“Kendi Geçmişi Olmayanın Geleceği De Olmaz”

0 Yorum

Mehmet Perinçek ve Özlem Kumrular’ın yayın hayatına kazandırdığı “Zaman Treni”  kitabı, çok merak edildiği halde üzerinde az konuşulan konuların gün yüzüne çıktığı bir eser. Tarih meraklılarını bilgilendiren, yer yer şaşırtan Zaman Treni; ocak ayında daha kapsamlı bir şekilde kitap haline gelerek okuyucuların huzuruna çıktı. Kitabın yazarlarından Mehmet Perinçek ve Özlem Kumrular ile eğlenceli ve faydalı bir ropörtaj gerçekleştirdik.

1)Önce Ulusal Kanal’da ‘’Zaman Treni’’ programı yapıyordunuz, Kitabı hazırlamak fikri nereden doğdu? 

Mehmet Perinçek: Kitap oluşturma fikri en başından beri programı yaparken de kafamızda vardı. Televizyon programları yaygın izlenmek açısından ve kitlelere ulaşmak açısından önemli fakat kalıcılık açısından televizyon programları yeterli olmuyor. Kalıcılık anlamında televizyon programlarının bir özelliği yok. Yaygın kitlelere ulaşmak açısından televizyon programları yapalım, diğer taraftan da bütün bunların hepsinin kalıcı olması bakımından yazıya dökelim ve kitap olarak da yayınlayalım diye daha en başından konuşuyorduk, kitapta televizyon programında olmayan röportaj ve söyleşiler de var.

Özlem Kumrular: “Söz uçar, yazı kalır” mantığıyla emek verdiğimiz programları ölümsüzleştirmek, somut bir şekilde kalıcı kılmak istedik.  Bunların bir kısmını özet halinde Aydınlık’ta yayınlamıştık. Söyleşileri herkese ulaştırmak gerektiğini düşündük.

2) Kitabınız da söyleşisini yaptığınız konuları neye göre belirlediniz?

Mehmet Perinçek: Konuları belirlerken daha çok konudan ziyade araştırmacılara yöneliyorduk, yani bir konuda farklı belgelere farklı kaynaklara özgün belgelere dayanarak yapılmış bir çalışma varsa onu mutlaka değerlendiriyorduk, güncel tartışmalara göre de belirlediğimiz konular vardı. Mesela bir dönem kadın meselesi tartışıyorduk, kadın söyleşisi yaptık. Bir dönem Osmanlıcanın sık olarak tartışıldığı sırada Osmanlıca programı yapmıştık. Hem güncel tartışmalara göre belirlediğimiz konular oluyordu, hem de özgün belgelere dayanarak bir araştırma, araştırmacı varsa onları bize ilk bulgularını paylaşması için söyleşi teklifi götürüyorduk. Farklı farklı şeylerden hareketle hem güncel tartışmalar hem de özgün araştırmaları televizyonda o zaman yansıtmaya çalışıyorduk, daha sonrada bunları kitapta topladık.

Özlem Kumrular: Hepsi konularının uzmanı, yakından tanıdığımız tarihçiler. Eserlerini okumaktan zevk aldığımız, sıkı takipte olduğumuz kişiler. Ayrıca hepsinin son zamanda üzerinde çalıştığı konulara değinmeye çalıştık. Yani bu eserlerin büyük bir kısmını ilk defa biz paylaşmış olduk. Yeni belgelerle ve yeni perspektiflerle çalışılan konuları tanıtmayı hedefledik.

3) Kitabınız pek de bilinmeyen ve bilinenin aksi olan tarihi olaylarla dolu. Günümüzde de birçok tarihçi kendisinin ‘’Resmi Tarihi’’ çürüttüğünü ve çürütülmesi gerektiğini söylüyor, sizin bu konuda ki anlayışınız nedir?

Mehmet Perinçek: Yani tabi bir taraftan gerçekten tarihte hurafecilik var, yani birçok konu hem ekonomik hem siyasi altyapısından koparılarak anlatılıyor Türkiye’de. Dünyada da birçok yanlışlar var, ama diğer taraftan da ayrı bir kampanya da yürütülüyor. Evet hurafecilik ve bazı dogmalar ne yazık ki Türk tarihinde rastlanıyor ama diğer tarafta da bu dogmaları yıkma veya bu hurafeciliği ortadan kaldırma adına da doğru bilinenlerin çarpıtılmak istendiğini görüyoruz.  Türkiye’de 1980’lerden sonra liberalizm ve Türk-İslam sentezi dayatıldı. Tarihimiz de ona göre şekillendirmek istendi. Çünkü en ideolojik bilim dalı dünyada tarih, dolayısıyla her görüşün her siyasi hareketin veya teorik ideolojik hareketin mutlaka kendine göre tarih anlayışı oluyor ve ona göre baştan yazma ihtiyacı duyabiliyor, Türkiye’de laikliğin törpülendiği o süreç ve buna paralel olarak da liberalleştirmek istendiği süreçte de ona göre bir tarih yazımı yazılmak istendi. Tabi Neoliberal fikirler daha çok ulus devleti ve Kemalizm’i ve Türkiye’nin çağdaşlaşma sürecini hedef alan bir tarih anlayışı belirlediler, kimlikleri ön plana çıkartan bir tarih anlayışı belirlediler ve ona görede birçok doğrularıda çarpıtmaya başladılar. Bunun tam başka bir benzeride İslamcı çevreler tarafından Türkiye’de özellikle yapıldı. Türkiye’nin çağdaşlaşma sürecini tamamen bir baskı ve diktatörlük süreci olarak gösterdiler. İttihat Terakkilerden veya hatta daha öncesinden Genç Osmanlılardan başlayarak Türkiye’de gericilik ile ilericilik arasındaki saflaşmada gericiliği ön plana çıkartma veya onu haklı göstermek çabası içerisine girdiler. Özellikle son dönemde Sultan Abdülhamid tartışmaları veya buna benzer İskilipli Atıf tartışmaları bunun tipik örnekleridir.

Özlem Kumrular: Resmi tarihi çürütmek için öncelikle alanda kullanılmayan belgelere ulaşmak gerekir. Dünya arşivlerle dolu. Başka ülkelerdeki arşivlere ulaşmak resmi tarihi çürütmek için en klasik maden.  Her zaman zafer olarak gösterilen bir savaşın aslında bir hezimet olduğunu bile çıkarabilirsiniz farklı arşivlerde çalışarak.  Bir otoritenin altında tarih yazarsanız zaten “resmi” olmak zorundasınızdır. Bu sebeple tarihi yapanların başarısızlığını doğrudan, korkusuzla kaydedemezsiniz. Bu dünyanın her yerinde böyledir.

4) Türkiye’de yapılan tarih çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mehmet Perinçek: Zaman Treni kitabında dil olarak basit ve günlük sohbet dilini kullanmaya korumaya çalıştık, kitapta bu bakımdan da esas düşüncemizde tarihi popüler hale getirmek için illada bayağılaştırmaya gerek olmadığını da göstermek istedik. Bir taraftan tarih popüler hale getirilebilir, fakat bunu yaparken de sığ hale getirip yüzeysel bir şeyler yapıp onu popüler hale getirmeye gerek olmadığını özellikle göstermek istedik. Türkiye’deki çalışmalarda bu bakımdan yaşanan sorunlar oluyor ya çok aşırı akademik bir benimseniyor bu halktan kitlelerden tarihi koparıyor ya da aşırı bir bayağılık ve sığlık popülerlik adına yaygın okunması adına malzemeler üretiliyor bununda aslında geniş kitlelere ulaşsa bile hiçbir faydası olmuyor, biz bunu özellikle harmanlamaya çalıştık.

Özlem Kumrular: Türkiye’ye belli başlı beylik konulara çok ciddi bir şekilde yoğunlaşma var. Son dönemlerde daha minör konular da çalışılıyor artık. Ayrıca sosyal tarih çalışmalarında da çeşitlilik olmaya başladı. Ama ülke genelinde bir dil problemi ve disiplinler arası çalışma eksiği var. Zaman Treni bu açıdan önemli bir eser oldu. Orijinal kaynaklarla, orijinal dilinde bilgiye ulaştırıyor. Tarihçiler,  herkesin anlayabileceği dilde en derin konuları incelediler bu eserde.  Ağır bir konuyu bile, kolay okunur hale getirmek, bu arada da akademi çizgisinden çıkmamak mümkünmüş. Türkiye’nin genelinde hep aynı tip kaynaklar kullanılarak yapılıyor araştırmalar. Aynı arşivler, benzer türde belgeler… Klişenin dışına çıkan tarihçi sayısı çok az. Diğer bir taraftan da disiplinler arası tarih çalışmalarında bir eksiklik var. Edebiyat, ekonomi, sosyoloji gibi yakın disiplinlerin tarihte kullanılmasına çok az şahit oluyoruz ne yazık ki.

5) Zaman Treni’nde her bölüm ayrı bir durak olsa tarihin renkli vagonlarıyla yapılan yolculukta nerede inmek istersiniz?

Mehmet Perinçek: Bütün dönemler ilginç, her dönemde görmek isteyeceğim, duymak isteyeceğim ve yaşamak isteyeceğim anlar mutlaka hepsinde olurdu ama benim kendi çalışma alanım olarak hem de kendi siyasi fikirlerim açısından İstiklal Savaşı ve Cumhuriyet Döneminin ilk 15-20 yılının herhangi bir sürecinde bulunmayı isterdim. Şimdi belgelerden okuyoruz, anılardan, kitaplardan, araştırmalardan okuduğumuz dönemi bizzat kendi gözlerimle görmek isterdim. Hem de o dönemin o devrimci ruhuna atmosferine havasını yaşamak da insana ayrı bir şey katardı diye düşünüyorum. Benim açımdan büyük bir keyif olurdu.

Özlem Kumrular: Cumhuriyet’in kurulduğu yıllarda durmak isterdim. Yepyeni bir devlet kurmanın heyecanına eşlik etmek isterdim.  Atatürk’ün hayatta olduğu yıllarda Ankara’da ya da İstanbul’da bulunmak, heyecanla anlatılan 10. yıl kutlamalarına katılmak ne güzel bir hayal!

6) Tarih alanında çalışma yapmaya çalışan İnciraltı Tarih Cemiyeti’ne mesajınız nelerdir?

Mehmet Perinçek: Tarih biraz önce de belirttiğim gibi en ideolojik bilim alanlarından bir tanesi. Dolayısıyla herkes kendi tarihini kendi geçmişini yazıyor ve kendi geçmişi olmayan tarihi olmayanın da geleceğinin olamayacağı bir dünyada yaşıyoruz. Bu bakımdan İnciraltı Tarih Cemiyeti’nin çalışmaları Türkiye’nin devrimci gençliğinin kendi tarih anlayışını öğrenmesi, benimsemesi, araştırması açısından büyük bir önem taşıyor dolayısıyla çalışmalarından dolayı İnciraltı Tarih Cemiyeti’ni kutluyorum. Kendi geçmişi olmayanın geleceği olamayacağı bilinciyle bu çalışmaları çok daha ileriye taşımalarını hem umuyoruz hem de çalışmalarını merakla bekliyoruz. Ayrıca  ‘’Zaman Treni’’ kitabına katkılarından dolayıda bir kez daha cemiyete teşekkürlerimi buradan sunmak isterim.

Özlem Kumrular: Türkiye’de Osmanlı Tarihi ve Cumhuriyet Tarihi’nin dışındaki araştırma konuları biraz fakir kalmış durumda.  Avrupa tarihi üzerine kimse ciddi şekilde çalışmıyor.  Afrika, Amerika çalışmalarımız zayıf. Biraz daha klasik dışına çıkan konulara yönelmeniz çok iyi olur. Aynı coğrafyada, aynı zamanda diliminde dolaşmaya çok alışık bir tarih çalışması geleneğimiz var.  Bunu kırıp biraz sınırları aşmalı, farklı konulara yolculuk etmeliyiz. Mesela, Ortaçağ’da İskandinavya’da neler oluyordu? Ya da Afrika’nın Batı kıyıları coğrafi keşiflerden nasıl etkilendi? Çalışma alanımızı çeşitlendirmeliyiz.

Röportaj: Eren ÖZTÜRK – Fırat KİP

İNCİRALTI TARİH CEMİYETİ

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş