Birhan Tut: Kendimizi geliştirmeden yurt dışına açılmak zor

0 Yorum

TRT’de yayınlanan Mahrem belgeselinde oynadığı rolle tanınan Birhan Tut aslında yıllardır oyunculuk yapıyor. Hatta Tut’un oyunculuk kariyeri Kurtlar Vadisi dizisine kadar da gidiyor.

ERCAN KÜÇÜK

Mahrem’den sonra bir süre dinlenen oyuncu Tut sonrasında gaza bastı ve sevenleriyle bu sefer arayı açmadan yolculuğuna devam ediyor. Yakışıklı ve yetenekli sanatçı, aldığı kararla artık sadece gözlere hitap etmeyip bu sefer kulakların pasını silmek için de kolları sıvadı. Bu kapsamda ‘Kefaret’ isimli ilk şarkısına klip çeken oyuncu Tut ile gelecek planlamasını, yeni projelerini konuştuk.

Birhan Tut kimdir? Nelerle uğraşır?

Sanatın birçok dalıyla ilgilenmeye çalışan biriyim. Ama yani oyunculuk benim asıl mesleğim. Bununla birlikte işte yürütmeye çalıştığım bir müzik kariyeri başlattım. Yaşamaya çalışıyorum, üretmeye çalışıyorum. O kariyere daha yeni başladım. Daha üretim aşamasındayım işte bir parça çıkarttık: Kefaret. Şimdi yenisini hazırlıyoruz. Tabii ki bir planım programım var burayla ilgili. Ama şu anda baskın olan taraf oyunculuk, yani çocukluğumdan beri yaptığım iş.

Müzikle ilgili daha neler yapmayı düşünüyorsun?

Üretmeye devam ediyorum işte. Bestelerimiz var. Onların altyapı çalışmaları devam ediyor. Stüdyo çalışmaları devam ediyor. Ocak ayına kadar yani önümüzdeki 3-4 aylık süreçte. 3 tane daha parça çıkarmak, sonrasında aynı düzende devam edecek.

AZİZ YAHYAOĞLU DEVAM EDECEK Mİ?

En son senle röportaj yaptığımızda Mahremi çekmiştin. Ondan sonra son bir yılda neler yaptın?

Mahremden sonra bir dinlenme sürecim oldu 4-5aylık. O esnada birçok proje ile görüştük, birçok şey yaptık. Çok yapım şirketi gibi diziyle filmle görüştük. En sonunda işte Karamel Yapım, Kanal 7’de yayınlanan Emanet dizisi ile anlaştık. Orada Aziz Yahyaoğlu’nu oynadım. Yaklaşık 100 bölüm bu kadar. Keyif alarak çalıştığım oynadığım bir oyundu. Gelen tepkiler de çok güzeldi. Dizinin fanlarından dünya çapında bir sürü dostum oldu diyeyim.  Destekçim takipçim oldu. O da beni mutlu eden bir şey. Emanetin ikinci sezon çekimlerini bitirdiğimizde Hep33 Yaşında diye bir sinema filmi çektim. Onun da başrolünü oynadım. O da önümüzdeki aylarda galasını yapar. Emanetin yeni sezonunda birkaç bölümlük sahnelerim kalmıştı, onları tamamladım. Ve Emanet de benim için bitmiş, sona ermiş oldu. Bu çok merak edilen bir şey. Herkes ‘Emanet devam mı?’ diye soruyordu. Olmayacağım. Aziz Yahyaoğlu öldü.

Şu anda görüştüğüm birkaç proje var. Bizim de değerlendirdiğimiz karşılıklı olarak değerlendirilen. En uygunuyla umarım yakın zamanda tekrardan ekranda olacağız.

Dijital platforma bir iş hazırlıyoruz ‘Yatak Muhabbeti’ diye. Onun da ilk 3 bölümünün çekimlerini yaptık. Onun şu anda kurgusu montajı devam ediyor. Yayına girecek platformu şimdi söyleyemiyorum ama o duyurulacak zaten kısa süre içinde. Biz çekmeye devam edeceğiz bölümlerimizi.

EKONOMİK KRİZ, DİZİ SÜRELERİNİ YİNE ZATTI

Televizyonlardaki diziler 2-3 saat falan sürüyor. Eskiden Prime time zamanı içinde 2 veya 3 yapım olurdu. Şimdi tek yapıma kadar düştü bu. Bu uzun süreleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunun başlıca sebebi aslında ekonomi tamamen ekonomi. Çünkü öyle bir noktaya geldi ki ülke ekonomisi maalesef kimsede para yok artık. Ve o kanalların da yayın akışını doldurulması gerekiyor. 2-3 tane projeyi finanse edemiyor haliyle. Tek proje bu kısalması beklenen süreleri daha da uzattı son yıllarda. Çünkü artık kısalmalar başlamıştı. Biz de mesela Mahremi yaptık. Mahremin her bölümü 45 dakika 1 saat civarındaydı. Emanet dizisi de bölümleri 50-55 dk’ydı.

Genel olarak piyasada yayın akışını doldurma gereksinimi olduğu için dizi süreleri çok uzun. Tabii ki tek projeyi finanse etmek, tek projenin çekilmesi ve yayınlanması daha ucuza mal oluyor. Yani 3-4 tane proje demek her projede 100 kişi çalışsa, 100 yerine 300 kişiye maaş vermek demek. Dijital platformların revaçta olmasının sebebi de daha özelleştirilmiş olması, tekele alınmamış olması. Çünkü hep şey derler ya hep aynı yüzler hep aynı isimler. Çünkü onlar bir sistem oluşturmuşlar ve o sistemin dönmesini sağlıyorlar kendi içlerinde haklı olarak. Bunun yanlış bir şey olduğunu da söylemiyorum. Çünkü onlar oturtmuş o sistemi ve sistem devam ediyor.

Dijital platformların devreye girmesi biraz bu zinciri kırdı. Birçok insan bir şeyi üretebiliyor. Birçok oyuncu birçok yönetmen set çalışanı kazanabiliyor. Bu açıdan güzel ama işte biz de isteriz tabii ki televizyondaki ekran sürelerinin biraz kısalmasını.

TOPLUMUN GÖRMEK İSTEDİĞİ BİR HİKAYE AKIŞI VAR

Senaryoların hepsi birbirine benzemeye başladı. Ama bu dijitalde biraz daha farklı, daha özgün içerikler oluyor. Üretim sıkıntısı mı var yoksa tembellik mi var tv’lerde? Dijitalde yapılan televizyonda yapılamıyor. 2 saat bile olsa. Bunu neye bağlıyorsunuz peki?

Televizyonda biraz reyting kaygısı var. izlenmeyen iş direkt yayından kaldırılıyor. izlenmeyen dizi, film izlenmeyen proje. Ve beklentiyle alakalı bir şey bu. Bir dizinin başrolünde Kıvanç Tatlıtuğ oynatıyorsanız o dizi ikinci olamaz. Reytingde ikinci olursa o iş kötü gidiyor demektir ve yayından kaldırılır.

Biraz da arz talep meselesi, üretim sıkıntısı asla yok. Benim yazar, senarist, çok arkadaşım var. Çok orijinal senaryoları orijinal fikirleri var. Bunları televizyonda yaptıkları zaman kıymeti bilinmiyor ya da reyting yapmıyor. Çünkü bu toplumun görmek istediği bir hikaye akışı var, bir duygu durumu var. Ve onu sunmaya çalışıyor insanlar. Televizyonda bu yüzden hep biz aynı benzer hikayeleri görüyoruz. Dijital platformlarda bu arkadaşlar da imkan bulabiliyorlar. Özgün içerikleri sunmak için. Örneğin Netflix’te yayınlanan bir Türk dizisinin ‘Biz de bunu yapabiliyormuşuz bak. Ne kadar kaliteli, ne kadar güzel bir iş gibi’ yorumlar almasının sebebi de bu. Çünkü O işi televizyona sunsan yayınlanmayacak. Çünkü bir sürü kısıtlama, bir sürü sınırın içinde yapılmaya çalışılıyor televizyon işleri.

Dijital platformlarda insanlar daha rahat oldukları için üretebiliyorlar. Yani bir içerik sıkıntısı olduğunu düşünmüyorum. Sadece arz-talep üzerine çalışılıyor. Bu da sonuçta bir sektör.

Bu dijital platformlar da çok fazla artmaya başladı. Bu kadar çok artması nicelik niteliği düşürür mü yükseltir mi? Ülke ve oyuncu tanıtımı için ne kadar değerli?

Ya bence düşürür ama bunun da önünü de alabilir miyiz bilmiyorum. Çünkü platform ne kadar çok artarsa iş o kadar çok üretilmeye başlanır. Ve bu sefer işini iyi yapan insanları keşfetmekte zorlanmaya başlarsın. Bu müzik piyasasında da şu şekilde: Şu anda seninle bir şarkı yapıp akşam Youtube’da yayınlayabiliriz. Bunu herkes yapabilir. Günde 30-40 tane şarkı yayınlanıyor, yeni şarkı çıkıyor piyasaya. Hangisinin kaliteli olduğunu keşfedecek bir vaktimiz yok.

Aynı şey dijital platformlar için de geçerli. Birçok özgün içerik birçok özgün hikaye üretiliyor ama hepsini keşfedecek vaktimiz olmuyor. Ben şimdi Netflix mi, Exxen mi, BluTV mi, Puhu TV mi, Amazon mu, Disney mi hangisini izleyeyim hangisini takip edeyim? Hepsine üye olup hepsini takip edebilecek bir ekonomiye sahip değil insanlar maalesef..

Netflix’te zaman zaman tutulan bazı yerli yapımlar görüyoruz. Ama Türk oyuncuları yabancı yapımlarda çok göremiyoruz. Hollywood’da hiç Türk oyuncu göremiyoruz. Türk oyuncular neden Hollywood’da ya da bütün dünyada ses getiren bir yapımda yer alamıyorlar? Buradaki eksiklik ne?

Ya burada siyasi politik bir taraf da olabilir, tam olarak bilmiyorum, hakim de değilim o tip şeylere. Günümüz şartlarında çok zor. Bir Türk vatandaşının çok yetenekli de olsa o imkan ona sağlanmadıkça çıkıp yurt dışında bir şeyler yapabilecek ekonomiye ve güce sahip olması çok zor. Hepimiz Türkiye’de iş yapmak zorundayız. Dijital platformların böyle bir avantajı var. Netflix gibi Disney gibi platformlarda üretilen işlerde diğer ülkeler tarafından dikkat çekersin, sevilirsin. Transfer edilirsin. İyi de kendimizi ne kadar geliştirdik? Bir İspanyol dizinde oynayacak kadar İspanyolcamız var mı? Ya da Amerika’nın yaptığı bir işte oynayacak kadar İngilizcemiz var mı? Yurt dışında üretim yapan oralarda işte oynayan yabancı dizilerde filmlerde oynayan insanlar var. Daha yeni Kıvanç Tatlıtuğ yaptı. Umarım hepimiz yapabiliriz, hepimiz açılabilir, küreselleşebiliriz. Biraz da Türkiye’de üretilen işlerin, içeriklerin kalitesiyle ilgili bir şey. Ciddiye alınmamız gerekiyor dünya tarafından. Mesela yıllarca İspanya’da Türk dizileri yayınlandı. Türk dizilerini sevdiler izlediler. İspanya’da böyle bir üretim yoktu. Ama adamlar ne yaptı ne etti bilmiyorum.  Birkaç sene içinde yaptıkları bütün dizileri bütün dünyaya sattılar. Bütün dünyada hit haline getirdiler. La casa de papel, Elit bunun örnekleridir. Oradaki oyuncular bütün dünya işlerinde oynayabilir şu anda. Ama Türkiye’de henüz böyle bir seviyeye de gelmediğimiz için diğer ülkeler tarafından tercih edilmemiz çok zor. Tek eksik tabii ki değil.

KALİTE ARTARSA OYUNCUMUZ DA ARTAR

Mesela Kıvanç Tatlıtuğ yakışıklı, karizmatik, oyunculuğu da iyi. Aksiyon filminde neden oynamasın diye düşünüyorum mesela.

Bu biraz network ve iletişimle ilgili bir şey. O networkü sağlayabilmek için ciddiye alınmak gerektiğinden bahsediyorum. Türkiye’de üretilen işlerde biraz böyle. Kıvanç Tatlıtuğ’un zamanında Thor için görüştüğünü ve son ikide Chris Hemsworth un rolü aldığını herkes biliyor. Yani Kıvanç Tatlıtuğ ve Chris Hemsworth ikisinden biri olacaktı. Chris Hemsworth oldu. Can Yaman İtalya’da şu anda bir dizi yapıyor. Ama o network içinde bir bilinirliğe ve ciddiye alınmaya ihtiyacımız var. O yüzden bizim Türkiye’de yaptığımız işlerin kalitesi artarsa yurt dışında iş yapan oyuncu sayımız, aktör sayımız da artacak

Yurt dışı bağlantıları güçlü olan menajerler de önemli bir etken. Tabii ki futbolla kıyaslanamaz. Futbolda sürekli düzenlenen uluslar arası müsabakalar çok fazla var. Yetenekli isen zaten o performansı gösteriyorsun ve dikkat çekiyorsun. Futbol takımlarının scout ekipleri vardır. Gider ülkelere izler iyi bir futbolcu keşfeder. Bunu alalım der, alırlar. Yapım şirketleri scout için kimseyi kullanmaz. Çünkü vardır, oynatacakları oyuncular zaten. Hani bir senaryo yazıldığında o senaryodaki karakterleri kimin oynayacağı daha yazarken, o kişilerin aklında canlandığı için. bu kıyaslanabilecek 2 sektör değil maalesef. Ama evet, menajer olarak biraz daha girişimci bir ülke olabiliriz.

Bizim de dünya çapında ünlü tanınmış oyuncularımız var. Mesela ben Emanet dizisine girdiğimde çok şaşırdım. Çünkü Türkiye’de 1.5 reyting alıyor. Ama dünya çapında bu kadar izlenen bir Türk dizisi var mı bilmiyorum. Benim Brezilya’dan Honduras’tan, Arap ülkelerinden, Arjantin’den, Amerika’dan bir sürü takipçim var.

Birhan Tut’un Türkan Şoray kanunları var mı?

Yok. Ben oyuncuyum. Her şeyi oynarım.

DAHA SAKİN BİR KARAKTER GELİYOR

Çektiğin sinema filminde izleyicileri hayranlarını nasıl bir rol bekliyor?

Emanette daha hareketli bir karakterdim mesela. Hep 33 yaşında filminde daha sakin daha uysal, daha ahlaklı bir karakter. Çok efendi bir karakter bekliyor. Filmin başrolü ama sakin çok sakin.

Son dönemde bu özellikle dijital platformlarda LGBT karakterler çok öne çıkmaya başladı. Bunu nasıl değerlendiriyorsun?

Bu benim çekindiğim bir konu değil. Ya ben bir kere ben şuna da karşıyım. LGBT üyeleri demeye de karşıyım. Çünkü bu da bir ötekileştirmeye, o da bir sınıflandırmaya giriyor. Hepimiz insanız, hepimizin belli başlı yönelimleri var. kimin kimlerden hoşlandığı hangi cinsiyetten hoşlandığı, hangi cinsiyetle ne yaşadığı bizi ilgilendirmez.

İnsanları insanlığıyla değerlendirebiliriz sadece, cinsel yönelimi ile değil.  Bir şeyi çok fazla vurgulamak, asıl ötekileştirmektir. O yüzden çok aşırı aşırı vurgulanması bana doğru gelmiyor açıkçası. O saygıyı talep etmek oluyor. Saygı gösterilmesi için baskı yapmak oluyor. Bu da  tabii zıtlaşma sürtüşmeye gidiyor. Benim eşcinsel çok arkadaşım var. Hepsini de çok severim. Beni ilgilendirmez cinsel yönelimleri. Ama bunu sürekli vurgulamak, bunlar çok yanlış söylemler. Bence bunlar ötekileştirmeye dayalı söylemler. O yüzden ben bunları da söylemiyorum. Kimseyi şu gay bu lezbiyen, bu biseksüel diye sınıflandırmıyorum. Hepsi insan benim için. İlgilendirmiyor beni. Sadece bunun çok fazla vurgulanması kendi kendini ötekileştirmek gibi oluyor. Onlar adına söylüyorum yani. ‘Ben sizden farklıyım.’ Farklı değilsin. Sadece yönelimin farklı. Sen de insansın, ben de insanım.

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş