“Aydınlarımızın çoğu düşünsel alana kafa yormuyor”

0 Yorum

Bu röportajımızda gazeteci-yazar Şenol Çarık ile Türk siyasi tarihindeki sol tarihinden Türkiye’nin karşılaştığı sorun ve tehditlere kadar önemli konulara değindik. Özellikle Türk sol tarihinde önemli bir isim olan Doktor Hikmet Kıvılcımlı’yı ve onun Türk solundaki yerini ele aldık. Keyifli okumalar efendim.

Röportaj: Seda Özdemir

 

“Bağımsızlık savaşının gönüllü bir neferidir.”

 

Seda Özdemir (SÖ) : Türk siyasi hayatında önemli bir isim olan Doktor Hikmet Kıvılcımlı’nın biyografisini kaleme aldınız. Neden Kıvılcımlı?

Şenol Çarık (ŞÇ): Ülkemizin siyasal tarihi üzerinde hem gazetecilik faaliyetlerim vesilesiyle hem de araştırmalar yoluyla çalışmaktayım.

Doktor Hikmet Kıvılcımlı; oldukça özgün bir isim. Türkiye’nin kendine has niteliklerini saptamak için büyük çaba sarf etmiş, Osmanlı’nın ve Türk toplumunun yapısını ayrıntılı biçimde incelemiştir.

Derin bir fikir ve pratik hazinesi aynı zamanda. Çalışmamız bu büyük fikir ve eylem zenginliğine bir pencere açma gayesindedir.

“Neden Kıvılcımlı” diye sormuştunuz, sorunuza şu yanıtı da eklemek isterim: Türkiye siyasi tarihinde, sol harekette çok önemli ve mutlaka bilinmesi, okunması gereken bir isim.

Aynı zamanda Aydın’da Yörük Ali Efe çetesinde direnişe katılan, daha 17 yaşında Köyceğiz Kuvayı Milliye Kumandanı olarak emperyalist işgale karşı Kurtuluş Savaşı’na katılıp düşmana silah çekmiş, bağımsızlık savaşının gönüllü bir neferidir.


SÖ: Daha popüler isimler varken neden Hikmet Kıvılcımlı?

ŞÇ: Popüler olanı yapmak dönemin gereği. Aydınlarımızın çoğu düşünsel alana kafa yormuyor. 1902’de Priştine’de başlayan ve 11 Ekim 1971’de Belgrad’da prostat kanseri nedeniyle sona eren bir yaşam. Üstelik bunun üçte biri cezaevinde geçmiş.  Ama hep üretmiş, hiçbir saniye bile durmamış, işin teorik kısmına en fazla kafa yoran isimlerden.

Bireysel kahramanlıkların olduğu bir coğrafyadayız. Bu yüzden Hikmet Kıvılcımlı olması gereken kadar bilinen bir isim değil. Ama, yine de en özgün, en üretken isim, geride en çok yayın bırakan Hikmet Kıvılcımlı üzerine çalıştım. Umarım ilgi gösterilir.

 

“Kimi çevreler ona ‘Müslüman komünist’ benzetmesi yapmıştır.”

SÖ: Kıvılcımlı’nın eserlerinden söz edebibilir misiniz?

ŞÇ: Hikmet Kıvılcımlı, bir davaya adadığı ve mücadeleyle dolu hayatından çok sayıda kitap, çeviri, gazete ve dergilerde yayımlanmış yüzlerce makale ve yayımlanmamış binlerce sayfa çalışma bırakmıştır.

Bilimsel sosyalizmin yol göstericiliğinde bir düşünce mirası ve eylem kılavuzu, ilmek ilmek dokuduğu bir külliyattır bu.

Tek tek hepsini sıralamak çok uzun zaman alır. Bu yüzden kitabın arkasında bir bibliyografya bulunmaktadır.

Ama öne çıkanı “Tarih Tezi”dir. Üniversiteye çevirdiği hapishanelerde “antika tarihi” inceleyip bu tarihin genel gidişi kanunlarını ortaya koymuştur. Tarihi bir bilim olarak anlama ve kavrayışın kitabı olan “Tarih Tezi”; insanlık tarihini, toplumları incelediği “anıt” bir eserdir.

Meseleleri, kapitalizmin gidişatındaki anlamı, ülkenin gidişatındaki yeri açısından ele almıştır. 1930’lardan itibaren ortaya koymaya çalıştığı bir tarih anlayışının çabasıdır. “Tarih-Devrim-Sosyalizm” adıyla yayınlanmıştır.

Öte yandan, kadın meselesini, dinin Türk toplumuna etkilerini tartışır. Sosyalizm ile din arasındaki bağlantıyı kurma yolunda hayli çaba harcar. Kimi çevreler ona “Müslüman komünist” benzetmesi yapmıştır.

9 kitaptan oluşan “Yol” serisi, “Emperyalizm-Geberen Kapitalizm”, “Kuvayimilliyeciliğimiz”, “Türkiye’de Kapitalizmin Gelişimi”, “Türkçe’nin Üreme Yolları ve Dil Devrimciliğimiz”, “27 Mayıs ve Yön Hareketinin Sınıfsal Eleştirisi”, “Eyüp Konuşması”, “Günlük Anılar-Kim Suçlamış”, “Türkiye’de Sınıflar ve Politika”, “Allah Peygamber Kitap”, “Kadın Sosyal Sınıfımız” hemen şu an sayabildiklerim. Daha birçok eseri bulunmaktadır.

“Türkiye’de sol düşüncede olanlar ülkenin bağımsızlığı için mücadele etmişlerdir.”

SÖ: Bir röportajınızda Hikmet Kıvılcımlı’dan söz edilirken “Kuva-yı Milliye sosyalisti” deniliyor. Neden bu tabir kullanılıyor?

ŞÇ: Türkiye’de sol düşüncede olanlar, sosyalistler ülkenin bağımsızlığı için mücadele etmişlerdir.

1919’lu yıllarda da hem eşitlik, özgürlük, emekçi ve yoksulların hakları mücadelesini vermişler hem de emperyalist işgal altındaki ülkemizin bağımsızlığı için bizzat direnişe katılmışlardır.

Sosyalistler enternasyonalizmi savunurlar evet, ama içerisinde bulunduğumuz emperyalizm çağında vatanlarını da savunmak zorundadırlar. Kıvılcımlı daha 17 yaşında Aydın’da Yörük Ali Efe çetesine katılmış, düşmana karşı silah çekmiştir. Köyceğiz’de Kuvayı Milliye kumandanı olmuştur. Kuvayı Milliyecilerin çıkarmış olduğu ‘Menteşe’ gazetesinde yazılar yazmıştır.  Hem kuramcıdır, teorisyendir. Hem de yayıncılığı vardır, örgütçüdür, liderdir.

Vatanını savunmak için eline silah alıp düşmana karşı savaşmıştır da.

 

“Marksizmi Leninizmi Türkiye topraklarına uygun hale getirmiştir.”

SÖ: Kıvılcımlı’yı Türkiye solunda nereye koyarsınız?

ŞÇ: Ben Kıvılcımlı’nın ismini ilk duyduğumda 14 yaşımdaydım.  Oturduğum semtte duvarlarda sözlerini görürdüm. Kıvılcımlı Türkiye sosyalist hareketinde çok özgün bir kişiliğe sahip. Ama maalesef hak ettiği ölçüde okunmamakta ve bilinmemektedir.

Sadece çeviri eserlerden faydalanıp, onları yeniden analiz etmek, bugüne uyarlamak yerine bizzat orijinal eserleri incelemiştir, özellikle tarih teziyle büyük katkı sunmuştur. 22,5 yılını cezaevinde geçirmesine rağmen kendisi bizzat çeviriler yapmış, dış basını takip etmiş, Marksizmi Leninizmi Türkiye topraklarına uygun hale getirmiştir.
Siyasetle uğraşan, sosyolojiyle, felsefeyle uğraşan, tarihle ilgilenen insanların Dr. Hikmet Kıvılcımlı’yı tanıması bilmesi gerekir.

SÖ: Bir röportajınızda Hikmet Kıvılcımlı’nın kurduğu Vatan Partisi programında nükleer enerji ve nükleer silahlanmaya kaynak ayrılmasının olduğunu söylüyorsunuz. Bunu bir sosyalist partide görmek ilginç değil mi?

ŞÇ: Vatan Partisi Kıvılcımlı’nın önderliğinde 29 Ekim 1954’te kurulur. Adından amblemine, kuruluş tarihinden programına bütün olarak incelendiğinde, Türkiye’nin toplumsal koşullarına ilişkin rasyonel çözümlemelere rastlanmaktadır. İktisadi Kuvayımilliye seferberliğine vurgu yapmaktadır. Kıvılcımlı, VP Programı’nı “İşçi Sınıfı Partisinin Minima (Asgari) Programı” olarak tarif eder.

Sizin de değindiğiniz gibi programda “Atom enerjisinden faydalanmak” bölümü dikkat çekmektedir.

Şunlar belirtiliyor orada:

“…Bir damla atom enerjisi bir fabrikayı senelerce çalıştırabilir. Geriliğimizi bugün ancak atom sayesinde yok edebilir, nedeni ülkelerin hizasına süratle gelebiliriz, hatta onlardan da ileri gitmek atom enerjisi kullanmak sayesinde mümkündür…”

Parti, 24 Şubat 1955’te, 1954 yılında Avrupa ülkeleri ara­sında ku­rulan Atom Konvansiyonu’na katılmak ve ülkede atom araştırma­ları konusunda çalışmalar yapılmasını isteyen ve millet­vekilleri, hü­kümet ile gazetelere gönderilen bir basın bildirisi yayımlar.

Bildiride, bütçede askeri bir atom öde­neği ayrılması istenmiştir.

Muhtemelen nükleer enerjiye ve nük­leer silahlanmaya kaynak ayrılmasına yönelik ilk siya­sal talep­tir bu!
Ben de ilk incelediğim zaman şaşırmıştım. Kıvılcımlı, hep Türkiye’nin bağımsız olmasından, bilinçli bir ticaret ve üretimden, tam bağımsız bir ülke olunmasından bahsetmiştir. Atom geliştirmesi konusunu da bu bağlamdadır diye düşünüyorum. Dış tehditlere karşı savunma gücü, caydırıcılık açısından.

“Özgürlük isteyen bir kuşak, örgütsüz ve geçmişi çok fazla bilmiyor.”

SÖ: İlk kitabınız ‘Türkiye Solunun Kısa Tarihi’nden biraz söz eder misiniz?

ŞÇ: Evet, derleme bir çalışmaydı. Gezi sürecinde kafamda oluşmaya başladı. Orada bambaşka bir kuşağı tanıdık. Birçok yeni teknolojiyi o dönem öğrendim. Ama sonrasında şunu düşündüm: özgürlük isteyen bir kuşak, örgütsüz ve geçmişi çok fazla bilmiyor. Özellikle de genç kuşağa, kısa kısa ama temel bilgilerle, sözlük formatında solun tarihini vermek istedim. Umarım faydası oluyordur. Bir ay gibi kısa bir sürede iki baskı yapmıştı.
SÖ: Önümüzdeki döneme ilişkin çalışmalarınızdan, planlarınızdan bahsedebilir misiniz? Yeni kitaplar hazırlıyor musunuz?

ŞÇ: Tabii devam ettireceğim. İnsan iyi bildiği şeyi yapmalı. Yakın bildiğim, üzerinde kafa yorduğum, yıllardır okumalarımı, araştırmalarımı, röportajlarımı yaptığım alanla başladım. İlk kitabım “Türkiye Solunun Kısa Tarihi”ydi. Ama bundan sonrası için şu anda tam bir şey diyemiyorum. Yaşadığımız sürece bu ülkeye olan borcumuzu ödemeliyiz. Bu borcu da bir gazeteci haberleriyle, yazdıklarıyla, ürünleriyle öder.

“ABD eliyle kurdurulmak istenen bir kukla devletçik var.”

SÖ: Bugün sizce Türkiye’de en büyük sorun ve tehdit nedir?

ŞÇ: O kadar çok ki. Siz bir kadın olarak bunu daha fazla hissetmektesinizdir. Cumhuriyetimize ve Atatürk ilke ve devrimlerine yönelik saldırılar, işsizlik, gelir dağılımındaki uçurum, hayat pahalılığı, özgürlüklerin kısıtlanması, baskı, eğitim sisteminin durumu, eşitsizlik… O kadar çok ki!

Dışarıdan gelen tehditler var bir de malum; emperyalizm diye bir olgu var. Özellikle bizim gibi ülkeler için her zaman tehdittir. Hemen yanı başımızda ABD eliyle kurdurulmak istenen bir kukla devletçik var, terör yıllardır sürüyor. Büyük Ortadoğu Projesi bizim coğrafyamızda emperyalizm eliyle yürütülüyor. Bunun acısını Irak, Suriye, Filistin, Türkiye, birçok ülke, hepimiz çekiyoruz.

SÖ: Bu röportaj için size çok teşekkür ederiz.

ŞÇ: Ben de sizlere çok teşekkür ederim. Amatör bir ruhla profesyonelce yaptığınız üretimlerinizi takip ediyorum. Röportajlık ailesine, gazetecilik mesleğinin bayrağını dalgalandırma gayretinde olan genç meslektaşlarımıza teşekkür ediyorum.  Böyle bir zamanda hala bu mesleği sürdürmeye çalışmak gerçekten zor bir iş. Sizler de zoru başarıyorsunuz. Yolunuz açık olsun.

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş