Sakin Proje

0 Yorum

Sessiz, huzurlu bir şehir düşünün. Yiyeceklerinizin hepsi organik, her şey taptaze, reçelleriniz, salçalarınız annelerin elinden. Sürekli bir yerlere yetişmek zorunda değilsiniz. Koşuşturmak yok, hayat sabah erkenden başlamak zorunda değil. Belli günlerde kurulan pazarların acelesi yok ve tabi bu nedenle müşterilerinde. Temiz, düzenli bir şehir. Büyük şehirlerin gürültüsünden, inşaat seslerinden ve çevre kirliliğinden uzaklaşmak için kaçılabilecek yerler “Sakin Şehir” ler dünyada anılan adıyla “Cittaslow”.

İtalya’da 1999 yılında, uluslararası bir belediyeler birliği olarak kurulan Cittaslow’un amaçlarından biri kentlerin kendi kimliklerini koruması. Ülkemizde ise İzmir, Muğla, Kırklareli, Şanlıurfa, Ordu, Isparta, Çanakkale, Aydın, Sakarya ve son olarak da Artvin “Sakin Şehir” unvanını almış. Bu illerde sürecin nasıl ilerlediğini, sürecin ne gibi faydalar sağladığını, toplumsal katılımın nasıl gerçekleştiğini Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Fakültesi hocalarından Yrd. Doç. Dr. Şule Yüksel Öztürk Özmen “İletişim Çağında Frene Basmak” adlı projesinde anlatıyor.

TÜBİTAK tarafından desteklenmeye değer bulunan proje, 8900 proje içerisinde ilk 400’e giren, kariyer geliştirme projesi. Projenin başlangıç aşamasını Yrd. Doç. Dr. Şule Yüksel Öztürk Özmen şöyle anlatıyor: Doktora tezim çevre iletişimi üzerineydi, çevre iletişiminin de yedi temel çalışma alanı vardı. Bu alanların hemen hemen hepsi hakkında makaleler yazdım. Ama işbirliği ve uzmanlaşma çok temel konularımdan bir tanesiydi. Bu konu da hiç çalışmamıştım. Bu konuda da çalışmayı istiyordum ama nasıl bir çalışma yapabilirim diye baktığımda o bağlamda da “Sakin Şehirler” kavramı aklıma geldi. Bu kavramı daha önceden duymuştum.

ÇEVRESEL SORUNLAR İÇİN YOL HARİTASI

-Projenin amacı nedir?
Sakin Şehirlerin belirli kriterleri var, işte bu çevresel kriterler çok önemli olgulardan birisiydi. Bunu nasıl sağlamışlar, öğrenelim ve bir model önerisi çıkartalım. Başka bir çevresel sorunla karşılaşıldığında ya da çevreye ilişkin bir şey yapılacağında halkın rızasını, uzlaşmasını, işbirliğini sağlama, toplumsal katılımı sağlama anlamında ne yapabiliriz buna yönelik izlenecek bir yol haritası ortaya koyabiliriz diye düşündük.

-Proje nasıl hayata geçti?
Projenin kabulünden önce projeye yardım edecek çeşitli kurumlar lazım bu konuda mesela, Sakin Şehirler’in belediye başkanlarıyla iletişime geçtik. Maddi bir beklenti içinde değiliz, böyle bir proje yapacağız o projeyi yaparken siz bize bilgi desteğinde bulunur musunuz dedik. Yardım niyetlerini bize yazılı olarak bildirdiler ve bizde projeyi bu şekilde hayata geçirdik.

Projemizin ilk aşamasını Sakin Şehirleri ziyaret oluştuyordu. Sakin Şehirler de gözlem yapıp, STK’lar ile, belediye başkanları ile, şehirlerin isim olmuş kişileri ile görüşecektik ve böyle bir yol izleyecektik.

İLK DURAK “TARAKLI”

Taraklıya gittik kasım ayıydı. Soğuk bir zamandı. Taraklı güzel bir yer, şeyden bu Şener Şen’ in oynadığı reklamda “Mümkünlü Kasabası” diye geçen yer. Eski Osmanlı evleri mimarisi tarzında. Hali hazırda içinde yaşanılan yer. Enginarı ve çileği ile meşhur. Çilek orada normal çilek mevsimi bittikten sonra çıkıyor. İstanbul’da ki bütün ünlü pastaneler oradan çileklerini alıyorlarmış, böyle bir hikayesi de var. Çok güzel bir yer. Gittiğimizde belediye başkanlarıyla tanıştık, hepsi bizim projemize katkı sağlayacağını söylediler. Gezdik o şehri de, güzel de bir şehir.

-Peki Taraklı’da yaşam nasıl?
Gerçekten de yavaş felsefesine uygun yaşıyorlar oradakiler. Dokuz tane yavaş şehri gezdim, hani en yavaş felsefesine uygun yaşayan yerin Taraklı olduğunu söyleyebilirim. Yavaş felsefesi, yavaş yaşam nedir diye sorduğumuzda ise Şule Yüksel Özmen şöyle anlatıyor: eskiden annelerimiz kendi salçalarını kendi yapardı, o mevsimde onu kullanırlardı. Biberleri kuruturlardı, reçelleri yaparlardı. Hayat kendi akışı içinde giderdi. Bir koşturma, yetişme sürekli tüketme halinde değildiniz. Sadece kendi ihtiyacınızı karşılayacak şeyleri yapıyordunuz. Yavaş felsefesinin temeli bu. Birde kültürel varlıkları korumak, çevreyi korumak anlamında.

“HAYAT SİZİN SAATİNİZE GÖRE AKMIYOR”

Orada biz bir konakta kaldık işte Osmanlı konağı dediğimiz bir konakta kaldık. Akşam oldu konak sabi sabah görüşürüz deyip gitti. Koskoca konağı bize bıraktı gitti hani orada yaşayanlara ne bir resepsiyon memuru, ne bir güvenlik hiçbir şey yok yani. Konağı gece yüklenip götürürsün. O derece hayat yavaş ve güvenli bir şekilde ilerliyor. Pazarının çok meşhur olduğunu söylediler mesela normalde büyük şehirlerde pazara gittiğinde sabah erkenden gidersin çok ezilmemiş, dokunulmamış şeyleri alayın diye, ya da akşamüzeri gidersin daha ucuza pazarcı bıraksın diye öyle bir yaşamdır. Orada saat 10 oldu Pazar kurulacak diye bekliyoruz Pazar kurulmadı, saat 11 de anca Pazar kuruldu. Hayat sizin saatinize göre akmıyor, kendi içinde akıyor. Tam yavaş yaşam nedir, görebileceğimiz bir yerdi Taraklı.

“SAKİN ŞEHİRLERİN BAŞKENTİ: SEFERİHİSAR”

İkinci adresimiz Sakin şehirlerin başkenti diye adlandırılan Seferihisar oldu. Bu işin artık duayeni diyebileceğimiz Tunç Soyer ile tanıştık. Binlerce kez anlatmış Sakin şehir olgusunu ama bir insan bir şeyi binlerce kez anlatır da bıkmaz mı? Bıkmıyor, bir adanmışlık hissi gerektiğini görüyorsunuz. Seferihisar o Cittaslow markasından sonra inatla yaşamı yavaşlatmaya çalışsa da o kitle turizminin etkilerini orada görüyorsunuz. Ama yine de doğayı korumak, kültürel mirası korumak anlamında çok önemli bir örnek. Orada Kaleiçi dene bir yer var, Türkiye’de kalenin içinde yaşamın devam ettiği tek yer. Bir sürü kale var Türkiye’de, Ankara Kalesi de sayılabilir belki ama orada hali hazırda yaşıyor insanlar. Orayı restore etmişler ve sanki İtalya’da bir yerdeymişsiniz hissi veriyor o restorasyonlar. Orada çok güzeldi.

DOĞUNUN BODRUMU HALFETİ

Farklı gelen yerlerden bir tanesi Halfeti’ydi. Halfeti doğunun bodrumu diye adlandırılıyor. Çünkü eski Halfeti dediğimiz yer sular altında kaldıktan sonra sahil kenarı içkili lokantalarla dolu ve tekne turları var. Mimari olarak sular altında kalmış bir yer o açıdan çok nadir özellikleri var. Oradaki halkta sakin yaşıyor ama turizmden gelir elde etmek adına orada da bir vahşi yapılaşmayı görebiliyorsunuz. Bu şekilde giderse o unvanları kalır mı soru işareti.

“KADINLARIN ÇOK ÖNEMLİ BİR ROLÜ VAR”

Tabi biz çevresel katılımı nasıl sağlamışlar ona bakacağız diye hep o soruyu yönelttik, temel araştırma noktamız oydu. Ama bunun yanı sıra başka şeylerinde farkına vardık. Bu araştırmaya değer, bu değer. Mesela kültürel mirasın korunması ayrı bir çalışma başlığı olarak belirdi. Turizm boyutu işin, sürdürülebilir turizm, eko turizm, alternatif turizm adı altında bizim bir başka çalışma alanımız olarak belirdi proje kapsamında. Yavaş şehirlerde kadınların çok önemli rolü var. Bütün iş neredeyse kadınlar üzerinden, kadın kooperatifleri, kadınları el emeği ürünler, yerel üretim çok önemli kriterlerden bir tanesi. O yerel üretimi sağlayanlar genelde kadınlar, kadın girişimciliği diye bu alanlara da bakıyoruz.

CİTTASLOW OLDUK TURİST GELECEK BEKLENTİSİ

-Sakin Şehirlerde yapılan yanlış nedir sizce?

Hiçbir şey yapmadan biz Cittaslow olduk bize bir sürü turist gelecek beklentisi içine girmişler. Bu da yanlış, sen ona göre yatırımını da yapacaksın, mesela perşembeye gittik buranın nesi meşhur dediğimizde cevizli nuga helvası ve kaya mezgit balığının çok meşhur olduğunu söylediler. Mesela o helvayı alacak yer bulamadık. Adam bir sürü yere telefon ederek bize getirttirdi ve tadabildik. Ama o helvaların özel günleri varmış, kazanlarda kaynatıldığı, yapıldığı ama onu bile yapmıyorlarmış. Halbuki bu festival türü şeylerin, somut olmayan kültürel mirası çok önemli bir şey baktığında. Yine Vize’de Hardaliye diye bir içecekleri var, üzümden yapılıyor. Şarabın alkolsüz hali, tatlı bir içecek. Onu söylediler ama mesela onu da satın alacak hiçbir yer yok. O ürünleri satın alacağınız hiçbir yer yok. Sizin o yerel ürünleri satacak yerleriniz yoksa o zaman bu insanlar, Vize’de ki temel problem oydu. Orada kale var, çevresini restore etmişler, kiliseler var oraları çok güzel hale getirmişler. Bulgaristan’dan, Yunanistan’dan turistler geliyor. Ama turist şehrin içine girmiyor, çünkü şehrin içine girseler yapacak bir şey, o turizmi canlandıracak bir şey yok. Cittaslow unvanını aldık, her şey güllük gülistanlık değil, bu unvan ellerinden alınabilecek bir şeyde. Çünkü siz diyorsunuz ki ben bu unvanı aldım, 70 kriter var bu 70 kriterin %80 ini, 5 yıl içinde yapacağımı size vaat ediyorum diyorsunuz. Eğer ki bunu yapmazsanız da durum farklı oluyor.

EN BÜYÜK ETKEN EKONOMİ

-Sakin şehirlerde işbirliğinin sağlanması için en önemli etken nedir sizce?
Çevresel işbirliği, uzmanlaşma nasıl sağlanıyor baktığımızda en büyük etken ekonomi. Eğer cebine para girdiğini görüyorlarsa her şeyi desteklediğini görüyoruz insanların. Belediye başkanlarına bunu nasıl sağladıklarını sorduğumuzda maddesel durumu daha kötü olan insanlar için ekonomik bir gelir kapısı açarak, sen ürettiğini sat sana Pazar yeri veriyorum, burada işgaliye bedeli de almıyorum. Sen bunu sat şeklinde. Eğitimli insanlara nasıl kanalize ettiklerini sorduğumuzda da burada da gönüllülük unsuru çıkıyor ortaya.

“SON AŞAMA: TOPLUMSAL KATILIM AŞAMASI”

Toplumsal katılım aşaması daha halledilmemiş yeri projemizin. Gittik gözlemlerimizi yaptık, saha notlarımızı aldık bundan sonraki aşamada da toplumsal katılım nasıl bunu ölçeceğiz. Bunun içinde sahaya gidip, anket yapacağız.

Röportaj: Pelin Alparslan

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş