“Tek Dertleri Atatürk’ün Yapmış Olduğu Her Şeyi Yıkmak”

0 Yorum

Mustafa Kemal Ulusu… Babası Nuri Ulusu hayatını Atatürk’e adamış bir adam ve Atatürk’e dair bir kitap dolusu, belki daha fazla anısı var. Yani Mustafa Kemal Ulusu Atatürk’ü çok iyi tanıyor. Son zamanlarda okuduğunuz, duyduğunuz, üzüldüğünüz Atatürk ile ilgili iftira, karalama ya da her ne kadar çirkin sıfat varsa kullandığınız Mustafa Armağan’ın sözleri için en doğru adreslerden birisi. Daha önce Milli Takım hakkında sorular sorduğumuz Mustafa Kemal Ulusu’ya bu sefer Mustafa Kemal Atatürk’ü sorduk. Adını Atatürk’ün koyduğu Afet İnan’ın adının Mustafa Kemal olduğunu öğrendiğinde gözlerinin dolduğu Mustafa Kemal Ulusu bize Atatürk’ü her haliyle anlattı. Buyurun keyifle okuyun

Röportaj: Enis Derdimentoğlu

ENİS DERDİMENTOĞLU (ED): En güncel soruyla başlamak istiyorum. Atatürk konusunda en yetkin kişilerin başında geliyorsunuz. Mustafa Armağan ve ifadeleri hakkında neler söylemek istersiniz?

MUSTAFA KEMAL ULUSU (MKU): Zaman zaman bu tip insanlar, Türkiye’de ortaya çıkar. Bunlar Atatürk zamanında da vardı. Atatürk’ten sonra da oldular. Özellikle vefatından hemen sonraki 40’lı yıllarda. Sonraki senelerde bir duruldu. Aralıklarla dikkat çekmeye çalıştılar. 15-20 yıl öncesinde de tekrar ufak ufak hareketlendiler, son zamanlarda da çok daha fazla gündeme gelmeye başladılar. Bence bunların bu konuşmalarının üzerinde durmaya hiç gerek yok. Çünkü üzerinde duruldukça bu adamların isimleri daha da çok duyuluyor. Ben bu olaylara kadar isimlerini bile bilmiyordum. Bunların kariyerleri yok, vizyonları yok. Bunlar ikinci, üçüncü sınıf kanallarda program yapan kişiler. 80 yıl sonra Atatürk giderek büyümeye başladı, bu çok enteresan. Atatürk 80 yıl sonra laiklik ilkesiyle, adıyla, sanıyla öyle bir ortaya çıktı ki herkes ona sarıldı. Bu Mustafa Armağan gibilerinin tek derdi Atatürk’ün yapmış olduğu her şeyi yıkmak. Zira onların hedeflerinde Türkiye Cumhuriyeti’ni tamamen ortadan kaldırmak var. Benim görüşüm, onların düşünceleri bir İslam cumhuriyeti kurmaya çalışmak. O eski yobazlığı gündeme getirmek, kadınlara verilen hakları önlemek, kadınları o eski siyah çarşaf içine sokmak. Ülkeyi tamamen bir İran, bir Irak gibi laik olmayan ülkelerin durumuna getirmek. Vallahi bana kalırsa bu zor.

Atatürk öyle bir güç olarak duruyor ki bu gücün karşısında kimse duramaz ve duramayacaktır. Gördünüz halk, gençler ayağa kalktı. İstanbul Üniversitesi’nde neden söyleşi yapar, yapabilir? Anlamıyorum; ama orada da yapamadı söyleşi, gençler önledi. Ordu’da önlendi. Yani bakın bu durumlar olmasaydı bu adam İstanbul Üniversitesi’nde Ordu da söyleşi yapacaktı. Ama bu açıklamalarla kendi ayaklarına sıkmış oldular, çok güzel oldu. Artık böyle laik, köklü, medeni üniversitelerde, böyle adamlara izin verilmeyecektir. Onlara sıcak bakan okullarda söyleşi yaparlar belki; ama adları, sanları silinmiştir. Göreceksiniz. Bunlara ceza verilir mi, verilmez mi, bilemiyorum; ama biz onlara millet olarak çok güzel bir ceza verdik. İnsan içine çıkamayacak hale geldiler. Yani Atatürk’e dil uzatmak neymiş görmüş oldular. Bu da onlara ders oldu.

Gelelim şu konunun içeriğine. Diyorlar ki yok Afet Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi varmış falan… Olur mu öyle şey? Bakın Atatürk’ün tek kızı Afet İnan değil, kız-erkek birçok çocuğu evlatlık almış ve okutmuştur. Çoban Mustafa ve Küçük Ülkü bunlara örnektir. Dünyada bu kadar sevilen, popüler, karizmatik ve kültürlü bir erkeğin kalkıp da manevi kızı ile öyle bir münasebette bulunacak kadar, hem de Köşk’te bunu yapacak kadar basitleşeceğini, kalitesizleşeceğini düşünebiliyor musunuz? Bırakın Atatürk’ü, hiçbir aklı başında insan bunu yapmaz. Ya böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir lidere böyle bir yakıştırma olmamalı. Basit yakıştırmayı basit insanlar yapar. Başka meselelerde Atatürk’ü tenkit et. Biz tenkiti hep işin kötü tarafı olarak algılarız. Halbuki tenkit bir düşüncenin ya da bir yazının iyi ya da kötü taraflarını analiz etmektir. Başka yönlerini eleştir -ben eleştirecek bir yön bulamıyorum da-.

Atatürk’ü mesela tek adam olarak gösteriyorlar. O dönemin şartlarını da düşünmek lazım. Fakirsin, Anadolu’da hiçbir eğitim yok, bir şey yok. Sen bu dönemde çok partili demokrasi için çalış. Nitekim çalışmayı da Atatürk yapıp bir parti daha kuruyor, Serbest Fırka diye. Bakıyorlar ki ne kadar Cumhuriyet karşıtı yobaz varsa birikiyor. Kapattırıyor; ama kapatırken ‘’İleride muhakkak çok partili hayata geçilecek.’’ demeyi de ihmal etmiyor. Hatta yeni meclis binası projelerine bakarken beğendiği bir tanesi üzerinde duruyor; fakat ‘’Çok eksikler var. Yakın bir zamanda bu mecliste başka partilerde olacak, onlar içinde istişare odaları olmalı.’’ diyor. Hatta ‘’Cumhurbaşkanı ve Başbakan için gece kalabilmek için odalar olsun, gece geç saate kadar çalışabilmeliler.’’ demiştir. Ata’nın bütün ideali çok partili demokratik hayatı getirebilmek. O dönem İtalya’da Mussolini, Almanya’da da Adolf Hitler var, ikisinden de nefret ediyor ve ‘’Bunlar ülkelerini faciaya sürüklüyor.’’ diyor. Hatta Hitler için ‘’Bu adam bir gün dünyayı ateşe verecek.’’ diyor. Atatürk’ün dış politika stratejileri şimdi şimdi anlaşılmaya başlıyor. ABD ve Avrupa’ya tavırlı. Avrupai tarzda yetişse de Almanca ve Fransızca konuşabilse de hatta Almanya’da bir dönem hastanede yatmış olsa da Avrupa’dan çok Ortadoğu’ya, Kafkaslara, Orta Asya’ya ve Millî Mücadele zamanlarında büyük destekçisi olan Rusya’ya bile büyük sempati besler. Hatta Atatürk için “Bir ara komünizmi bile düşünmüş.” derler. Sosyal adaleti çok düşünen bir insan, tam liberal diyemeyiz. Tüm bu anekdotlardan sonra bu açıklamaları yapan insanları önemsememek lazım. Bu hareketler devede kulak kalıyor. Bilinen insanlar değiller, çıktığı televizyon kanalının adını dahi bilmem, ‘’Derin Tarih’’ denilen yayını da hiç okumadım. Okuyanlar vardır. Bazen bu insanlar seslerini duyurmak isterler.

ED: Peki dergilerin ulaştığı kesim bu açıklamalardan etkilenir mi?

MKU: Dergiyi okuyan kesim zaten o kesim. Bu insanların sesi o kadar çok çıkmazdı. Zaman zaman iğneleyici kafayı bulandırıcı şeyler yazmaktan geri kalmıyorlardı. Dergiyi okuyan kesim, bunların kafalarına yakın kesim. Böyle insanlar olacaktır. Her ülkede vardır. Bir zamanlar komünistin başını ezin derlerdi. Hayır, onlar da konuşacak. Kürtler mesela… Bu kadar olay çıkıyor, onlar bir ırk, varlar, inkâr edilemezler. Ancak bu ülke vatandaşıysa ben Kürt ırkındanım ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım demelidir. Şarkıcı Fedon mesela… Ermeni’dir; ancak bayrak asıp sırtına gezmiştir. İki sene askerliğini yapmış adam. Almanya’da yaşayan Türkler de öyle. Mesut Özil mesela… Türkçesi hala iyi değil, milli marşı tam söyleyemiyor; ama adam “Ben Türk’üm.” diyor. Demem o ki ülkede bu fikirleri savunan insanlar olur. Onlara da en iyi cevabı, vermesi gerekenler verirler. Ancak bunlar işi çirkinleştiriyorlar. Geçtiğimiz günlerde Facebook hesabım üzerinden bazı arkadaşlarımın üzerine ben takip etmediğim halde Derin Tarih dergisinin sayfasını beğendiğimi fark ettim ve gerekli yerlere şikayetimi yaptım. Kendimi ispatlayacak halde değilim. Adımı Atatürk’ten alıyorum, bir kere yazdığım kitap Atatürk üzerine yazılmış ilk 10 eser arasında sayılabilir, O’nunla büyüyen ve ilkelerini içimde hisseden biriyim.

 

“BU İNSANLAR HALİFELİK İSTİYOR”

ED: Bu açıklamalar hepimize göre Atatürk’e açık bir saldırı, peki neden Mustafa Kemal’i bu tarz ithamlar ile lekelemeye çalışıyorlar?

MKU: Bu insanlar laikliğe ve Cumhuriyet’e karşı insanlar. Osmanlı dönemindeki halifeliği ve kadılığı, kadılık kanunlarını geri isteyen insanlar. Türkiye Cumhuriyeti bu tarz açıklamalar yapan insanlara izin vermeyecektir. Nitekim okuduğum haberlere göre savcılık bu isimlere ağır yaptırımlar, para cezaları vermiş ve soruşturma açma kararı almıştır. Bunları hiç ciddiye almaya gerek yok. Ben okullara söyleşilere gidiyorum ve o gençlerin Atatürk sevgisini, konuşmalarını gördükçe duydukça ümitleniyorum. Karamsar olmaya gerek yok.

ED: Babanızın eminim ki Afet İnan ile birçok anısı vardır. Afet İnan’ı daha yakından tanımak için sizden de dinleyebilir miyiz?

MKU: Atatürk Afet Hanım’ı çok sever ve çok takdir ederdi. İlk defa 17 yaşında İzmir’de Atatürk ile tanışmışlardı. Ailesi Selanikliydi ve Atatürk ile çok yakından tanışırlardı. Ailesi maddi imkansızlıklar yüzünden Afet Hanım’ı okutmaya pek niyetli değillermiş. Atatürk bu zeki kızı, manevi kızı olarak yanına alarak, Fransız Lisesi’ni bitirmesini,bilhassa dil eğitimi alarak öğretmen olmasını istemiştir. Fransız Lisesi’nde ders kitabında Türklerin ikinci sınıf bir ırk olduğunu okumuş, çok etkilenmiş ve Atatürk’e bahsetmiştir. Atatürk ise ‘’Bu mevzuyu iyice araştır ve bana anlat.’’ demiştir Ünlü yazar Pittard’ın ‘’Irklar ve Tarihleri’’ kitabını okumuş, Türkler hakkında tam tersi bir durum olduğunu öğrenmiş ve Türk dili ve tarihi üzerine çalışması gerektiğini Atatürk’e söylemiştir. Atatürk ölene kadar onunla birlikte Türk tarihi ve dili üzerine çalışmalar yapmıştır. Kadınların seçme ve seçilme hakkı kazanması için büyük uğraşlar vermiş, okulunda temsili bir seçimde erkek öğrenciler itiraz edince soluğu Atatürk’ün yanında almış ve duruma bizzat Atatürk el koymuştur. Devrin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’yı yanına çağırarak bu yanlışı düzeltmesini istemiştir. Afet İnan ise öğretmen olarak çalıştığı okulda kanun çıkana kadar ders vermemiştir. Türk Ocakları Kurultayı’na Atatürk’ün isteğiyle delege olarak girmiştir. Daha sonraları Türk Ocakları’nda ‘’Kadın Hakları’’ üzerine yaptığı konuşma ile müthiş bir alkış aldığını, insanları bu konuda olumlu olarak teşvik ettiğini de söyleyebilirim. 15 Nisan 1935’de Türk Tarih Kurumu’nun kurulmasından sonra Afet İnan bu kurumun bir numaraları kadın üyesi olarak atanmıştı. Okullarda okutulan tarih kitaplarının hazırlanmasına yardım etmiştir, yine o dönem Atatürk’ün yardımıyla ‘’Medeni Bilgiler’’ kitabını yazmıştır ve herkes bu kitabı okumuştur. 1 Ağustos 1933 yılında üniversite reformu yapılarak İstanbul Üniversitesi’nin kurulmasında yoğun çalışmaları ile katkıda bulunmuştur. Atatürk’ün hastalığının son safhalarında yurtdışında olan Afet İnan ile Atatürk sık sık mektuplaşırlardı. Mektup gelmediği zaman Atatürk hüzünlenirdi, geldiği zamanda yüzünde güller açardı.

ED: Modern Türk Kadını profilinde yetiştirdiği manevi kızlarına karşı Atatürk’ün tavrı nasıldı? Askerlerine şefkatli ama ciddi bir baba gibi davrandığını biliyoruz? Peki ya kızları?

MKU: Yanında çalışanlarına karşı da aynı şekilde çok disiplinli biri Atatürk. Babam 12 sene yanındaydı. Hiçbir zaman kimseye karşı laubali değildi; ama çok samimiydi. Her şeyleri ile ayrı ayrı ilgiliymiş. Babam bir gün hastalanmış ve gidememiş Köşk’e, hemen ‘’Nuri nerede? Gidin, ilgilenin, bakın.’’ diye sormuş. Bir baba gibi herkese karşı. Kızlarına karşı da öyle, her şeyleri ile ilgilenirmiş. Liseden sonra Afet İnan’ı yurtdışına göndermiş, ilgilenmiştir. Ülkü de kızlarından biridir, fotoğraflarından da hepimiz biliyoruz, görmüşüzdür. Samimi; ama daima mesafeli bir tavır sergiliyor tam ona yakışan asil bir şekilde. 

ED: Peki son olarak İlber Ortaylı tam tabir ile şunu söylemiş konuyla alakalı olarak: ‘’Hödükler hiçbir şey bilmiyorlar’’ Son noktayı koymuş diyebilir miyiz?

MKU: Kesinlikle son noktayı koymuş. Bu insanlar Atatürk’ü yandaşlarının önünde küçük düşürmek, yeni nesillerin kafalarına bir şey sokmak peşindeler. Mesela bununla ilgili bir filmde yapılmıştı, Can Dündar’ın ‘’Mustafa’’ filmi ki Can Dündar gibi birinin böyle bir film yapmasını ben yadırgamıştım. Çünkü ben Can’ı Atatürkçü kimliği ile tanırdım. Atatürk’ü içki içen, sigara içen, öldüğü zaman yanında kimse olmayan yalnız bir adam gibi göstermeye çalıştı. Atatürk’e karşı olan kesimin çocukları akın akın bu filme götürülmüştü ve dediler ki “İşte Atatürk bu.” Ama bu da tutmadı, tutmaz. Atatürk yalnız Türkiye’de değil, tüm dünyada sevilen inanılmaz bir lider. Atatürk’ün Şili’de, Japonya’da heykelleri var, Atatürk’ün Japonya’da açtığı cami var. Diyorlar ki “Atatürk dinsiz.” Bakın o dönem “Japonya’da cami yaptırmak pahalı olur.” diyorlar. Atatürk cebinden karşılıyor ve o camiyi yaptırıyor. Neden biliyor musunuz? Orada çok ince bir nüans var. Güneş ilk önce Japonya’da doğuyor. “Dünya’da ilk ezan Japonya’da okunacak.” diyor. Böyle ince bir düşünce var mı? Ne muhteşem adam. Sözleri mesela… ‘’Ne mutlu Türk’üm diyene’’ ne asil bir söz. Çünkü çok kitap okuyor. Babam 5 bine yakın kitap okuduğunu söyler ve bunun yüzde 80’i tarih kitabı. Sebebi için de “Ben bütün savaşlarımı tarih bilgim sayesinde kazandım.” diyor. Babam “Bir gün gece 4’ten önce uyuduğunu bilmem.” diyor. Bu kadar içki içen bir insan bu kadar dayanabilir mi? Kütüphaneye gidermiş ve çalışırmış ve her zaman ‘’Bütün ihtilaller gece yapılır.’’dermiş, geç uyurmuş. Kendine müzik dinleyecek, kitap okuyacak zaman ayırıyor. Sadece sanat müziği değil. Halk müziği, klasik müzik dinliyor. Safiye Ayla’ları Köşk’e davet ediyor. Saadettin Kaynak’tan mevlit dinliyor ve dinlerken ağladığı söylenir. Bunun için UNESCO ‘’Yüzyılın Lideri’’ seçmiş. Onun için, sen kim oluyorsun da bu adama dil uzatıyorsun? Bunu çekemiyorlar ve benim hoşuma gidiyor. Yok olup gidecekler; çünkü temelleri yok. Selanik’ten çıkmış, savaşların en acımasını görmüş ve kazanmış. Yoktan ülke var etmiş. Merkezi Ankara yapıyor ve 1919 yılından 1927 yılına kadar İstanbul’a gelmiyor. Çünkü Ankara’dan o kadar yoğun çabayla Anadolu’yu kalkındırmaya çalışıyor ki Ege ve Marmara şehirlerinin biraz daha medeni olduğunu düşünüyor çünkü. Ama Karadeniz’in doğusu, İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’da daha yapılacak çok iş var, bunu biliyor. Bozkır Ankara’dan Atatürk Orman Çiftliği’ni çıkartıyor. Doğaya, sanata, müziğe, kitaba düşkün bir adam. Siz bu adama söyleyecek adam değilsiniz. Çok komik bir durum. Eleştir, “Keşke böyle yapsaydı.”de; ama çamur atma, haddini aşma. Atatürk’e dil uzatanlar her zaman olacak; ancak bunlar dediğim gibi devede kulak kalacaktır.

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş