Aytuğ Atıcı yazdı: TAM DA ZAMANI!

0 Yorum

Laiklik kavramının bazen yerli yersiz gündeme getirildiğini düşünürüm, seçim malzemesi olarak kullanılmasından ise hiç hazzetmem.

Şimdi ise laikliği konuşmanın tam zamanı!

Türk Dil Kurumu laikliği ‘Devlet ile din işlerinin ayrılığı;devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması’ olarak tanımlıyor. Yani laik bir düzende devlet Müslümana da, başka bir dinin mensubuna da, dinsize de eşit mesafede olacak; vatandaşlar da inançlarını özgürce yaşayacaklar.

Laikliğin geçerli olmadığı yönetim biçimlerinde ise bir inancın kuralları anayasa olarak kabul edilir ve ülke buna göre yönetilir.

Anayasasına göre laikliği benimsemiş ancak iktidarda kalabilmek için bu anayasa hükmünden taviz veren bir hükümetin yönettiği bir ülkede ne olur?

6 yaşında bir kız çocuğu evlendirilir, yıllarca taciz ve tecavüze uğrar. Bunu birçok kişi ve hatta bazı yöneticiler bilir ancak “dindar” geçinen mahlûkları ürkütmemek için seslerini çıkarmazlar. Olay ortaya çıkınca ülkenin Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı bu iğrenç olayı iki yıldır bildiği ve suçlular hakkında yasal işlem yapmadığı gibi “Çocuk istismarı, çocuğa yönelik istismar vakaları siyasetin konusu değildir. Bunlar son derece insani ve her toplumda karşılaşılabilecek konular” diye bir açıklama yapar ve tüylerimiz diken diken olur. Bu açıklama geçmişte benzer bir olay için Adalet Bakanının “Bunlar ailenin ve küçüğün rızasıyla yapılmış işler” demesi kadar korkunçtur.

Başka ne olur?

Hükümetin iktidarda kalmasında önemli roller oynayan, bakanlıkları adeta bölüşen ve devlet yönetiminin kılcal damarlarına bile girmiş olan bazı vakıf, cemaat vetarikatların yurtlarında sistematik taciz ve tecavüz vakaları ortaya çıkınca yine benzer şeyler olur. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı “Bu bir kere rastlanmış olması hizmetleriyle ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz” diyerek savunmaya geçer. Böylece bu yapılara bir türlü gerektiği gibi müdahale edilmez. Oysa istismara uğrayan bir çocuğun sığınacağı yer adalettir, adalet ise devletin temelidir.

Daha başka ne olur?

Bu yapılar usulsüz para toplar, “din” adına çeşitli çıkar ilişkilerine girilir, hatta bazı kamu kurumları bu yapılara maddi çıkar sağlamak için yardımlarda bulunur, birileri çok ama çok zenginleşir fakat bazı yetkililerin gözleri kör, kulakları sağır oluverir. Hatta bu yapılarla mücadele etmesi gerekenler “ya iktidarı kaybedersek” endişesiyle bu kurumları ziyaret etme ve yöneticileriyle fotoğraf çektirme yarışına girerek adeta bir koruma kalkanı oluştururlar.

Daha ne olabilir ki?

Bu yapılar devletin yapması zorunlu olan işleri yapmaya ve yoksul vatandaşları kendilerine bağımlı hale getirmeye başlarlar. Örneğin devletimiz yapamazmış gibi yurtlar açarlar, öğrencilere burslar verirler, beslenme imkânları sağlarlar. Gün gelir besleyip büyüttükleri bu kişileri devlete yerleştirmek için sınavlarda hile yaparlar, soruları çalıp bu kişilere verirler, liyakatsiz kişilere kadro ve unvan verilmesini sağlarlar. Kısacası devleti kuşatarak, zamanı gelince ölümcül darbe vurmaktan çekinmezler. Aslında olan biten her şeyden birçok hükümet yetkilisinin bilgisi vardır fakat iktidarda kalma arzusu bu kişilerin üç maymunu oynamasına neden olur.

Daha daha ne olur?

Kendini dindar diye tanıtan bir yapı ile yollar ayrılınca bu yapının boşalttığı kadrolara başka “dindar (?)” yapıların mensupları yerleştirilir. Yani olanlardan ders alınmaz, akıl bir türlü başa gelmez.

Bu anlattıklarım bir yerden tanıdık geliyor mu?

Bunların yaşandığı bir ülke biliyor musunuz?

Din bezirgânlarıyla mücadele etmenin en önemli yolu laiklik ilkesini tavizsiz uygulamaktır!

Tecavüz edilen çocuklar hepimizin çocuklarıdır!

Geleceği çalınan çocuklar hepimizin çocuklarıdır!

Çalınan paralar hepimizin parasıdır!

Laiklik hepimize gereklidir!

Herkesin inancına ve yaşam tarzına saygı duyarak bu zorluklar aşılabilir mi?

Evet, evet, evet…

Ha gayret, az kaldı…

Aytuğ Atıcı

12.12.2022

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş