“Federasyon ceza standardını kafasına göre uyguluyor”

0 Yorum

3 büyükler sene ligi domine edemiyorlar bunun sebebi kendi sorunları mı? Yoksa Anadolu takımlarının yükselişi mi? VAR sistemi ne kadar etkili? Lucescu ile milli takımımız ne kadar gençleşebilir ya da gençleşebilir mi? Derbilerde olaylar bitecek mi? Biz bu ve bu tarz soruların hepsini duayen spor yorumcusu Haldun Domaç’a sorduk. Kendisi bütün düşüncelerini bizimle paylaştı. Futbolumuzun son durumunu iyice anlayacağınız şahane bir söyleşiye buyurun.

ENİS DERDİMENTOĞLU(ED): Geride kalan haftalarda ligi nasıl değerlendiriyorsunuz? 3 büyüklerin tökezlemesi kendi sorunlarından mı? Yoksa Anadolu takımlarının güçlenmesinden mi?

HALDUN DOMAÇ(HD): Bu konuda farklı görüşler var, benim de farklı düşüncelerim var. Olaya sadece Anadolu takımları güçlendi diye bakmak çok gerçekçi bir bakış açısı değil ancak birkaç fonksiyonun içinde o da var.  Aslında bundan çok olan şu, 3 büyüklerin kendi içerilerindeki mali sorunlar sonrası geride kalmaları ve özellikle transfer açısından Anadolu takımlarının onlara yaklaşmaları. 3 büyüklerin ya da şampiyonluğu forse eden takımların transferdeki sıkıntısını Anadolu takımları iyi kullandı. 3 büyüklerin mali sıkıntıları çok daha büyük olduğu için istedikleri oyuncuları alamadılar. Zamanında Drogba’lar, Roberto Carlos’lar, Anelka’ları getiren takımlar şimdi Frey gibi oyuncularla anlaşıyor ya da Beşiktaş, Güven Yalçın’ı getirip ondan yararlanmaya çalışıyor. Temelde şöyle bir gerçek var, makas daraldı. Makas daralınca Anadolu kulüpleri güçlenmiş gibi göründüler ama asıl sorun 3 büyükler kadrolarında ciddi revizyona uğradılar. Bunun sonucu olarak da Anadolu takımları iyi işler yapınca makas bir anda kapanmaya başladı. Kapanmış değil fakat yakın olduğunu söyleyebiliriz.

ED: Peki sizce bu ligin kalitesine nasıl etki ediyor? 3 büyüklerin oyunu, ligi domine ettiği bir lig mi? Yoksa Anadolu takımlarının makası daralttığı bir lig mi daha kaliteli?

HD: Şimdi şöyle söylememiz lazım, Bir lig de ne kadar çok takım üst sıraları zorluyorsa ya da ne kadar çok takım hedef kovalıyorsa kalitenin değil ama heyecanın o kadar çok yüksek olacağı kesin. Başka örneklere bakalım: PSG(Paris Saint-Germain) 13 maçta 39 puan yapıyor, arkasından gelen takım 26 puanda. Bu ligde birinci belli arkasından gelenler bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. PSG ile oynayan takımların artık şanslarının olmayacağı ya da şampiyonluk iddialarının olmayacağı kesin. Evet belki şampiyonluk kesin hedef olmayabilir, bize döndüğümüz zaman gördüğüm tablo şu: Ne kadar çok takımı Avrupa kupaları potasına sokarsanız o kadar izlenebilir, heyecanlı bir lig izlersiniz. Bu kalite demek değildir. Kalite kaliteli oyuncular ile olur. Futbol kalitesini yükseltmek için kaliteli oyuncuları buraya getirmeniz lazım ki 3 büyükler bunu zaman zaman yapıyorlardı ama bu dönem bunu yapma ihtimalleri biraz azaldı. Anadolu takımları da kalitesini ispat etmiş, kendini yeniden kanıtlamak isteyen oyuncuları buraya getirerek bir anlamda güç kazanıyorlar. Yani Papiss Cisse geliyor onu belli bir yaşta buraya getirmek mümkün olamazdı. Birçok sayabileceğimiz isim var böyle. Bu oyuncular da çok önemli. Bu isimler kendilerini tekrar kanıtlamak, küllerinden doğma fırsatını buldukları için Anadolu takımları adına ligin kalitesini arttırıyorlar. Şu belki bizim için önemli bir olay, mutlu olaylardan biri, eskiden Anadolu kulüpleri dediğimiz kulüpler 3 büyüklere, 4 büyüklere karşı sadece, ‘’Kapan, gol yeme, atabilirsen şansa at bir gol’’ tarzında oynanan oyundan bugün İstanbul’a geldiklerinde kazanabilecek hamleleri yapıyorlar. Belki İngiltere gibi karşılıklı değil ama oynuyorlar. İngiltere’de Manchester City-West Ham United maçında bile karşılıklı oyun görüyorsun. Bizde olumluya yaklaştığını söylediğim nokta da bu. Anadolu kulüpleri artık kazanmaya geliyorlar. 3 büyükler artık, ‘’Onlar savunma yapar ben bastırırım zaten kazanırım’’ diye düşünmüyorlar. Bu konularda olumluya yaklaşıyoruz kalite de böyle artar, bir tarafın oyunu kilitlemeye yönelik değil, rakibi gibi galibiyet odaklı, karşılıklı oyunun yüksek olduğu maçların artması ile kalite artar. Böyle futbol oynandığı için Premier Lig çok değerli.

‘’VAR GELİNCE HAKEMLER RAHATLADI’’

ED: Bu sene ülkemizde ilk kez uygulanan VAR (Video Assistant Referee/Video Yardımcı Hakem)Sistemi için ne düşünüyorsunuz? Yeterince verimli kullanılıyor mu? Hakemler üzerinde bir baskı yaratıyor mu?

HD: Önce sondan başlayayım VAR’ın gelmesi ile hakemlerin üzerinde bir rahatlama oldu.  Özellikle kritik pozisyonlarda,‘’Dikkatimden kaçmış olsa bile nasıl olsa VAR var’’ düşüncesi oluyor. Karar verme konusunda da çok rahat hareket ediyorlar. Bu durum hakemliğin gelişmesi açısından olumlu mu olumsuz mu diye sorarsanız, bana olumsuzmuş gibi geliyor. Şimdi söyleyeceğim çok anlamsız gelebilir ama sonraları çok şeyi anlamlandırabiliyoruz. Ben bu durumu sürücüsüz otomobillere benzetiyorum. Sürücüsüz kamyonlarda çıktı mesela… İlerleyen dönemlerde hakemsiz sadece bu tarz sistemlerle izlenen maçlar görmeye doğru mu gidiyoruz bilemiyorum. Ben hakemlerin, ‘’Nasıl olsa VAR var’’ düşüncesi ile karar verme mekanizmalarında fazla geniş davrandıklarını düşünüyorum. İkinci olarak VAR’ın faydası zararlarına bakacak olursak ben geldiği günden itibaren bu konuda yüzde 50-yüzde 50’ydim, hala daha öyleyim. VAR ile yönetilen bir derbi maçı sonrası yaşadıklarımızı görüyorsunuz. VAR her pozisyona müdahale edemediği için Fatih Terim çıkıyor, ‘’Bu taç bizim taçımızdı’’ diyebiliyor ya da Fenerbahçe çıkıp, ‘’Köşe vuruşundan gol yedik ama pozisyon köşe vuruşu değildi’’ diyor. Yani VAR ile her şeyi çözemiyoruz çok kritik noktaları çözebiliyoruz. VAR ile beraber geçmişte adil olarak karar alınamayan özellikle net pozisyonlarda artık daha adil karar verilebiliyor evet ama bu, sorunun tamamen çözüldüğü anlamına gelmiyor. Hakemler yine burada sorumluluk almak zorunda. Sorumluluk almazlarsa dediğim gibi sürücüsüz otomobiller gibi bir noktaya gidebiliriz.

ED: VAR’ın kritik de olsa pozisyonlarda kullanılması, oyunun durması, hakemlerin bu sisteme güvenmesi oyunun akışkanlığını etkiler mi? Etkilerse ne kadar etkiler?

HD: Avrupa’daki örneklere bakacak olursak bazı ülkelere göre iyi bazı ülkelere göre kötü durumdayız. İyi ya da kötü olduğunu söylediğim konu VAR’a başvurulan konularda karar verilme süresidir. Şunu açıkça söyleyebilirim VAR’a başvurulan durumlardan karar doğruya gideceği için ben çok rahatsız olmuyorum. Futbolcuların da çok rahatsız olduğunu düşünmüyorum. Oyunun durmasını konuşacaksak, kalitesini de etkilediği için bunu vurgulayacağım, yatmalar, kalkmalar, sakatlık(numaraları) oyunun akışkanlığını VAR’dan daha fazla etkiliyor. Herhangi bir sakatlık durumu olmadan yerde uzun süre yatıyorlar, skor avantajını korumak için hamleler yapıyorlar. X,Y ya da Z belli takımlar demiyorum ama takımların büyük çoğunluğunun profesyonel bir iş diye baktığı bu durum bence akışkanlığı çok daha fazla etkiliyor. VAR’da da zaten karar verme süresi olarak orta sıralarda sayılırız bazı ülkeler bizden iyiyken bazı ülkeler bizden kötü VAR’a bakarak karar verme süresi olarak. 2 dakikada karar verebilen ülkeler varken, 30-40 saniye içinde karar veren ülkelerde var.

‘’BU TARZ CEZALAR KAMU VİCDANINI TATMİN ETMİYOR’’

ED: Hazır derbiden bahsetmişken son derbi maçı için neler düşünüyorsunuz? Verilen cezalar olsun, maçta çıkan olaylar olsun siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

HD: Biz birbirimizi kandırıyoruz. Bizde bir derbi kültüründen bahsetmek falan mümkün değil. Derbi günleri hep söylenen bir söz var, ‘’Derbi günleri futbolun bayram günleri’’ diye. Bizde öyle bir şey olmuyor, öyle bir bayram değil. Bizde tam tersi; 3 bin polis, 2 bin güvenlik görevlisi, içeri alırken saatlerce beklemeler, otobüslerde insanları balık istifi gibi toplamalar, taraftarın çıkarttığı olaylar, cam kırmalar… Sonra biri çıkıp diyor ki, ‘’düğün günü’’ ben böyle bir düğün günü falan bilmiyorum. Bunun için bizde derbi kültürü olduğunu düşünmüyorum. Bizim derbi günlerini gerilim filmine çeviren bir yapımız var. Bunu bir kulübü diğerinden ayırdığım için söylemiyorum. Derbi dediğimizde aklımıza yerleşmiş Fenerbahçe-Galatasaaray, Fenerbahçe-Beşiktaş, Beşiktaş-Galatasaray maçlarında yaşadığımız süreci anlatıyorum. Bu maçta onlardan biri oldu. Temiz derbi diye sorulunca söyleyecek derbi bulmakta zorlanıyoruz ama olaylı derbi diye soracak olursan ben sana hemen 10 tane sayarım, Yok sulu derbi, yok kanlı derbi, hakemin yarıldığı derbi, futbolcuların birbirini kovaladığı derbi. Temiz biten bir derbi diye sorsan böyle sayamam. Demek ki derbi kültürümüz yok. Biz bir yöneticiyi boş ver bir gazeteciden bile bir taraf olmasını ve haklarımız savunulmasını istiyoruz kulüp olarak. Nitekim bunu Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz’de açıklıyor, ‘’Bizim haklarımızı savunacak, kamu yayıncılığında ve normal yayın kuruluşlarında kişilere ihtiyacımız var’’diyor. Yorumcular kişilerin, kulüplerin haklarını savunmak için orada bulunmuyorlar, yorumcular olayları değerlendirmek için oradalar. Bazen yanlış yapabilirler bazen doğru yapabilirler ama biz öyle bir yaklaşımdayız ki bu beklenti içerisindeyiz. İşe böyle bakacak olursan bir tarafın savunucuları ile diğer tarafın savunucuları taraflarını savunmaya başlıyor gerilim bu sefer daha oradan tırmanmaya başlıyor. En son oynanan Galatasaray-Fenerbahçe maçı başında hiçbir gerilim olmamasına rağmen sonunda çok farklı bir noktaya geldi. Ve işin enteresan tarafı şu, bence topyekun karşı çıkmamız gereken noktalardan biri, yabancıların bizim derbimizi kirletmesi… Yabancı derken yabancı oyuncular. Son derbi de ben bunu fark ettim. Olayları çıkartan Belhanda ve Soldado, olayın içerisindeki isimler N’diaye, Donk, Rodrigues. Son katılan Hasan Şaş hani derler ya, ‘’Ne yapsa yeridir’’ diye, o öyle bir oyuncuydu şimdi de öyle bir teknik direktör. Bu da bizim isyan etmemiz gereken bir nokta. Bizim derbilerde önceden mimli isimler vardı, ‘’Şu varsa olay çıkar, bu varsa şu olur’’ diye, e şimdi… Bunun arkasında yatan sosyolojik gerçeğe bakmak lazım. O da şu; yabancılar camiaya şu mesajı vermeye çalışıyor, ‘’Bak bana ben delikanlıyım, Fenerbahçe için gerekirse kavga da ederim’’ Bize böyle Fenerbahçelilik, böyle Galatasaraylılık, böyle Beşiktaşlılık lazım değil. Bize sahada dürüst, centilmence oynayacak, maç sonunda rakibin elini sıkacak isimler lazım. Roberto Carlos ile Lincoln’un ikonik bir resmi vardır omuz omuza durup sahadaki olayları izliyorlar, o noktadan o akşam çok kişi fark etmememiş Ozan Kabak’ın kavga ayırdığı noktalara geldik. 18 yaşındaki çocuk kavga ayırıyor. Sonucu olan cezalara gelecek olursak. 2 açıdan bakalım cezalara birincisi: Gönderiliş maddelerine göre verilen cezalara baktığımızda cezalar veriliş maddelerine göre doğru 3 ila 7 maç, 2 kere 3 ila 7 maç birinden 3 birinden 4 alıyorsun devam ediyorsun bir kere daha 3 ila 7 maç alıyorsun 38. ve 41. maddelerden  3-4-3 maç ceza alarak hocaya 10 maç ceza geldi. Dönelim futbolcu taraflarına bu açıdan da adil bir dağılım gerçekleşti. İki tarafa da 14’er maç ceza verdiler birine 2 futbolcudan birine 3 futbolcudan. Prosedüre baktığımız zaman diyor ki, ‘’Saldırı 44. madde cezası 5 ila 10 maç’’ bakalım şimdi saldırıyı yapan kim? Jailson. Kaç maç ceza aldı? 8. Devam edelim saldırı yapan kim? Hasan Şaş. Kaç maç ceza aldı? 8. Üst ceza 10 iken 8’den verdi iki tarafa da ek durumlardan. Daha az saldırı olduğunu düşündüğü Soldado’ya da 6 maç verildi. Sonuç olarak işin Profesyonel Futbol Disiplin Talimatı açısından bir yanlışı yok ama sorun kamu vicdanında. Kamu vicdanı hemen şunu sorgulamaya başlıyor, ‘’Siz daha önce bilmem ne maçında, bilmem kime 1 maç ceza vermiştiniz, şimdi neden 10 maç?) şeklinde düşünülerek kamu vicdanında bu cezalar değer görmüyor. Bir sonraki olayda yine bu cezaları vermeniz gerekiyor onu da vermiyorsunuz. Örneğin Caner’in kameraya yansıyan küfürden aldığı 6 maç ceza. Görüntüye yansıyan küfüre 6 maç ceza vereceğiz diyorsunuz benzeri olan sonraki 3 pozisyonda 6 maç ceza vermiyorsunuz. O zaman adil davranmadığınız ortaya çıkıyor ve kamu vicdanını yaralıyorsunuz. Bana göre, hukuki açıdan baktığınız zaman Profesyonel Futbol Disiplin Talimatı uygulanmıştır, sıkıntı yoktur ama vicdanı açıdan baktığımda yüksektir ve doğru değildir. Yani Belhanda ve Soldado’nun başlattığı olaylarda Belhanda’nın cezasız kalması bence yanlış. Ya da Soldado’ya bu kadar yüksek ceza geliyor da Belhanda’ya neden hiç ceza verilmiyor? Diye sorabilirler ya da Bugüne kadar hiçbir hocaya yüksek ceza verilemedi de neden bizim hocamıza bu kadar yüksek ceza verildi? Bu rövanşist bir duygu mu? Diye de sorabilirler. Herkes olaya kendi açısından bakıyor. Sorunda zaten burada başlıyor. Siz kendi açınızdan bakıyorsunuz empati yapmıyorsunuz. Herkes kendi fikrini savunduğu için böyle bir kaos ortamı oluşuyor mesele bu. Bende kamu vicdanı açısından baktığımda cezaların haksız olduğunu, verilmeyen cezaların olduğunu düşünüyorum.  Ben dediğim gibi verilen cezaların kamu vicdanını yaraladığını, tatmin etmediğini düşünüyorum. Eğer bundan sonra hakeme gidip bunları yapana bunları verebileceksen, konuşanlara bunları diyebileceksen o zaman derler gibi bak bugünü milat yapmışlar başladılar. Ama bunu yapmıyorsunuz.

ED: Bu olaydan sonra bu tarz olaylarda bu ağırlıkta cezalar verilirse kamuoyu vicdanı bunları sindirebilir mi?

HD: Tabii ki sindirir. Bak, ‘’Fatih Hoca bunları yaptı 7 maç aldı. Sportmenliğe aykırı davranmaya devam etti 10 maça çıktı ceza. Şimdi de Şenol Hoca yaptı ona da 10 maç verdiler ya da 7 maç verdiler. Aykut Hoca yaptı ona da aynı cezaları verdiler’’ dedikleri anda kamu vicdanı tatmin olur. Şimdi bu sefer 10 maç, bir başkasına 1 maç. Böyle olunca kıyaslama başlıyor. Galatasaray taraftarı o zaman, ‘’Şenol Hoca bırak bunu futbolcunun boğazına sarıldı ve 1 maç ceza aldı. Nasıl olacak şimdi?’’ demeye başlıyor. İşte o zaman sıkıntı başlıyor. Cezaları haklı buluyorum, cezalar olacak ama kişiden kişiye değişmeyecek. Bir de tartışılması gereken bir konu daha var. Acaba teknik ekibe yani Fatih Hoca’ya, Şenol Hoca’ya verilen cezaların maddi ceza olarak değiştirilmesi düşünülebilir mi? 10 maç demek sezonun 4’te 1’i hadi Ziraat Türkiye Kupası’nı da sayalım 40 maç diyelim. 4 maçtan birinde yok yani hoca. Diyeceksiniz ki cezasını çeksin. Tamam ama başka türlü de çekebilir. Başka bir açıdan bakalım. Bunu da konuşmamız lazım. Biz uygulamadığımız ya da keyfe keder uyguladığımız için rahatsız oluyorum ben . Diyelim ki bu iki takımımız yani Fenerbahçe ve Galatasaray, UEFA Avrupa Ligi’nin finalinde. Taç kararını hakem yanlış verdi ve Fatih Hoca gitti hakeme, ‘’Ya sen ya ben biteceğiz’’ dedi. Sence kaç maç ceza verir UEFA.

ED: Çok daha ağır bir ceza verir.

HD: Tabii ki. Oradaki o disiplini kabul ediyoruz, buradakini kabul etmiyoruz. Neden? Yine aynı yere geliyoruz. Kamuoyu vicdanı. Sizin bir standardınız yok, olmadığı için ona verilen ceza buna verilmiyor, buna verilen ötekine verilmiyor. İşte bunun için Galatasaray taraftarı ve camiası ayakta. Mesele aslında bu kadar basit… Fatih Hoca es kaza bu hareketleri UEFA maçında yapsa 10 maç falan olmaz bu ceza ya da Hasan Şaş’ın yaptıkları… Hasan Şaş’a sezonu kapattırırlar. İsviçre maçında bile bize 6 maç ceza verdiler. Şenes Erzik’in göbeği çatladı döndürene kadar. Bu ülkede de UEFA maçı oynanıyor. Sen sahaya atlayan, kavga eden, yabancı cisim atan birini görüyor musun? Göremezsin. Uyarılıyor taraftar maçtan önce, ‘’Aman sayın seyircilerimiz, sahaya müdahale etmeyin, ceza alır bir sene mahrum oluruz’’ ama bunu federasyonumuz uygulatamıyor. Çünkü federasyon bu ceza standardını kafasına göre uyguluyor. Sen Şenol Hoca’ya uygulamıyorsun, Yılmaz Hoca’ya uygulamıyorsun, geliyorsun Fatih Hoca’ya uyguluyorsun. Bu sefer herkes, ‘’Fatih Hoca size tazminat davası açtıktan sonra bu fırsatı yakalıyorsun ve bu cezayı uyguluyorsun’’ diye düşünüyor. E biz de düşünüyoruz.

BEŞİKTAŞ’TA GELENLER GİDENLERİ ARATIYOR MU?

ED: Biraz da Beşiktaş’a girmek istiyorum. Beşiktaş’ın bu durumda olmasının sebebi nedir? Şenol Güneş’in yorulması mı? Oyuncularla yeterince diyalog kuramaması mı? Yoksa Uğur Karakullukçu’nun da dediği gibi başarı zehirlenmesi mi?

HD: Başarı zehirlenmesi diye bir şey olsaydı Galatasaray 4 yıl üst üste şampiyon olmazdı. Güç zehirlenmesi biraz ütopik bir tanım, yüz kere şampiyon olsan yüz birinciyi istersin. Guardiola Almanya’da şampiyon oldu, İngiltere’de şampiyon oldu, İspanya’da şampiyon oldu. E durmadan şampiyon oldu, daha niye şampiyon olmak istesin ki? Cristiano Ronaldo 33 yaşından sonra Juventus’a gidiyor, ‘’Burada heyecanımı kaybettim, başka yerde şampiyon olmak istiyorum’’ diyor. Bana göre Beşiktaş’ın durumu şöyle açıklanabilir: Birincisi Beşiktaş şampiyon olduğu 2 senede oynattığı oyuncu profilinden bu geçtiğimiz 2 sene içerisinde başka bir profile geçti. Sosa’lı, topun kendisinde kaldığı, kanat organizasyonları yaptığı, hedef santraforlu bir oyun oynuyordu. Şimdi ise hem Sosa gibi bir pas istasyonu gitti hem hedef santrafor gitti daha sonra Gomez yerine burası Abouabakar ile çözüldü sonra Cenk bir çözüm olmuştu sonra o da gitti. Olayı şöyle ele alalım; geçen sene gidenlere bakalım bu sene gelenlere bakalım. Geçen Talisca gitti ve sanıyorum 20 gole falan etkisi vardı. Geçen sene kim gitti beğenmediğimiz Negredo gitti, yine devre arasında Cenk gitti. Onlar yerine Güven Yalçın geldi, Vagner Love geldi, Cyle Larin geldi. Savunmadan kim gitti? Sol ayaklı stoper Tosic gitti yerine Enzo Roco geldi. Vida hala ters ayakla orayı doldurabilmiş değil. Demek ki sahanın içindeki matematiğe biraz girip baktığımızda gelenlerin gidenlerin yerini dolduramadığını görüyoruz. Beşiktaş 22 maç oynamış bu sene 22 maçta santraforu kim diye soruyorum kimse cevap veremiyor. Neden biliyor musunuz? Çünkü sürekli değişiyor. Teknik direktöre de öyle bakmak lazım. Teknik direktör Marcelo’nun gitmesini istemez ama şartlar satılmasını gerektirir. Tosic’in satılmasını ister mi insan? Sol bek oynar, sol stoper oynar ve biz futbolda stoperleri birbirine bağlı olarak kabul ederiz biri denge biri hamle stoperidir ve senin denge stoperin dururken en değerli hamle stoperin gidiyor ve yeri doldurulamıyor. Bir teknik adam Talisca’nın gitmesini ister mi? Abouabakar’ın kalmasını ister miydi? İsterdi. Ljajic geldi Talisca’nın yerine biliyorum farklı oyuncular ama yerini doldurabildi mi? Geçen sene devre arasına kadar Cenk vardı, bu seneki forvetler Negredo dahil yerini doldurabildi mi? En basiti Fabri gitti üst düzey bir kaleci olmamasına rağmen Karius onun yerini dolduramadı. Tüm bunlar olmuşken başarı zehirlenmesi demek farklı bir yaklaşım olurdu. Teknik adam yoruldu değil, yeni bir dizayn ile uğraşıyor. Bu nasıl bir olay biliyor musun? Bir mimara bir bina çizdiriyorsun ve çok beğeniyorsun ama, ‘’Ben bu malzemelerin bazılarını karşılayamam sen bana yeni bir tane çiz’’ diyorsun ve sürekli yeni bir bina çizdiriyorsun sonra, ‘’Sen biraz yoruldun galiba’’ Hoca da istemez mi Tosic’li, Cenk’li, Sosa’lı, Gomez’li, Talisca’lı falan bir kadrosu olsun. Tüm sorun bu yoksa oyuncular ile iletişim meselesi değil mesele. E tabiî ki problemli oyuncuları var Quaresma gibi bunları idare etmek zorundasınız. Güzel bir söz var ya ‘’Ya sev ya terk et’’ diye tam onun gibi. O senin malzemen, seversen verim alabilirsin. Atiba’nın sezon başı sakatlığı sebebiyle Avrupa kadrosuna alınmaması büyük bir handikap onu söyleyebiliriz, Pepe’nin sakatlığının uzun sürw devam etmesi önemli bir konu, Karius’un kalede tam yerine oturamaması falan da var. Yani tüm bunları göz önüne almadan, ‘’Başarı zehirlenmesi’’ diyerek olay basite indirgenmez. Bende İstanbul Şampiyonu olan bir takımda oynadım zamanında ve hiçbir zaman, ‘’Aman biz bu sene olduk seneye şampiyon olamayalım’’ diye bir şey demedik. Beşiktaş’ın bunların yanında ciddi maddi sorunları da var. Tüm takımların var ama Beşiktaş’ın ciddi sorunları var.

‘’BEN OLSAM COMOLLİ’Yİ DE YOLLARDIM’’

ED: Fenerbahçe’de Cocu ile yollar ayrıldı fakat Comolli kaldı. Comolli’nin kalması ne kadar doğru? Fenerbahçe Koeman ile bu seneyi bitirmeli mi yoksa devre arası yeni biri gelir mi?

HD:  Fenerbahçe şu an zaten 3 teknik direktöre maaş ödüyor, 4. bir teknik direktör getirmesi lazım. Eldeki şartlara göre değerlendirecek Fenerbahçe… Değerlendirmeyi şöyle yapacak, Devre arasına kadar büyük ihtimalle Koeman ile devam edilecek bu süre içerisinde nasıl bir yönetim sergileyecek, oyuna sonradan müdahaleleri nasıl olacak, oyuncu seçimler nasıl olacak? Bunlara bakılacak. Belki de geçiş yılı olarak kabul edilip sezon sonuna kadar Koeman ile devam edilecek ama ben ilk planda devre arasına kadar gideceklerini düşünüyorum. Ali Koç ilk geldiğinde şunu söylemiştim, ‘’Ben olsam ödeme yaptığım bir teknik direktör var Aykut Kocaman. Onunla devam eder  1 senenin planını yavaş yavaş yaparım’’ Çünkü Aykut Kocaman geçen senede bu takımla Ziraat Türkiye Kupası’nda final oynadı, ligde son hafta matematiksel olarak şampiyonluk ümidini korudu. Bu demek değil ki Aykut Hoca çok güzel, göze hoş gelen bir futbol oynatıyor, taraftarlardan şikayet vardı ama Ali Koç’un çok büyük bir garantisi vardı; taraftar ile iletişimi çok yüksekti. Deseydi ki, ‘’Ben kefilim Aykut Hoca’ya, daha hazır değiliz bu sene müsaade edin bize’’ Taraftar geçen sene Aykut Kocaman’a gösterdiği tepkileri göstermeden bu sene beklerdi, bir proje olurdu ve bu projeden de yürürdü. Tercih etmedi. Comolli ve Cocu ile bir proje yaptı. Cocu’nun gelişinden gidişine bütün süreçler yanlıştı. Oyuncu seçimi yanlış, projeleri yanlış, transferler yanlış. Burada önemli olan ben olsaydım Cocu’nun yanında Comolli’yi de gönderirdim. Çünkü bu oyuncuları kim transfer etti? Comolli. Bunun yanında; Ozan Tufan, Volkan Demirel, Aatif, Dirar ve Kameni kadro dışı ve takımdan ayrı idman yapıyorlar, senin görevin Sportif Direktörlük. Bırakalım onu diyelim ki bir sınıfın başkanısın 5 öğrenci yaramazlık yapmış ve atmışsın dışarıya, sen mi başarılısın? O zaman demek ki yönetimde bir başarısızlığın var. Bu yapılan işlerde; Frey transferindeki olaylar, Fabian transferindeki olaylar.  Fabian transferinde,  Bursaspor yöneticisi uyarmasa sakat sakat imza atıyordu. Bunlar basına iddia olarak yansıdığı için anlatıyorum. Bursaspor’a Fabian bonservissiz 600 Bin Euro’ya evet diyor. Bursaspor tarafından kontrolden geçirildiğinde sakat olduğu ortaya çıkıyor. Bursaspor yönetimi, ‘’riskli bir transfer olur’’ deyip almıyor. Aynı oyuncu aynı dönemlerle takımı Eintracht Frankurt’a 1,5 milyon Euro bonservis, oyuncunun kendisine de 1,5 milyon Euro olmak üzere 3 milyon Euro bedelle Comolli tarafından Fenerbahçe’ye getiriliyor. Aldığımız istihbarata göre Bursaspor yöneticisi Ali Koç’u arıyor, ‘’Bu oyuncuda sakatlık var niye alıyorsunuz sakat sakat? Bizde almak istedik vazgeçtik.’’ diyor.  Sonra Bursa’nın 600 bin Euro bonservissiz alacağı öğreniliyor. Aynı şey Frey’de de geçerli. Erzurumspor, Frey bizim oyuncumuz olmaz diyor, Erzurumspor’da fiyatı yine Fabian gibi 600 bin Euro civarlarındayken 2,7 milyon Euro’ya Fenerbahçe’ye imza atıyor. Bunları yapan kim? Comolli. Nerede? Görevinin başında. Kim gitti? Cocu. Cocu’nun zaten transfer edilmesi hataydı. Bunlar hep endüstriyel futboldan uzak olmanın getirdiği sorunlar. Şu anda bana dünya üzerinde bana başarılı Hollandalı teknik adamları say diye sorsam? Bana zamanında Van Gaal gibi, Rijkaard gibi şu anda sayabilir misin? Frank De Boer nerede? Inter’e gitti 6 maç kalamadı adam orada. Bakacaksın ben kimi alıyorum diye. Diyorsun ki genç oyuncu oynatacak. Ne zaman oynattı. İsmail önde oynadı Barış Alıcı kenarda oturdu. Hani genç oyuncu oynayacaktı? Bence Comolli’nin de gitmesi lazım. Ben burada Başkan Ali Koç’un da hatalar yaptığını düşünüyorum. Bunlar bir yana ben birçok başkanın ilk senesinden son senesine kadar kendini ne kadar geliştirdiğini de bildiğim, iyi gözlemleyebildiğim için bu ilk senesindeki hatalarından ders çıkaracağını düşünüyorum.

ED: Ali Koç’u ilk başkanlık senesinin bu zamana kadar olan kısmını nasıl değerlendirirsiniz? Ve sizce Aziz Yıldırım’ın halen dolaylı da olsa yönetime etkisi var mı?

HD: Aziz Yıldırım tamamen kendisini kenara çekti ve yönetimle hiçbir ilgisi yok. Ali Koç’u da değerlendirmek gerekirse, bunu dediğim zaman bana çok kızıyorlar, ‘’19 ay hazırlandık’’ dedi ama 19 hazırlık sürecini iyi tamamlayamamış. Ben çok hazır geldiğini düşünmüyorum Ali Koç’un. Mutlaka hayalleri, idealleri var ama o ideallerin çok uzağında kaldığını söyleyebilirim. Olaya şuradan bakalım ve Comolli’ye bağlayalım. Comolli ile beraber 19 aydır çalıştığınızı söylüyorsun, Comolli’nin en hakim olduğu lig neresi? Fransa Ligi. Comolli Saint-Etienne kulübünde görev yaptı ve bonservisi elinde bir oyuncusu vardı. Bonservisi elinde ya! Jonathan Bamba diye bir futbolcu. Bamba’yı almak için konuşuldu; gazetelere haber oldu, televizyonlara haber oldu. Jonathan Bamba’yı alamadı ya da almadı, seçmedi orasını bilmiyorum. Şimdi 19 aydır çalışan birinin bonservisi elinde 3-4 oyuncuyu yakalaması lazım. Bamba Lille ile anlaştı. Fenerbahçe’de Lille’de Bamba gelince boşa çıkan Benzia’yı 1 yıllık kiraladı. Bunun neresi transfer sihirbazlığı. Şu anda Jonathan Bamba, Fransa Ligi’ni kasıp kavuruyor. Bana bir şey yapmak istiyorsan bu adamı getireceksin, onun gittiği kulüpte o geldi diye ıskartaya çıkan Benzia’yı değil. He kötü oyuncu manasında demiyorum. 19 ay çalışıp bana boşa çıkan Benzia’yı getiren sportif direktör… Bilemiyorum.

ED: Peki Fenerbahçe’nin sezon sonunda başarısız olması Ali Koç’un tahtını sallar mı?

HD: Ali Koç’a ciddi bir destek, taraftarlardan çok büyük bir güven var. Ben Ali Koç’un şu anda kötü gidişata rağmen görev süresini tamamlayabileceğini düşünüyorum eğer önümüzdeki senelerde bu kadar büyük bir sıkıntı yaşanmazsa.

ED: Galatasaray’a dönecek olursak Fatih Terim tüm sorumluluk bende dedi ve forvetsiz oyuna devam ediyor. Galatasaray forvetsiz daha nereye kadar devam edebilir? Başarılı olabilir mi? Devre arasında yapılacak bir forvet transferi ile başarı mümkün mü?

HD: Bakış açılarımız biraz farklı ben Galatasaray’ın kötü durumda olduğunu düşünmüyorum. Ligde liderin 4 puan gerisinde, Türkiye Kupası başlamadı sadece şampiyonlar liginde bir hayal kırıklığı oldu. Bu hayal kırıklığınında sadeceforvetsiz oyuna odaklı değil, sakatlıkların vs. önemli yeri olduğunu düşünüyorum. O kadar ağıt yakılacak kadar kötü durumda değil Galatasaray. UEFA Avrupa Ligi’nde devam edebileceklerini düşünüyorum, bütçe biraz küçülecek onun dışında bir sıkıntı yok. Fatih Hoca’nın da devre arasında bir santrafor alacağını düşünüyorum. Bana sorarsanız Galatasaray’a bir de stoper lazım, Serdar-Ozan Kabak ikilisi tamam ama bu ikilinin arkasını dolduracak birini bulmakta zorluk yaşıyorlar. Maicon çok zorda kalmadıkça o bölgede kullanılmıyor. Tabii ki Fatih Hoca da Gomis gitsin istememiştir. Gomis’in para konusunda sııntı çıkarttığı gerçeğini de unutmayalım. 5 milyona yakın para alırken bonuslarla beraber bir de üzerine zam istedi. Esas olan oyuncunun gitmesi değil giden oyuncunun yerini doldurabilmek. Yönetim başarısı bu dur.

‘’OLCAY ŞAHAN SİZE MAÇ KAZANDIRAMAZ’’

ED: Trabzon’a da girecek olursak Ünal Karaman’ın takımı istikrarsız ve sorunlu ilerliyor. Sizce diyalog eksikliği mi yoksa takımı tanımaması mı?

HD: Ünal Karaman hakkında izleyenler, okuyanlar bilir farklı şeyler söylemeyeceğim. Karaman hakkında ilk günden beri doğru bir tercih olmadığını belirtmiştim. Çünkü Ünal Karaman Trabzonspor için şu an hazır değil. Belki gelecekte olabilir ama şu an değil. Ben bunu söylediğim zaman bana, ‘’Hayır o Trabzon’un çocuğu’’, ‘’Sana Karaman’ı yedirmeyiz’’ dediler. Ben kimseyi yemeye çalışmıyorum. Trabzon’dan önce; Şanlıurfa, Adana Demirspor ve küme düşmesi garantilenen Karabükspor’da çalıştı. Sonra bu hocayı alıp, ‘’Beni şampiyon yap’’ diyorsunuz. Bana sorarsanız yanlış, ben Ünal Hoca’nın doğru zamanda gelmediğini düşünüyorum. Biraz daha kendini kanıtladıktan sonra gelmesi hem oyuncular üstündeki ağırlığı açısından hem de kendi kariyeri açısından daha doğru olurdu ama yönetim istedi ve geldi. Trabzon için söylenen genel bir kanı var. Trabzonspor’un kadrosu çok iyi diyorlar ben buna katılmıyorum, belli bölgelerde mevcut kadro evet iyi ama belli bölgelerde son derece yetersiz. Mesela stoper bölgesine bakalım Hosseini var, Zargo Toure var. 3. Stoperi kim? Hüseyin Türkmen, altyapıdan gelen oyuncu. Diyorlar ki takım 3’lü defansa dönse daha iyi. Nasıl dönecek? 3. oyuncu ben mi olacağım. Sol bek kim? Novak. Yedeği kim? Cevap yok. Sağ bekin tamam yedeği var Zeki Yavru, onunda nasıl problemli geldiğini biliyoruz. Kamil Çörekçi vardı o da sakatlığı yüzünden oynayamıyor. Şimdi bunlar işin bir tarafı. Başka bir noktaya geleyim, 2 tane kanat oyuncusu oynayacak Olcay Şahan hiçbir zaman bir takımı ileri taşıyacak, maç kazandıracak kadar önemli oyuncu değil. Trabzonspor bu oyuncular ile çok yüksek hedeflere oynayamaz. O disiplinli bir takım oyuncusu. Bugün Beşiktaş’ta Babel tartışılıyorsa, Trabzon Olcay’la bu işi götürmeye devam ederse kendi içinde çelişkiye düşüyor demektir. Bir oyuncu var Nwakaeme bir maçta forvet oynar, sağ açık oynar ama sadece o da bir maç oynadı hemen kahraman ilan ettik. Bir tek Vahid Amiri var ne kadar verimli olduğunu da görüyoruz. Sonuç itibari ile o bölgede oynayacak oyuncu yok. Bir kanat düşün ileri gidiyor, geri geliyor. Valbuena mesela, geri gelmiyor ama çalım atıyor, araya oynuyor, anahtar pas atıyor. Bu isimlere baktığın zaman gerisinde kalıyorsun. Olayı şöyle özetleyeyim, Beşiktaş’ın bir kanadında Quaresma bir kanadında Babel oynuyor. Galatasaray’da bir yanda Onyekuru bir yanda Garry Rodrigues oynuyor, Feghouli de yedek bekliyor. Fenerbahçe’de bir kanatta Ayew bir kanatta Valbuena oynuyor. Trabzon’da bir kanatta Olcay, diğer kanatta Nwakaeme oynuyor. Onun için ara ara ne yapıyor Abdülkadir kana oyuncusu oluyor, Yusuf kanat oyuncusu oluyor mecburiyetten… Oysa Trabzonspor’un yığıldığı bölge de orta saha. Kaliteli bölge orası böyle olunca ne oluyor takım kimyası oturmuyor. Kimi koyuyorsun Burak var Rodallega var şimdi biri de yok. Takımın kurgusu açısından yanlışlıklar var. Bu takımın şampiyon olma şansı yok. İşin kötü tarafı camianın sabrı da yok. Sen 25.ya da 26. haftada liderin 3 puan gerisindeysen şampiyonluğa doğru gidiyorsundur, kutlamalara başla ama sen 8. haftada liderin 5 puan gerisindeyken şampiyonluk şarkıları söylemeye başlarsan o iş olmaz. Bunu yanında bütçe de yok birçok takımda olmadığı gibi. Sonuç olarak takım kimyası kötü, teknik direktörün şampiyonluğa götürecek geçmişi yok, bütçe yok, camianın sabrı yok ve Burak Yılmaz gibi problem oluşturacak bir oyuncuları var.

ED: Peki Burak Yılmaz ve Onur Kıvrak’ın kadro dışı kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Burak Yılmaz devre arasında gider mi?

HD: Burak bence gitti zaten. Gidebileceği yer de Başakşehir gibi gözüküyor. Oradaki sac ayağını nasıl yönetecek Abdullah Avcı o da ayrı bir konu. Çünkü şöyle derler 1 Brezilyalı takım için iyidir, 2 Brezilyalı idare eder, 3 Brezilyalı varsa orada problem vardır derler ya. 1 Emre Belözoğlu tamam, yanına bir de Arda Turan verelim dediler şimdi bir de Burak verirseniz ne olacak bilmiyorum açıkçası. Abdullah Avcı’nın burada ciddi bir sorunu olabilir. Neden Başakşehir çünkü Galatasaray’da Fatih Terim ile arası bozuk. Beşiktaş ile olan nikah diyelim son dakika attığı tweet ile bozuldu. Diğer takımların da bu transferi karşılayacak bütçesi yok onun için Başakşehir. Kadro dışı kalması da doğru karar. Yaptığı bir eylemde ben futbolcunun kadro dışı kalmasına karşıyım ama Burak takımını TFF’ye şikayet etti, Sabaha karşı 5’te ne kadar izinli olursa olsun bir barda çıkan olaylara karıştı. Kendi aracıyla attığı taklayı biliyoruz. Bütün bunların yanında taraftarla kavga edecek, teknik direktöre fırça atacak noktaya geldiysen artık kusura bakma senin orası ile nikahın bozulmuştur. Onu konusunda çok detaylı bilgim yok. Hayrettin Hacısalihoğlu, ‘’Bazı şeyleri açıklamamak kulüp olgunluğudur’’ diyor. Onlar nedir? Bilmiyoruz. Bana göre bu pozisyonda Onu kadro dışı bırakılmaz. Söylediği çok dramatik şeyler var. Artık bir maç satmamıştı onu da sattı diyenler var. ‘’Çocuğumu parka çıkartamıyorum’’ diyor. Yanlış hatırlamıyorsam Onur 5 kere falan aldığı para da indirime gitti. 12 senedir bu takımda ve ne söylersen yaptı. Olumlu da tavrı var. Böyle birini sadece performansa dayalı kadro dışı bırakmak doğru gelmiyor. Ama işin öbür tarafında neler var bilmiyorum açıkçası. Bana göre ne olursa olsun Onur olayı Burak ile aynı değerlendirilmemeli. Onur,2un dönüşü olabilir ama ben Burak’ın dönüşü olacağını düşünmüyorum.

‘’GENÇLEŞTİRME OPERASYONLARININ HEPSİ HÜSRAN’’

ED: Lucescu yönetimindeki milli takımı ve gençleşme hareketini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni bir nesil geliyor mu?

HD: Gençleşmeyi yapacak isim Lucescu mu olmalı? Ona bir bakmak lazım. Olur neden olmasın? Ligde yabancı oyuncu sorununu kaşıyan adamın da yabancı teknik adam ligde yokken milli takımınbaşındaki yabancı hoca olması zaten hazin bir sonuç. Türkiye’de bence yabancı biri ben geldiği günde içime sinmedi demiştim yine aynı düşüncedeyim. Milli Takım’ın her başarısının arkasında yerli teknik adamlar var 1996’ya Terim ile 2000’e Mustafa Denizli ile 2002’ye Şenol Güneş ile gittik 2008 ve 2016’da Fatih Terim vardı. Bu arada gelip giden yabancı teknik adamlar oldu ama onların bize çok faydası olmadı. Ben Lucescu’nun Türk Futbol’una bir şeyler katabileceğini düşünmüyorum. Romen basını soruyor ‘’Romanya milli takımının başına neden geçmedin?’’ diye. ‘’Buraya daha genç, dinamik, vakit ayıracak bir hoca lazım’’ cevabını veriyor. ‘’Türkiye’yi neden seçtin?’’ dediklerinde de, ‘’Maddi şartlar daha iyiydi’’ diyor. Ben bunun yanında milli takımı her gençleştirme operasyonunda bundan önce hüsran ile bittiğini düşünüyorum. Gençleştirme milli takımda olmaz, milli takımda şu olur, Performans oynar. Siz performansa göre şans verirken yanlarına yavaş yavaş genç oyuncuları koyarsınız. Bu 11’i attım şu genç 11’le oynadım olmaz milli takımda. Sen Mert Günok dururken Rizespor’lu Gökhan’ı kaleye alıyorum diyemezsin. Caner iyiyse oynar, Gökhan iyiyse oynar sen ne yaparsın ama Gökhan oynarken yavaş yavaş onun yerine Zeki’yi hazırlarsın. Değiştirdim oraya gidemedik, buraya gidemedik, ligden de düştük ne yapacaksın? ‘’Ama ben gençleştiriyorum’’ mu diyeceksin? Kulüpler yapamıyor bu gençleştirme işini milli takım nasıl yapsın? 

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş