Ovacık Belediye Başkanı Fatih M. Maçoğlu Röportajlık’a Konuştu

0 Yorum

‘Bizim Korkacağımız Bir Şey Yok’

 

Türkiye 30 Mart 2014’te düzenlenen yerel seçimler sonucunda şaşırtan bir sonuçla karşılaşmıştı. Tunceli Ovacık İlçesi’nde Türkiye Komünist Partisi (TKP) adayı Fatih Mehmet Maçoğlu oyların %36.1’ini alarak Türkiye’nin ilk komünist belediye başkanı seçilmişti. Sonrasında gözler Ovacık’ın üzerinden hiç ayrılmadı. Komünist Başkan Maçoğlu yaptıkları çalışmalarla sürekli ülke gündeminde yer aldı. Ulaşımın ücretsiz, suyun Türkiye’nin en ucuzu olduğu Ovacık’ta Başkan Maçoğlu halkla birlkte çalışıyor, tarlalara gidiyor, öğrencilere burs sağlıyor. Röportajlık ekibi olarak, özellikle sosyalist kesimin yakından takip ettiği Maçoğlu ile bir araya geldik. Yapmak isteyip yapamadıklarını, projelerini, belediyenin mali durumunu, yeniden aday olup olmayacağını, sosyal medyada adına yapılan paylaşımları ve Fetö’nün Tunceli’de neden örgütlenemediğini sorduğumuz Fatih Mehmet Maçoğlu önemli açıklamalarda bulundu.

Röportaj. Sinem Hançerigüzel – Uğur Temel

———————————————————————–

UĞUR TEMEL (UT) :   Başkanım merhabalar, İstanbul’a hoş geldiniz.

FATIH MEHMET MAÇO
ĞLU (FMM) :  Merhabalar, hoş bulduk.

UT :  Nasılsınız?

FMM :
 Eyvallah. Yani herkes kadar iyiyim.

Ovacık’ta Neler Değişti?

UT :  2014 yılında %36.1’lik oyla belediye başkanı seçildiniz. Ovacık’ta o günden bu güne neler değişti? Diğer belediyelerden farkınız ne? Siz siyasal görüşünüz bakımından, sosyalist, komünist bir belediye başkanısınız. Doğru mudur? 1

FMM :  Bağlı olduğumuz bir ülkenin yasalarını göz önünde tuttuğumuzda bugün tek parçalı bir komünizm sürdürebilmek zor. Ama sosyalist kültüre dair çalışmaları ileriyi taşıma ya da o sosyalist siyaseti, akıldakini sokaktakine uygulayabilme imkanı doğabiliyor. Yerelleşmenin bu anlamda çok iyi bir özelliği var. 2014’ten bu yana ne değişti? Sosyalistler kendi yaptıklarıyla, belediyelerle kıyaslamaya doğru gitmez. Çünkü bunu dünyanın neresine giderseniz gidin, belediyeciliğin gereği olarak yapacakları çalışmalar var. Bu çalışmaları herkes yapıyor. Bizim tek yaratmak istediğimiz algı şu: Yönetme kabiliyetini toplumsal alana yaymak, güçlendirmek. Yönetenin kişiler üzerindeki yönetimini değil; toplumsal, kendisini yönetebilen toplumları yaratmaktır. İkincisi; hesap verilebilir, sorgulanabilir, şeffaf olmadır. Üçüncüsü; halkına yalan söylemeyen, halkıyla birlikte kolektif çalışma yapabilecek alanları seçmek. Bir de üretim araçlarının, kime doğru bir çalışma biçimi geliştirmenin farklılıklarını gözetmek. Mesela biz üretim araçlarında kolektif yaşam alanı içerisinde ezilenlerden ve yoksullardan yana tavır alırız. Ama kapitalizm ya da bunun dışındaki burjuva siyasetleri bunun ayrımını yapmaz, belki de tam tersidir. Aramızdaki en büyük fark hissedilir hale geldi, yani kime hizmet ettiğimiz hissedilir hale geldi. Çalmadığımız, çırpmadığmız… O hani belediyelere genel bakışları var ya, “Belediyeler çalar, çarpar, rant sağlar.”. “Yok, bunlar bu işi yapmaz, etmez. Ama iş yapabilirler mi? Çok yapamayabilirler; çünkü arkasında devletsel bir güç yok.” diyorlar. Ama baktığında, iş yapmaya başladığınız andan itibaren “Hee tamam ya! Yapılabiliyormuş.” denmeye başladı. Kısa vadede daha, çok uzun zaman lazım bu tür şeylere.

UT :  Peki hemen arkasından şu soruyu sormak istiyorum. Türkiye’nin bürokrasisi bir hayli ağır, ağır işleyen bir bürokrasi var. Bu da yerel yönetimlerin hizmet vermesini bir hayli ağırlaştırıyor. Yaklaşık 2 yıldan beri belediye başkanlığı yapıyorsunuz. Bu süreç içerisinde engellendiğiniz, kesildiğinizi hissettiğiniz yer oldu mu? Yapmak isteyip de yapamadıklarınız var mı?

FMM :
 Ya şöyle bir şey söyleyeyim. Haksızlık yapmamak lazım. Sert bir yüz görmedik. Buruşan yüzler gördük, çatan kaşlar da gördük. Hani ama “Ben sizin bu işinizi yapmam. Ben sana yaşam hakkı tanımam.” diyen birini, direkt karşıdan bunu söyleyen bir şey görmedik. Ama şunu da bilmek lazım. 2 yıldır onaylanmayan projeler var ya da yapmak istediğim bir projede ağır, yavaş çalışma gibi şeylerle, aslında bu biraz engelleme gibi oluyor. Ama şunu söyleyeyim size. Biz kendi gücümüzle, tabii ki devletin farklı alanlarını kullanacağız. Çünkü biz de oralara doğru yıllardan beri vergi veriyoruz ve hala vermeye devam ediyoruz. Çünkü bu ülkeye hizmet ediyoruz ve bu ülkenin bir parçasıyız. Bu parçayı bir bütünlüğe doğru götürmeye çalışan bir ideolojik bir alanımız da var. Biz bunları kullanmak isteriz, bunları hiç reddetmeyiz. Yani “Biz onu tanımıyoruz, bunu yapmıyoruz.” gibi bir tarzımız yok. Bunların hepsini kullanırız; ancak biz de biliyoruz ki burjuvazi bize yaşam alanı tanımayacaktır. Bu konuda bizim ileriye taşımamızı sağlamayacak, elimizden kolumuzdan tutmayacaktır. Bu anlamda kendi öz gücümüzü ve topluma yaslanarak, halka yaslanarak öz gücümüzü kendi üretim alanlarımıza açıyoruz.

ovacikpankartSİNEM HANÇERİGÜZEL (SH) :  Sizin gelir-gider tablosunu astığınız bir afişiniz çok ses getirmişti. Bunun dışında halk meclisleri ile de halkı da üretimin içine katma çabanız ve halka hesap veren bir anlayışınız var. Bu gelir-gider tablosunu nasıl dengeliyorsunuz? Zarara uğramadığınız hatta kar ettiğiniz söyleniyor. Bunu nasıl başarıyorsunuz?

FMM :  Şimdi belediyeler, yasası gereği tüm giderleri ve tüm gelirleri muhasip alan içerisinde tespit etme ve girdi-çıktısını yapmak zorunda. Devletin bir kurumuyuz, farklı değiliz. Diğer belediyelerden hiçbir farkımız yok işleyiş açısından, yasal prosedürler açısından. Devletin bu kurumları halka hesap vermek zorunda aslında. Bu bir mecburiyet. Yasal olarak baktığında da mecburiyettir. Yıllardan beri benim çalıştığım belediyede de bunu toplumsal alana açmayışının temel sebepleri vardır.  Bu sebepler şu: Yaptıkları işlerin toplumdan gizli, gayrı, toplumsam habersiz ya da halkından habersiz olması; tasarrufu, üretimi değil, tam tersi orada giderleri kendi üzerinde, rantsal alana doğru, kendi menfaati doğrultusunda çalışmaya doğru götürdüğünden bunun hesabını veremeyeceği korkusu yer almıştır. Bundan kaynaklıdır. Bizim korkacağımız bir şey yok. Biz bir aileyiz, belediyeyi de böyle görüyoruz. Benim aldığım maaş eşim, çocuğum tarafından bilinmek zorunda. Bilinmediği takdirde ben onu oradan çalmış olacağım. Nereye harcadığımızı, ne yaptığımız bilmek zorunda. Çünkü en az benim kadar, o bir el işçisiyse ben de sokaktan çalışan bir insanım. Biz gelir ve giderlerimizi bildirmek zorundayız. Bir ailenin ekonomi programı neyse, bir coğrafyanın, bir ülkenin ekonomik programı bu olması lazım. Kimden, neyi saklayacağız? Senden parayı alıyoruz, oradan alıyoruz ya da birilerinin vergilerinden alıyoruz. Bunun hesabını vermemek, aslında tam tersi suç olan bu. İki yıldır yapıyoruz, iki dönemdir yapıyoruz. Şöyle düşünüyorduk: “Mecbursunuz kardeşim, buna methiyeler dizmenize gerek yok.”

UT : 
Peki, sizin haricinizde bunu yapan belediye var mı?

FMM : 
Çok iyi bilmiyorum; ama Batman Belediyesi’nin billboardlarda yaptığını duydum. Ama başka bir bilgim yok. Ama şunu bilmek lazım. Hesap vermemek toplumu yönetime koymamaktır. Çünkü toplum şöyle bakar. Toplum pragmatisttir, faydacı bakmak zorunda. Mesela siz bir şehrin düzenlemesini yaptığınızda hangi mahalle, hangi sokakla ilgili tartışma yürütüyorsanız, o mahalledeki, o sokaktaki insanlar çok önemlidir. Başka insanlar gelmiyor ya da sadece dinlemek için geliyor. Bunu da yaratmak lazım. “Senin sokağına müdahale edeceğim.” dediğinde sokakla ilgili söylemi senin(halkın) söylemen lazım, bunun için direnmen de lazım, bunun için önerin de olması lazım, eleştirin de olması lazım.

SH :  Gelir-gider tablosundaki şeffaflığınız meydanda. Ovacık’ta ulaşım ücretsiz, isteyen para bırakıyor. Su, Türkiye’nin en ucuz suyu. Bu dengeyi nasıl sağlıyorsunuz? Gelirinizle gideriniz birbirini karşılıyor mu?4

FMM :  Şunu söyleyeyim size. Tam karşılamıyor tabii ki. Ek gelirleri, konut, dükkan gibi bu tür karşılılıkları olan şeylerle yarı yarıya düzeye getiriyoruz. “İş yapayım.” dediğinizde yapabilirlik kabiliyetiniz o, ekonomik olarak. Ama her şey bununla yapılacak anlamına gelmez. Biz bu dönemde tek bir ailenin desteğiyle bir çocuk parkı, bir yeşil alan yaptık. Tek bir ailenin desteğiyle, anlatabiliyor muyum? Asıl anlayış, şurada sıkıntı. “Belediyelerin görevi nedir?” dediğinizde,” Hizmet araçlarıdır.” diyorsunuz. Sosyal devlet ilkesi açısından hizmetleri ticaret ve tüccar kafasıyla yaptığınız andan itibaren siz hizmet etmiyorsunuz. Siz bir malı satıyorsunuz. Yani “Ben senin kapını temizleyeceğim; ama bir şartla. Ben bir hizmet aracı değilim, parayla yapacağım. Bir karşılığıyla yapacağım.” dediğiniz andan itibaren siz, sosyal devlet ilkesi içerisinde hizmet eden kurum olmaktan çıkarsınız. Temel haklara bakmak lazım. Bundan 20-25 yıl önceye kadar ya da 30 yıl önceye kadar, ülkenin herhangi bir yerinde, köylerde ya da küçük ilçelerde su parayla satılıyor muydu? Hayır. Peki şimdi niye satılıyor, ne değişti? Kapitalizm gelişiyor; disiplin etme, yönetme ve oraya sahip olma üzerine çalışıyor. Bu geliştikçe üzerimizdeki baskı artacaktır. Bakın kapitalizmin en büyük özelliğidir, gölgesinden faydalanmadığı ağacı ya keser ya satar. Biz böyle düşünmüyoruz. Eğitimi, sağlığı, barınmanı, ulaşımı, yuva kurmayı, ticaret yapmayı kesinlikle sosyal hak olarak görüyoruz. Buna dair yapılabilirlikleri, herkes kendi sosyo-ekonomik yapısını tahlil ederek desteklemelidir. Bunlar zarar ise, devlet iki şekilde zarar etmiyor mu? Birincisi; yardımlar dağıtarak zarar ediyor mu? Ediyor. İkincisi; sosyal yardımlar, vakfıyla, kaymakama ve valiliklerde ayda binlerce ya da milyonlarca para dağıtılıyor. Eğer zarar sınıflandırmasını yaparsanız aslında zararın nerede yapıldığı belli. Kendi vatandaşına hizmet edip onu para olarak, dolar olarak ya da metaa, kapital olarak görmek zarardır aslında. Çünkü siz sosyal yaşam alanınız geliştikçe, ülkedeki üretimi geliştirirsiniz. Ülkedeki üretim geliştikçe siz toplumsallaşırsınız ve refah düzeyiniz yükselir. Sizin refah düzeyinizin yükselmesi ülkedeki refah düzeyinin yükselmesi demektir. Bir örnek vereyim. Bir kadın, bizim halk meclisi toplantımıza katılan. İlk iki ay şöyleydi; gönüllülük meselesiydi, kim atmak(para) istiyorsa atardı. İkinci ayın son toplantısında karara bağlandı, meclis kararına. Önce halk meclisi, sonra belediye meclis kararına bağlandı. Kadın bana şunu dedi: “Başkanım” dedi, “Benden önceki arkadaş 10 lira attı oraya. Parası vardı, bende para yok. Atamadığım için gururum kırıldı.” dedi. 70’e yakın insanın tamamı “Tamam, evet. O zaman parasız olsun.” dedi. Gönüllülük ilkesi de kaldırıldı. Gönüllü olarak vermek isteyen çıkar, gider, belediyenin hesabına, 10 lira 20 lira yatırır. O başka bir şey, gönüllülük budur. Ama o kadının bana bunu söylemesi çok doğruydu. İkincisi; “Ben lohusa, gebe, ameliyat olmuş hasta ya da ölen birinin başsağlığına gidemiyordum. Bazen cebimde para olmadığı için savsakladığım oluyordu. Şimdi düzenli gidiyordum. Çünkü hiç param olmadan da bu otobüsün bana ait olduğunu düşünüyorum. Sadece kurallarına uyacağım, hangi saat kalkıp hangi saat kalkmadığına.”.

Kimleri Örnek Alıyor?

UT :  Siz Ovacık’ta hangi belediye modelini örnek aldınız?

FMM : 
Birincisi; 1979’un hemen başlarından itibaren, Terzi Fikri’nin Fatsa’da birlikte iş yapabilme, meclislerle yönetebilme çalışması bizim tarafımızdan uzun zamandır araştırılıyor. Halk Meclisleri ve kadınların öne çıkartılmasıyla Mehdi Zana’nın Diyarbakır Belediyesi’nde yaptıkları. Dikili’de Osman Başkanın suyu temel hak görerek 10 tona kadar şu kadar, 20 tona kadar şu kadar diye sınıflandırarak bizlerin takip etmesini sağlıyor. Ama esas olarak biz, modelden çok programla çalışıyoruz. Sosyalist programın yerel yönetimlerdeki yönetsel yanı ne olmalı ya da sosyalistler ülkede iktidarlaştığında ne yapabilmelidir? Bizim bu program dahilinde çalışmamız var. Ben 1984’ten beri Demokratik Halklar Federasyonu faaliyetçisi bir çalışanım. TKP-ÖDP ile Dersim’de bir çalışma başlattık. Mazgirt’te ÖDP’den bir yoldaşımız kazandı. Hozat’ta da küçük bir oyla kaybettik.

UT :  Peki sizin bu sisteminiz Büyük kentlerde, Ankara’da, İzmir’de, İstanbul’da, Adana’da uygulanabilir mi bu modeliniz?

3FMM : 
Uygulanır. Şöyle bir örnek vereyim. Biz, beyni tamamiyle göç eden bir belediyeyiz. Mühendisin, avukatın, doktorun hiç kalmadığı, olmadığı bir belediyeyiz. Gençliğin büyük çoğunun büyükşehire göç ettiği bir şehir olarak bu tür çalışmalar yapabiliyoruz. Büyükşehir bunun tam tersi. Çevrecisiyle, peyzajcısıyla, mimarıyla birçok alanıyla gelirlerinin devasa bir şekilde ilerlediği, ekonomisinin kat be kat güçlü olduğu bir yerde yapılmama ihtimali yok. Şunu söyleyeyim size, binlerce işçi çalıştırıyoruz, proletarya diyoruz. Binlerce işçinin yapacağı işi ihaleye veriyoruz. Bakın ihalenin %25’ten başlayan bir kar marjı var, o tabii çelişkilerle %10 %15e düşürülebiliyor. Bir; fuzuli giderlerin kesilmesiyle, büyük bir şehrin, gerçekten de yoksul istihdam alanlarını açma ihtimali çok fazla. Makam araçları, herkese makam aracı… Belediyenin, kurumun ya da kamunun araçlarının bireysel -kendi özel işleri de dahil- kullanılması. İki; çıkışların -mazotundan tutun-, üretilen parçaların nereye gittiği gibi, disipline edilememesi, çıkışların sağlanamaması. Biz çok iyi biliyoruz, kamuda çalışıyoruz. Öncelikle bu tür üretimlerin bize ait olduğu, bu halka ait olduğu algısıyla yönetim yapıldığı andan itibaren bunu başarabilme ihtimali çoğalıyor. Bakın bir örnek vereyim. Belediyeyi aldığımız zaman belediyemizin hesabında 10 bin lira vardı, 10 bin lira. 1.5 milyon borç vardı. 597 bin lirası hemen ödenmesi lazımdı. Yani hemen şuraya, buraya verilmesi gerekiyor. Kapıdan çıkmayı düşündüm, biliyor musunuz? Kapıyı kapattıktan sonra durdum. Korktum ve kapıdan çıkmayı düşündüm. Sonra geri döndüm. “Siyaset” dedim, “Olmaz.” dedim. Bir ay sadece, zabıta ve fen işlerinin giderlerini azaltarak 17 bin liraya yakın bir artıyı yakaladık. Emin olun, siz belediyeler, kendi öz gücünüzle, kendi çalışanınızla, teknik kısmıyla -yani siyaseti düşünmeden-, iş yapabilirlik üzerine bir kadro çalışmasıyla -isçişi, teknisyeni mühendisi- kendi üzerinizde bu çalışmaları yaptıktan sonra kolektif alanı da güçlendiriyorsunuz. Mesela biz 7 tane sokağı bizim başladığımız 3 kişiyle, 5 kişiyle başladığımız sokağı, 30-40 kişiyle bitirdiğimiz oldu. Kolektif dayanışmayı güçlendiriyor. Bunu yaparken de birilerinin işini engelleyerek, gelip bizimle çalışması adına değil, boş olduğu, iş yapacak alanının genişlediği zamanda yapıyoruz. Türkiye’de, dünyanın her yerinde bu tür şeylerin yapılabilmeli. 50 yıl önce böyleymiş zaten, fabrika ayarlarına dönmeli. Londra Üniversitesi “Siz ulaşımı nasıl ücretsiz yapıyorsunuz?” diye, “Projenizi biz araştırmak istiyoruz.” dedi. Bunların olabilirliği tabii ki tartışılmalıdır. Biz Ovacık Belediyesi yapısından kaynaklı olarak bu tür çalışmalar yapıyor, kararlar alıyoruz; ama refah düzeyinin düştüğü alanlarda bunlar cüzi bir şekilde, sadece gelir-gider karşılama adına da yapılabilir. Biz bunların hepsine açığız. Toplumda şu oluşuyor: Hizmetin, temel hakla temel hak olmayan, yani özel olan şeylerin ayrışmasını istiyor. Mesela biz bütün vatandaşlara suyu 50 kr yapıyoruz, değil mi? Binbaşıya da 50 kr, çalışana da polise de memura da öğretmene de köylüye de 50 kr. Ama kamu kuruluşuna 50 kr değil ya da o suyla ticaret yapana 50 kr değil. Onu her yıl yükseltiyoruz. Ama yasal olarak onu sıfırlayamadığımız için 5 yıl mı kalacağız, 10 yıl mı kalacağız, 10 yıl boyunca 50 kr olacak. Ama kamu kurumuna ve ticaret yapana 50 kr olmayacak.

Fetö Tunceli’de Neden Örgütlenemedi?

SH :  Manisa Başsavcılığı, FETÖ terör örgütünün Tunceli’de yapılanmaya sahip olmadığını söyledi. Bunu neye bağlıyorsunuz? Tunceli’nin sırrı nedir?5

FMM :  Birkaç sırrı var aslında. Bir; eğitim düzeyinin yüksek oluşu. İki; Kızılbaş kimliğinin muhalif yanının oluşu. Üç; bilimsel sosyalizmin 70’lerden beri, özellikle İbrahim Kaypakkaya, Mahir ve Deniz’in etkisiyle o bölgede sosyalist kültürün gelişmesinden kaynaklı. Sadece Sünni değil, Alevi vakıflar da çok gelişmemiştir. Hiçbir zaman dini vakıfların bir örgüt geleceği alan olmamıştır. Gülen cemaati Dersim de çeşitli yol ve yöntemlerle taban bulmaya çalıştı. Gülen cemaatinin bu girişimlerine karşı Dersim halkı tepkisini hep dile getirdi. 2009 yılında cemaatin örgütlenmesine karşı Dersim halkıyla birlikte tepki veren Murat Kur, Ali Mükan, Deniz Kırbağ, Evrim Konak ve birçok arkadaşlarımız çeşitli bahanelerle tutuklandılar. Onlarca yıl hapis cezası aldılar. Cemaat örgütlenmesine karşı durdukları için hala içerdeler.
Yeniden Aday Olacak mı?

UT :  2009’da yine seçimler var. Siz yine Ovacık Belediye Başkanı olmayı mı düşünüyor musunuz? Yoksa kalbinizden başka bir yer geçiyor mu? Başka illerde yine komünist başkanlar görebilecek miyiz?

FMM : 
Hedef o. Siyasetin adamıyım, siyaset ne derse onu yapacağım.

UT :  İki yıldır onaylanmayan projeleriniz olduğunu söylemiştiniz. Bunlar neler?

FMM : 
Toplu konutla ilgili çalışma yapmak istedik. Mesela hazineye kalan arazilerin üzerinde bu konutları yapmak istediğimizde, 2014’ün sonundan bu yana hala oranın tahsisi ya da satımı gerçekleştirilmedi. Türkiye’nin birçok yerinde belediyeler bu tür şeylerle desteklenir ve bunun hızlı bir şekilde gerçekleşmesi sağlanır. Proje onaylanmadı. İkincisi, çok ilginçtir, Türkiye’deki tüm partilere Türkiye Belediyeler Birliği eşit bir şekilde araç dağıtımı, desteği verirken Ovacık Belediyesi’nin başvuru olmasına rağmen destek verilmiyor.

UT :  Siz belediye başkanı olduğunuz dönemden beri mi desteklenmiyor, yoksa sizden önce de bu destek engellemiş mi?

ovaciktarlaFMM : 
Mesela CHP’nin belediyeler düzleminde bir araç desteği vardır, o kendi bireylerine dağıtabilir. Bizden önceki arkadaş, CHP’deki bir belediye olarak başvurmuşsa, oradaki CHP almıştır; ama Ovacık’a vermemiş olabilir. Bu başka bir şey. TKP’de tek belediyeyiz ve başvuru yaptığımızda verilme zorunluluğu vardır. Etik olarak bakmak lazım.  AKP’ye veriyorsunuz, MHP’ye veriyorsunuz, Saadet Partisi’ne veriyorsunuz, BBP’ye veriyorsunuz. Ama bugün tek olan TKP’li belediyeye bir araç başvurusu yaptığında vermiyorsunuz. Tabii bu süreçte mevcut olayların, çatışmaların vs olması da bazı sıkıntıları doğurdu. Ama böyle şeyler bizim karşımıza sorun olarak çıkıyor; çünkü biz bir tek araca ihtiyacı olan belediyeyiz. Bir tek, küçücük bir, herhangi bir yerde kullanılabilecek bir şeye ihtiyacı olan bir belediyeyiz. Kendi öz gücümüzü de kullanıyoruz; ama bizim de bu ülkenin bir kurumu, bir ilçesi, bir beldesi olarak Türkiye’deki mevcut, yasal prosedür içerisinde ihtiyaçlarımızın desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Aksi takdirde bizim güvenimiz kalmayacak.
Maçoğlu’nun Sosyal Medya Hesapları Var mı?

SH :  Sosyal medyada sizin adınıza çokça sahte hesap bulunuyor. Buralardan güzel ve esprili paylaşımlar da çıkıyor. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin sosyal medya hesabınız var mı?

FMM : 
Birkaç tane vardı. Farklı farklı şeyler yazılmaya başlayınca kapattım, rahatsız edilmeye başlandınız mı… Bir de çok kullanamıyorum mevcut yoğunluktan kaynaklı. Twitter bana ait değil. Bu kadar güzel kullananların bize karşılığı 100-150 tane soruşturmadır, ifade vermek durumunda kaldım.

SH :  Size ait olmayan hesapların paylaşımlarıydı bunlar, değil mi?

FMM :  Tabii. Biz savcılığa başvuru yaptık, bize ait olmadığını söyledik. Hakaret ve tehdit olmadığı sürece herkes yazabilir. Bizim açımızdan, bizim hakkımızda da yazabilir. Biz demokrasiyi tüm insanlığa hatta tüm börtü böceğe, herkes için istiyoruz.
Ovacık’ta Spor Faaliyetleri

UT :  Karşımızda futbol oynamış bir belediye başkanı var. Takımınız bölgesel amatör ligde. Fakat Ovacık’ta oynayamadı, hiç puanı yok. Bir kayak merkezi yapılıyordu, bitti bildiğimiz kadarıyla. Munzur Çayı’nda rafting yapılma durumu var. Ovacık, spor bakımından ne durumda?

FMM :
 Ovacık turizm ya da spor açısından çok gözde bir yer. Doğanın bize vermiş olduğu verimlilikten kaynaklıdır. Dağları, suları, ovası, endemik bitkisi, birçok şey Ovacık’ı cazip kılıyor bu konuda. Spor çok sevdiğimiz ve uzun süre yaptığımız, hatta profesyonel ligde de oynadığımız… Bingölspor’dan tutun, Genç Murat’tan tutun, Konya’daki amatör lige kadar birçok takımda top oynadım. Şunu söyleyeyim. Ama bizim belediye takımı Ulaşspor hiç puan almadan kapattı. Bu iyi bir başarı aslında. Kendi çocuklarımızla, 3 bin nüfuslu bir yerde, çok az gencin kaldığı bir takımla çıktık. Bir kere kendimizin dışındaki, başka ilçelerdeki çocuklarla ilişki kurduk. Biz sporu sadece kazanma ve kar üzerine kurmuyoruz. Biz sporu sahaya çıkarak, keyif alarak yapmak istiyoruz. Bundan kaynaklı olarak puan hiç önemli değil. Ovacık kış turizmine hazırlanıyor yavaş yavaş. Zaten üçüncü projemiz de odur. Tarım, hayvancılık ve turizm olacak. Muhtemelen 2018’den sonra bunun üzerine daha çok yoğunlaşacağız. Şu an lokal olarak yapıyoruz; ama önümüzdeki dönem daha da güçleneceğiz.

SH :  İstihdamı sağlamak açısından da bakarsak, gelecek dönemde turizm üzerine neler yapmayı düşünüyorsunuz?TUNCELI'NIN OVACIK ILCESI'NIN KOMINIST BELEDIYE BASKANI GECEN YIL EKILEN VE BU YIL HASADI YAPILAN NOHUT VE KURU FASULYEDEN ELDE ETTIGI GELIRLE, 78 UNIVERSITE OGRENCISINE BURS, ILCE MERKEINDEKI 100 AILEYE DE GIDA YARDIMI YAPMAYA BASLADI. FOTO: FERIT DEMIR/TUNCELI, (DHA)

FMM : 
Biz kendi sosyo-ekonomik alanımızı planlamak istiyoruz. Bölgemizi iyi tahlil yaptık. Tahlil sonrasında çocukların okuyabilmesi, çocukların eğitim ve sağlık imkanları açısından hızlı bir şekilde, artı bir değerin eve girmesi gerektiğini düşündük. Bundan dolayı tarımla başladık. Hayvancılık da başlayacak, turizm de başlayacak. Dünyada birçok yerde, kapitalizmin olduğu ya da yaşama saygı duymayan ve yaşamın devamlılığını sağlamayan emperyal alan, sanki sigortasız çalıştığında yaşamın tamamen bittiğini düşünür ve toplumda da böyle bir algı yaratır. Hayır, devamlı üretiyorsanız ve üretimin karşılığında artı değer olarak bir eve girdi varsa, bence o alana dair korkuların olmaması lazım. İstihdam dediğin, kalkınma dediğin de böyle bir şey. 60 tane üretici varken şu anda 400 tane; 20 tonu geçmeyen üretimi varken şu anda, bu sene en az 200-250 ton üretimin artı değeri olacak. Daha düne kadar Ovacık’tan para çıkarken şimdi Ovacık’a bir milyonun üzerinde, belki bir milyondan fazla para girecek. Yani iki bin ailenin yaşadığı bir yer için böyle bir istatistik yaptığınızda, dağılımı iyi bir yere tekabül ediyor. Zaten kimseyi zengin etmeyeceğiz. Biz kendi doğamızda, kendi mimarimizde, kendi kültürümüzde kendi yaşayış ve asil duruşumuzu orada politik hale getirmek istiyoruz. Kadını, erkeği, genci, herkesi üretim üzerinde politik örgütlüye, yani kooperatifleştirmeye çalışıyoruz. Bir örgütün adamı değil, herhangi bir ideolojinin adamı değil. Ürettiği üzerine, Fiskobirlik’te olduğu gibi, kayısı üzerine Malatya’daki örgütleme gibi biz de Ovacık’ta bunun örgütlülüklerini kuracağız. Artık bir belediye başkanının gelip kendisini orada lider olarak görmesini değil, halkın kendisin lider olarak gördüğü, kendisinin ürettiği bir alana doğru çekmeye çalışıyoruz. Bunu yaptığımız oranda başarılıyız.


UT : 
Bu soruyu sormuştum fakat konumuz yarım kalmıştı. İki sene sonra yerel seçimler var. Gönlünüzde yatan Ovacık Belediye Başkanlığı’nın devamı mıdır? Yoksa gönlünüzde yatan başka bir şey var mıdır?

7FMM :  Hakikaten bunu çok samimi ve içten söylüyorum. Ben Demokratik Halklar Federasyonu’nun 32 yıllık faaliyetçisiyim. Hareket herhangi bir köyde, bana bir köyde muhtarlık, bir ilçede belediyelik ya da herhangi büyükşehirde belediye başkanlığı ya da herhangi bir görev verirse, orada çalışacağım. İnanın “Şundan sonra şuraya…” diye bir belediye başkanlığı çalışmam yok. Çok samimi söylüyorum, hatta mümkünse aynı yerde herkes çalışmamalı. Çünkü program öne çıksın, Mehmet’in popülaritesi, Hatice’nin popülaritesi değil, programın popülaritesinin öne çıkması lazım. Buna ihtiyacımız var.

 

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş