“Halka kim zulmediyorsa onun karşısındayım”

0 Yorum

Yaşar Kemal, Milliyet’e pek çok kez söyleşi vermiş, Milliyet Sanat’a yazılar kaleme almıştı. Millyet gazetesinde yayınlanan, Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi’nin Yaşar Kemal ile 44 yıl önce yaptığı söyleşi sadece düne değil bugüne de ışık tutuyor.

1971 – Abdi İpekçi, ‘Her Hafta Bir Sohbet’ köşesinde Yaşar Kemal’le konuşuyor.

 Abdi İpekçi: Yaşar, bugüne kadar edebiyatta ne yapmak istedin, bundan sonra ne yapmak istiyorsun?

Yaşar Kemal: Ta çocukluğumdan bu yana, kendimi bildim bileli, okur-yazar değilken bile şiir söylerdim. Sonra folklor çalışmaları yaptım. Röportajlar yazdım. Hikâyeler, romanlar yazdım. Çalışma tarzım gösteriyor ki, halktan yana, halkla birlikte işini gören bir sanatçıyım. Benim kişiliğimi ve sanatımı halktan ayırmak mümkün değil. Yirmi yedi yaşıma kadar halk içinde, halkla birlikte çalıştım. Yani bir kol emekçisiydim. 1951’de İstanbul’a geldiğimde, elimde bir Kitaplık hikâye vardı. Örneğin, benim dünyaya çıkmış ilk eserim ‘İnce Memed’ değildir, ‘Bebek’ hikâyesidir. Önce Fransızcaya çevrildi, sonra İngilizceye, İtalyancaya, Rusçaya, Romenceye, birçok dillere (…) 17-18 yaşlarımda bende sol düşünce belirmeye başlamıştı. Sanatım onunla tay gitti, yani paralel. Ben iki şeye inanırım. İki şeyin sonsuz gücüne, sonsuz yaratıcılığına, sonsuz değişimine; halk ve doğa. Sanatımı halkımla birlikte, onun büyük yaratıcılığı ile birlik olarak, onun için yaparım. Politikam da sanatımdan ayrılmaz. Halka kim zulmediyorsa, etmişse, halkı kim eziyor, ezmişse, onu kim sömürmüş, sömürüyorsa, feodalite mi, burjuvazi mi… Halkın mutluluğunun önüne kim geçiyorsa ben sanatımla ve bütün hayatımla onun karşısındayım. Benim sanatım, içinden çıktığım sınıfın yani proletaryanın çıkarlarının emrindedir. Ben etle kemik nasıl birbirinden ayrılmazsa, sanatımın halktan ayrılmamasını isterim. Bu çağda halktan kopmuş bir sanata inanmıyorum.

 Abdi İpekçi: Sosyalist anlayışınız nedir?

Yaşar Kemal: Sosyalizm yaşayan bir şeydir, ölü değil. Her an hayatla tay gitmesi gereken bir düzendir. Her an yenilenen doğada, insan toplumları da her an yenilenir, değişir. Evren sonsuz çelişkilerden ibarettir. En büyük çelişki, sömürenlerle sömürülen sınıf arasındadır. Çelişkiler her zaman niteliklerini değiştirecektir. Ana çelişkiler güçlerini uzun sürelerde koruyabilirler. Ama onların da nitelikleri değişir. Bunun için bugünkü değişik dünyamızda bir model sosyalizmin, bir tek modelin olabileceğine inanmıyorum. Bir tek model sosyalizmi kabul etmek, Marksist düşünceye, diyalektiğe aykırıdır (…)

YAZARDAN RÖPORTAJ DERSİ:

 ‘Nasıl roman yazmışsam öyle röportaj yaptım’   

“Yaşamım boyunca röportaj benim ana işlerimden biri oldu. Koşullar bana yardım etseydi röportaj yazarlığımı bugüne kadar sürdürürdüm (…) İşimi çok seviyordum ama on iki yıl sürdürebildim. O da zor bela. Çok ağır koşullar altında (…) 1963 yılında gazetemin sahiplerinden birisiyle birlikte birçok arkadaşımla işimden oldum. O gün bugün de bir Allahın kulu kalkıp da, “Yahu sen bir zamanlar iyice röportajlar yapardın, benim gazetemde de yapmaz mısın?” diye sormadı. Makasçı gazetecilik röportaja gerek duymuyordu, bütün sorun buydu (…) haber bir yaşam değildir, belki de yaşamın geniş bir gölgesidir (…) Haber gerçeğin kaba yansıması, röportajsa yaşamın özüne, gerçeğin özüne doğru bir iniştir (…) Ne kadar röportaj yapmışsam, onu sonuna kadar yaşadım diyebilirim. Konumu, insanlarımı, gereğince yaşamamışsam röportajlarım da olmadı. Uydurma oldu. Ya da ben öyle sandım. Nasıl roman yazmışsam, hangi biçimle, hangi davranışla, öyle röportaj yaptım.”  ( 1975 – Milliyet Sanat dergisinin röportaj soruşturmasına yanıtlar)

‘Ben romanlarımda iki kez ağladım’

2002 – Filiz Aygündüz, ‘Karıncanın Su İçtiği’ romanının çıkışı vesiylesiyle Milliyet Sanat için Yaşar Kemal’le konuşuyor.

Filiz Aygündüz: 80 yaşınıza geldiniz, yeni bir kitabınız daha çıkıyor. Bu yaşta, bu büyük bir heyecan mı?

Yaşar Kemal: Bir kere 80 yaşında değilim. Nüfus cüzdanımda 1926 yazıyor. ‘İnce Memed’i bitirdiğim zaman müthiş bir heyecan duydum. Bir daha da öyle göklere uçacak kadar heyecanlanmadım. Şimdi romanın bittiğine seviniyorum tabii. Ben romanlarımda iki kez ağladım. İlkinde İnce Memed kitabın sonunda “Hürü Ana hakkını helal et,” dediğinde… Thilda dışarıdaydı, geldi “Niye ağlıyorsun, birini mi öldürdün?” diye sordu, “Yok” dedim, “İnce Memed Abdi Ağa’yı öldürmeye gitti, ona ağladım.” Bir de “Binboğalar Efsanesi”nde kadınların kolkola girip jandarmaları derim evine, kutsal bir çadırdır o ve jandarmalar yörük çadırlarını yıkmak ister, sokmadıkları bölümde… Bu çıkacak olan kitapta da bir atın yaşlanınca kendi kendine bırakıldığı bir bölüm vardı, Thilda ona ağlamıştı, ben de biraz ağladım. Sonuç olarak ben bu kitaptan memnunum. Böyle bir kitap, böyle bir Türkçe yazdığım için mutluyum.

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş