“Kötü kitap iyi kitabı her yerden kovuyor”

0 Yorum

Gazeteci Meltem Yılmaz Birgün gazetesinde, Can Yayınları sahibi Can Öz, Yordam Kitap sahibi Hayri Erdoğan ve Kırmızı Kedi Kitabevi Haluk Hepkon ile yayıncılığın durumunu konuştu

Türkiye’de geçtiğimiz yıl kişi başına düşen kitap adedi 8.4’tü. Uluslararası Yayıncılar Birliği’nin verilerine göre, yayın sektörleri arasında Türkiye 11. sırada. TÜİK verileri ise basılı kitap sayısının her geçen gün arttığını gösteriyor. Basılı kitap sayısı artıyor ancak kitap okuma oranı yükselmiyor. Türkiye’nin en büyük yayınevlerinden Can Yayınları sahibi Can Öz, Yordam Kitap sahibi Hayri Erdoğan ve Kırmızı Kedi Kitabevi Haluk Hepkon ile yayıncılığın durumunu konuştuk.

 

» Yayıncılık sektörünün önde gelen yayınevlerindensiniz. Önünüze gelen dosyayı elerken de, seçerken de kendinize has kriterleriniz nelerdir?

Hayri Erdoğan.: Yordam Kitap, dünyanın değiştirilmesi, insani, eşit ve adil kılınması mücadelesine düşünsel ve kültürel anlamda katkıda bulunabilmek hedefiyle yola çıktı. Yayınevine ulaştırılan dosyaları değerlendirirken ilk bu kriterini ortaya koyuyor. Bu çalışmalar içerisinden ise nitelikli olan akademi okuru kadar genel okurun da ilgisini çekebilecek, Türkiye’deki okur kitlesinin ve özellikle gençlerin ufkunu açabilecek kitaplar bir adım daha öne çıkıyor.

Haluk Hepkon: Bir yayınevine sanılandan çok daha fazla “kötü” kitap gelir. Bunların ayıklanması gerekir. Benim şöyle bir kriterim var: Bir kitap, onu yayımlayan yayınevi kapandıktan sonra da aranıyorsa, iyi kitaptır. Ayrıca kitap yayınevine yayın programına uygun olmalıdır. Sinema kitapları yayımlayan bir yayınevinin ne kadar iyi olursa olsun siyasi bir inceleme kitabı yayımlaması risklidir. Dolayısıyla elimize gelen dosyanın yayın yelpazemize uygun olması gereklidir.

Can Öz: Nitelikli bir çalışma olması. Bunun temel kriteri de şöyle ölçülüyor: nitelikli edebiyat meraklısı bir ekiple çalışıyoruz. Bu ekip kitabı yayınlamak konusunda heyecan duyuyor, kendi beğeniyorsa yayınlıyoruz. Bu karar verilirken satış hesabı yapılmıyor. Ne zaman kitap yayın programına alınıyor, işte o aşamada Satış Pazarlama hesaplama yapmaya başlıyor.

 

» Sosyal medyanın, okuma oranları ve alışkanlığı üzerine nasıl bir etkisi oldu?

HE: “Sosyal medya”yı çok önemli bir iletişim kanalı olarak görüyoruz. Mümkün olduğunca etkili kullanmaya çalışıyoruz ve elbette yararını da görüyoruz. Ne var ki sosyal medya, bazen kirliliğin pompalandığı, bir ölçüde yüzeyselliğin ve kestirme değerlendirmelerin prim yaptığı bir mecraya dönüşebiliyor. Kitap okuma süresinden vakit çaldığı da acı bir diğer gerçek!

HH: Reklam ve okurlara ulaşma konusunda bir mecra olduğu kesin. Bu anlamda olumlu bir etkiden bile bahsedebiliriz. Öte yandan “sosyal medya okuma oranını düşürüyor” tespitini yapmanın acelecilik olduğunu düşünüyorum.

CÖ: Kısa form okuma alışkanlığında olağanüstü olumlu bir etkisi oldu. Bu nedenle önümüzdeki yıllarda öykü/şiir gibi türlerin yükselişe geçeceğini öngörüyorum. Ancak aynı zamanda uzun form, yani roman veya kapsamlı inceleme/biyografi türlerini kötü etkilediğini düşünüyorum.

 

» Türkiye’de çok fazla kitap yayımlanıyor. Büyük bir çoğunluğu kitapçılara giremiyor bile. Bu durumun olumlu ve olumsuz yönlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

HE: Başlık sayısının çoğalmasını, içerik ve nitelik kriteri olmaksızın kendi başına olumlu bir gelişme sayamayız. Ama kitabevlerinde sergilenemeyenlerin, hak etmedikleri için elendiklerini ise hiç söyleyemeyiz. Sınırlı olan kitapçı rafları, popüler, çoğunluğu şişirilmiş, niteliğiyle değil pazarlama kriterleriyle öne çıkarılan çok-satar yapıtların işgali altında. Bu yüzden niteliğe ağırlık veren küçük ve orta ölçekli yayınevlerinin kitapları raflarda kolay kolay yer bulamıyor. İnatçı okurların basıncı ve kitabevi emekçilerinin duyarlılığı sayesinde satışı yüksek olmayan nitelikli kitaplar da şöyle böyle sergilenebiliyor.

HH: Son yıllarda yayımlanan kitap sayısını abartmak bir moda haline geldi. Sanırım hükümet ve çeşitli kuruluşlar bu abartılı sayları bir tür gelişmişlik ya da işini iyi yapma göstergesi haline getirmek istiyorlar. Bedava dağıtılan propaganda broşürlerini, dini kitapları bu toplamdan çıkarmak gerekiyor.

CÖ: Yılda 50.000 çeşide varan bir üretim var. Bunun bir sebebi, yayıncılıkta çok geriden gelmemiz. Dünya edebiyatının en önemli yazarları, 1980-2000 arasında ilk defa yayınlandılar Türkiye’de. Hala dünyada çok önemli olan ancak yayınlanmamış çok eser var. Bu geriden gelme, okur pazarında yaşanan büyüme ve tüketim alışkanlıklarının gelişmesiyle müthiş bir arza dönüştü. Ancak bu arzın kitabevleri ayağında iktisadi bir karşılık üretemedik memleket olarak. Bunun sanıyorum en önemli sebebi, yerelleşmiş alt-kültür geleneklerinin çok zayıf olması.

 

» Son dönemde ne tür kitaplara ilginin arttığını söyleyebiliriz? Neden?

HE: Toplumun önemli bir kesimi genel gidişattan rahatsız ve giderek koyulaşan karanlığa karşı bir öz taşıyan kitaplara ilgi gösteriyor diyebiliriz. İnsanlığın ortak mirası hâline gelmiş, sorgulayıcı düşünceyi, hümanizmi ve toplumcu duyarlılığı yansıtan edebiyat klasiklerine, Türk edebiyatının ilerici devleri Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Yaşar Kemal… gibi yazarlara ilginin hiç azalmadığını görüyoruz. İnsanlığın uygarlık serüvenini ve evrimi konu alan kitapların kitlesel bir ilgi gördüğünü memnuniyetle gözlüyoruz.

HH: Her dönemin bir yıldızı var. Bu dönemde dinle soslanmış kişisel gelişim kitaplarının daha çok sattığı görülüyor. Zamanın ruhuna uygun bir durum. Bütün bu olumsuz koşullara rağmen eleştirel düşüncenin ve edebiyatın toplumda hâlâ bir karşılığı olduğunu da söylemek gerekiyor.

CÖ: Çocuk kitapları, güncel siyaset üzerine kitaplar, edebiyat dışı alanlarda meşhur olan insanların kitapları, ve en önemlisi, yazarı artık yaşamayan ama çok güçlü referansları olan 20. yüzyıl edebiyatı: St. Exupery, Sabahattin Ali, Zweig, Orwell, Yusuf Atılgan gibi yazarlar.

 

» Bir ülkede okunan kitapların türüne göre, o ülkenin gidişatını koklayabilir miyiz?

HE: Evet, okunan kitaplara bakarak ülkenin gidişatına dair bir fikir edinebiliriz. Yandaş-ana akım medyanın pompalamaları, devlet kurumları ve belediyelerin büyük bütçeler ayırıp satın almaları sonucunda “dinî yayınlar” kategorisindeki yayınların satışında bir artış olduğu istatistiklere yansıyor. Bunu yok sayamayız ama gerçek bir okur talebinden çok, yapay bir pazar yaratıldığını da akılda tutmalıyız.

HH: Bir ülkede okunan kitaplardan yola çıkarak pek çok şeyi koklayabiliriz. İnsanları Allah deyip ötesiyle fazla ilgilenmedikleri bir ülkeyi hayli sıkıntılı bir dönemin beklediğini söylemek kâhinlik olmaz.

CÖ: Olağanüstü bir alt-kültür patlaması yaşanacağını, bunun bugün öngörülemeyen, emsalsiz bir hızda il il yayılacağını öngörüyorum. Bunun işaretlerini sıkça görüyoruz artık.

 

» Türkiye’de iyi edebiyat ile çok satan kitap arasındaki makas genişliyor mu?

H.E.: Edebiyat ile aydınlanma ve eleştirel düşünce arasında hep yakın bir ilişki olmuştur. Büyük edebiyat yapıtları insan ruhunu özgürleştiren, insanın büyük çelişkilerini açığa vuran, yaşamı sorgulayan, toplumun bir parçası olan bireyin çelişkilerini ortaya koyan, hayal gücümüzü geliştiren yapıtlardır. Ancak edebiyatın ve genel olarak kitabın zaman içerisinde bu işlevinin köreltilmeye çalışıldığını ve kitabın eğlence kültürünün bir parçası hâline getirilmek istendiğini görüyoruz. Peki bu yöndeki “gelişme”, daha doğrusu “gerileme”nin, iyi edebiyat ürünlerini okurların gözünden saklaması mümkün mü? Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sının yıllar boyunca en çok satan kitaplardan biri olduğunu hatırlatmakla yetinelim.

HH: Ne yazık ki genişliyor ve kötü kitap iyi kitabı her yerden kovuyor. Çökmeye başlayan bütün toplumlarda olduğu gibi…

CÖ: Olağanüstü bir alt-kültür patlaması yaşanacağını, bunun bugün öngörülemeyen, emsalsiz bir hızda il il yayılacağını öngörüyorum. Bunun işaretlerini sıkça görüyoruz artık.

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş