“100’e girdiğim gece yine bir meyhanede buluşalım!”

0 Yorum

Bir sürü mail aldım, “Onunla içmeye giderken n’olur bize de haber ver!” diyen. Boysan’ın balkonuna sığmamız zor ama “Bir Aydın Boysan gecesi” düzenleyip hep birlikte meyhaneye gidebiliriz… Mustafa Alabora, Nurgül Yeşilçay, Yekta Kopan, Mehmet Turgut, Alper Kul, Nebil Özgentürk, Ayşegül Dinçkök, Sunay Akın, Derya Karadaş, Haki Biçici, Levent Üzümcü, Doğan-Güneş Duru, Kandemir Konduk, Keremcem, Seda Güven, Selim-Zeynep Atakan, Yüksel Aksu, ablam Suna Apa, yeğenim Ela Apa, ben ve bir sürü insan daha… Ayşe Arman’ın Aydın Boysan ile gerçekleştirdiği röportaj.

 

 Siz insanlar için, “Hiçbir zaman geç değil!” sloganının canlı örneğisiniz. 35’inizde yabancı dil öğrendiniz. 61’inizde gazetede köşe yazarlığına başladınız, 10 yıl Hürriyet’te, 3 yıl Akşam’da yazdınız. 63’ünüzde kitap yazmaya başladınız ve maşallah 42 tane oldu! Herkes emekli olurken sizin bu kadar hararetle çalışmanızın sebebi ne? Can sıkıntısına önlem mi, hiperaktivite mi?

– 10 sene de, 50 sene de daha yaşasam, değişen bir şey olmayacak. Bizde duramamak var. Biz, çalışmaya alıştık!

*Boş boş oturup, “N’apsam?” dediğiniz olmuyor mu hiç?/images/100/0x0/55ea7c65f018fbb8f8831649
– Yok, bak bu balkonu ben yaptım. Küçücüktü, üç kişi yan yana oturamıyordu. Uzattım…

 Kızmadı mı apartman?
– Önce mahkemeye verdiler, sonra vazgeçtiler. Her birinin kaçak bir tarafı var da ondan. Bu katın arkası da, bahçedir. Benim diktiğim ağaçlar var. Ormandan toprak getirdim, 15 metreye yükselen ağaçlar var şimdi. Boş duramam ben, mutlaka bir şey yapacağım.

92 VAR YAHU!

*Yaşlılık hakkında ne düşünüyorsunuz? Bana annem dedi ki, “Bu yaşlılık, boktan bir şey!”
– Değil, hiç değil. Annenin yaşı kaç?

*70 olacak…
– Oooooo! Söyle ona gençliğinin kıymetini bilsin! 92 var burada yahu!

*Daha “olgun” filan mı olunuyor…
– Yok ya, “Yaşlandım ben olgunlaştım” diye düşünmek aptallık. Kafa aynı kalıyor, dışın biraz eskiyor. O da çok dert değil. Kendine iyi bakarsan, sorun yok.

 “Dünyadan alacağım kalmadı” diyorsunuz. Bu ne demek?
– Kimsenin bana iyilik etmesini beklemiyorum demek. Birlikte olmaya, dostum olmaya devam etsinler, yoksa cehennemde hesabını sorarım!

 Ölüm korkusuna kapıldığınız oluyor mu?
– Hiiiiç.

*Nasıl aşabiliyor insan? Ben korkuyorum mesela…
– Ayol minik kızlar ölümden korkmaz, dur bakalım!

 Ölümsüz olmak ister miydiniz?
– Yok canım, o da uzun kaçar. Zamanı gelince, gitmesini bileceksin. Cennet bence palavra. Cenneti de istemem. Ebediyen yaşamak olur mu? Bıkar insan, bezer insan, illallah der. Ama erken gidenlere de yazık oluyor. Yine de kabul edeceksin. İyisini yaşamak ne derece zevk veriyorsa, kötüsünü yaşamak da görev. Hayatın sırrı bu: İyisiyle kötüsüyle, her şeyi kabul edebilmek, “Şükürler olsun!” diyebilmek.

 Peki hayatın anlamı ne?
– Güzel kafanı bunlarla yorma! Çünkü anlamaya aklımız yetmez. Öyle insanlar var ki, hak etmedikleri hayatı istiyorlar. Hayal ediyorlar ama bunun karşılığında, doğru yaşamak için hiçbir şey yapmıyorlar. Ya tembelliklerinden ya aptallıklarından ya da alçaklıklarından. İnsanın kendisini doğru teraziye koyabilmesini öğrenmesi gerekiyor.

*Ya o muhakeme yoksa, n’apacak?
– O işte büyük sorun! Sana bir şey söyleyeyim mi, o insanların oy da vermemesi gerekiyor. Haramdır onların oy vermesi!

KARIM BİR TARAFA DÜNYA BİR TARAFA/images/100/0x0/55ea7c65f018fbb8f883164b

 Rakıdan ilk yudumu aldığınız anı hatırlıyor musunuz?
– Tek yudumu hatırlamıyorum maalesef! İçince, edepli içeceksin ama sıkı içeceksin! Biz tutumlu ailelerin çocuklarıydık. Ama bu yüzden hiç mahrumiyet hissetmedik. Fevkalade mutluyduk, bir-iki ay para biriktirir, dört kişi gider, 6 liraya sarhoş olurduk. Rakı çabuk tutsun diye de önce kahveye gider nargile içerdik, sonra meyhaneye giderdik.

*Peki, kendi paranızla ilk rakıyı ne zaman içtiniz?
– Mimarlık öğrencisiyken. Saati 30 kuruşa, mezun mimarlara resim çizerdim. Saati 18 kuruşa İzmir’de bir şarap fabrikasında çalıştım. O yaz mecburen şarap içtim.

*Şarap ile rakının keyif farkı nedir sizin için?
– Biri karım, biri sevgilim. 62 yıldır eşimle birlikteyim, tabii ki rakıyı tercih ederim. Rakı başkadır.

 Rakı yüzünden karınızla ne kadar kavga ettiniz?
– Kavga ettiğimi söyleyemem ama 62 senedir beni uyarmaktan vazgeçmediğini söyleyebilirim.

 Karınızı kızdırmaktan korkar mısınız?
– Sen ne diyorsun, ödüm kopar! Karım bir tarafa, dünya bir tarafa…

6-7 EYLÜL ANISI

 Siz 6-7 Eylül’ü yaşadınız. O sırada Arçelik’in Sütlüce’deki fabrika inşaatının başındaydınız. Fiilen bir olaya tanık oldunuz mu?�
– Oldum. 6-7 Eylül’de Laleli’de oturuyorduk. O akşam, Nişantaşı’nda bir arkadaşlarımıza akşam yemeğine davetliydik. Taksiyle giderken baktık, Tarlabaşı’nda birtakım insanlar vitrinleri kırıyor, ne olduğunu anlamadık. Nişantaşı’na geldiğimizde durum açıklığa kavuştu. Hemen sokaklara çıktık. Bütün o zalimliğe, ilkelliğe tanık olduk. Akşam eve de dönemedik, çaresiz Nişantaşı’nda arkadaşlarımızda yattık. /images/100/0x0/55ea7c65f018fbb8f883164d

Kravat takan mühimadam mı oluyor

O sırada da, Arçelik’in birinci binasını yapıyoruz. “Bizim inşaatta acaba bir şey oldu mu?” diye ertesi gün gittim. Öğleleyin vardığımda, baktım bütün ameleler uyuyor. Neden mi? Çünkü sabaha kadar talana gitmişler. Ne buldularsa almış getirmişler. Topladım işçileri, “Burada hırsızlık malı bulundurmanızı istemiyorum. Zaten bir saate kadar polisler gelecek, hepinizin eşyasını arayacak. Sakladığınız talan malları varsa, atın, sonra da defolun gidin” dedim. Talan mallarını çıkaranlar oldu, komşu arsalara gidip gömdüler. Meğer aralarında bir tane kıyamayan varmış, torbasında saklıyordu, polis buldu onu. İsmail isimli bir amelemiz, çıkınından kravat çıktı. “Bağla şunu” dediler, kravat takmamış ki ömründe, bilmiyor bağlamasını, pantolonuna kemer gibi bağlamaya çalıştı. Heveslenmiş, kravat takan mühim adam oluyor diye. Polisler anladılar, aldılar götürdüler çocuğu…

CUMHURBAŞKANI ADAYI MEYHANECİ REFİK

New York Times’ın eski İstanbul temsilcisi Stephen Kinzer’e rakı içmeyi siz öğretmişsiniz ve şimdi çok iyi bir içiciymiş…
– Yapmışımdır.

Rakı içmeyi o kadar iyi öğretmişsiniz ki… Kinzer, kendisinin cumhurbaşkanı adayı olarak rahmetli meyhaneci Refik’i göstermiş…
– Aferin ona! Ben işte böyle iyi öğrenci yetiştiririm!

 

94.doğum gününde verdiği röportaj:

Güzel adam Aydın Boysan 94 olduCihangir’de Bahar Meyhanesi’nde sevgili Aydın Boysan’ın 94. yaşına kadeh kaldırdık.
Gece Banu Zeytinoğlu’nun davetiydi, Aydın Abi’si şerefine hepimizi bir araya topladı.
Bütün Aydın Boysan severleri… En komiği, dev rakı şişesi şeklinde tasarlanmış pastaydı.
Boysan da coşkusunu, “Ben bu pastaya kadeh kaldırırım yahu!” diye gösterdi.
O, 94 ama çoğumuzu cebinden çıkarır! Enerjisi ve yaşam sevinciyle… Daha nice senelere Aydın Boysan!

-Muhteşem bir doğum günüyle 94. yaşınızı kutladınız. İnanılmaz kalabalıktı. İnsanların size bayılmasının sebebi sizce ne? Çok özgür ve cesur olmanız mı? Çok zeki ve renkli olmanız mı? Engin hayat bilginiz mi?…

Niçin bayıldıklarını inan bilmiyorum. Bu yaşıma kadar samimi yaşadım ben. Yani yürekten. Gizlenmeden, saklanmadan. Belki budur sebebi. Çocukluğumuzda böyle öğrendik biz. Vaktiyle Nejat Eczacıbaşı bana sormuştu, “Üstat, zatı âliniz Fransız terbiyesi mi aldınız, İngiliz terbiyesi mi?” Ben de ona cevap vermiştim: “Kenar mahalle terbiyesi efendim!” Hatta saymıştım, “Benim terbiye merkezlerim, Davutpaşa Çöp İskelesi, Davutpaşa Ispanak Viranesi, Samatya Narlıkapı Çıkmazı, Yeşilköy Bamya Tarlası!” Kahkahalarla gülmüştü. Allah rahmet eylesin, çok iyi adamdı. Hepsi teker teker gitti. Bir ben kaldım…

-1921 doğumlusunuz di mi?

Evet. Ben doğduğumda daha Cumhuriyet ilan edilmemişti. Fakir bir ülkeydik ama kültürlüydük. Narlıkapı Tiyatrosu’nda Sheakspeare oynardı, Moliere oynardı, düşün artık. Yani biz, başka türlü bir hayat yaşadık. Şimdiki gibi değil. Şimdi çok daha kuru, çok sığ. İstanbul, çakallarının gelip de zaptettiği bir şehir değildi o yıllarda. Görünüşte sanki daha güzelleşmiş gibi duruyor ama yalan! Ruhu bozuldu. Ben de böyle yaşlılar gibi konuşmayayım diyorum ama bu söylediklerim yüzde 100 gerçek!
SUZAN MAHALLENİN EN GÜZEL KIZIYDI BEN KAPTIM

-Eşiniz Suzan Hanım da vardı dün gece ve çok güzeldi. Onun varlığı hayatınızı nasıl güzelleştiriyor?

Güzel adam Aydın Boysan 94 olduOoooooo! Sen ne diyorsun? Suzan, mahallenin en güzel kızıydı, ben kaptım. 1949’da evlendik. O günden bu yana birlikteliğimiz saygı ve sevgi esasına dayalı. Bir oğlumuz var. Oğlumuz bile ihtiyarladı artık! 60 oldu. Susan, bir hediyedir bana…

-Peki karışıyor mu size, “İçme, etme!” diyor mu?

Karışıyor tabii. Ama bu, sözlerle olmuyor. Bakışlarla oluyor. İçkiyi biraz fazla kaçırdığım zamanlarda, Suzan’ın bana nasıl baktığını görmemek için başımı çeviriyorum. Tabii benim iyiliğim için yapıyor…

100’e girdiğim gece yine bir meyhanede buluşalım!

-Sizce Aydın Boysan neyi temsil ediyor?

Sadece kendimi! Şimdiye kadar oturduğum mahalleleri, çevremdeki insanları, kapı komşularımı, mahallenin esnafını isim isim bilirim. Hayatta olanı, olmayanı hatırlarım. Mesela bizim Samatya’da, kapıdan çıktığımızda, sağımızda Aliş Usta otururdu. Kızı Hüsniye ve oğlu Hayrettin arkadaşımdı. Bu anlattığım 20’li yıllar haa! Onun yanında müezzin Osman Efendi Amca otururdu. Sert adamdı. Yaramazlık yapan çocukları döverdi. Benim de dayağını yemişliğim vardır! Yüksek sesle bağırarak tiyo verirdi biri mahalleye, “Osman Efendi Amca geliyor, kaçııın!” Bütün çocuklar toz olurdu. Onun yanında bir Ermeni ailesi. Biz hep iç içe yaşadık, onlar hiç Ermeni-Rum-Türk değildi, komşularımızdı. Ve sonra, dünya güzeli Taliha Hanım! Ben o zamanlar 15 yaşındaydım, o güzellik, bu yaşıma kadar aklımda çakılı kaldı. Onun haylaz bir oğlu vardı: Orhan Boran! Onun yanında Bülent’le Bedia vardı. Babaları subaydı. Onun yanında Mesaret ile Melahat. Mesaret esmer güzeli, Melahat de kıvırcıktı. Biz, eski İstanbul’da komşularımızla, daha önemlisi çevremizle birlikte yaşardık. Ramazanlarda, teravihe bütün komşular birlikte giderdik. Şimdi nerdeee? 40 senedir oturduğum bu evde, 12 daire sahibinin, 6’sının yüzünü daha hiç görmedim. Rastlaşsak birbirimizin kim olduğunu bilmiyoruz…

-Biz sizden 100’ü devirmenizi bekliyoruz. Yapacaksınız di mi?

Sizi kırar mıyım? Sözleşelim isterseniz şimdiden. 100 yaşına girdiğim gece bir meyhanede buluşalım…

BEYİN YAVAŞLAMIYOR

-94 olmak nasıl bir şey? İnsan ne hissediyor?

Bak söyleyeyim: Beyin yavaşlamıyor. Eski hızıyla çalışıyor ama eskisi kadar doğru çalışıyor mu çalışmıyor mu orası belli değildi. İnsanın yanlış düşünüp, doğru düşündüğünü sandığı da olabiliyor. Ama bedenin onun hızına yetişebilmesi mümkün değil. Yine de her şeye rağmen halime şükrediyorum.

RAKI RAKIDIR AYRAN DA AYRAN

-Rakı şeklindeki pastanızı sevdiniz mi?

Sevmez miyim? Ben bir rakıseverim. Kim ne düşünürse düşünsün, olduğum gibi görünmekten hiçbir zaman vazgeçmedim. Yaşadığım hayatın kötü halleri de oldu, iyi halleri de. Örneğin 2 defa akciğer kanseri geçirdim. Biri 20 yıl, biri 15 yıl önce. Şaka değil. Dokunduğunu götürüyor ama ben direndim. Hiçbir zaman da ölüp gideceğim korkusuna kapılmadım. Gidersek gideriz, gitmezsek gitmeyiz, kalırız. Bu kadar! Kaldığın sürece de hayatın tadını çıkaracaksın, rakı da hayatın keyiflerinden biri…

-Milli içkimiz “Yeni Ayran”ı nasıl buldunuz? Tadı güzel mi? Mezeyle iyi gider mi?

Her şey yerinde güzel. Rakı rakıdır, ayran da ayran. İkisi birbirine karışmaz, birbirine ikame etmez.

Güzel adam Aydın Boysan 94 oldu-Bu memlekette sizi en çok ne üzüyor?

Demokrasi olmayışı! Biz demokrasinin dürüstünü, ciddisini yaşamıyoruz. Bu da beni üzmek ne kelime, kahrediyor!

4 yıl dayak yedim

Pertevniyal İlkokulu’nda 4 sene boyunca bir öğretmenim vardı. Sınıfa girdiğinde ilk önce beni döverdi. Neden? Annemdi o benim yahu! “Çocuğuna torpil yapıyor!” demesinler diye en ağır cezayı hep bana verirdi. Ama iyi ki öyle davranmış, bana yaptığım işi ciddiye almayı öğretti. Hâlâ yarı korkuyla yarı da sevgiyle hatırlıyorum canım annemi…

 

 

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş