Oku-Korkma: KADER TEDBİRDEN ARTANDIR

0 Yorum

Ey insan kadere az bahane bul. Buğday ektin de arpa mı biçtin? (Fuzuli)

KADİR ERGEN

Kadere kelepçe takamazsınız, tutuklayamazsınız, ceza veremezsiniz; kaba kuvvet ve hukuk işlemez kadere. Kaderin kelepçesi tedbirdir. Tedbir alırsanız, tedbirli kişi / kurum olursunuz! İstediğiniz pencereden bakalım: Din üzerinden bakalım mesela, tedbir İslam’da tevekkül olur, Müslim mütevekkil. Ahlak üzerinden bakalım, ama ahlak duymasın, gücenir. Felsefe üzerinden bakalım, akıl hesap eder kader güler derler, ama kader gayrete aşıktır da derler. Tasavvufta kader sebep ile yaratılmış bir sabitliğe sahiptir, zamanı belirler fakat önlemi beşer alır…

Kadir’e sorarsanız, ” kader tedbirden artandır”…

Ateist arkadaşlarımız var bizim, kulluktan vazgeçip (deprem, türbülans kaza vb. durumlar hariç) Tanrıtanımazlar. Allah onlar kulluktan vazgeçiyor diye İlahlıktan vazgeçiyor mu? Cüzi bilgimle, külli konulara girmek istemem ama, sanmıyorum! Buradan ‘kıyasla’ şunu söyleyebilirim. Tedbir kaderi karşılamıyor diye tedbiri elden bırakacak değiliz, tedbirin de takdiri Allah’a ait.

Para, pul, imkan, yüreklere su serpmez. Tedbirler, A’dan Z’ye alınan tedbirler bir nebze su serper, kalanların yüreklerine. Yoksa bir acaba, bir ömür kemirir insanın içini. Koca akıllı patronların penceresinden (tedbir alanları, mütevekkilleri tenzih ederim) bakmadıkça bütün yollar tedbire çıkar.

Geçen biraz rahatsızdım üzerinize afiyet, Allah evime en yakın hastane olan Sağmalcılar Devlet Hastanesi’ni nasip etti, ilgili poliklinikte Uzman Dr.  Hocam’a muayene oldum. Kan, idrar tahlili, film ve ultrason istedi. İlk üçünü hemen hallettim. Devlet, Devlet’in Sağmalcılar Hastanesi’nde ultrason cihazı arızalı olduğu için beni Devlet’in Samatya Hastanesi’ne yönlendirdi, ama taa kasım ayının 22’sine. Benim muayene tarihim 12 Ekim, hayırlı işler.

Eksik sonuçla hocamın karşısına çıktım ve en azından bir ağrı kesici vermesini talep ettim. Hocam ultrasonu görmeden hiçbir şey yazamayacağını söyledi ve bir şekilde (!) acilen çektirmemi istedi. Kendimden aşikar özneyle bahsedip canınızı sıkmak istemiyorum, ileriki satırlarda gizli özne olacak zaten. Şuraya gelmek istiyorum: Madenin ultrasonunu çekmeden madenciyi aşağıya neden indiriyoruz? Hoca’mın eli her yere değemez ki!

Peşin hükümlü olup kimseyi yargılayamayız; ama. Amasra orada ise, Soma da burada. Soma’da tutuklu sanık kaldı mı sahi? Jandarmaların arasında saflığın ve masumiyetin simgesi olan beyaz gömleği ile elleri kelepçesiz fıttıdı fıttıdı gezen maden sahibi Can Gürkan şehit işçi başına 8 (sekiz) gün ceza aldı, hesap ortada. Madenci yakınını tekmeleyen şahıs Franfurt’a ticari ataşe oldu, zihniyet ortada. Gönüllü avukatların ikisi içeride, dışarıda olanların Bartın’a gitmek üzere Ankara’dan çıkmalarına arabalarındaki cam filmi yüzünden izin verilmedi. Cam da film olmasaydı, başka ‘filim’ olurdu; kaşının altında gözün var da denebilirdi pekala. Velhasıl kelam bakış açımızı değiştirmeden acımızı değiştiremeyiz…

Maden işçiliğinden daha helal kazançlı bir iş varsa ‘iş bu yazıyı’ yazdığım klavyeyi tuzlar tuzlar yerim; gel gör ki kömürün yananı Kerkük zindanında, yanmayanı Amasra zindanında dağlıyor canları. Ekmeğini kömürün karasında arayanların kaderi kömürden kalem ile yazılmıyor elbette. Ama ya mevzuatlar kara kalem ile yazılıyor, ya da uygulamayanların kalbi kara.

Madenlerin ultrasonunu çekip madenciyi aşağı göndermek zaman ister, vakit nakittir, işçi teferruattır.  Sayıştay raporları doğrultusunda hareket ettiğiniz veya ilgili mevzuatı harfiyen uyguladığınız da, ‘planlı’ bakımları ertelemediğinizde, ya da sahaya pahalı yaşam odaları kurduğunuzda nakitten gider. Günde 3 bin ton karşılığı ciro etmek varken ölçümle, tahlille uğraşırsanız maazallah 2 bin 500 ton karşılığı eksik parayı ‘hattat’ titizliği ile yazamazsınız kâr hanenize.

Nevşehir’in Avanos ilçesinde 18 Ekim Salı günü balon kazası oldu,  kazada İspanya uyruklu 2 kişi hayatını kaybetti, 3 kişi yaralandı, kaptan tutuklandı. Evet kaptan tutuklandı! Fıtrat veya kader denmedi. Fıtrat bazen var bazen yok mudur? Kader yarı zamanlı mıdır?

Diploma kiralama diye bir olayı eczacılıkla öğrenmiştik. Sözcü Gazetesi’nden Sultan Uçar gazetenin 19 Ekim Çarşamba günü yayınlanan nüshasında E.B. adlı ‘meslek işsizi’ maden mühendisinin İstanbul’da bir markette (!) çalışırken DİPLOMASINI Afyon’da bulunan bir madene kiraladığını haber yaptı. Buyurun buradan yakın!

Şimdiye kadar olanları yazdım. Olacakları da yazabilirim, söz dediği  kelimeye mahkum, biter mi?! Şunlar olacak:

Günler geçecek şehit madencilerin çocukları top oynayacaklar bir akşamüstü asfaltta,  yorulup kaldırıma çökecekler, dört on iki vardiyasında soyunma odasında demir makasla kesilen dolaplarında sivillerini, para cüzdanlarını, kol saatlerini, kemerlerini, cep telefonlarını ve hayallerini bırakıp giden babalar işten dönmeyecek ama sekiz dörtten çıkan babalar çocuklarına ‘hadi oğlum eve’ diye seslenince biri nazlana nazlana biri suçlu suçlu, boynu bükük tutacak evinin yolunu. Veli toplantısı olacak okulda, ‘öğretmen babama demiş ki’ ile başlayan cümleler kuracak çocuk arkadaşları; o onların adam arkadaşı olacak. Askere gidecek merhum babanın garip oğlu, yemin töreninde gözleri babasını arayacak. Kocaman adam olacak, evlenecek, iki de bir nikah dairesini kapısına bakacak; babacığım gelir mi diye?

Gelmiyor paşam, gelmiyor, hiç beklemeyin, bir defa giden bir daha gelmiyor…

Bunaltan dipsiz karanlığın nemli koridorlarında iki büklüm emeğini pazar eden meslek şehitlerimizin aziz hatıraları önünde bir “işçi emeklisi” olarak saygıyla eğiliyorum. Kalanlarına Allah’tan sabırlar, yaralılara acil şifalar diliyorum. Son olmasını diliyorum…Ders alınmasını diliyorum…Ruhlarına fatiha…

A bı hayat kazma ucunda

M asaldı, bulamadılar, bulunmaz da

A teş yaktı düştüğü yeri

S ırası gelenler hayattan beri

R azı mıydı hayaller sizden?

A h etti ardınızdan devran!

 

Z indan iki hece demişti şair

İ ndiler hecelerce, buydu ahir

N efes sayılıydı ömürde

D ağlandı kırklar kömürle

A cı kaldı epey miras

N eden bu kadar ihtiras?

I şık yok barette, ışık artık kabirde…

*************************

ÇUBUKLU LACİ: VAR LOTO

          Video Assistant Referee, kısa adıyla VAR sistemi artık çekilişe bağlandı. Nereye çıktığını bilmiyorum ama nerelere çıkmadığını biliyorum. Bu hafta Kadıköy ilçemize çıkmadı, geçen hafta Florya’ya çıkmamış!

Eskiden ‘hakemi de yeneceksin’ derler bir tabir vardı şimdi bu ‘VAR’ ı da yeneceksine döndü. Hatta başlangıçta’VAR’ Video Assistant Rezidans olarak bilinirdi, ve bu Rezidans’ın Penthous’unda (Rezidans’ın çatı katı olurlar kendileri) oturanlar kapıcı dairesinde veya giriş katta, lobide ne olduğundan bihaberdi. Çekiliş sonuçları Veryansın Tv’de. ‘Hakem kararları ile ilgili kulüp olarak yorum yapmıyoruz’dan nerelere geldik. Aşçı sevdiğin yemeği pişirdikçe sorun olmaz.

Türkiye’de üç mecra vardır; herkes bu alanların doçenti değil profesörüdür. Siyaset, din, futbol. Karşıt görüşler siyasette restleşme ile bildirilir, din de reddiye ile. Futbol da da linkleşme. ‘Bana bak yeter linkleştiğin, fazla linkleşme görürsün gününü, linkini sevsinler,  seninki de link mi be, lingir lingir gezme, varoşun golü internete linkin düşmüş abin biliyo mu?’ gibi lingirdetmeler hayatımıza linkize olacağa benziyor, şimdiden linkedin derim.

Her şey 32. Dakikada başladı. Ömer Ali ellerini önce saf-masum arkasında birleştirdi, hakemi kazandı, sonra açtı, el topa gitti, sonra tekrar kapattı el bele gitti. Riva’dan beklediğimiz müdahale taa Bilecik’ten geldi. Maçtan sonra Fenerbahçe Başkan Vekili Erol Bilecik Başkan Ali Koç’a vekaleten verilmeyen penaltının linkinin adalet sarayına memnuniyetle gönderileceğini söyledi.

Fenerbahçe’nin golünde Volkan’ın uzaklaştıramadığı top döndü gol oldu, Başakşehir’in kaleyi bulan ilk ve tek, ilk ve son atağında Altay Alexiç’e gol fırsatı vermeyince skor belli oldu. Maça kaleciler damga vurdu aslında.

Mıhına da vuralım. Lincoln 71. Dakikada kendini attı hakem oynattı, oynattıysan Lincoln’e sarıyı vereceksin, es geçti.

Avrupa’dan yorgun dönmeleri biliriz ama bu maçta ezber bozduk. Her iki takım da Avrupa alanına (arena demek istemiyorum) yorgun çıkmak istemeyince futbol adına yazacak bir şey kalmadı ve maç sonu açıklamaları müsabakanın önüne geçti.

Jesus ben dahil herkesin eleştirdiği Altay’ı koruyarak ve kutsayarak adeta yeniden transfer etti. Açıklamaları itidalli siyasetçiler gibi. İşler yolunda giderken siyasetçi olmak kolay, yolunda gitmezse siyasetten politikaya döner mi? Politikacı kurnazdır günü kurtarır, siyasetçi akılcıdır geleceği kurtarır.

Emre Belözoğlu rakibin ofsayt sistemine hafta arası çalıştıklarını söyledi ama oyuncu profilinin ayağında top tutan oyuncular olduğunu da ilave etti. Bu ne perhiz, bu ne profil?  Gole kadar maçın ritminden memnun olduğunu da belirtti Emre Hoca, yani beraberliğe razıydım dedi aslında. Zaten bu rıza Altay ile 84. dakikaya kadar tanışmamalarından beliydi. Oyuncu profilinden başka değişikliği de yanlıştı. Fenerbahçe’nin aksayan sol tarafından en iyi bindirmeleri yapan Traore’yi çıkarırsan Jesus’a Ordinaryus’luğun yolunu açarsın. Traore en iyi bildiği şeyi iki defa yaptı, kaleyi bulsaydı bütün klavyeler ters yüz olacaktı.

 

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş