“Bu Akşam Ölürüm şarkısında aklıma gelmeyen tek şey ‘ölüm’dü”

0 Yorum

“Bu Akşam Ölürüm” şarkısı başta olmak üzere, yıllar geçmesine rağmen aklımıza kazınan tüm şarkıları; o uzun saçları, sıra dışı görüntüsünün yanı sıra o güzel insanlığıyla da kalbimize taht kuran Murat Kekilli, çıkardığı albümler ve yaptığı projeler ile alkışları üzerine toplamaya devam ediyor. Elif Günay oncevatan.com.tr için, Adana’da yaşadığı için sadece konserlerinde İstanbul’a gelen Murat Kekilli ile İBB Erdem Beyazıt Kültür Merkezi’nde konser öncesi bir araya geldi. Bilmediğiniz detaylar şimdi sizlerle…

Röportaj: Elif Günay
Fotoğraf: Zeynep Aydın

Elif Günay (EG): Beni kırmayıp bu kısa sürenizde bana da zaman ayırdığınız için teşekkür ederim Murat Bey. Nasılsınız?

Murat Kekilli (MK): Sen de sağ ol Elif. Annem derdi ki, “Oğlum bu gün de hastane, eczane, doktor yüzü görmedik şükür.” Ben de aynı yoldan emin adımlarla ilerliyorum. Nasıl mıyım? İyiyim. Hatta fıstık gibiyim, çok şükür diyelim.

 

“Bizim kırmızı çizgimiz Vatan, millet ve bayrak”

 

EG: Bundan bir yıl önce ülkemizde yaşanan 15 Temmuz Darbe Girişimi ardından “Vatan Millet Aşkına” adında bir marş yazmıştınız. Bu fikir nasıl ortaya çıktı? Nasıl tepkiler aldınız?

MK: “Vatan Millet Aşkına” şarkısı aslında 15 Temmuz sürecinden çok önce bir “Gençlik Marşı” olarak yazılmıştı. Bizim kırmızı çizgimizin Vatan, Millet ve bayrak olduğu herkesçe bilinir. Bu coğrafyada  rengi ve düşünceleri farklı milyonlarca insan yaşamaktadır. Görüşleri ne olursa olsun, insanları hep bir çatı altında görmek istemişimdir. Tıpkı “ve bir orman gibi kardeşçesine…” gibi. Şarkıyı 15 Temmuz sürecinde yeniden düzenledim ve asıl ihtiyacı olanlara, yani Milletime hediye ettim. İnsanın güzel işlerle anılması kadar heyecanlı ne olabilir ki hayatta öyle değil mi? Ayrıca yeri gelmişken itiraf edeyim bari. Biz ne uğruna canımızdan vazgeçeriz. Vatan Millet Aşkına…

EG: İki sene önce Mersin’in Tarsus ilçesinde tecavüz girişimine direndiği için minibüste vahşice öldürülen “Özgecan Arslan” hepimizin derin yarası olmuştu. Hepimiz çok üzüldük, ayaklandık, tepkiler gösterdik. Siz de Özgecan adına bir şarkı yazmıştınız. Neydi sizi bu şarkıyı yazmaya iten? Yazdığınız şarkıyı yalnızca o olaya olan tepkinizi yansıtmak için mi yazdınız yoksa genel olarak işlenen kadın cinayetleri için bir bilinç oluşturmayı mı hedeflemiştiniz? 

MK: Özgecan olayında ben bir arkadaşım ile İzmit’te bir orman dinlenme tesislerindeydim. Haberi orada duydum. İlk tepkimiz “EYVAH”tı. Çünkü cinayet bizim memlekette işlenmişti. Özgecan şarkısını orada besteledim ve bir duyarlılık yaratacağı düşüncesi ile anında sosyal ortamlarda paylaştım. Sabaha kadar inanılmaz yorumlar geldi. İnsanlar bu eyleme kayıtsız kalmamıştı. O sabaha kadar milyonlarca tebrik gelmesine rağmen çok mutsuzduk. Arkadaşım Serkan’a döndüm “Gel Mersin’e acılarını paylaşmaya gidelim” dedim. Serkan da “Gidelim” dedi. Aracımıza bindik ve gittik. Yol boyunca hava karlı, yollar buzluydu. Yanımıza aldığımız bisküvileri kışın yem bulamayan kuşlara dağıta dağıta gittik. Ailesi ile ilk karşılaşmamızda “onu ben büyüttüm” diyen amcasının bize duyduğu sevgi övgüleri ile karşılaştık. Şarkıyı dinlemişler. Keşkeler ile doluydu ağızlar, yürekler… Orada aile ile sarmaş dolaş olmuştuk. Ne o aileyi ne o olayı unutmamız mümkün değil. Özgecan sadece bir kişi değildi. Bir semboldü. Özgecan bütün canlarından olan, istismara uğrayan kadınların çığlığıydı bizim için.

 

“Kadını da kaybediyoruz sevgiyi de!”

EG: Her yerde ciddi sorun haline gelmiş kadınlarımıza şiddet, cinayet hakkında ne söylersiniz? 

MK: Her gözyaşı kendi içinde koca bir denizi saklıyor. Kaç kadın cinayete kurban gitti? 2016 verilerinde bir kısmı silahlı olmak üzere 397 kadın cinayeti yaşanmış. Her kadın cinayeti ardında bir isim, bir yığın sorular ve gözyaşları bırakıyor ama kadın yok… Kadını da kaybediyoruz sevgiyi de! Genelde üç dünya ülkelerinde erkek egemen toplumların psikolojik sorunlarını kadınların absorbe ( soğurmak, içine almak) ettiğini biliyoruz. Milli Eğitim müfredatında sadece erkeklere özel ‘Sevgi’ dersleri verilmesi fikri hep aklımı gıdıklamıştır. Sosyolojik bir travmaya (ruhsal hasar) dönüşmemesi için bütün eğitim kurumlarında bu konuya yer verilmesini isterdim. İkincisi yine benim toplumumun kanayan yarası kadındı. O gün ve ertesi günün akşamına kadar sürekli içimizi parçalayan zehir zemberek haberleri izlerken bir mesaj vermek istedim. Kadın, başımızın tacı, her gülüşü bir melektir. Kadın zarafettir, öfkeye değil sevgiye muhtaçtır…

EG: İlk albümünüz “Eşek Gözlüm” birçok yerde yasaklandı. Yasaklanmasına neden olan şey ismi miydi? 

MK: “Eşek Gözlüm” bizim en sıra dışı parçalarımızdan biri. Yasaklanması da ayrı bir ironi (biriyle ya da bir olayla alay). O zamanlarda sadece EKO TV yayınladı. Bilmiyorum belki o dönemde toplumumuz henüz birbirine “Eşek Gözlüm” demeye hazır değildi. Başlangıçta çok benimsenmedi ama sonra anlaşıldı ki dünyanın en güzel gözleri gerçekten eşeklerdeymiş… Hatta birçok yerde bana anılarını anlatan hayranlar arasında “Murat Bey ben eşimi sizin Eşek Gözlüm şarkısı ile tavladım” diyenlerle bile çok karşılaştım.

 

“Kimse o şarkıyı benim yaptığıma inanmıyordu.”

EG: Bizlere diye bir şarkı kattınız. Belki de o dönemin en mükemmel şarkısıydı. Tekrar tekrar dinliyorduk. Fakat o dönemde olan tüm intihar girişimleri ya da zarar verici eylemler şarkıya mal edildi. Siz ne söylersiniz?

MK: “Bu Akşam Ölürüm” şarkısını bestelerken aslında aklımın ucuna bile gelmeyen tek şey “ölüm”dü. Bu bir aşk şarkısıydı. Daha Adana’da dinlettiğim insanların yüzlerini bile unutmuyorum. “Sana bir şarkı söyleyeceğim fikrini alabilir miyim?” diye mırıldandığımda yüzlerinin halini bir görmeliydiniz. ”Bu şarkı kimin?” diyorlardı. “Benim!” dediğimde de “Saçmalama sen söylüyorsun ama kime ait, hangi sanatçı söylüyor?” Şeklinde karşılık veriyorlardı. Kimse o şarkıyı benim yaptığıma inanmıyordu. Bu şarkı kimilerine göre bir hayata tutunuş, bir ortak değeri paylaşma, ayrılıkların panzehri olmasa da insanları tetikleyen kötülüğe veya intihara sürükleyen bir şarkı değildir!

EG: “Bu Akşam Ölürüm” şarkınızın sizce gücü neydi?

MK: Bu şarkının gerçek gücünü bu gün, konserlerde tek bir amaç için bir araya gelmiş insanların dilinden duyunca daha iyi anlıyorum. Öyle yürekten söylüyorlar ki bazen bizi kulakları ile değil kalpleri ile dinledikleri için onlarla iftihar ediyorum, intihar değil.

EG: “Git” şarkınızda Whitney Houston, Michael Jackson gibi isimlerin vokalistliğini yapmış Della Milas ile düet yaptınız. Bu fikir nasıl oluştu, nasıl bir araya geldiniz? 

MK: Della Milles ile menajerim vasıtası ile tanıştım. Türkiye’ye konsere gelmiş. Çamlıca’da yemek yerken tanıştık. Kendisini, menajerini çok samimi müzik konulu bir sohbetten sonra stüdyoya davet ettim. Sağ olsunlar bizi  kırmadılar ve stüdyomuza geldiler. Birlikte şarkılar söyledik. Bizim şarkılarımızı İngilizceye çevirip yorumladı. İnanılmaz bir ses ve yetenekle birlikte çalışma fırsatımız oldu. Bu çalışmaları yakın bir zamanda kamuoyu ile paylaşmayı umuyorum.

EG: “Unutamam Seni”, “Unutmak O Kadar Kolay Mı Sandın?” şarkılarının arkasında gerçekten unutamadığınız bir isim mi var?

MK: “Unutamam Seni”, “Unutmak O Kadar Kolay Mı Sandın?” şarkıları benim cover (aranjman) yaptığım şarkılardır. Bunlar için söyleyeceğim tek şey; Her başarılı erkeğin ardında gizli bir kraliçe, bir zarafet vardır. Aşksız bırakın şarkı yapmayı, devrim bile yapılmaz Elif…

“Aşksız Devrim Bile Olmaz”

“Her başarılı erkeğin ardında gizli bir kraliçe, bir zarafet vardır.” diyen Murat Kekilli, “Aşksız bırakın şarkıyı, devrim bile olmaz.” açıklaması yaptı. 

EG: Her şarkınızda öyle sözler var ki büyülenmemek elde değil bu nasıl bir yetenek?

MK: Bir atasözü müdür bilmiyorum! Sanatçı veya şair olunmaz doğulur denilmiştir.. Sizce de öyle değil mi? Bakkaldan, marketten, manavdan veya AVM’den dünyalık ihtiyaçlarınızı almıyorsunuz. Bu Allah vergisidir. Bunu yerinde ve iyilik yapmak için kullanmak gerekir. Bu paylaştığınız ortaya çıkardığınız şeyin adı bir “Eser”. Öldükten sonra ayakta kalması ise tamamen sizin erdeminize bağlıdır.

EG: Sizin her şarkınızı beğeniyoruz. Her şarkı mı bu kadar etkiliyorsunuz ki peki sizin iyi ki yapmışım dediğiniz favori şarkılarınız nelerdir?

MK: İyi ki yapmışım dediğim ayırdığım şarkım yok. En önemlisi de hepsini severek isteyerek besteledim söyledim. Yalnız alt yapısını beğenmediğim şarkılarım oldu.

 

“Çılgın’ın klibinde deliyi ne güzel oynamışsın”

EG: “Çılgın” şarkısının klibinde aşkından deliren birini canlandırıyorsunuz. Sizce de bir insan aşkından delirebilir mi? 

MK: İnsan aşkından delirir mi? Evet, delirir. Aslında bildiğimiz bu günkü dünyaya yön verenler de deli damgası yememişler mi? Herkesin önce öğrendiğini geç, geç öğrendiğini de erken kavramak deliliktir. Farklı olmak, farklı bakmak veya düşünmekte delilik değil midir? Toplum normlarının dışında çıkmak? Zaten bir kaç psikiyatrist bana, “Çılgın’ın klibinde deliyi ne güzel oynamışsın” dediğinde; “Ben oynamıyordum, o benim normal halim” dememin sebebi de budur.

EG: Sizi tanıdığımızdan beri saçlarınızı hep uzun gördük. Kestirmemenizin bir nedeni var mı? Ya da kestirmeyi düşünür müsünüz?

MK: Saçlarımı seviyorum. Babam ilk saçımı uzattığımda bana çok kızmıştı ama şimdi o da alıştı. Kestirmeyi düşünmüyorum.

“Sahip Olmak Fazladan Yük Demektir”

“Ölümlü dünyada ne kadar sahip olursak o kadar üzülüyoruz” diyen Murat Kekilli, “Olmak’ın “Mutlu Olmak” için yettiği bir dünyada, “Sahip Olmak” fazladan yük işte…” açıklamasını yaptı. 

EG: Nasıl bir çocuktunuz? 

MK: Çocukluğum Adana’da varoş bir mahallede (Kocavezir Mah.) geçti. Okuldan arta kalan zamanlarda babam ile süt satardık. Genelde hayatım misket, gülle, uçurtma (kasnaklı) ve plastik top ile mahalle arasında top oynamaktan ibaretti. İlkokulda Einstein’dan bile daha tembeldim…

EG: Ekibinizden biraz bahseder misiniz?

MK: Ekibim ilk Adana’dan yola çıktığım ile bir değil tabi. Onlar da çok iyi yerlere geldiler. Şimdiki grubum ile yaklaşık bir yıldır beraberim ve gayet uyumlu bir şekilde yolumuza devam ediyoruz. Gönül ister ki son çizgiye beraber gidelim.

EG: Türkiye’de çalışmak istediğiniz bir sanatçı var mı?

MK: Türkiye’de ortak bir proje de buluşmayı istediğim çok sanatçı var ama en çok Türkiye’de köşe yazarları ve genel yayın yönetmenlerinden oluşan bir grupla, “Barış Türküsü”nü ve “Anadolu Benim” şarkımızı birlikte söylemeyi çok isterdim. Bu çok ütopik ( hayali) tabi.

EG: Sizce yeri dolmayacak 5 sanatçı kim desem kimleri söylersiniz?

MK: Yeri dolmayacak 5 sanatçıdan fazlası var ama ilk aklıma gelenler; Barış Manço, Cem Karaca, Neşet Ertaş, Ahmet Kaya, Zeki Müren, Fikret Kızılok, Murat Göğebakan, Kayahan, Kıvırcık Ali… diye gidebilirim. Bunların hepsi de seçkin, karakteristik duruşu ve sesi olan sanatçılardı. Mekanları cennet olsun.

EG: Türkiye’de sanata gerekli ilgi ve desteğin verildiğini düşünüyor musunuz?

MK: Türkiye’de sanata olan ilgi ve alaka ile ilgili, en ilginç ve doğru açıklama benden çok sonra olsa da devletin zirvesinden de geldi. “Sanatta istediğimiz sonucu alamadık”. Benden önce geçenler Barış Manço, Cem Karaca, Ahmet Kaya, Neşet Ertaş, Mahsuni Şerif vs hepsi de aynı dertten yakınmışlardı. Sanatta istediğimiz yerde değiliz. İstesek de olamıyoruz. Doğru söze ne denir? Haklısın Elif…

EG: Bulunduğumuz dönem, özellikle de müzik açısından kısa ömürlü tüketim dönemidir. Bu dönemde sizce kalıcı eser vermenin formülü nedir? 

MK: Kalıcı eserler oportünist ( fırsatçı) düşünceden uzak, insanlara “kısa yoldan nasıl zengin olunur” yerine “uzun vadede nasıl insan olunur” onu anlatıp, öğreterek sağlanabilir.

 

“Müzisyen olmasaydım kesinlikle bir öğretmen olurdum.”

EG: Eğer müzik hayatınızda olmasaydı ya da müzisyen olmasaydınız hangi mesleğe yönelirdiniz? 

MK: Müzisyen olmasaydım kesinlikle bir öğretmen olurdum. Paylaşılması gereken ve notalara sığmayan ne kadar birikimim varsa bu yolla paylaşmayı dilerdim.

EG: Yaşadığınız ilginç bir hikayenizi benimle paylaşır mısınız?

MK: Hayranlarım sürekli şaşırtır beni. Bir gün konsere giderken petrolde mazot kalmak için durmuştum Görevli kişi “Abi ne kadar da Murat Kekilli ye benziyorsun” demişti. Ben de tebessüm edip şakayla karışık “Benzerim tabi, hatta kendisi bile bana bu kadar benzeyemez demiştim”. Güldü. O gülerken arkadaşı geldi aralarında konuşmaya başladılar. Abi sende tanır mıydın Murat Kekilli’yi? Biz çok severdik. Rahmetli çok güzel bir insandı. Allah rahmet eylesin büyük yetenekti. Bizim için çok büyük bir sanatçıydı zamansız gitti” dedi. Ben de “He Vallahi, rahmetli büyük adamdı. Allah rahmet eylesin” deyip ve ayrılmıştım. Öle bir hikaye işte…

“Bir Konser Daha Geride Kaldı”

Murat Kekilli efsane şarkılarını 28 Ekim Cumartesi günü İBB Erdem Beyazıt Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdi. Birbirinden değerli şarkılarını halka söyleyen Kekilli, “Bu Akşam Ölürüm” şarkısıyla tabiri caizse tüm salonu inletti. 

EG: Konserler nasıl gidiyor?

MK: Konserler elinizi öper… Adana tabiri ile cıncık (parlak, ışıl ışıl) gibi gidiyor.

EG: Yakın tarihte neler bekliyor bizleri? 

MK: Yakın tarihte bizi neler mi bekliyor? Jeologlara göre Deprem. Onlara göre Marmara’nın altı kaynıyormuş. Aslında merkezi yüreğimizde olmayan her türlü depreme hazır olmalıyız Elif… Ülkemde iyi şeylerin de olduğunu, olacağını görebiliyorum. Optimist ( iyimser) bir toplumda yaşıyorum, şükür. Şartlar ne olursa olsun ülkemin bütün badireleri atlatıp, muhasır medeniyetler seviyesinde hak ettiğini yeri alacağına inancım tamdır.

EG: Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz? 

MK: Son olarak okuyucularımızdan dileğim, “bizi gözleri ile değil, kalpleri ile okuyup yorumlamalarıdır”. Sana da teşekkür ederim Elif. Sevgiyle kalın…

Doğum tarihi: 10.04.1968

Burcu: Koç

En sevdiği huyu: Hoşgörülü olmak

En sevmediği huyu: Herkese ve her şeye yakın davranmak

Uğurlu sayısı: 9

Uğurlu günü: Cuma

En sevdiği renk: Mavi

En sevdiği çizgi film: Red Kit

En sevdiği söz: kendine yapılmasını istemediğin başkasına yapma!

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş