Aziz Nesin’in 1992’de Verdiği Röportaj

0 Yorum

Geçenlerde ‘enayi’ dediğiniz Türk halkına artık güveninizin kalmadığını söylediniz. Neden?

Zaten yoktu ki güvenim! Türk halkı yorumları hep yanlış yapılmıştır. En büyüğünü bilerek Mustafa Kemal yapmış, ‘Türk halkı zekidir, çalışkandır” demiştir. Bunlar o zamanlar önemliydi. Türk halkı ezikti, bitikti. Moral vermek istemiştir. Yoksa o da Türklerin tembel olduğunu, zeki olmadığını biliyordu.

Popülist bir yazarsınız. Sözleriniz bir bozgun yaşadığınızı düşündürüyor.

Bu demek değil ki halkı sevmiyorum, bütün Türkiye aptaldır. Ama Türk halkı zeki değildir. Zeki olmanın koşulları vardır. Örneğin bu halk iyi besleniyor mu? Yalan! Protein alıyor mu? Yalan! Domuz yiyor mu? Nasıl zeki olacak?

Zeki olmak için domuz yemek şart mı?

Et yemek şart. Ama domuz yerse akıllılık eder. Çocukluğumdan dinsel şeylerden etkilenmişim, ben yiyemiyorum. Zekânın kuşaktan kuşağa geçmesi için tarih bilinci olması, eğitilmesi gerekir. Bu millet eğitiliyor mu? Yalan!

Size ‘Bu halk enayi’ dedirten gerçek şey ne?

Şirketlerde yüzde 51 hisseyi elinde tutan egemendir. Toplumumuzun da yüzde 60’ı enayidir. Onun için toplum enayi diyorum.

Halkın desteğiyle yaşadığınızı söylerdiniz. Halk desteğini çekti mi sizden?

Halk desteğini çekti benden ama zaten desteği isteyerek vermedi ki. Yoksul bir ailenin çocuğuydum, halka gidip yardım isteseydim canıma okurlardı. Bu insanlar vergileriyle bana yardım ettiler. Bunu ödemenin yolu, halka sen iyisin demek değildir. Aptal, enayi olduğunu anlatmak gerekiyor.

Şimdiye kadar neden bu kadar net bir biçimde söylemediniz?

İnsanlar yaşlandıkça daha çok bilinçleniyorlar. Türk milleti kahramandır diye yalan söylüyorlar. Türk milleti kahraman değil yahu! İçinde kahramanlar var o başka. İstiklal Savaşında kaçanlar mı çoktur, katılanlar mı? Katılanların da kaçı zorla katılmıştır? Halk merkezi yönetim yüzünden aptallaştırılmıştır. Türk halkının yarattığı tek bir kavram yoktur. Türkler çağcıl uygarlığa ne kattı?

Bu ‘enayi halk’ karşısında kendinizi hangi konumda görüyorsunuz?

O enayi halka, tabii genellemiyorum; şirket örneğini verdim. Bu halka karşı görevlerimi yapmak, kendimce iyi sandığım nitelikleri paylaşmak istiyorum.

77 yaşındasınız. Bu duyguları taşımanızda nasıl bir mizah unsuru buluyorsunuz?

Bir annenin çocuğu geri zekâlı olsa ne yapar? Öyle anneler vardır, ömrünü o çocuk için verir. Ben de Türk milletini Allah tarafından zeki sanmıyorum. Kusurları var. Bunları bir anne gibi düzeltmeye çalışıyorum.

Siz bu toplumun bireyi olarak bu kusurlardan nasıl etkilendiniz?

Kusurların çoğunu yaşadım, yaşıyorum. Ben bulutlarda değilim. Kimse kendi kusurlarını söyleyemez. Bazıları kusurları diye meziyetlerini sıralar. Bende halka borçluluk duygusu aşırıdır. Bunu ödemek için ona doğruyu söylemeliyim. Halk iyi de niye durmadan aleyhine olan partileri iktidara getiriyor?

Yani böyle gelmiş böyle mi gidecek?

Eğitim böyle giderse evet. Çünkü sahtekârlık üzerine kurulmuş. Örneğin din eğitimi. Din nasıl başlamış, kaç türlü din vardır? Bunlar öğretilmeli.

Hayatınızı Marksizm’in yüceltilmesine adadınız. Bunu çocuklara da verdiniz mi?

Vermek istemiyorum. Onlara iyi insan olmanın bilincini vermeye çalışıyorum.

Bunun yolu Marksizm’den mi geçiyor?

Nereden geçerse geçsin, beni ilgilendirmiyor. Ben çocukları tanımam, annesini babasını tanımam. Burada yiyorlar içiyorlar.

Aileleri dindarsa onlara aptal olduklarını söylemiyorsunuz herhalde.

Söylüyorum, niye söylemeyeyim? Ama dindar oldukları için değil. Aptalsınız, akıllı olun diyorum. Örneğin kapı kapatmasını öğretemiyorum çocuklara. Türk aydınlarının bulunduğu bir yerde 15 gün tatil yaptım. Onlar da kapı kapatmasını bilmiyordu. Şimdi bu insanlara ne kadar iyisiniz mi diyeyim?

Siz hiç kendinizi hicvettiniz mi?

Etmez olur muyum? Bütün öykülerimdeki alt kişi benimdir.

Zaafları yüzünden eleştirmediğiniz yazar kalmadı. Sizde hangi zaaflar var?

Zaaflarım azalıyor. Arınmak için kendi kendime savaşım veriyorum. Zaaf diye bir meziyet söyleyeceğim size. Ben zamanımı çok boşa harcadım. Örneğin, dün 1,5 buçuk saat otobüs bekledim. Bu biraz cimriliğimden geliyor.

Genç ve güzel kadınlara düşkünlüğünüz de bir zaaf mı sizce?

Sadece kadınlar değil. Ben her konuda güzelliği seviyorum. İstanbul güzel olsun, evim olsun güzel olsun, kadın arkadaşım da güzel olsun.

Şu anda birlikte olduğunuz hanım kaç yaşında?

Yaşını söylemeyeyim. Söylenmeyecek kadar genç bir hanım.

Genç kadınlarla arkadaşlık ederken kalbinizden endişelenmiyor musunuz?

Kalbim durursa diye mi? Durursa durur ne yapalım? Adam uçağa binmeye korkuyormuş. Sormuşlar; babanız nerede öldü? Yatağında. Anneniz? Yatağında. Amcanız? Yatağında. Yatağa girmeye korkmuyor musunuz demişler.

Eskiden aklı başında herkes komünist partinin kurulmasına çalışmalıdır diyordunuz. Bugün de geçerli mi bu?

Tabii, ama bugün geçerliliği kendiliğinden kalmadı. Kimse komünist olmak istemiyor.

Ya siz?

Ben Marksistim. Her Marksistin komünist olması gerekmez.

Marksistlerin hataları ne oldu?

Çok… Ben o zamanda onlardan yana değildim. Ama bunu hiçbir zaman yazmadım. Her zaman kendime göre doğruyu söylüyordum. O doğrular bugün geçerli oldu. Bunları önceden görmek marifetti. Bu marifeti yapanlardan biriyim. Ama bunu ilan etmedim.

Keşke bunları o zaman söyleseydiniz.

Bu eleştirileri sosyalist ülkelerde ve kendi çevremde yaptım. Onun dışında yapsaydım işçi sınıfının aleyhine olurdu. Çünkü onlar inanmıştı. Bana kaç kişi inanırdı? Şeflerine inanıyorlardı. Şimdi şefler antikomünist oldu.

Yıllarca sol, sağın sosyalleşmesine kaynak oldu. Şimdi solun sağı besleyecek bir şeyi kaldı mı?

Kalmadı, tersine sağın solu besleyecek şeyleri var. Tabii bu gerçek sol değil, yürürlükteki sol. Örneğin Refah Partisi solun eski sloganlarını ele aldı.

Ölümden korkuyor musunuz?

Her insan korkar. Korkmam diyenler de korkar, belli etmezler. Fakat ben panik içinde değilim. Vasiyetimi yazdım. Yakılacak mektupları ayırdım.

Yakılacak mektuplarınız aşk mektupları mı?

Aşk mektupları ve başkasının işine yaramayacak mektuplar.

Sizin cimriliğiniz meşhur. Yaşamınızdaki en büyük lüks nedir?

Ben kendime pinti, başkalarına cömertim. En büyük cömertliğim bu vakıf. Benim çocuklar altın kaşıklarla yemek yerler belli günlerde. Bu bizim lüksümüzdür. Bununla yoksulluktan intikam alıyoruz.

Vakıftaki çocuklar hâlâ kullanılmış kâğıtlara mı burunlarını siliyorlar?

Ah onu bir türlü alıştıramadım. Sabah bizim yönetici dışarıya atılmış bir fanila bulmuş. Akşam konuşma yapacağız bu konuda. Ne kadar yoksulsak o kadar atan kişiler oluyoruz. O da aşağılık duygusundan ötürü.

Sizin yeniden çocuk sahibi olmak istediğiniz doğru mu?

(Kahkalar) Bunu enayiliğimi ortaya koyayım diye söyledim, gerçekleştirmek istemedim. Bu bütün erkeklerde galiba var. Bir erkeklik gösterisi.

Zaten yaşadığınız kadınlarla bunu gösteriyorsunuz.

Belki de böyle bir şeye kendim için gerek duydum. İnsana her türlü duygu gelir. Sapık duygu, kötü duygu gelir de, bunları yenmek önemlidir.

Hangi özelliklerinizle kadınları cezbettiğinizi düşünüyorsunuz?

Yakışıklı bir adam olmama dayanamıyorlar. (Kahkahalar)

Gençliğinizde duyduğunuz aşağılık duygusunun sizi çok çalışmaya ittiğini biliyoruz. 95 kitap yazmanızda bu duygunun yeri nedir?

Yalnız bu duygu ile yazmıyorum. Artık daha çok para kazanmam gerekiyor. Burada 32 çocuğumuz var. Onları yaşatmanın yolu kitaplarım. Başka marifetim yok.

Hâlâ bu duygunun etkisi altında kaldığınız söylenebilir mi?

Aşağılık duygusundan dolayı yazar olmadım. Gülmece yazarı oldum bu yüzden. Bütün gülmece yazarlarında bu duygu vardır.

Şimdi de korkuyorlar, özellikle meslektaşlarınız.

Türk halkı için düşüncelerimi söyledim demin. Bunları başkaları söylemez. Belki de bundan kızıyorlardır.

Bazı dergilerde fakirlik edebiyatı yaptığınız eski taşlamalarınız yer alıyor. Bunlara niye izin veriyorsunuz?

Hangi dergide haberim yok.

Haberiniz olsaydı yayınlanmasını ister miydiniz?

Para verselerdi isterdim. Bana düşünce yapısı olarak aykırı değilse. 30 yıldan beri benden çalıp çalıp basıyorlar. Adlarını vermeyeyim şimdi.

Siz Atatürk adına çok bozuluyormuşsunuz, öyle mi?

Evet, Atatürk çapında büyük bir adam bu adı almamalıydı. İnsan olduğu için tabii kusurları var. O kusurlar hep meziyet gibi gösterilmiş. İngiltere Kralı 8. Edward Türkiye’ye geldiğinde garson bir şey döker masaya. Atatürk ‘Ben bu millete her şeyi öğrettim, uşak olmasını öğretemedim’ der. Bu Atatürk’e yakışmayan bir şeydir. Bu söylenmez. Atatürk soyadını almak, yani Türk’ün atası olduğunu söylemek hoşuma gitmiyor. Atatürk soyadını alması ilginçtir. Etrafına insanları topluyor, onlara Atatürk’te karar kaldırıyor. Bu güzel değil. Onun için ben ona Mustafa Kemal demeyi tercih ederim. İkincisi, Atatürk imzasını başkasına attırır, ondan kopya eder. Bir Ermeninin imzasıdır, beş on tane imza örnekleri getirttirir, onlardan bir tanesini beğenir. Ermeninin imzasını beğenmesi önemli değil. Ermeni olur, Türk olur. Ama kötü yaz senin yazın olsun.

Nuriye Akman 27.09.1992

Nuriyeakman.com

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş