“Nuh Köklü Cinayetinin Ardından Yazmak Çok Zor”

0 Yorum

İstanbul Üniversitesi mezunlarından, Yurt gazetesi yazı işleri müdürü Sibel Köklü ile basın-yayın yüksekokulu, mesleki tecrübeleri ve gazetecilik hakkında konuştuk.

Röportaj: Dilek Sarıgül

 

Sibel Köklü basın-yayın yüksekokuluna 1986 yılında başlamış, 1991 yılında mezun olmuş. Gazetecilik ve halkla ilişkiler bölümünü bitiren Köklü, darbenin üzerinden 6 yıl geçmiş olmasına rağmen etkilerinin okulda hissedildiğinden bahsetti. Köklü: ‘’Şu an iletişim fakültesinin bulunduğu binadaydık biz de. O zamanlar askeri yönetimin etkilerinin üniversitelerde olduğu bir dönemdi. Sanırım 83’e kadar üniversitelerde asker kalmış. Mavi bereliler varmış. O dönemler ‘Mavi bereli kışlana dön’ diye slogan atılırmış. 86’da biz geldiğimizde artık asker falan yoktu ama çok sıkı denetim altındaydı üniversiteler’’ dedi.

Tüm bunlara rağmen yine de üniversitenin çok keyifli olduğunu belirten Köklü, ‘’Liseyi bitiriyorsun, üniversiteye geliyorsun Beyazıt, İstanbul Üniversitesi, meşhur tarihi kapı, Beyazıt meydanı, kapalı çarşı, merkez bina, üniversitenin bahçesi, Beyazıt kulesi… Çok güzel bir ortamdı. Bizim sınıf sanırım

350 kişi falandı, bayağı kalabalıktı yani. Sadece bir tane türbanlı kız vardı. Şimdi nasıldır, bilmiyorum. Biraz daha fazladır herhalde. Yolda yürürken görüyorum. Sırf bizim okul için değil. Şu an çarşafla okula giden öğrenciler var’’ ifadelerini kullandı.

Okula başladığı ilk günün anısını şöyle anlattı: ‘’Oktay Verel diye bir hocamız vardı. Babıali dönemi Tercüman’da uzun yıllar çalışmış. 1950’lerden beri gazetecilik yapmış birisiydi. Güneri Cıvaoğlu da hocalarımızdan biriydi. İlk gün Oktay Verel’in dersi, sınıftayız. ‘Hepiniz kalkın, toplanın’ dedi. ‘Beyazıt Meydanı’ndan geçerek Kapalı Çarşı’ya gidin. Kapalı Çarşı Kapalı Kutu diye bir makale yazıp getirin.’ 300-350 kişi hep beraber kalkıp çıktık sınıftan. Gözlem yeteneğini geliştirmek için, yazı yazmaya, haber yazmaya alıştırma olsun diye yapmıştı bunu. O yazı üzerinden bir not vermişti bize.’’

 

‘’Kopyala-Yapıştır, Gazeteciliğin İflasıdır’’

Köklü hep gazeteci olmak istediğini belirtirken bunun sebebi olarak Uğur Mumcu’yu gösterdi ve ‘’Gazeteciler için o zamanlar haksızlıkların üzerine giden, doğruyu yazan, cesaretle bildiklerinden geri adım atmayan, hakkın hukukun peşinde olan kişi gibi bir idealleştirme vardı. Tercih yaptığımda hukuk fakültesine de girebilirdim, puanım yeterliydi ama ben ilk sıraya basın-yayın yüksekokulunu yazdım’’ diye konuştu.

Ardından gazetecilik yapmaktan çok mutlu olduğunu ifade eden Köklü, yeni bir şansı da olsa başka bir iş yapmak istemeyeceğini ama bazı adımları farklı atacağını belirtti ve ‘’Televizyonlar ilk açıldığında, Star TV mesela 90-91 gibi kurulduğunda bizim okuldan birçok insan merak edip oraya gittiler. Biz gitmedik. Şimdiki aklım olsa ben de giderdim. Bunun gibi farklı tercihlerim olabilirdi’’ dedi.

Mesleğin zorluklarından bahsederken eskiden her şeye ulaşmanın ve yapmanın çok güç olduğunu söyleyen Köklü, teknolojinin gelişmesiyle şu an her şeyin çok kolay olduğunu ve herkesin akıllı cep telefonuyla bu işi yapabildiğini belirtti. Herkesin gazetecilik yapmasını çok olumlu bulmadığını söyledi ve Milliyet gazetesinde çalıştığı dönemki bir anısını anlattı: ‘’İşe başladığımda bir fotoğraf makinem vardı. Pille çalışan bir makineydi. Çok soğuk havalarda o pil donuyordu. Beni gönderdiler bir yere çekim yapmam için hava sıcaklığı sıfırın altındaydı. Pil donmuştu ve makinenin deklanşörü basmıyordu. Büyük bir problemdi. Şimdi bu işi yapanlar böyle bir problem yaşıyor mu? Hayır, aklına bile gelmiyor böyle bir sorun. Makinelerin içine koyulan film sınırlıydı. Tembihlenirdik, filmin hepsini bitirme, idareli kullan, diye. Çünkü film pahalı bir şeydi. Böyle teknik sorunlarımız vardı. Şimdi teknoloji sayesinde bunlar aşıldı. Sıradan insanların ulaşabileceği hale geldi fakat dediğim gibi, bu sıradanlaşma ve bu kadar yaygınlık bizim mesleğimizin ayağa düşmesine neden oldu.’’

Gazeteciliğe adliye muhabiri olarak başlayan Köklü, adliye muhabirliğiyle ilgili şöyle konuştu:

‘’Adliyede sürekli cinayet, tecavüz, hırsızlık, gasp, rüşvet, siyasi suç gibi hikâyelerle uğraşıyorsunuz. Adliyeye bu yüzden geliyor insanlar. İyi haberler değil yani bunlar. Mahkemelere gidip duruşmaları izliyorsun, not tutuyorsun sonra haberini yazıyorsun. Bu işe ilk oradan başlamak da zor. Olayları kavramak zordu. Benim çalıştığım dönemde İSKİ skandalı çok gündemdeydi. CHP’nin, İstanbul’u kaybetmesine neden olan, belediyelerdeki yolsuzluk skandalı… Şimdiki aklım olsa daha siyasi bir bilinçle takip ederdim bu olayları. Ama ilk gittiğiniz duruşmalar bunlar olunca kavramakta zorluk çekiyorsunuz.’’

Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde 5 Nisan 1994’teki ekonomik kriz sebebiyle kitlesel işten çıkarılmalar olmuştu. Köklü de Milliyet gazetesindeki işinden olmuştu. Daha sonra bir süre Akşam gazetesinde çalıştı ve oradan sonra da yeni kurulan, ekonomi gazetesi Finansal Forum’da çalışmaya başladı. Ekonomi alanında burada uzmanlaşan Köklü, gazetecilikte uzmanlaşmanın gerçekleşmesiyle ilgili şunları söyledi: ‘’Eskiden gazetelerde çok geniş kadrolar vardı. Benim çalıştığım dönemde günlük habere giden muhabir sayısı 45 kişi kadar vardı. Bir sürü de alan vardı ve gazete seni yönlendirirdi. Artık uzmanlık alanı yok, herkes her konuda uzman. İnternet’ten, bilgisayar üzerinden yapılıyor artık her şey. Bu gelişim insanları tembelliğe alıştırdı. Her şeyi copy-paste yaparak gazetecilik olmaz. Bu gazeteciliğin iflasıdır.’’

‘’Türkiye’de Cezasızlık, Adaletsizlik Var’’

17 Şubat 2015’te, Kadıköy’de kartopu oynarken kartopunun dükkânının camına geldiği esnaf tarafından öldürülen gazeteci Nuh Köklü’nün eski eşi olan Sibel Köklü, cinayet davasının hakkında ‘’Katil yakalandı ve müebbet hapis cezasına çarptırıldı fakat itiraz edildi, konu Yargıtay’da.

Yargıtay’dan onay gelmediği sürece tedirginiz. Mahkemelerde her şey olabiliyor. Ceza onaylansa bile bir sürü indirim uygulanıyor Türkiye’de büyük bir cezasızlık, adaletsizlik var’’ dedi.

Türkiye toplumunun her gün şiddetle içiçe olduğunu söyleyen Köklü, ”Toplumsal bir cinnet geçiyoruz. Siyaset dışında inanılmaz bir şiddet var. Nuh Köklü cinayeti de aslında günlük hayattaki şiddetin sonucu. Çünkü orada cinayet işleyecek bir sebep yok. Anlaşılır bir şey değil, akla ziyan” ifadelerini kullandı.

Siyasi olaylarda ise ”suç icat etme”nin olduğunu ifade eden Köklü, ”Her gün kadına şiddet olayı yaşanıyor ve hiçbiri cezalandırılmıyor. Trafikte her gün yüzlerce olay yaşanıyor. Siyasi olaylarda ise durum farklı. Orada suç icat etme var. Ahmet Şık ne yaptı, birini mi öldürdü, bir tane Tweet attı sadece. Yazdığı şeyler hükümet açısından ağır olabilir ama gerçekler de ortada. 30 yıllık bir gazeteci görüşleri yüzünden içeri atılıp da nasıl böyle bir hukuksuzluk yaratılabilir.” diye konuştu ve ardından Türkiyedeki en büyük sorunlardan birinin hukuksuzluk olduğunu belirtip ekledi: ”Sistem bazı şeyleri cezalandırmıyor, bazı şeyleri de mantıksız bir şekilde suç uydurarak cezalandırıyor. Bunların sebebi hukuk sistemindeki bozukluk, yargının tamamen iktidarın tekelinde olması, savcı ve hakim bağımsızlığı diye bir şey olmaması…”

”Nuh Köklü Cinayetinin Ardından Yazmak Çok Zor”

Hâlihazırda 3 adet polisiye romanı olan Köklü, ”Polisiye çok sevdiğim bir tür ancak Nuh Köklü cinayetinin ardından cinayet yazmak benim için çok zorlaştı, imkansız hale geldi” dedi. Farklı tarzda yazmak istediğini ancak günlük gazetede çalıştığı için pek fazla vakit ayıramadığını söyledi.

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş