“Dünyaya hayranı olduğumuz Türk kültürünü tanıtmaya çalışıyoruz”

0 Yorum

Günümüzde konuşma dilinin ana dilden gittikçe uzaklaştığı gözler önünde. Bu durumda dil eğitimi veren kurumların sayını arttığını görüyoruz. Bu durum yabancı uyruklu vatandaşlar içinde geçerli. Türkçeyi anadil olarak öğrenmek isteyen, Türk kültürünü yakından tanımak isteyenler için Yunus Emre Enstitüsü  bir çok ülkede şubesini açarak hizmetini insanlara sunuyor.

Bu röportajımızın konuğu Bakü Yunus Emre Enstitüsü Müdürü İbrahim Yıldırım oldu. Yunus Emre Enstitüsü’nü, enstitünün amacı ve ilerdeki planları üzerine konuştuğumuz röportajımızı sizlerle paylaşıyoruz.

Röportaj: Ayten Alizade

 

AYTEN ALİZADE (AA): Merhaba İbrahim Bey bize kendinizden bahseder misiniz?

İBRAHİM YILDIRIM (İY): İnsanın kendisinden bahsetmesi zor bir şeydir. Ama şu kadarını söyleyebilirim ki, bizi yetiştiren anaya, babaya saygılı olmaya çalışan, bana  imkanlar vererek temsil sorumluluğu veren devletime sonuna kadar sadık kalarak; halkımın ürettiği maddi ve manevi değerleri, kültürel unsurları dünyada tanıtmak için emek harcayan özel bir kurumun bir neferi olarak; milletimin alın terine saygı duyarak yaşamaya ve yaşatmaya çalışan bir insanım. İyi bir baba olmaya çalışıyorum. Yunus Emre Enstitüsü’ne layık olmaya çalışıyorum. Kendimle ilgili özet söylemem gerekirse; çalışmayı ve üretmeyi hayatın anlamı olarak görürüm ve sabrın önemli bir değer olduğuna inanırım. Bu ilkelerle hayatta bir şeyler yapmaya çalıştım.  Bugüne kadar birçok ortaklıklar kurarak (sanatçıyla, bilim adamıyla, akademisyenle) projelerde yer aldım. Milletimin değerlerine layık olma çabası gayreti ile heyecanla işimi yapmaya devam ediyorum.

 

“YUNUS EMRE BİRLEŞTİRİCİ BİR İSİMDİR.”

AA: Türk kültürüyle Yunus Emre’yi nasıl bağdaştırırsınız? Enstitü’nün isminin Yunus Emre olmasının nedeni nedir? Türk kültürü için Yunus Emre’nin önemi nedir?

İY: Yunus emre 700 yıl önce Farsçanın moda olduğu bir dönemde Türkçe şiirler söylemiştir. İnsanları Türkçe şiirlerle İslam’a yöneltmiş, İslam’ın kardeşlik, merhamet, birleştirici olma mesajlarını aktarmıştır. O İslam’ın tertemiz mesajlarını insanlara aktarmak için Türkçeyi kullanmıştır. Dolayısıyla bugünkü devletimiz yurtdışında enstitü kurmaya karar verdiğinde herkesin ortak kabul ettiği bir isim olmuştur Yunus Emre. Herkes milletini temsil eden edebi şahsiyetin adıyla dünyaya açılmaya çalışmıştır. Yunus Emre birleştirici bir isimdir ve muhakkak doğru bir isimdir. Biz de dünyaya hayranı olduğumuz Türk kültürünü tanıtmaya, aktarmaya çalışıyoruz. Bugün 48 ülkede 56 tane şubemiz var. Bu şubelerde çalışan müdürlerimiz, okutmanlarımız, personelimiz Türk kültürünü, mutfağını, sinemasını, sanatını, bilimini, tarihini, geleneğini, yaşam felsefesini, inançlarını aktarmayı öğretmeye çalışıyorlar. Çünkü siz bir ülkeye sadece diplomatik olarak gitmekle o ülkeyi etkilemiş olamazsınız. Elbette devleti temsil eden resmi teşkilatlar ve görevliler olacak.  Büyükelçiler olacak, müşavirliklerimiz olacak. Ama onların dışında halka ulaşabilecek ve aydınlarla işbirliği yapabilecek sivil kuruluşlara ihtiyaç var. Yunus Emre Enstitüsü bu ihtiyacı karşılamak üzere açılmış bir teşkilattır. Türk kahvesi ikram ediyoruz gelen insanlara. Türk mutfağını gösteriyoruz, sanatçılarımızı, aktörlerimizi getiriyoruz. Ortak değerlerin üzerinden ilerliyoruz.

AA: 2009 yılından beri pek çok ülkede faaliyet gösteriyorsunuz. Enstitünüzde ne gibi program ve içerikler yer alıyor? 

 

İY: Türk kültürü kavramı dahilinde yer alan her şeyi yapıyoruz. Defile, sempozyum, şenlik, konser, sergi, bilimsel toplantılar. Yeter ki içerisinde Türk kültürünü barındırsın.

AA: Azerbaycan Türk ülkesi olması ile beraber hem de kardeş ülke. Diğer ülkelere göre burada kültür-sanat enstitüsünün faaliyeti aynı şekilde mi işliyor?

İY: Bu biraz zor tabii. Böyle olması mümkün değil. Çünkü ben buraya Kazakistan`dan geldim. Kazakistan`da yaprak sarması yaptığınızda şaşırıyordu insanlar. Baklava deyince herkes Türk tatlısı diyerek ona ayrı bir değer veriyordu. Ama Azerbaycan`da yok ki. Bu kadar benzer olmak, bu kadar yakın olmak aslında benim gibi bir iş yapan insan için zorlukları da beraberinde getiriyor. Hem ortaklıkları pekiştireceksiniz, hem o kardeşlik duygusunun tadını, lezzetini, keyfini iki halka tattıracaksınız. Hem de orijinal bir şey sunacaksınız. Çünkü araya girmiş olan bir 100 yıllık dönem var. Azerbaycan Sovyetler Birliği içerisinde kaldı, Türkiye batı tesirinde kaldı, farklılıklar ortaya çıktı. Ortak şahsiyetler üzerinden gitmek işimizi kolaylaştırıyor aslında. Köroğlu gibi, Fuzuli gibi, Dede Korkut gibi isimler üzerinden çalışma yapmaya çalışıyoruz. Yani hem ortaklığı vurguluyoruz, hem de ayırımlardaki açıklığı, o uzaklığı gidermeye çalışıyoruz.

AA: Şu an içinde 40`tan fazla ülkede faaliyet gösteriyorsunuz. İlerleyen zamanlarda enstitü olarak ülke sayısını artırıp daha fazla tanıtmak gibi hedefleriniz var mı?

İY: Bu bizim başkanlığın görevi. Benim görevim Azerbaycan`dır. Ben Azerbaycan içerisindeki faaliyetleri koordine etmekle mükellefim. Bu bahsettiğiniz sorunun cevabını bizim başkanlığımız verebilir. Ama şu kadarını söyleyeyim, yıl sonuna kadar yedi tane merkez açılacağını başkanımız açıkladı. Moskova`da bekleniyor. Amerika`da bir kaç yerde açmayı düşünüyorlar.

 

“HER GÜN OKURUM TANPINAR’I DESEM YERİ VAR.”

AA: Ahmet Hamdi Tanpınar’a ve eserlerine büyük önem gösteriyorsunuz. Tanpınar’ın Türk kültürü açısından önemi nedir?

İY: Tanpınar Türk edebiyatının büyük yazarlarından birisidir. En büyüğü demiyorum. Çünkü o biraz göreceli bir şey. Bana göre en büyüktür. Tanpınar’ın romanlarını okuduğumda kelime dağarcığıma yap

tığı katkı, o hayal gücü, sosyal problemleri ifade edişindeki beceri, dili kullanmadaki üstün kabiliyet bana çok şey katıyor. Tanpınar, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişimizin sancılarını, sıkıntılarını, güzelliklerini çok iyi aktarabilmiş bir yazardır. Yıllarca Türkiye`de anlaşılmamıştır. Çünkü herhangi bir siyasi kanada sırtını dayamamıştır. Kendi değeri ile ortada kalmıştır. Sonrasında fark edilmiştir. Bugün dünyada eserleri 36 dile çevrilmiş bir yazarımızdır. Orhan Pamuk etkilendiği yazarların ismini söylerken Tanpınar`ı onların içinde birince yere koyar. Onu okurken aldığım keyfi, dilin zenginliklerini çok yazardan alamıyorum. Her gün okurum Tanpınar`ı desem yeri var.

 

 

“ÖLÇEMEDİĞİNİZ BİR ŞEY SİZİN ESERİNİZİ DEĞİLDİR.”

AA: Türkçeyi yabancı dil ve ya anadil olarak öğrenen bireylerin dil yeterliliklerin tespit edilmesine yönelik olarak Türkçe yeterlilik sınavı yapıyorsunuz. Bu sınavın amacı nedir? Kimler girebilir?

İY: Bir dili öğretmek yetmez. Onu ölçmeniz de gerekir. Eğer siz bütün dünyada Türkçe öğretmeyi kendinize görev edindiyseniz sonrasında da bunu ölçebilmeniz gerekiyor. Ölçemediğiniz şey sizin eseriniz değildir. Ben burada faaliyetler yapıyorum. Bu faaliyetlere gelen insanların nicelik ve niteliklerini ölçemiyorsam işimi eksik yapıyorumdur. Siz şimdi burada mülakat yapıyorsunuz, mülakatını yaptığınız insanların okuma oranlarını dikkate almak zorundasınız. Bunu dikkate aldığınızda kitlenin neye karşı ilgili olduğunu, neye karşı ilgisiz olduğunu öğrenir, buna göre yön çizersiniz. Bir şeyi yapmak işin zor kısmıdır belki; ama onun sonuçlarını değerlendirmek de işin ikinci önemli boyutudur. O yüzden Yunus Emre Enstitüsü sınav merkezi oluşturdu ve dünyada artık Türkçe bilmek isteyen herkese bir şans veriyor. Yılda yaklaşık 2000 kişi bu sınava giriyor. Sınava girenlerin başarı ortalaması % 70 civarında.  Amacımız, Türkçeyi öğrenen kişilerin becerilerini uluslararası bir sertifikayla ispatlamak. Bu belgeler uluslararasıdır ve 2 yıl geçerliliği vardır.

 

“AZ KELİME, AZ DÜŞÜNCE DEMEKTİR.”

AA: Sizce Türkiye`de düzgün Türkçe kullanılıyor mu?  

İY: Yani şu soruyu şu şekilde sormak belki daha doğru. Dünyada insanlar kendi ana dillerini ne kadar başarılı kullanıyorlar. Ben yıllarca Almanca öğrenmeye çalıştım. Bize öğretilen Almancayı Almanya`da sadece bir grup  kullanıyordu. Aslında güzel konuşmak dediğimiz şey iki faktörü ifade eder: Birincisi tonlamadır, vurgulamadır. İkincisi kelime dağarcığınızdır. Siz Türkçeyi doğru tonluyor ve doğru konuşuyorsanız, bu güzel konuşmanın bir bölümüdür. İçerik olarak baktığınızda ne yazık ki problemli. Az kelime, az düşünce demektir. Düşüncenin kaynağı kelimelerdir ve siz ne kadar çok kelime biliyorsanız o kadar rahat düşünebilirsiniz. Şimdi kelime sayısı azaldıkça düşünce üretme imkanları daralmaya başlıyor. Şu an ne yazık ki Türkiye`de böyle bir durum var. Okumaya, okuma azlığına bağlı düşünce sığlığı oluşuyor. O yüzden Türkiye`de hem içerik olarak, hem de telaffuz olarak güzel konuştuğumuzu düşünmüyorum ben de dahil olmak üzere.

 

“DEDİĞİ ŞEY ŞU: EMEK”

AA: Geçtiğimiz günlerde Nobel ödüllü bilim insanımız Aziz Sancar`ı ağırladınız. Aziz Sancar`ın Türkiye, Türkçe eğitim ve önemi ile Yunus Emre üzerine görüşleri nelerdir? Bu konularla ilgili ne düşünüyor?

İY: Acaba bir daha Aziz Sancar gibi aziz bir insanla bir daha bir araya gelebilir miyim, bilmiyorum. Hakikaten bilim insanının ne olduğunu, tevazünün ne olduğunu ve emek denilen şeyin ne olduğunu ben o insanda gördüm. Nobel almasını sağlayan buluş aslında bir sayfalık bir doküman. Ama o bir sayfalık buluş için 40 senesini harcadığını söyledi. Yani bu laboratuvarda geçen onlarca yılın emeği. Dediği şey şu “Ben zekaya inanmıyorum; ama emeğe sonsuz inanıyorum. Bütün konuşmalarında bunu söyledi: “Emek harcamadığın hiç bir şeyden netice alamazsın. “

AA: Bakü Yunus Emre Enstitüsü renklerin kardeşliği adlı bir sanat buluşması gerçekleştirdi. Renklerin kardeşliği nedir? İçerisine hangi kurumlar veya ülkeler dahil? 

İY: Hayatımızda sanat olduğunda daha renkli, daha estetik, daha yaşanabilir bir dünya var gibi geliyor bana. Sanat insanı insanlaştıran çok önemli bir faktör. Dolayısıyla biz de İzmir Balçova Belediyesiyle iş birliği yaptık ve Azerbaycan’ın önemli ressamlarından Günay Mehdizade’nin küratörlüğünde 6 ressamı oraya gönderdik, orada da 6 ressamımızla buluştular. Bakü resimleri yaptılar. Şimdi Eylül ayında onlar buraya gelecekler, burada ressamlarımızla buluşup Türkiye resimleri yapacaklar. Burada onları sergileyeceğiz. Bir toplumu diğer toplumla yakınlaştırmak bizim önem vermediğimiz küçük-küçük noktalarla mümkündür ancak. Biz insanlar üzerinden kültürel köprüler kurmak zorundayız. Kültür siyasetin dışında bir şeydir. Daha kalıcı, daha uzun vadeli etkiler yapar.

 

“AŞK-I NİGAR.”

AA: Azerbaycan ve Türkiye arasında köprü kurmayı amaçlayan başka ne gibi sanatsal, kültürel ve eğitim projeleriniz var? 

İY: Biz 2017 yılının ilk altı ayında büyük küçük 33 tane faaliyette bulunduk. Üniversitelerde, şehirlerde gidip tanıtım yaptık. 10 tane faaliyetimiz gerçekten önemli bir faaliyet. Mesela “Hazar`da Aşkın Sesi” diye bir şiir programı yapıyoruz her sene 14 Şubat Sevgililer Günü`nde. İki kere yaptık. Seneye üçüncüsünü yapac,ağız. Türk Dünyası Ortak Dili Nakışlar Sempozyumu yaptık “Xalça Muzeyi” Şirin Hanım ile birlikte. Aşka Yolculuk adında Bir tiyatro çalışması yaptık, Yunus Emre’yi anlatan. 1000 kişiden fazla seyirci geldi.

Bu yıl içinde yapacağını planladığımız şeyleri ben size söyleyeyim. İlk önce yapacağımız şey Kafkas İslam Ordusu yüzüncü yılını kutlanacak gelecek seneye. Onun öncesinde 30 gencimiz buluşup Erzurum Kars, Sarıkamış, Ahıska bölgesinden geçerek Gence`ye gelecekler, Gence`den sonra şehitliklere uğrayarak Bakü`ye gelecekler. Yerinde Tarih Projesi yapıyoruz. İçerisinde tarih hocaları da olacak. Biz savaş yıllarını yerinde tanıtmak için 30 genci göndermek istiyoruz.

Geleneksel Çocuk Oyunları Şenliği yapacağız. Türk dünyasından 100 çocuk gelmesini planlıyoruz. Onlarla geleneksel oyunlarımızı oynamak istiyoruz. Oyunlarımız ölmesin diye uğraşıyoruz. Ondan sonra Köroğlu`yla ilgili çok güzel bir çalışmamız var. “Aşk-ı Nigar”. Adını da böyle koymak istiyoruz. Çünkü Köroğlu deyince hep böyle elinde kılıç, savaşan bir kahraman canlanıyor gözümüzün önünde. Ama biz bu sefer Köroğlu`yu Nigar`ın gözüyle vermek istiyoruz. Aslında Nigar duyguları olan bir kadın ve belki de Köroğlu`yu Köroğlu yapan en büyük meziyetlerden bir tanesi Nigar`ın aşkı. Onun gözüyle olayları vermeye çalışacağız. Çalışmalara başladık. Rejisörlerimiz çalışıyorlar, senaryosunu yazdık, müziklerini belirliyoruz. Onun dışında Fuzuli ile ilgili bir çalışmamız. Bir fotoğraf sergisi yapmayı düşünüyoruz Sayın Haydar Aliyev`in vefatıyla ilgili aralık ayı içerisinde. Türkiye seyahatini gösteren fotoğrafların yer aldığı fotoğraf sergisi.

 

“ASLA MÜCADELEDEN VAZGEÇMEMEK LAZIM.”

AA: Son olarak bize söylemek istediğiniz bir şey var mı?

İY: Dinleyen olunca konuşmak keyifli. Gençleri bulunca bana böyle bir konuşma heyecanı gelir. Onlara bir hayat tecrübesi aktarmaya çalışırım. Ama ben de bilirim ki, tecrübe aktarılmaz. İnandığım şeyleri söylüyorum. Elde ettiğimiz, başarı olarak görünen bir takım şeyler varsa eğer bunların hepsi ciddi planlama ve emek harcanarak elde edilmiş şeylerdir. Gençlere söyleyeceğimiz en basit ve kolay şey emek harcamaları. Yani bugünün şartlarına bağlı kalarak kendilerini aldatmasınlar. Kendini aldatıp zamanını öldüren insanlar on yıl sonrasını düşünmeyen insanlardır. Asla mücadeleden vazgeçmemek lazım. Ülkelerini sevsinler ve işlerini en iyi yapmaya çalışsınlar. Sizler de üstün başarılar diliyorum. Güzel değişik işler yapıyorsunuz.

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş