve gençlik demokrasi güçlerinden herhangi birisine karşı yapılan saldırıya karşı dayanışma içerisinde ve hep birlikte hareket etmelidir.

 

 

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş