Kürt Yurttaşlarımız Devlete Bağlıdır ! – Mehmet FARAÇ Röportajı

0 Yorum

Ülkemizde çok tartışılan, bazı kesimlerin   “Kürt Sorunu”,  bazı kesimlerin de “Terör Sorunu” diye adlandırdığı konuda,  görüşlerine başvurulacak ender sayıda aydınımız vardır. Bunların başında da Mehmet Faraç gelmektedir. Geçmişte Cumhuriyet Gazetesi’nden muhalif olduğu için gönderilen Mehmet Faraç,  yazılarına Aydınlık Gazetesi’nde devam etmektedir. Biz de Kürt kökenli yurttaşlarımızın devlete bakışını öğrenmek ve yıllardır kanayan bu yaramız hakkındaki görüşlerini almak için Mehmet Faraç ile samimi ve derin bir sohbete daldık…

(Bu röportaj CHP Genel Kurulu’ndan önce yapılmıştır.)

Ercan Küçük (E.K.) :  Köşenizde ağırlıklı olarak güneydoğu konusunu yazıyorsunuz. Güneydoğu ile ilgili çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz?

Mehmet Faraç (M.F.) :  PKK’nın 1984’teki Eruh baskınından beri örgütü izliyorum. Yaklaşık 28 yıldır bu ülkede Güneydoğu’yu sürekli takip eden, bu konuda haberler, yorumlar yapan, kitaplar yazan az sayıda yazardan biriyim. O bölgeden olmam o bölgenin sorunlarını çok yakından gözlemlememe yardımcı oldu. Bu gözlemler gazeteciliğin bana verdiği olanakla birlikte beni bir süre sonra uzmanlaşmaya kadar götürdü. Gazetecilik dışında,  o bölgeyle ilgili yazdığım 2 tane de kitap var. Bunlar PKK’yı, Hizbullah’ı, GAP’ı,  kadına şiddeti, töreleri, aşiretleri anlatan kitaplardır. Kısacası; Güneydoğu bölgesini, kaotik bölge haline getiren bütün sorunlarla ilgili kitaplar yazdım. Bunun dışında bu bölgeyle ilgili çekilen dizilere, sinema filmlerine danışmanlık da yapıyorum. Ama zamanımın büyük bölümünü Aydınlık Gazetesi’ne bölgeyle ilgili yazılar yazmaya harcıyorum. Bu arada kitap yazmaya da devam ediyorum.

“O bölgedeki insanların hepsi devlete tepkili” demek yanlış olur.

E.K. : Doğu ve güneydoğu halkının devlete bakışı, tepkisi nedir? Devletten ne istiyorlar?

M.F. :  Devletin o bölgeye yatırımı 1990’dan sonra çok büyük seviyelere ulaştı. Altyapı açısından sorunların önemli ölçüde giderildiğini düşünüyorum. Özellikle de eğitim, sağlık, ulaşım, havaalanı konularında hükümetler önemli yatırım yapmışlardır. Ama o bölgedeki insanlar arasında PKK’nın şiddeti arttırması ve örgütün siyasallaşmasıyla devletle arası iyi olan ve devlete tepkili insanlar oluşmuştur. “O bölgedeki insanların hepsi devlete tepkili” demek yanlış olur. Örgütün aldığı oy belli. Aslında o bölgedeki insanların çoğunluğu devlete, millete bağlı. Bölgede sorunlar tabii ki var. Kültürel, siyasal, eğitim, altyapı, geri kalmışlık sorunları var. Ama batıdaki insanlar kadar o bölgedeki vatandaşlarımızın da devlete bağlı olduğuna inanıyorum. Devletle çatışan kesimin büyük bölümü BDP’nin etkisindedir. Ben onların da devlete çok düşman olduğuna inanmıyorum.

E.K. :  Siz PKK’nın 1 milyon kişilik milis gücü olduğunu söylüyorsunuz. Bu, PKK’nın yaptığı şiddetten dolayı mı bu kadar büyük rakamlara ulaştı? Başka bir nedeni var mı?

M.F. :  PKK’nın siyasallaşma faaliyeti içinde milis yapısı son dönemde güçlendi. 1 milyon rakamı abartı değildir. Son dönemde yapılan KCK Operasyonları da aslında bu milis güçleri koordine eden kesime yönelik operasyonlardır. KCK Operasyonları’yla birlikte PKK’nın sokak eylemlerindeki azalma çok dikkat çekicidir. Zaten BDP bir siyasal, legal uzantısıdır. Ona oy veren kesimlerin içerisinde Kürt hareketine bir milis gibi katkı sunan yüz binlerce insan var. Sadece Doğu ve Güneydoğu’da değil, Batı’da da çok önemli bir kitle var. PKK’nın intifada adını verdiği eylemlerde de başı çekiyorlar.

CHP’nin açılımının içi boştu

E.K. :  İlk önce Kürt sorunu dendi, sonra terör sorununa dönüştürüldü. Mehmet Faraç’a göre Kürt sorunu mudur, terör sorunu mudur?

M.F. :  O bölgede yaşadığım tarihlerde de bunu gördüm. Çocukluğumda da bunu gözlemledim. O bölgede bir sorun var. PKK bunu Kürt sorunu olarak nitelendirdi. Devlette terör sorunu olarak nitelendiriyor. O bölgede kültürel, siyasal, ekonomik ve eğitim sorunları var. Tüm bunları şiddetle, terörle yenmeye çalışan, bunu yaparken de şiddeti dayatma yöntemini kullanarak kazanım elde etmeye çalışan bir örgüt var. PKK’nın sorunuyla,  o bölgedeki sorun çatışıyor. Ama bana kalırsa o bölgede terör sorunu da var. Kürtlerin bazı beklentilerini dayatan sorunlar da var. O bölgedeki sorunlar çözülebilirse PKK gibi olayı Kürt sorununa indirgeyen güçler de gerekçelerini çok ciddi biçimde kaybederler. Ama bu olayı sadece Kürt sorunu ya da terör sorunu olarak yorumlamamak gerekir. Kardeşliği bozmaya, Türk’ü Kürt’e, Kürt’ü Türk’e düşürmeye çalışan emperyalistlerin kışkırtması da var. Silah tüccarı da, askeri araç gereç satanlar da kışkırtır. O bölgede huzursuzluk yaratarak Türkiye’yi kaosa sokmak isteyen “emperyalist ülkeler” de vardır bunun içinde. Niye o bölgede böyle sorunlar çıkıyor? Dikkat edin;  PKK da, El Kaide de, Hizbullah da hatta İbda-C  nin bir kanadı da o bölgeden türemiş örgütlerdir. O bölgede sorun var. O sorunu kullanan bazı kesimler var. Devlet bu konuda akıllı bir yöntem uygulamalı. O yöntemi uygularken Kürt yurttaşlarımızı kaybetmemeli. Bugün ne yazık ki PKK sorunu devletle Kürt yurttaşlarımız arasında bir kan davasına dönüştürürken de o bölgede çok sayıda insanın ölmesi kan davasının büyümesini tetikliyor. Öyle evler var ki 3-4 çocuğunu PKK faaliyetleri sırasında kaybetmiş. Onlar ölüyor, kardeşleri dağa çıkıyor. Bu davayı bitirmek lazım. Bunun için PKK’yı bilerek adımlar atmak lazım. “CHP’nin son açılımının içi boştu.” Bu yüzden, birkaç gün sonra PKK Dağlıca’da 8 askerimizi şehit etti. Bu sorunun bitirilmesi için adımlar atılırken karşıdaki muhatabın kim olduğu iyi bilinmeli. PKK’ya göre, o muhatap Öcalan’dır. Öcalan’ı muhatap kılmak için şiddeti arttırır. PKK’nın beklentilerini bilmeden atılan tüm adımlar ne yazık ki geri dönüyor.

E.K. :  Bu kanın durdurulması için devlet sizce PKK’yla masaya mı oturmalı?

M.F. :  Devlet Oslo’da PKK’yla masaya oturdu zaten. Bunun bir çözüm olmadığı anlaşıldı. Atılan adımlar boş şuanda. PKK’nın beklentileri farklı. Seçmeli Kürtçe ders istemiyor, Öcalan’ı bırakacaksınız, ilkokuldan itibaren Kürtçe eğitim vereceksiniz, Kürt kimliği anayasada olacak, operasyonlar duracak diyor. Devletin en kritik birimi MİT,  gitti PKK’nın üst düzey yöneticileriyle oturdu, konuştu. Öcalan’la devletin yıllardır yürüttüğü diyaloglar da var. Sorun çözülmüyor. Ortada kan ve şiddet varken, şiddeti dayatma varken devletin masaya oturmasının da bir çözüm getireceğine inanmıyorum. Ne yazık ki haklı çıkıyorum. Bu sorunu çözecek olan o coğrafyada yaşayan insanlardır. PKK’ya silah bıraktırmak zorundalar. Bunun acısını en çok Kürt yurttaşlar çekiyor. Doğu’daki Kürt yurttaşlar köylerinden çıkıyorlar. Sokaklarda faili meçhullerle karşılaşıyorlar. PKK’nın şiddeti yüzünden orada operasyonlar sürüyor. İnsanların sosyal yaşamlarını da, ekonomiyi de olumsuz etkiliyor. Şiddetten arınmayan topraklar içinde barış olmaz. Benim yaklaşımım bu.

E.K. :  Leyla Zana’nın son çıkışları sürece olumlu katkı yapabilir mi?

M.F. :  Leyla Zana’nın çıkışı ne kadar samimi ben onu sorgularım. Yani Leyla Zana iyi polis,  kötü polisi mi oynuyor? Leyla Zana,  BDP hareketi içinde bağımsız hareket edemez. Kürt hareketi sırtını PKK’ya, PKK Öcalan’a dayamıştır. Burada tek karar verici mekanizma Öcalan’dır. Bu yüzden Öcalan’a rağmen atılan adımlar hiçbir anlam ifade etmez. Leyla Zana’nın bu çıkışı, dışarıdan gazel okumak gibi anlaşılabilir. Şu anda PKK;  BDP’ye siz konuşmayacaksınız, Öcalan konuşacak diyor. İşi AKP çözer derse birisi, bu PKK’nın da Öcalan’ın da tepkisini çeker. “Şu anda PKK’nın bir numaralı hedefi AKP.”

E.K. :  Geçen sene Zeytinburnu’nda çatışmalar yaşandı. Orada;  PKKlıların tepkisi,  MHPlilere oldu. Halkın tepkisi de BDPye oldu. Ama hiç kimse AKP’ye sataşmadı. Kurban Bayramı arefesinde PKKlılar yine olay çıkardı. AKP’ye 1 molotof kokteyli atılırken CHP’nin arabasını bile yaktılar. Tepki AKP’ye ama saldırılar hiç AKP’ye olmuyor?

M.F. :  Burada çok dikkat edilmesi gereken bir şey var. PKK,  Güneydoğu’da çıkarttığı kaosu batıda da çıkarırsa hiç unutulmasın ki doğudaki şiddetten kötü olaylar olur. O yüzden, özellikle buralardaki yurttaşlarımız, oralara göç etmiş Kürt yurttaşlarımızla kardeş gibi ilişkiler kurmak zorundadırlar. Bu dönemde her türlü kışkırtıcı tepki gelebilir. O yüzden çok dikkatli olunması gerekiyor. Biz batıda Kürt yurttaşlarımızla ne kadar barış içinde yaşarsak PKK’nın eli o kadar yavaşlar. Çünkü batıda bir Kürt yurttaşımızın dövülmesi, arabasının yakılması doğuda PKK’nın ekmeğine yağ sürecektir. PKK tabanı,  AKP ile CHP’ye bakışı açısından ciddi çelişkiler içerisinde. Mesela Güneydoğu’da,  AKP’nin hatta MHP’nin seçim araçları çok rahat dolaşırken CHP bir düşman gibi algılanıyor. Devleti CHP kurdu, CHP Kemalist bir partidir. Sorunu CHP yarattı, CHP çözmüyor diye yanlış bir yaklaşım var. Bugün bütün şehitliklerde Diyarbakırlısıyla Afyonlusu beraber yatıyorlar. Benim bir Urfalı, bir Güneydoğulu olarak topluma mesajım şudur; toplum içerisinde etnik bir yaklaşımla kimse bir şiddeti hortlatmasın, şiddetlendirmesin. Türkiye bütünlüğünü allak bullak eder. PKK teröründen çok daha kötü şeyler olur.

E.K. :  Anadilde eğitim tartışmaları devam ediyor. Öcalan yıllar önce Doğu Perinçek’e verdiği röportajda, bir Kürt devleti kurulsa dahi resmi dili en az 50 sene Türkçe olacaktır, ben rüyalarımı bile Türkçe görüyorum demişti. Bugün ise anadilde eğitim isteniyor. Burada bir çelişki yok mu? Süreç neden böyle gelişti?

M.F. :  PKK’nın 10. kongresinde alınmış kararlar içerisinde anadilde eğitim de var. Bugün PKK şiddetinin dayatılmasındaki en önemli etken budur. AKP buna seçmeli ders önerisiyle gitti. PKK bunu istemiyor, hakaret olarak nitelendiriyor. Ben dil ve eğitim üzerindeki tartışmaların toplum üzerinde çok ciddi sıkıntılara yol açacağını düşünüyorum. Devletin bir dili olmalı ve tek olmalı;  ama devlet aynı zamanda dillerin yaşaması konusunda da çaba içerisinde olmalı; fakat dilin eğitim içerisinde bir kavga unsuru olarak kullanırsanız Türkiye’de ciddi sıkıntılar yaşanır. Nitekim başka etnik yapıdan gelen insanlar da bu tür beklentiler içerisine girer ki bu devletin içerisinde büyük bir keşmekeş yaratır.

Uludere Devletin Bir Kazası

E.K. :  Peki Uludere olayını nasıl değerlendirmeliyiz?

M.F. :  Uludere olayını ben devletin bir kazası olarak değerlendiriyorum. Bu kazanın nerede yapıldığına bakmak gerekir. Bir bölgeden PKK’lılar ve ekmeğini sınır kaçakçılığıyla kazananlar aynı yoldan geçmeye çalışıyorsa burada çok önemli bir sorun var demektir. Burada ben bir kasıt olduğunu düşünmüyorum. Ama geçen günlerde Genelkurmay Başkanı’nın medya tarafından görmezden geldiği bir açıklaması oldu. “O kaçakçılar içinde teröristler de vardı, çok yakında ortaya çıkacaktır” dedi. O yüzden bu olayın netleşmesinden sonra değerlendirme yapmak çok doğru olur. Devlet önce kendi insanımız niye mayınlı arazileri geçerek başka ülke topraklarında ekmeğini kazanmaya çalışıyor bunu çözmeli.

E.K. :  Bir çok yazınızda CHP hakkında da görüş belirtiyorsunuz. Sizce CHP kuruluş amaçlarına ve ilkelerine aykırı hareket ediyor görüşü ne kadar doğru?

M.F. :  Türkiye’de bunu açıkça yazan neredeyse tek kişiyim. Zaten adının değiştirilmesi bile ideolojisinin değiştirildiğini gösteriyor. YCHP nedir? Siz bu partiyi değiştirmeye çalışıyorsunuz. Bunu yapamazsınız. Bunun ilk sinyalini 12 Haziran seçimlerinde aldınız. %40 alamazsam istifa ederim diyen Genel başkan ve yönetim yerinde duruyor. CHP’yi kimse değiştiremez. Bunu yapmak için yeni bir parti kurmak zorundasınız. “Atatürk’ün partisi içinde Atatürk’ü katliamcı ilan edenler varken, ben Atatürk ilkelerinin bekçisi olmak zorunda değilim diyenler milletvekili yapılmıştır.” Tekke ve zaviyeler açılmalı diyenler milletvekili yapılmıştır. Daha düne kadar Atatürk’e ve CHP’ye çok sert eleştiri yapanlar bugün CHP’yi yönetiyorsa CHP kesinlikle ideolojisinden çıkmıştır. Zaten Sn. Kılıçdaroğlu da,  “kendimi 1940’lı yılların CHP’siyle mücadele ediyor gibi hissediyorum” demesi bile çok tehlikeli bir çıkıştır. Ben CHP’yi gerçek CHP’lilerin yönetmediğini görüyorum. Son olarak, bir genel başkan yardımcısının zihninizden ve CHP’den de Kemalizm’i sileceğiz demesi, CHP’nin hangi ellerde, hangi ideolojisinin kıskacında olduğunu göstermektedir.  CHP’ye yazık ediliyor. AKP, MHP, BDP nasıl kendi ideolojilerinde başarıya ulaşmaya çalışıyorsa, CHP’de ancak doğuş, varoluş gerekçelerine bağlı olarak yürüyebilir. “Tarikatlardan, cemaatlerden, etnik siyasetçilerden oy alarak iktidar olabileceğini düşünenler gaflet içindedir.” 12 Haziran’da bunun yanıtları verilmiştir. Çünkü CHP’li olmayan 60 kişi milletvekili yapıldı. Şu anda CHP yok YCHP var. Cumhuriyeti, Kemalizm’i dışlayarak CHP yönetilemez. SN. Kılıçdaroğlu 5 kez MYKsını değiştirdi. 3 kez Gençlik kolları, 4 kez kadın kolları, 5 kez İstanbul Başkanı değişti. İşçi kent Zonguldak’ta,  Genel başkan 2 bin kişiyle miting yaptı.  Sn. Kılıçdaroğlu’nın 2 kez genel başkan ve 70 il başkanı yok şu anda. Yüzlerce ilçe başkanı tasfiye edilmiş. Vefakar gençlik ve kadın örgütleri ne için, kim için bir tarafa atıldılar?

Benim CHP’ye bağlılığım, Atatürk’e olan saygım ve hayranlığımla başlamıştır.

EK :  Son dönemde bazı söylentiler ortaya çıktı. Birincisi;  CHP’den bir ismin “beğenmeyen İşçi Partisi’ne gitsin” çıkışı, ikincisi de İsa Gök’ün önderliğinde yeni bir parti kurulması. İsa Gök veya başka bir ismin önderliğinde bir parti kurulursa ve Mehmet Faraç’a teklif gelirse tavrı ne olur?

M.F. :  Ben CHP’nin 22 Mayıs 2010’da yapılan kurultayında en yüksek oylardan birisini alarak Parti Meclisi’ne giren biriyim. Benim CHP’ye bağlılığım, Atatürk’e olan saygım ve hayranlığımla başlamıştır. O yüzden ben CHP’den koparak başka parti kurulmasını beklentisindekilere şunu söylüyorum:  “CHP’yi kurtarmak daha etkili olur.” Sonunda bu iş bir yıkım sürecine giderse, yeni bir parti ya da yeni bir anlayışla, cumhuriyetin gerçek direncini gösterecek bir siyasal anlayış olursa ben o insanlara uzak durmam. CHP Soros-Tesev kıskacından kurtarılmalı, cumhuriyete inanan bireyler tarafından yönetilmeli. Sn. Kılıçdaroğlu’nun önüne tarihin en önemli koltuğu geldi. Kendisi bu koltuğu ona verenlerin hepsini tasviye etti.; ama kazananlar gerçek CHP’liler olacak, bunlar gelip geçici.

E.K. :  AKP Suriye konusunda hızlı bir çıkış yaptı. “Gerekirse vururuz” dedi ancak NATO toplantısında sadece kınama kararı çıktı?

M.F. :  “Birileri Türkiye’yi BOP’da taşeron olarak kullanıyor.” Bizim Suriye’de ne işimiz var? Komşu devletlerin rejimlerine müdahale etme görevi nereden geldi, kim verdi? Daha düne kadar sınır ticaretiyle oradaki kazancına muhtaç olduğumuz bir ülkeydi Suriye. Suriye’nin o bölgede turizme çok büyük katkısı var. Kaldı ki, bize en yakın, kardeş ülkedir. Ben o topraklara girilmesini onaylamam. Bu bize yakışmaz. Türkiye Cumhuriyeti’nin görevi kendi ulusunu müreffeh bir ulus yapmaktır. Bu ülkenin sorunları varken köylerimizin sırt sırta olduğu ülkeleri hedef almak Türkiye Cumhuriyeti’ne ve kurucusu Atatürk’ün“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesine yakışmaz. Suriye’nin kazanılmasında bölgesel açıdan yararlı çıkacağımıza inanıyorum

K.G. :  Son olarak Kemalist Gençlik okurlarına neler söylemek istersiniz?

M.F. :  “Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar olmasının tek direnç noktası gençlerdir.”Burada özellikle Türkiye Gençlik Birliği’nin 19 Mayıs’taki 200 binden fazla insanı bir araya getirdiği eylemi bana güven verdi. Yarın, bu gençlerin elinde şekillenecektir. Gençlik cumhuriyeti kuran ve onlara teslim eden Atatürk’e ne kadar bağlıysa onun felsefesine ne kadar bağlıysa, onun felsefesini ne kadar özümserse Türkiye Cumhuriyeti o kadar büyür, o kadar uzun yaşar. O yüzden Kemalist Gençliği de buradan selamlıyorum. Hepinizi gözlerinizden öpüyorum. Bu direnciniz durmasın. Nefesiniz tükenmesin. Türkiye’nin geleceği sizlerin elinizde.

E.K. :  Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.

M.F. :  Ben teşekkür ederim.

Yayınlandığı adresler:

http://kemalistgenclik.org/2012/06/25/kurt-yurttaslarimiz-devlete-baglidir/

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş

Cevapla