”Hükümet ABD Ne Derse Yapmak Zorunda!” – Ümit Zileli Röportajı

0 Yorum

Cumhuriyet Gazetesi’nin cesur kalemi, Atatürk ilkelerinin yılmaz savunucusu, ünlü gazeteci Ümit Zileli’ye en çok merak edilenleri sorduk, cesur cevaplar aldık…

“Amaçları Başkanlık Sistemine Geçebilmek”

ERCAN KÜÇÜK (EK):  Günümüzün en önemli gündem maddelerinden biri,  anayasa tartışmaları. Özellikle ABD dayatmasıyla olduğu söylenen “özerklik ve anadil” taleplerinin anayasaya konulması ve Türklük tanımının anayasadan çıkartılması konuşuluyor. Sizin bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz? zileli

ÜMİT ZİLELİ (Ü.Z) :  Ben bunların anayasa yapabileceklerine inanmıyorum. Sözde uzlaşma komisyonları kuruldu, toplumun tüm kesimlerine soruluyormuş denildi. Bunlar yalan. Ayrıca bence AKP’nin yeni anayasa yapmak gibi bir niyeti de yok. Onun istediği başkanlık sistemine geçebilecek maddeleri eklemek ve muhalifleri daha çok elimine edebilecek maddeleri eklemek. Türkiye’nin Gülhane Hatt-ı Hümayunu’ndan başlayarak,  günümüze kadar gelen çok büyük bir anayasa birikimi var. (Kanun-i Esasi, İkinci Meşrutiyet anayasası, 1921, 1924, 1961 ve 1982 anayasaları)” Hadi gelin hep beraber anayasa değiştirelim” diyemezsiniz. Anayasalar çok önemli değişimlerdir. 1921 anayasası savaş içinde hazırlanmıştı. 1924 anayasası cumhuriyetin ilk anayasasıydı. 1961 de Kurucu Meclis,  üç erkin birbirini denetlemesine ve özgürlüklerin artmasına olanak sağladı. 1982’de ise tam tersiydi. Bugün gelinen noktada 1982 anayasasının neredeyse yarısından çoğu değiştirilmiş durumda zaten. Halkı ön plana almadığı ve 1961 anayasasına tepki amaçlı olduğu için kötü bir anayasa oldu. Bunlar yeni anayasa derken senin de söylediğin gibi bir Kürt devletinin oluşumuna, devletin en az ikiye ayrılmasına sebep olacak bir anayasa istiyorlar.

EK. :  Yeni anayasada 1982’nin ürünleri olan YÖK ve seçim barajı yasası hiç tartışılmıyor.  Sizce ülkenin yeni bir anayasaya ihtiyacı var mı?

Ü.Z. :  Çünkü Türkiye’de özerklik gibi tartışmaları dayatıyorlar. Türkiye’de gündem çok hızlı değişiyor. Türkiye’de 1 haftada olan olaylar İngiltere’de herhalde en az beş senede oluyordur. Ben beş yıl İngiltere’de yaşadım; iki seçim dışında beni heyecanlandıran bir şey görmedim. Zaten 1982 anayasasının bir çok maddesi değiştirilmiş. Şu anda çok önemli, birinci sırada, acil değil.

“2003’te ABD Irak’a girince PKK çok korkmuştu”

EK. :  Oslo görüşmeleri ortaya çıktı. CHP’nin hükümete sunduğu görüş ve önerileri oldu. Bu kapsamda PKK’nın son dönemdeki saldırılarını nasıl değerlendirmek gerekir?

Ü.Z. :  PKK kendi başına hareket eden bir örgüt değil, tamamen ABD tarafından kullanılan, korunan taşeron bir örgüt. 2003’de ABD Irak’a girince PKK çok korkmuştu. Ama 1 Mart tezkeresinin reddinden sonra iyice ABD taşeronu oldular. Eşref Bitlis’in öldürülme nedeni de  Çevik Güç’ün PKK’ya nasıl yardım ettiğini ortaya çıkarmış olmasıydı.

EK. :  Suriye’de uçağımızın düşürülmesi konusunda NATO’dan sadece kınama kararı çıktı?  Suriye’ye yapılması düşünülen operasyon hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ü.Z. :  Neden acaba?  Birincisi; Rusya ve Çin, Libya’da düştükleri hatayı anladılar ve aynı hataya düşmediler. İkincisi; Suriye, Sovyetler Birliği’nden beri Rusya’nın Akdeniz’deki en önemli müttefiki. Suriye’de Ruslar’ın üsleri var. Bizim uçak düşürüldüğünde Rusya’nın orada üç tane gemisi vardı.  Birisinde dünyanın en ileri radar sistemi vardı. Hatta uçağı Suriye’nin değil Rusların bulduğu bile söyleniyor. Suriye Türkiye hükümetinin ne kadar bağımlı, ne kadar ahlaksız olduğunu, Osmanlı hayalleriyle nasıl dolu olduğunu ve nasıl ortada kaldığını gösteriyor. NATO’da 5. Maddeyi konuşmadılar bile. Halbuki 11 Eylülden sonra, ABD, 5. Maddeye dayanarak Afganistan’ı işgal etti. Türkiye’nin başına geldiği zaman gaz verenlerin hiç biri yok ortalıklarda. Ortada Rusya-Çin var. Onların peşinde BRICS ülkeleri ve Şanghay İş Birliği Örgütü var.

“O zart zurt yapmalar, van münitler hepsi yalan.”

EK. :  Bu noktada Şanghay İşbirliği Örgütünü de konuşsak. Türkiye’yi de çağırdılar bir toplantıya. Türkiye’yi yanlarına çekmek için bizi de alabilirler mi içlerine?

Ü.Z. :  “Olmazsa olmaz, iyi ki var” derim. Türkiye’yi almazlar, güvenmiyorlar. Türkiye’yi ABD’nin adamı olarak görüyorlar. “Bu iktidar ABD ne derse onu yapmak zorundadır.” Ne demişti Cüneyt Zapsu; “Aman deliğe süpürmeyin, kullanın.” Şimdi kullanılan adamın söz söylemeye hakkı olur mu? O zart zurt yapmalar, van münitler hepsi yalan. Arap halklarının gözünde kahraman yaratmaya çalıştılar. Şimdi gidin bakın kahramana.

“Abdullah Gül Seçim Gezileri Yapıyor”

EK. :  AKP’yle cemaat arasındaki ittifakın koptuğu söyleniyor. Bunu Fetullah Gülen’e yapılan yurda dön çağrısıyla birleştirdiğimizde nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Ü.Z. :  Fetullahçılar iktidarın koruması altında çok büyüdüler. Emniyettekiler zaten tek başına yeterli. Artık Recep Tayyip Erdoğan rahatsız olmaya başladı. Bunu ilk şike olayında gördük. Devlet içinde 2 başlı yönetim olmaz dedi Tayyip Erdoğan. Zaten Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül’ün de arası da çok iyi değil. Ama birbirlerini kollayarak götürmek mecburiyetindeler. Çünkü çatladıkları an düşeceklerinin bilincindeler. Birbirlerinden kopmaları hemen gerçekleşecek bir şey değil. Zaman ve Taraf’a baktığınız zaman bunu görüyorsunuz zaten.   Çağrı konusuna gelince bakmayın öyle ağlayıp sızladıklarına. Çağrı aslında çok hakaret dolu bir çağrı. “Gel otur koltuğumun altında ol” demekti mesaj aslında. Gelmeyeceğini zaten biliyordu. Gelmesi için ABD’nin izin vermesi lazım. Varsay ki geldi, o gizemli adam gidecek, dini lider olarak silinme tehlikesi doğacak, büyük güç yerle yeksan olacak. Gülen bunu hemen anladı ve Tayyip Erdoğan’a cevabını da çok ağır verdi. Fetullah Gülen sayın başbakan falan demedi. “O” dedi. İşte ben gelirsem her şey bozulur falan hepsi yalan. Bu süreç başka bir konu çıkana kadar böyle devam edecek. Yakaladıkları an birbirlerini silkeleyebilirler. Bu son günlerde Numan Kurtulmuş AKP’ye geçecek haberi var. Sabahattin Önkibar’ın Aydınlık’ta çok güzel bir yazısı var; diyor ki: “Kurtulmuş başbakan olmaya geliyor. Tayyip Bey aslında Ahmet Davutoğlu’nu düşünüyordu; ama Davutoğlu kendisini çok rezil etti.” Ben de bunu çok mantıklı buluyorum.  Eğer 2014’e kadar herhangi bir şey olmazsa,  2014’te bayrak açarlar birbirlerine. Abdullah Gül bugün seçim gezileri yapıyor;  tamam Kayseri memleketin diyelim,  Aydın’da ne işin var? Tamamen ileriye yönelik seçim gezisi bunlar.

EK. :  TSK tarafından yandaş basına uygulanan yasakların kaldırılması, ordu evlerine cübbe ve sarıklıların girebilmesinin serbest olmasını gördük. Bunlar ne anlama geliyor?

Ü.Z. :  Karşı devrimin adım adım gelişidir.

EK. :  TSK’da da mı?

Ü.Z. :  TSK’nın tümüne mal edilemez;  ama görüntü bize öyle bir izlenim veriyor. Nasıl kaldırırsın o yasağı? İş artık İmam Hatip mezunlarının da orduya girmesine geldi. 4+4+4ü göz önüne aldığınızda görüyorsunuz bunu.

EK. :  Ergenekon davasında yüzlerce aydınımız kötü koşullarda kalıyor; ama 12 Eylül cuntacılarına saygıda kusur edilmiyor.

Ü.Z. :  Onların sayesinde buralara geldiler; tabii ki saygıda kusur etmezler. 12 Eylül solcuları, ilericileri, çağdaş olanları ezdi. Rabıta örgütünü Uğur Mumcu çıkartmıştı ortaya. Yeşil Kuşak teorisini hayata geçirmek, İran Türkiye, Pakistan üzerinden Rusya’yı sarmak içindi. Sonra buna gerek kalmadı. Bu arada içeride müthiş bir sağcılaşma, gericileşme yaşandı o dönemlerde.

EK. :  Tek bir cümleyle Türkiye’de gazeteci olmak nedir diye sorsam?

Ü.Z. :  Cehennemde kurban olmak gibi bir şey. (Gülüyor) Türkiye’de gerçekten gazeteci olmak, hele ki şimdi çok zor. Yalaka olabilirsin, tetikçi olabilirsin, kurgulanmış bir alçak olabilirsin ama gerçek gazeteci olmak çok zor. Bunu başarabilenler ileride kahraman olarak anılacak insanlardır. En başta Silivri’de yatan arkadaşlarımız geliyor. Gazetecilik çok zor, yapanlar ellerinden öpülecek adamlardır.

“Ortalığın en karanlık olduğu zaman aslında aydınlığa en yakın olan zamandır.”

EK. :  Son olarak Kemalist Gençlik okurlarına söylemek istedikleriniz?

Ü.Z. :  Ben insanların gelecek ve çocukları adına çok korktuklarını, çok endişelendiklerini görüyorum. Gençlerin de çok öfkeli olduklarını biliyorum. Beş yüzü aşkın genç saçma sapan nedenlerle hapishanedeler. Otuz ay sonra bırakılanlar var; ama bunlar hiç kimsenin şevkini kırmasın. Ortalığın en karanlık olduğu zaman aslında aydınlığa en yakın olan zamandır. Bizim tarihimiz bize şunu gösteriyor ki; biz maalesef geç uyanan bir toplumuz. Bıçağı kemiğe dayanması sözü Türkler için geçerli değildir. Bıçak kemiği kıtır kıtır kesmeli. Ama ayağa kalktı mı durdurulamaz. Ve bir gün bu cehennemi yaşatanlar mutlaka hesap verecekler. Bundan hiçbir kuşkum yok. O yüzden gençler umutlarını kesmesinler.

EK. :  Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.

Ü.Z. :  Rica ederim.

Yayınlanan adresler:

http://kemalistgenclik.org/2012/07/20/hukumet-abd-ne-derse-yapmak-zorunda/

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş

Cevapla