Nazmi Ardıç’ın Hürriyet’te Sansürlenen Röportajı

0 Yorum

Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını yürütürken görevden alınan eski Organize Şube Müdürü Nazmi Ardıç, Hürriyet Gazetesi’nden Toygun Atilla’nın isteği üzerine röportaj verdiğini, ancak röportajın sansürlenerek yayınlanmadığını ifade etti.

Ardıç, twitter hesabından röportajı yayınladı.

İşte Ardıç’ın o twittleri

Sevhen Davasının beraatla sonuçlanması üzerine Hürriyet muhabiri Toygun Atilla bana röportaj teklif etti. Kabul ettim.

İstanbul Askeri Casusluk Davası hakkındaki tüm polemik konularını sordu. Ayrıca polislere yapılan operasyonla ilgili sorular sordu.

Dinlemelerin suistimali zannıyla da bir çok sorular sordu.

Son 5 yıllık süreçte kamuoyunda çok tartışılan önemli soruşturmalarla ilgili zanlarını dile getiren sorular sordu.

Tüm sorulara açıkça cevaplar verdim. Ama malesef röportaj teklifini bizzat kendileri yapmalarına rağmen yayınlamadılar.

Açık söyleyeyim, bu röportajı Hürriyetin yayınlayabileceğini zannetmiyordum.

Umduğum gibi de oldu. Yayınlayamadılar.

Yayınlamak bana düştü.

Nazmi Ardıç’ın twitter hesabından yayınladığı, Hürriyetin sansür uyguladığı o röportaj şöyle:

1-Neden açığa alındınız ? (Hem resmi evraktaki gerekçesi, hem de sizin başka bir düşünceniz var ise bu açığa alınma olayı ile ilgili ikisini de cevaplarsanız sevinirim)
CEVAP;
  Açığa alınma sebebim “Kolluk kuvvetlerinin görevini yapmasını engellemeye yönelik propaganda yapmak” olarak tarafıma tebliğ edildi. 22 Temmuz operasyonu öncesinde bazı twitter adreslerinden, Selam Tevhit Örgütü Soruşturması’nı yapan görevlilere yönelik bir operasyon yapılacağı duyuruldu. Bir çok internet sitesinde, yazılı ve görsel medyada bu konu haberleştirildi. Aynen söylendiği gibi 2 gün sonra operasyon yapıldı. Ancak yapılan operasyonda bir çok sorun vardı. Birisi de operasyonu yapan polislerin, şüpheli olarak gözaltına alınacak görevlilerin adreslerini bulamamaları hususuydu. Örneğin; saat 01.30 da başlayan operasyonda benim de devre arkadaşım olan eski Terörle Mücadele Şube Müdürü Ömer KÖSE’nin adresi bulunamamış, ancak sabah saat 05.00 sıralarında Ömer KÖSE’nin babasının yardımı ile Ataşehir’de İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün yanındaki Polis Lojmanları’na intikal edebilmişlerdi. Ömer üç yıldır bu lojmanda oturuyordu ve bu lojmanı İstanbul Emniyet Müdürlüğü tahsis etmişti. Buna rağmen yanlış adreslere gidip, gece vakti ilgisiz insanların evine gidilerek bu insanlara bir çok rahatsızlık verilmişti.  Bir süre sonra da sosyal medyada adreslerinden 17 VE 25 Aralık operasyonlarını yapan görevlilere de operasyon yapılacağı duyurulmaya başlandı, bir gazete bu konuyu manşetten haber yaptı. Yakup SAYGILI  ile aynı lojmanda komşu olmamız sebebiyle de sık sık görüşüyorduk. Bu süreçten önce savcılığa dilekçe vererek hakkımızda bir soruşturma olup olmadığını sormuştuk. Dilekçelerimize cevap verilmemişti. Bu haberler üzerine gözaltına alınacağımızı değerlendirdik ve adliyeye giderek dilekçe verelim ve adresimizi beyan edelim, bizi yanlış adreste aramasınlar, kimseye rahatsızlık vermesinler dedik ve gittik. Dilekçemizi savcılığa sunduk. Çıkışta CHP nin bir basın açıklaması sebebiyle basın mensupları orada toplanmış gördük ve Yakup SAYGILI’ya basın mensupları sorular yönelttiler. Cevapladığı süreçte ben de yanındaydım. Yakup ihraç olduğundan bir soruşturmaya muhattap olmadı. Ancak benim memuriyetim devam ettiği için yanında bulunmam soruşturma konusu yapıldı ve müfettişler açığa almaya karar verdiler, açığa alındım.
2-Açığa alındıktan sonra günleriniz nasıl geçiyor ? Son 3 aydır neler yapıyorsunuz, yaşantınız ne anlamda değişti ya da değişmedi ?

CEVAP;Hayatım baştan sona değişti. Daha önceden görevimizin yoğunluğundan dolayı ailemi hiç göremiyordum. Şu anda her gün eşim, oğlum ve kızımla beraberim. Neredeyse tüm arkadaşlarım ya tayin oldu, ya cezaevine girdi. !8 Aralık 2013 günü görevden alındığımdan itibaren, bir ay önce açığa alındığım tarihe kadar da memuriyetim devam ediyor olmasına rağmen aktif olarak hiçbir görevde bulunmam mümkün olmadı. İstanbul Emniyetinde önce müdüriyet emrine alındım, hiçbir görev verilmedi. Bir süre sonra Arnavutköy Polis Eğitim Merkez Müdürlüğüne atandım, orada da hiçbir görev verilmedi. Sadece mesai saatlerinde okulda bulunmam istendi. Daha sonra Florya’daki Polis Meslek Yüksek Okulu’na atandım. Burada birkaç hafta derse girebildim, haftada 4 saat. Sonra Yozgat Emniyet Müdürlüğü kadrosuna atandım. Göreve başlamaya gittiğimde tekrardan Karaman Emniyet Müdürlüğükadrosuna atandığım söylendi. Karaman’a gittiğimde de aynı gün açığa alındım. Şu ana kadar atandığım 2 ilde de hiç çalışmak nasip olmadı. Memuriyet hayatımda soruşturma geçirmemiş olmama rağmen şu ana kadar 10’dan fazla soruşturma açıldı. Benim de 15-20 civarında yaptığım suç duyurusu ve açtığım tazminat davaları var. Günlerim dava süreçlerini takip etmekle geçiyor. Fırsat buldukça kitap okuyorum.

3-Yasadışı telefon dinlemesi iddiasıyla bir çok meslektaşınız gözaltına alındı. Tutuklandı. Bu operasyonlarla ilgili düşünceleriniz ne ? Siz de gözaltına alınmayı bekliyor musunuz ? (Son attığınız tweetlerde Yakup Saygılı’Nın size kahve makinasını bıraktığını, gelecek arkadaşlara kahve ikram edeceğinizi söylediniz)

CEVAP; 17 Aralık sürecinden sonra yapılan operasyonların tamamı bilinen iradenin talimatlarıyla yapılmaktadır. 17 Aralık 2013 tarihinden hemen sonra Emniyet Genel Müdürlüğü, Teftiş Kurulu Başkanlığı’ndaki müfettişler değiştirildi. Bu müfettişler İstihbarat, KOM ve Terör birimlerinde çalışan görevlilerle ilgili idari soruşturmaların yapılması için görevlendirildi. Çoğunluğu itibariyle geçmişte yapılan soruşturmalarla ilgili dosyaların incelemesi yapıldı ve açık aramaya yönelik idari soruşturmalar yapıldı. Adli soruşturmaların tamamen CMK ve ilgili mevzuatlara uygun olarak Cumhuriyet Savcıları’nın talimatları ve alınan mahkeme kararlarının uygulanmasıyla yapılan çalışmalar olmasına rağmen, illegal çalışmalarmış gibi göstermeye yönelik bir çaba içerisine girildi. İdari soruşturma yapan bir müfettişin adli soruşturmalarda Savcı talimatlarının ve Mahkeme  kararlarının hukuka uygunluğunu denetleme yetkisi yoktur.Ancak sanki bir üst iradeymiş gibi müfettişler Savcı ve Hakim kararlarını denetleme pozisyonu aldılar. Yetersiz gerekçelerle mahkemeden karar talep edilmiş vs gibi yorumlar yapıldı. Bu soruşturmalara muhattap olan görevli arkadaşlar müfettişlerin sübjektif yaklaşımlarla yaptıkları soruşturmalardaki maksatlı veya hatalı işlemlerinden dolayı suç duyuruları yaptılar. 17 aralık 2013 ten sonra bu birimlerde görev almış ve bizim dönemimizdeki yapılan işlemlerle ilgili   tuttukları gerçeğe aykırı tutanaklar sonucu soruşturmalar açılmasına neden olan görevlilerle ilgili de bir çok suç duyurusu yapıldı. Bunlar idareye de bildirildi ve soruşturma yapılması istendi. Ne varki, ne idare bir tekiyle ilgili soruşturma açtı, ne de Savcılar bir tek müracat konusunu davaya dönüştürecek bir soruşturma yaptı. Ya takipsizlik verildi, ya da işlemler sürüncemeye bırakıldı. Bu arkadaşlarla ilgili ve benimle ilgili kamuoyunda havuz medyası olarak bilinen medya organlarında yüzlerce iftira içeren yalan haber yayınlandı ve yayınlanmaya devam ediyor. Bunlara karşı yapılan suç duyurularının bir teki bile davaya dönüşmedi. Çoğunluğuna takipsizlik verildi ya da bekletilmektedir. Sanki bir üst irade bahse konu bu medya oluşumunu ve operasyon süreçlerinde rol alan görevlileri korumaya almış gibi bir durum söz konusu. Bu arada görevden almalardan sonra yeni göreve gelen arkadaşlar ve dosyaları devralan Savcılar, hiçbir soruşturma dosyasındaki çalışmaları bir adım dahi ileriye götürecek çalışma yapmadılar. Çok vahim suç konularını içeren yolsuzluk soruşturmaları, örgüt soruşturmaları ile ilgili soruşturmayı sürdürmeye yarayacak hiçbir adım atmadılar. Aksine dosyaları çürütmek ve takipsizlik vermeye yönelik çalışma yaptılar. Sadece Organize Suçlar ve Mali Şubede 20 den fazla yolsuzluk soruşturması vardı. Hangisini kamuoyu duydu: hepsi sessiz sedasız kapatılmaya çalışılıyor.

Bu anlattığım sürece bir bütün olarak baktığınızda, bu süreçteki operasyonların tamamı şaibelidir. Haksız e hukuksuz bir şekilde yargı süreci işletiliyormuş gibi gösterilerek arkadaşlarımız hakkında soruşturmalar yapılmakta, delil ortaya konulmadan mesnetsizce çok vahim suçlamalara maruz kalmakta, tutuklanmaktadırlar. Öyle ki, casusluk iddiası öne sürülmekte, ancak casusluğa dair ne Emniyet ifadesinde, ne Savcılık ifadesinde, ne de Hakim sorgusunda suçlama yöneltilmeden, bir tek soru sorulmadan, dosyaya bu suçla ilgili bir tek delil koymadan casusluktan tutuklananlar vardır.

Yasa dışı dinleme konusuna gelince bu ifadenin maksadını aştığını düşünüyorum. Hukuki süreçler işletilmeden, mahkeme kararına dayanmayan dinlemeleri yasadışı dinleme olarak tanımlamak doğru olur. Ancak şu ana kadar yapılan soruşturmalarda bunun bir tek örneği bile ortaya konulamamıştır, çünkü yoktur. Zaten sistem yasadışı bir dinleme yapmaya imkan vermez. Ancak müfettişlerin yorumlarına dayanarak mahkemelerin verdiği kararların şaibeli olarak algılanmasına neden olunmuştur. Adli dinlemelerden ziyade istihbari dinlemelerde yoğunlaşan bu iddiaların bir diğer nedeni de şudur. 2559 sayılı Polis Vazife Selahiyetleri Kanunu’nun Ek 7. Maddesi gereğince istihbarat birimleri önleme dinlemesi yapmaktadırlar. Yasa çok geniş insiyatif alanı açmış durumdadır. 2012 yılında Devlet Denetleme Kurulunca da önleme dinlemesi yapan birimler denetlenmiş ve bu alanda ortaya çıkan sıkıntıların yasanın geniş bir insiyatif alanı tanıyor olmasından kaynaklı olduğu raporlanmıştır. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, TBMM, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı’na da gönderilen bu rapora rağmen durumu düzeltmeye yönelik hiçbir düzenleme yapılmamıştır. Burada özellikle şunu belirtmek isterim. İstihbari dinlemeler sonlandıktan sonra hiçbir yerde delil olarak kullanılmamakta ve imha edilmektedir. Ancak sizin yazdığınız bir yazıda sizin hakkınızda yapılan mail takibi ve telefon dinlemelerin illegal olarak yapıldığı ve bu verilerin bir yerlerde depolandığı ve bunun araştırıldığının  görevlilerce size bildirildiğini beyan ediyorsunuz. Madem böyle bir şey varsa, bu görevliler neden bu ana kadar yaptıkları soruşturmalarda depolanmış bu verileri suç isnadı olarak bile gözaltına aldıkları arkadaşlara yöneltmediler. Bu husus tamamen sui niyetli olduklarının göstergesidir. Hiçbir şekilde böyle bir olay söz konusu değildir. Hiçbir kimseyle ilgili olarak yapılan önleme dinlemesi şu ana kadar deşife edilmemiş, istihbari bilgi üreterek yetkili mercilerin bilgilendirilmesi dışında hiçbir yerde kullanılmamıştır.
4-Gözaltına alınacağınız yönünde bir beklentiniz mi var ? Varsa neden ?

CEVAP;Evet gözaltına alınmayı, hatta tutuklanmayı bekliyorum. Hatta şu ana kadar neden beni almadıklarına da şaşırıyorum doğrusu. 17 Aralık operasyonunu yapan 2 şubeden birisinin müdürü benim. Diğer arkadaşımız Yakup SAYGILI’dır biliyorsunuz. Operasyonlarla ilgili adli birimlere talimat veren irade, beni neden bu kadar ihmal etti, geriye bıraktı anlamış değilim. Ama yakında olur diye de bekliyorum. Nedeni ise hakkımızda yürütülen soruşturmaların tamamen yolsuzluk sürecinin üstünü örtmeye yönelik bir iradeyle gerçekleşiyor olmasından dolayıdır. Bize de bir kulp bulup takmaları gerekiyor elbette.

5-Bundan bir kaç ay önce Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından telefonla arandım. Bu sayede telefonlarımın ve e-mailimin usulsüz ve yasadışı dinlendiğini,izlendiğini öğrendim. Ergenekon soruşturması kapsamında telefonlarımın adli dinleme ile de dinlendiğini gördüm. Ergenekon soruşturması kapsamında telefonlarımın dinlenmesini gerektirecek ve şüpheli olmamı sağlayacak somut ve yeterli şüpheler nelerdi ? Hatırlıyor musunuz ?

CEVAP;Ergenekon Soruşturması kapsamında yapılan ilk 10 dalga operasyon sürecinde  çok sayıda örgütsel doküman ele geçirilmiştir. Bu belgelerin incelemesi ve şüphelilerle ilgili soruşturma sürecinde yapılan takipler sonucunda soruşturmanın hangi istikamette ilerleyeceğine karar verilmiştir. Aramalarda çok sayıda şüphelide Ergenekon Örgütü stratejilerini belirleyen, kitap formatında dizayn edilmiş 20’ den fazla doküman ele geçmiş, bazı şüphelilerden de dijital olarak aynı dokümanlar bulunarak el konulmştur. Bu belgelerden birisi “ULUSAL MEDYA 2001” belgesi, bir diğeri de “ULUSAL MEDYA 2010” belgesidir. Bu iki belge, bir çok Ergenekon şüphelisinde birbirinin aynısı olarak ele geçirilmiştir.  Ergenekon Soruşturması sürecinde örgütün stratejilerinin belirlendiği bu türden belgelerde ortaya konulan stratejilerin belge içerikleriyle de uyumlu olduğu görülmüştür. Bahsi geçen 2 belge Ergenekon Örgütünün, amaçlarına ulaşmak için kamuoyu oluşturmaya yönelik  2001 yılında bir strateji belirlediğini, 2010 yılında ise bu stratejisini güncellediğini ortaya koymaktadır. “ULUSAL MEDYA 2010” belgesinde internet medyasında ODA TV’ye de misyon verildiği belirtilmektedir. Dolayısıyla Savcı’nın da talimatlarıyla Oda TV merkezli bir soruşturmaya başlanmıştır. Soruşturma sürecinde telefonları dinlenen bilinen şüphelilerin görüşmelerinde çok fazla bir içerik elde edilememekle birlikte, Ergenekon şüphelileriyle irtibat ve ODA TV de yapılan toplantılar mahiyetinde ilişkiler görülmüştür. Bu durumda şüphelilerle ilgili yeterli delil bulunmadığından gözaltı uygulamasının uygun olmayacağı değerlendirildiğinden dolayı, kanaatlerimiz savcı ile paylaşılmıştır. Savcının ODA TV’de arama yapılması ve delil bulunabilmesi durumunda gözaltı aşamasına geçilmesi, bulunamaması durumunda ise soruşturmanın sonlandırılması yönünde istikamet belirlemesi üzerine arama kararı istenmiştir. Alınan kararla yapılan aramalarda ODA TV bilgisayarlarının imajları alınarak incelenmiştir. Bu incelemelerde silinmiş olmakla birlikte, labaratuar ortamında yapılan çalışmayla kurtarılan veriler içerisinde bazı notlar ele geçmiştir. Bu notların mahiyeti iddianamede mevcuttur. Ancak sizinle ilgili bölümü iddianameden alıntılayarak aktarıyorum; “ODATV’den ele geçirilen ST3120827AS_4MS1TF89 seri numaralı bilgisayar hard diski içerisinde “Nedim” isimli bir belge bulunmuş, belgenin yapılan incelemesinde, Soner Yalçın’ın talimatlarını içerdiği anlaşılmıştır. Belgenin içeriğine bakıldığında; “Nedim’in emniyet bağlantıları önemli, irtibatlarını devam ettirsin. Toygun’un gazete ile problemleri var, Nedim çözebilir mi? Haber yayınlatamıyorsa biz neden değerlendirmiyoruz, Hanefi ve ekibini çok iyi tanıyor. Nedim ile Hanefi’nin Dink konusundaki görüş ayrılıkları gündem yapılmamalı, üzerinde durulursa savunmamız ve etkisini artırmamız zor olabilir, Nedim bu konuda duyarlı olmalı, çok fazla Hanefi’nin üzerine gidilmemeli, ana gündemden kopup Hanefi’yi tartışılır hale getirmiş oluruz.” ifadelerine yer verildiği görülmüştür. Bu verilerden hareketle bu şüpheli şahıslarla örgütsel bir ilişki ihtimali görüldüğünden soruşturma kapsamına alınarak telefonunuz dinlenmiştir. Benim başında bulunduğum Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından yürütülen soruşturmada yapılan dinlemeler adli dinlemelerdir. Adli dinlemelerde kolluk dinleme talebini gerekçelerini ve ortaya çıkan delilleri belirterek Savcılıktan yapmaktadır. Savcının uygun görmesi halinde mahkemeden karar talep etmesi, mahkemenin de tüm delil ve verileri incelemesi sonucunda uygun görerek karar vermesi halinde adli dinleme yapılabilmektedir. Sizinle ilgili de aynı süreç işletilmiştir. Ancak dinlemelerde şüpheli bir durumun olmadığı ve Ergenekon örgütüyle bağlantınızın olmadığının anlaşılması sonucunda da dinlemeler sonlandırılmıştır.
6-Benim E-maillerim ‘Ceren’ kod adı ile izlenmiş. Soruşturma kapsamında başka kişilerin de sahte isimlerle e-maillerinin izlendiği ve telefonlarının dinlendiği ortaya çıktı. Siz de önemli adli soruşturmaları yürüten bir kişi olarak, meslektaşlarınızın bu yöntemi kullanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz ? Bu polisin sıkça kullandığı bir yöntem midir ? Yoksa bunlar da sizce sehven vakaları mıdır ?

CEVAP; Bahsettiğiniz mail takibi, benim sorumlu olduğum şube tarafından yapılan soruşturma sürecinde, adli soruşturma kapsamında yapılan bir takip değildir.Sanırım istihbari nitelikte yapılan bir takip konusudur. İstihbarat birimleri adli soruşturmaların başlamasından önce ön çalışma yaparlar ve elde ettikleri bilgiler içerisinden soruşturmayı ilgilendirdiğini değerlendirdikleri bilgileri soruşturma birimine rapor halinde gönderirler. Dolayısıyla bu mail takibi soruşturma kapsamında yapılan bir çalışma değildir. Soruşturma biriminin önünü açacak ön çalışmalar niteliğinde istihbari çalışmadır.Malum olduğu üzere 22 Temmuz sürecinde bu konular soruşturma konusu yapılmıştır. Bu konudaki genel değerlendirmem şu şekildedir; İstihbari dinlemeler bazen analiz çalışmaları sonucunda elde edilen verilerden hareketle başlar, bazen bir muhbir bilgisiyle başlar. Bazen takibi yapılan şüphelilerin iletişimindeki elde edilen verilerden hareketle başlar. Her halukarda elde bulunan bilgi çoğunlukla ham bilgidir ve işlenerek olgunlaştırılır. Her durumda soruşturmanın başlangıç aşamasında hakkında istihbari çalışma yapılacak kişinin kimliği daha başlangıç aşamasında belirlenememiş olabilmektedir. Dolayısıyla eldeki bilgiyle karar istenebilmektedir. Burada özellikle vurgulamak isterim ki, adli dinlemelerle istihbari dinlemeler amaçları ve uygulamaları açısından birbirinden tamamen farklıdır. Adli dinlemeler CMK 135. Madde gereğince yapılır. Dinleme kararı alınabilmesi için 135. Maddede sayılan katalog suçlardan birisi kapsamında soruşturma yürütülüyor olması, şüphelinin kimliğinin belirlenmiş olması, başkaca delil elde etme imkanının bulunmaması gibi gereklilikler vardır. Kolluk soruşturma savcısından şüpheliyle ilgili tüm bilgi ve delilleri sunarak dinleme kararı talep eder. Savcının uygun görmesi halinde de hakimden karar istemesi söz konusudur. Hakim yasanın öngördüğü tüm gereklilikleri değerlendirir ve dinleme yapılmasının gerekliliğine karar vermesi halinde dinleme iznini verir. Önleme dinlemeleri de denilen istihbari dinlemeler ise 2559 sayılı Polis Vazife Ve Selahiyetleri Kanunu’nun Ek 7. Maddesi kapsamında yapılmaktadır. Adli dinlemelerde olduğu gibi kısıtlılıklar yoktur. 5389 sayılı kanunla, 2005 yılında bu kanuna eklenen ek fıkrada “ Kararda ve yazılı emirde, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, kullandığı telefon numaraları veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodundan belirlenebilenler ile tedbirin türü, kapsamı ve süresi ile tedbire başvurulmasını gerektiren nedenler belirtilir.” denmektedir. “Veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodundan belirlenebilenler” ifadesinden hareketle de önleme dinlemelerinde şüphelinin kimliği belirlenememiş olsa bile belirlenen verisi üzerinden karar verilebilmektedir. Geçmişten bu zamana bu uygulama yapılagelmiştir. Burada esas olan eldeki verilerden hareketle hakkında istihbari çalışma yapılan kişinin kimlik  bilgilerine ulaşılamamış olmasından dolayı mı, yoksa suiistimal amaçlı, maksatlı olarak kimliğinin gizlenerek mi karar alındığı hususudur. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, şu ana kadar hakkında istihbari çalışma yapılan kişilerin bilgilerinin şantaj amaçlı kullanılması, deşifre edilerek kişilerin itibarsızlaştırılması  gibi bir suiistimal olayına hiç rastlamadım. Sizinle ilgili de böyle bir suistimalin olmadığı malum. Bu nitelikte bir suiistimal söz konusu değilse, mahkeme kararında neden kimliğinizi özellikle gizleme ihtiyacı duyulsun ki. Kaldı ki önleme dinlemeleri sonlandırıldıktan sonra 10 gün içerisinde tüm verileri imha edilmektedir. Sizin mail adresinizle ilgili izlemenin kayıtları da imha edilmiş olmalıdır. Şu ana kadar bunun aksi de ortaya konulmamıştır. Sonuç itibariyle sizinle ilgili yapılan istihbari dinlemenin kötü niyetli kullanımı gibi bir durumun ortaya çıkmamış olması, mailinizin “Ceren”ismiyle takip edilmiş olmasının yukarıda izah ettiğim nedenlerden dolayı olduğunu değerlendirmeme neden olmuştur.

7- Odatv davası kapsamında 24 Ağustos 2012 tarihinde yayınlanan TÜBİTAK raporuna göre; 3 Şubat 2011’de Odatv bilgisayarlarına virüs saldırısı başladı. Yine TÜBİTAK raporuna göre; bilgisayarlara dosya yüklemeye programlanmış virüslerle yapılan bu saldırı başarısız oldu. 4 Şubat 2011 günü Odatv bilgisayarları hakkında polis e-posta izleme kararı aldı. TÜBİTAK raporuna göre; 5 Şubat 2011’de yeni virüs saldırısı gerçekleşti. Polis tarafından izleme kararı alınan e-posta adreslerine yapılan saldırı, bu kez başarılı oldu. TÜBİTAK’a göre uzaktan dosya yüklemeye programlı bu virüsler bilgisayarların içinde aktif olarak çalıştı. Buna göre; virüsler Odatv bilgisayarlarında çalışırlarken polisler bilgisayarları izliyorlardı.
Soru şu:
O polisler, söz konusu mail adresilerini takibe almaya başladıktan 1 gün sonra başarıya ulaşan virüs saldırısını görmedi mi? Gördüyse, neden raporlaştırmadı? Sanıklara gore; o takibe alma, işi sağlam kazığa almaktı, yani bir gün önce başarısız olan virüs saldırısının başarıya ulaştığını görmek içindi… Ne diyorsunuz?

CEVAP; Bence  maksadını aşan bir yorum yapıyorsunuz. Bizim yaptığımız iş karar aldığımız mail adresleri ile ilgili mail trafiğini takip etmekten ibarettir. Eposta takibinde sadece eposta trafik bilgileri TİB tarafından tarafımıza verilir. Çoğu zaman bu eposta trafiğinin tamamı okunabilir bir şekilde de ulaşmamaktadır. Eposta takibini yapan görevlilerimiz de basit bilgisayar kullanıcısı olan, başlangıç düzeyinde bilgisayar kullanabilen görevlilerdir. Sadece maillerin içeriğini görür ve incelerler. Bilgisayarlara yapılan virüs saldırısının eposta takibi sürecinde algılanması teknik olarak mümkün değildir.Sorunuzda olduğu gibi kurgu ve varsayımlarla bu meseleye yaklaşmak, koplo teorilerinin üretilmesine yol açar. Kaldı ki bu dosyanın şüphelileri bu argümanları kendilerini savunmaya yönelik kullanmakla birlikte, soruşturmayı yapan görevlileri suçlamaya  yönelik hiçbir suç duyurusu yapmamışlardır. Bu konuda bir kanaatleri olsaydı, şu ana kadar suç duyurusu yapmış olmaları gerekirdi.

8-3 Mart 2011: Gazeteci Müyesser Yıldız, Odatv soruşturmasının 2. dalgasında Ankara’da gözaltına alındı. Polisler el koydukları materyallerle birlikte, Gazeteci Yıldız’ı İstanbul Emniyeti’ne getirdi.
5 Mart 2011/saat 23:50: Müyesser Yıldız’ın emniyet ifadesi alınmaya başlandı. Gazeteci Yıldız susma hakkını kullansa da, tüm sorular soruldu, tutanak altına alındı. Odatv iddianamesinin 25’inci ek klasöründe bulunan ifade tutanağında; Müyesser Yıldız’ın bilgisayarında “Ulusal Medya 2010”, “SY”, “Hanefi” ve “Hocadan Notlar” adlı dokümanların bulunduğu belirtiliyor. İstanbul Emniyeti Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nce alınan ifadede; 11 ayrı soruda bu dokümanların gazeteci Yıldız’da da bulunduğu ayrıntılı olarak vurgulanıyor.
6 Mart 2011/Saat 00:30: Müyesser Yıldız’ın emniyet ifadesi bitti. İfadenin bittiği saat, tıpkı başlama saati gibi tutanağa yazıldı.
6 Mart 2011/saat 00:40: Emniyet ifadesinin bir örneğini, Müyesser Yıldız’ın avukatı aldı. Avukatın ifade örneğini teslim aldığı saat de tutanağa yazıldı. Yine 25’inci ek klasörde yer alıyor.
6 Mart 2011/Saat 01:00: Müyesser Yıldız’ın bilgisayarının incelenmesi ve söz konusu dokümanların bulunması gerçekleşti. Konuyla ilgili dijital ön inceleme tutanağı, tarih ve saat verilerek imza altına alındı. Tutanak yine 25’inci ek klasörde yer alıyor.
Buna göre; Gazeteci Yıldız’ın ifadesinin alınmaya başlamasından 1 saat 10 dakika, ifadesinin bitmesinden yarım saat sonra bu dokümanlar, bilgisayarda bulunmuş görülüyor.
Soru şu:
Peki nasıl oluyor da; daha bilgisayarı dahi incelenmeden, bilgisayarının içindekilere dair 11 ayrı soru soruluyor?

CEVAP; Müyesser YILDIZ’ın bilgisayarından çıkan verilerle ilgili düzenlenen rapor Bilişim Suçları Şube Müdürlüğü’ndeki Adli Bilişim Labaratuarı görevlilerince incelenmiştir. Rapor da bu birimdeki uzman görevlilerce düzenlenmişti. 6 Mart 2011/Saat 01:00 de Müyesser YILDIZIn bilgisayarında bulunan verilerin tespit edildiğine dair düzenlenen raporun saatidir. Rapor düzenlenmeden önce veri kurtarma, mevcut verilerin tespiti gibi çalışmalar yapılmakta, bu veriler çıktıkça adli soruşturmayı yürüten şubemiz görevlilerine veriler aktarılmaktadır. Son olarak da rapor tanziminden sonra rapor ekinde topluca tarafımıza teslim edilmiştir. Bahsi geçen tarih ve saat, verilerin tespit tarih ve saati değildir. Raporun düzenlenip bitirildiği saattir. Ama adli soruşturma süreçlerinin teknik işlemleriyle ilgili bilgi eksikliğinden dolayı böyle bir yanlış yoruma gidildiğini düşünüyorum.

10-Odatv’ye yapılan ilk operasyon sonucunda, polisler el koydukları 35 ayrı bilgisayar hard diski, 3095 DVC Pro/Betacam arşiv kaseti, 1906 CD/DVD, 471 Mini DV kaset ve 21 VHS kasetten, yani milyonlarca veriden “suç delillerini” 48 saaten kısa sürede buldu! Zira hemen soru haline getirildi, şüphelilere sorulmak için.
Soru şu:
Bu teknik olarak mümkün mü? Sanıkların iddiası “kendi koyduklarını kolayca buldular. Belge yüklenen hard disk’in seri no’su dahi biliniyordu”. Ne diyorsunuz?

CEVAP; Bu sorunun cevabını bulmanızın çok kolay bir yolu var. !7 Aralık’tan sonra bütün bilgisayarlarımızın imajları alındı. Şu anda bu birimlerde bu imajlar bulunmaktadır. Adli makamlara müracatla bu Oda Tv Soruşturmasında şüphelilere sorulan soruların hangi tarihte nasıl hazırlanmış olduğunu görmek mümkündür. Operasyonun öncesinde bu soruların hazırlanmış olduğu varsayımınızı bu şekilde araştırmanızı size öneririm. Araştırıldığında da bu varsayımın yanlış olduğunu göreceksiniz. Şüpheliler göz altına alındığında dijital verilerin imajları alınır ve derhal Adli Bililşim Labaratuarına intikli sağlanır. Burada görevliler 24 saat esasına göre çalışırlar ve veri kurtarma işlemleri yapılır ve veriler export edilerek derhal soruşturma birimine intikal ettirilir. Soruşturma görevlileri de bu verilerden hareketle şüpheli ifadelerinde sorulabilecek suç unsurlarını ifadelerde sorarlar. Ancak çok şüphelisi olan soruşturmalarda 4 günlük gözaltı sürecinde hiçbir zaman bu işlemler tam olarak yapılamaz. Zaten labaratuar görevlilerinin raporlarını yazmaları çok daha uzun zaman alır ve çoğunlukla gözaltı süreci devam ederken tamamlanamaz. Ancak burada soruşturmadaki şüphelilerin durumlarına göre öncelik de belirlenebilir. Tüm labaratuar işlemleri gözaltı sürecinde tamamlanamadığından,tespitleryetiştirilebildiği ölçüde şüpheli ifadelerine yansır. Yetişmeyenlerle ilgili şüphelilere sorulması gereken hususlar olursa daha sonra savcılık ek ifade işlemleriyle bu süreci tamamlar. Tüm dijital veri inceleme raporlarını ve şüpheli ifadelerini detaylı inceleyerek karşılaştırmanız halinde bu durumu anlamak mümkün olacaktır.

11-İstanbul Askeri Casusluk davası olarak bilinen davada, Albay İbrahim Sezer’in asker olduğu bilinmesine rağmen Hasanpaşa’da kendisine ait olduğu öne sürülen ev neden Merkez Komutanlığı yetkilileri ile birlikte aranmadı ?

CEVAP:CMK Madde 119’un 5. Fıkrası askeri mahallerde aramanın nasıl yapılacağını belirtmektedir.  İlgili maddede; “Askerî mahallerde yapılacak arama,  Cumhuriyet savcısının istem ve katılımıyla askerî makamlar tarafından yerine getirilir.” Şeklinde ibare bulunmaktadır.  Söz konusu adres, askeri bir işyeri veya lojman değildir.Dolayısıyla bu adreste Merkez Komutanlığı yetkilileri ile arama yapılması gerekmemektedir. Yapılan işlem hukuka uygundur.
12- Fuhuş baskını olmasına rağmen aramaya neden Bilişim Suçları Şube Müdürlüğü çağrıldı ? Fuhuş baskınında Ahlak masasından bayan polisler de bulunması gerekmez miydi ?   Neden bayan polis memuru yoktu aramada…

CEVAP; Aramalarda dijital materyallerin ele geçmesi durumunda Bilişim Suçları Şube Müdürlüğü, Adli Bilişim Labaratuarında görevli arkadaşlar imaj alma için arama mahalline çağrılırlar. Bu tüm soruşturmalarımızda uygulanan bir durumdur. KOM Daire Başkanlığı ile Bilişim Suçları Daire Başkanlığı arasında yapılan protokol gereğince KOM birimlerinin operasyonlarında imaj alma işlemleri Bilişim Suçları Şube Müdürlüğü görevlilerince yapılıyordu. Bu soruşturma da da dijital materyaller ele geçtiği için, bu birimden görevliler çağrılmış ve imaj almaları sağlanmıştır. Aramalarda Ahlak Masası’ndan bayan görevlilerin bulunması hususuna gelince, bu soruşturmada sadece fuhuş yaptırılan bayanların kaldığı adreslere bayan personel gönderilmesi planlanmıştır. Bu adreslerin dışında bayan personel ihtiyacı olduğunda da en yakın noktadaki Emniyet biriminden bayan personel getirilmesi şeklinde çalışma yapılmıştır. Ahlak masasından özellikle bayan personel alındı mı hatırlamıyorum. Ancak bu birimde en fazla 3-5 bayan personel bulunduğunu hatırlıyorum. Fuhşa zorlanan bayanların kaldığı adreslerde yapılan aramalarda özellikle Ahlak Masası’nın görevlilerinin bulunması çok da zaruri bir durum değildir. Çünkü bu işlemler çok da ihtisas isteyen bir işlem değildir. Zaten Şube Müdürlüğü’müzde görevli bayan görevlilerin de benzer durumlarda arama işlemleri yapma hususunda tecrübeleri vardı.İbrahim SEZER’in adresinde ise sürekli ikamet eden bayanların bulunmaması nedeniyle bu adrese bayan personel gönderilmemişti diye hatırlıyorum.
13-Bilişim Şube Müdürlüğü yetkilileri olay yerine geldiyse, ele geçirilen dijital dökümanların olay yerinde imajı alındı mı ? Alınmadıysa neden ?

CEVAP;Operasyonun yapıldığı dönem itibariyle Bilişim Suçları Şubesi’nde imaj alma ekipmanı ve uzman personel konusunda yetersizlikler vardı. Bu ihtiyaçlar daha sonraki süreçlerde telafi edildi. Ayrıca bu aramaların bir kısmı Kocaeli ilinde ve Gölcük ilçesinde yapılmıştır. Şu an detaylarını hatırlamamakla beraber bu hususlardaki zorluklardan ve yetersizliklerden dolayı yerinde imaj alamama durumu söz konusu olmuştu.Bu nedenle belirtilen adreslerde hazurun eşliğinde yapılan arama, kamera ile kayıt altına alınmış, delil olabileceği değerlendirilen malzemeler delil poşetlerine koyulmuş, mühürlenmiş ve şubeye getirilmiştir. Şubede de şüphelilerin kendileri veya  avukatlarının huzurunda mühür açılarak imaj almave alınan imajdan bir suret avukatına verme  işlemi gerçekleştirilmiştir. Elbette ki imaj alma işlemlerinin arama mahallinde yapılması en doğru olanıdır. Ancak sorunuzda da ima ettiğiniz ve zihinlerde oluşan şüpheyi gidermek adına şunu söyleyebilirim; dijital materyallere geçmiş tarihli olarak ekleme yapmak mümkün değildir. Böyle bir durum kesinlikle dijital veri incelemesinde tespit edilebilir.
14-Olay yerinde bulunan ve içinde delillerin bulunduğu öne sürülen james bond çanta, askeri şapka, elbise, künye nerede ?

CEVAP;Bu konu özellikle yargılama sürecinde çok dile getirildi ve speküle edildi. Olayın aslı şudur; İkamette yapılan aramada çok sayıda dijital malzeme ve doküman ele geçirilmiştir. Dokümanların arasında askeri tesislere ait krokiler, Deniz Harp Okulu’nda öğrenim gören bayan öğrencilerin özel ve cinsel yaşamlarını konu eden geniş çaplı gözlem sonucu oluşturulan raporlar, ajanda, fihrist bulunmuştur. Bu delillerin bazıları da bahse konu James Bond çanta içerisinden çıkmıştır. Arama işlemi kamera ile kayıt altına alınmıştır.  James Bond çanta ve askeri kıyafet niteliği itibari ile  suç unsuru olarak görülmediğinden el konulmamıştır. Ancak kamera görüntülerinde çanta ve kıyafetlerin de bulunmasından dolayı bu konu nazara verilerek şaibe oluşturulmaya, aramaya katılan görevlilerimizin zan altında kalmasına  çalışılmıştır. Bu iddialar mahkeme sürecinde de dile getirilmiştir. Ancak hakimlerce de şüpheli bir durumun olmadığı kanaati görülmüştür. Esas olan suç eşyasına el konulmasıdır. Kamera görüntülerine giren her eşyaya el konulmasının bir mantığı olabilir mi?
15-Sanıklar dava sırasında bu çantanın ve içindeki dökümanların kendilerine ait olmadığını iddia ettiler. James Bond çantadan parmak izi ve DNA testi yapılmasını istediler. Ancak çanta yoktu!!!  Bu incelemerde yapılamadı.

CEVAP; Aramalar iki hazurun ve şüpheli eşliğinde yapılmaktadır. Kamera ile de kayıt alınmaktadır. Arama işlemine nezaret eden şüpheli ve hazurunlar da arama tutanağına imza atmaktadırlar. Kamera kayıtları da dosyaya eklenmiştir. Belirttiğiniz bu iddia arama esnasında değil, aylar sonra yargılama safahatında dile getirilmiştir. Arama esnasında böyle bir iddia dile getirilse, hazurun olanlar da bunu teyitleseler, bu durumda ciddiye alınabilecek bir iddia olabilirdi. Ancak delilleri şüpheli hale getirmenin bir yolu olarak, aramadan çok sonra dava açılıp mahkeme görülmeye başladığı süreçte bu iddianın dile getirilmesi nedeniyle mahkemece de itibar edilmemiştir. Kaldı ki arama esnasında kamera kaydını polis almaktadır. İma edilen hususun gerçek olması halinde polis neden çantanın, askeri kıyafetin görüntüsünü alsın ki?
16-Bu çantanın ve diğer yukarda saydığım diğer mataryellerin delil kapsamında el konulması gerekir miydi ? Yoksa  polisin yöntemi bu mudur ? Neyin delil olup olmadığına karar verme yetkisi polisin midir yoksa mahkemelerin midir ?

CEVAP;Bunlara el konulması gerekmezdi. Çünkü delil vasfı yoktur,suç eşyası değildir. Çanta, delillerin içinde bulunduğu bir materyaldir, delil değildir. Askeri kıyafetin ise delil olarak görülmesi anlamsızdır. Bu ev zaten bir askere aittir. Neyin delil olduğu, neyin delil olmadığına nihai olarak yargılama sonunda Hakim karar verir. Ancak soruşturma sürecinde delil olduğu değerlendirilen suç eşyası ve suç unsurları kolluk tarafından alınır ve gerekli labaratuar incelemelerinden sonra da Savcı’ya sunulur. Savcı da delil niteliğini değerlendirir ve delil olduğu kanaatine vardığı suç unsurlarına iddianamesinde yer verir. Nihai değerlendirme Hakim’e aittir.

 
17-Bir fuhuş operasyonun askeri casusluk ve gizli belge bilgi barındırma soruşturmasına dönüşmesi o gün için sizi şaşırttı mı , yoksa ortaya böyle bir durum çıkacağını bekliyor muydunuz ? Farklı dellilerin çıkıp operasyonun seyir değiştirdiğini görünce neler hissettiniz ? O gün neler yaşandı ?

CEVAP;Üzerinden 4 yıl geçti sanırım. Neler hissettiğimi bütün ayrıntısıyla hatırlamayabilirim. Ancak o gün itibariyle bu operasyon bizim için yabancı kadınları zorla alıkoyarak cebir ve şiddet yöntemleriyle fuhşa zorlayan bir suç örgütüne yapılan bir operasyondu. Aramalarda ele geçen dijital materyallerin içeriğinde nelerin bulunduğu tarafımızdan bilinmiyordu. Bilinmesi de zaten mümkün değildi. Çoğunluğu itibariyle kriptolanmış, şifeli dosyalar olduğu labaratuar incelemesinde ortaya çıktı. Ancak operasyon anında özellikle askeri personelin adreslerinde yapılan aramalarda garip durumlarla karşılaşıldı. Askeri mahallere ait krokiler, bazı askeri personel hakkında cinsel içerikli yazılı materyaller, hatta bir adreste üst düzey bir askeri personele ait olduğu değerlendirilen, üzerinde şahsın isminin yazılı olduğu bir delil poşeti içerisinde sperm bulaşığı olan iç çamaşırı görmemiz bizi şaşırttı. Ancak o gün arama yaptığımız tüm asker şahısların evleri daha önceden yapılan planlamayla aranmadı. İlk başta girilen birkaç adreste dinlemelerimizde fuhuş amaçlı kullanıldığı belirlenen bir başka adresin anahtarının da bulunduğu, 6 adet adresin anahtarı tespit edildi. Bu durum savcıya bildirildi ve savcının talimatı üzerine bu adreslere de arama kararı talep edildi. Arama kararıyla buralar da arandı. Bahsettiğim bir adres dışında diğerlerinin varlığı tarafımızdan bilinmiyordu. Arama esnasında ortaya çıkan garip deliller, bu adreslerde de arama yapılması gerekliliği düşüncesini doğurdu. Ama nihai değerlendirme elbette ki savcı tarafından yapıldı.
18- Şifreli ve kriptolu olduğu söylenen dijital dökümanlar 4 yıldır çözülemedi. Ne aşamada olduğuna dair bilgi sahibi misiniz ? Eldeki teknik olanaklar bunları çözmeye yeterli değil mi ? Yurt dışında çözülmesi için girişimde bulunuldu mu ?

CEVAP; O dönemde Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde bulunan tek süper bilgisayar marifetiyle el konulan dijital dökümanların şifreleri çözülmeye çalışıldı. Yarıdan daha azının şifrelerinin çözülebildiğini hatırlıyorum. Yurt dışında çözülmesi için bir çalışma yapılmadı. O dönemde kripto uzmanlarıyla yapılan görüşmelerde süper bilgisayarla şifre kırma dışında başka bir teknoloji öneren olmadı. Bu imkan da zaten vardı. Sonuç itibariyle tüm kriptoları çözebilen bir teknoloji halen dünyanın hiçbir yerinde yok.
19-Albay İbrahim Sezer’in telefon konuşmasına söylemediği ‘Vika’ kelimesinin eklenmiş olması olası bir durum mudur ? Bu tip sehven hatalar sık sık olur mu ? Olursa neden olur ?

CEVAP; Bu hatalar sık olmaz. Olmaması için de dinlemelerin çözümünde birkaç aşamalı gözden geçirme işlemi uygulanır. Ancak bu işlemler manuel yapılan işlemlerdir. Bu çözümlerin hatasız yapılabileceği bir yazılım henüz dünyada geliştirilmemiştir. Dinlenen kişinin aksanı, hızlı ya da yavaş konuşması, telaffuzu bu çözümlerin zorluk derecesinde belirleyici olmaktadır. İbrahim SEZER de çabuk konuşan birisidir. O dönemde Vika isimli kadın da dinlenmektedir ve tahmin ediyorum, çözüm yapan görevlinin kulak alışkanlığından ve İbrahim SEZER’in konuşması ve telaffuzundaki durumdan kaynaklı olarak görevlimiz bir kelimeyi hatalı olarak çözmüştür. Ancak bu durum ifade alma işlemi esnasında itiraz üzerine kontrol edilerek telafisi yapılmıştır. Yani sonuç itibariyle İbrahim SEZER açısından hiçbir sonuç doğurmamış bir durumdur. Ancak bu ve daha önce sorduğunuz çanta meselesinde olduğu gibi konular hep şüpheleri artırmak, soruşturma üzerinde şaibe oluşturmak adına propaganda unsuru olarak kullanılmıştır. Bunda da başarılı olduklarını düşünüyorum. Bizim açımızdan soruşturmalarda taraf olarak algılanmamak adına çıkıp bunlara cevap vermek mümkün olmamıştır. Zaten memur olmanın getirdiği kısıtlılıklar da kamuoyuna duyuruların önünde engeldir. Sonuçta yargı tüm iddiaları inceleyerek karar vereceğinden dolayı bunlara karşılık açıklamalar yapılmamıştır.
20-Fuhuş çetesi olarak başlayan bir operasyonun önce askeri casusluk, gizli belge bulundurma davasına oradan da Donanma Komutanlığı’nın altında bulunan belgelerle Balyoz soruşturmasına uzanması normal bir durum mudur ? Meslek hayatınızda sonuçları buna benzeyen başka bir operasyon yapmış mıydınız ?

CEVAP;Soruşturmalar varsayımlar üzerinden yürütülmez. Gerçek veriler üzerinden yürütülür. Dolayısıyla fuhuş soruşturması sürecindeki aramalarda askeri casusluk verilerine ulaşılmışsa, daha sonra da kamuoyunda oluşan duyarlığın tesiriyle işin üzerine gidilebileceğini düşünerek asker olduğunu düşündüğüm bir ihbarcının ihbarıyla donanmadaki aramada başka delillere ulaşılmışsa, bu durumda garipsenecek bir hususun olmadığını düşünüyorum. Bu durum soruşturma yürüten görevliler açısından risk içeriyor da olsa, o dönemde bu işlerin üzerine gidebilme cesareti gösterebilmiş savcı ve kolluk görevlilerinin bulunmasının bir sonucudur. Geçmişte bu türden konuları soruşturan savcı ve kolluk görevlilerinin, araştırmacı yazarların başına nelerin geldiği herkesin malumudur. Diğer sorunuza gelince,bu örgütlü suç soruşturmalarında her zaman görülen bir durumdur . Bir örgütü soruştururken başka bir örgütün varlığı tespit edilir ve savcının ayırma kararıyla başka bir soruşturma başlar. Organize Suçlar Şubesinin geçmiş dönem yaptığı soruşturmaların iddianamelerini incelediğinizde % 50 den daha fazla oranda soruşturmalarda başka bir örgütsel faaliyetin belirlenerek yeni soruşturma süreçlerinin yürütüldüğünü göreceksiniz. Örnek vermek gerekirse, İstanbul’da liderliğini M. İ. İsimli şahsın yaptığı bir suç örgütünün, büyük çaplı kumar organizasyonu yaparak bir çok iş adamını borçlandırıp, daha sonra da zor kullanarak tahsilat yapmasına dair soruşturma yürütürken, S.H. isimli şahsın liderliğindeki daha büyük bir suç örgütünün varlığı görülmüş, bu örgüte yönelik yapılan soruşturmada da 7 ayrı daha küçük çaplı suç örgütlerinin varlığı belirlenmiş, aynı zamanda cezaevlerinde bir çok olumsuzlukların yaşandığının tespiti mümkün olmuştur. Böylece zincirleme olarak 9 ayrı operasyon yapılmıştır.
21-Fuhuş operasyonu için gittiğiniz evden, askeri casusluk, gizli belge bilgi,  askeri casusluk operasyonu için gittiğiniz Donanma Komutanlığı’ndan  Balyoz belgeleri ele geçirdiniz. Bütün bunlar sizce normal miydi ? O gün ve bugün bu olaylara tekrar baktığınız da herşey normal mi yoksa tuhafbir durum var mı ?

CEVAP; Polisiye operasyon süreçlerinde, bu her zaman yaşanabilen bir durumdur. Planlı operasyon çalışmaları yürütülürken soruşturma dosyaları farklı içerikli soruşturmaya neden olacak uçlar verebilir. Örneğin son dönemde silah ve mühimmat kaçakçılığı konularını takip ederken, şüphelilerin bazılarının yolsuzluk konularıyla ilişkili olduğu görülmüş, buradan başlayan çalışmalar sonucunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İtfaiye Daire Başkanlığı bünyesinde çalışan görevlilerin çok yaygın bir şekilde rüşvet alma karşılığında usulsüzlük ve yolsuzluk yaptıklarını ortaya koyan soruşturma dosyası oluşmuştur. Soruşturma bu noktadan sonra da Anıtlar Kurulu ve Fatih Belediyesi’ndeki rüşvet ve yolsuzluk olaylarının tespitine uzanmıştır. Geriye dönük yapılan soruşturma dosyaları incelendiğinde, hemen her soruşturma dosyasından başka bir soruşturma konusunun uç verdiği ve oradan da başka soruşturma dosyaları açıldığı görülecektir.Bu durum soruşturma yapan birimin soruşturmada delillendirme ve delilleri iyi değerlendirme kapasitesiyle ilgilidir. Bazen çok küçük bir veri, çok önemli olayların ortaya çıkarılmasına neden olabilir. Hassasiyetle ve ısrarla soruşturmaların gerekleri yerine getirildiğinde, zincirleme süreçler ortaya çıkabilmektedir. Evet, fuhuş operasyonu için gidilen adreste Askeri Casusluk verileri ortaya çıkmıştır. Ancak Askeri Casusluk soruşturmasının içeriğine bakıldığında şüphelilerin fuhşu hedef şahısları için şantaj unsurlarını elde etmenin aracı olarak kullanıyor olmaları ve İbrahim Sezer ve birkaç askeri personelin,fuhuş dosyasında şüpheli olarak takip edilmelerine neden olan suç faaliyetleri göz önüne alındığında, hayatın olağan akışı dışında bir durumun olmadığı anlaşılacaktır. Soruşturma ve yargılama aşamalarında defalarca bu tür iddialar da dile getirilmekte ve savcılık ve mahkemenin bu iddialarla ilgili incelemeleri olmaktadır. Gerçek bir veriye dayanıyor olsa, bu iddialar mutlaka yargı sürecinde bir sonuç verir. Ancak bu soruşturmalarla ilgili, toplumun algısını saptırma, soruşturma dosyası ve soruşturmacıları itibarsızlaştırma maksatlı, hiçbir gerçek veriye dayanmayan argümanlar geliştirerek, kamuoyuna sunularak, şaibe oluşturulmuştur. Medyada bu doğrultudaki iddia ve söylemlerin sıkça yer alması bu soruşturmaların toplum tarafından objektif algılanıp değerlendirilmesinin önüne geçmiştir.  Dolayısıyla geldiğimiz noktada, hiçbir veriye dayanmadan bu tarz varsayımlar öne sürerek sorular soruluyor olmasını biraz anlayabiliyorum. Ancak bunlar varsayımdan ibarettir. Toplumun algısının sürekli manüple edildiği ve toplumdaki kutuplaşmanın etkilerinin çok derinden yaşandığı bu süreçler geçtikten sonra, bu tür yaklaşımların toplum açısından da  hiçbir şey ifade etmeyeceğini düşünüyorum.
22-İbrahim Sezer’e ait olduğunu iddia ettiğiniz not defterinde Vika’nın telefon numarası olduğunu söylüyorsunuz. Ancak grafolijik inceleme defterin İbrahim Sezer’e ait olmadığını söylüyor. Ayrıca not defterinde İbrahim Sezer’in kendi telefon numarası da kendi ismi ile yazılı. Ortada sizce de garip durum yok mu ? Bunu nasıl açıklarsınız ?

CEVAP; Bu defter İbrahim Sezer’in ikametinden ele geçirilen fihristtir. Kriminal incelemesi İbrahim Sezer’e ait olmadığını söylemektedir. Ancak dosya kapsamında işlem yapılan birçok şüpheli şahısa ait kayıtlar bulunmaktadır. Ben bu defterin İbrahim Sezer’in hücresinde yer alan bir şüpheliye ait olduğunu düşünüyorum. Çünkü sözkonusu adres birçok şüpheliden gelen bilgi ve belgenin toplandığı bir yerdi. Ele geçen dijital verilerin bir çoğu da bu adreste ele geçti.

 
23-İstanbul’dan hiç çıkmayan uzman çavuş Halil Hanbal’ın iddianamede ve fezlekede 23 kez kurye olarak Ankara’ya gittiğinin tespit edildiği belirtiliyor. Ancak ortada böyle bir durum yok. Bu tespiti hangi verilere göre yaptınız ?
24-Uzman Çavuş Halil Hanbal bu soruşturmadan sonra TSK’dan uzaklaştırıldı. Geriye dönük olarak baktığınız da vicdanınız rahat mı ?

CEVAP(23-24);İddianamede ve fezlekede Uzman Çavuş Halil Hanbal’ın Ankara’ya 23 kez kurye olarak gittiği yer almamaktadır. İddianame ve fezlekenin incelenmesi halinde bu durum görülecektir.

Diğer taraftan, fuhuş dosyası kapsamında yapılan dinlemede İbrahim Sezer ile Halil Hanbal’ın aynı birimde  görev yapmamasına rağmen,aralarında mesleki ilişki dışında bir ilişkinin varlığı görülmüştür. Aramalarda elde edilen dijital verilerin labaratuar incelemelerinde diğer şüphelilerin oluşturduğu ve içeriği itibariyle konusu suç teşkil eden verilerin Halil Hanbal tarafından İbrahim Sezer’e ulaştırıldığını ortaya koyan sonuçlar tespit edilmiştir.. Dosyaların içeriğindeki yazışmalarda da bu verilerin Halil Hanbal tarafından intikal ettirileceği ve kuryelik yaptığını gösteren içerikler vardır. Ayrıca İbrahim SEZER’in adresinde bulunarak el konulan telefon fihristinde Halil Hanbal’ın kullandığı cep telefonu, “ Halil Hanbal(uzman) kry-0539926112” şeklinde kayıtlıdır.Burada sizin kastettiğiniz husus, savcılık ifadesi sürecinde Savcı’nın 23 defa kurye olarak Ankara’ya gitmiş olmasına dair soru yöneltmesinden kaynaklanmaktadır. Aramalarda beklenmedik bir şekilde çok fazla miktarda dijital veri ile karşılaşılmasından dolayı ciddi bir yoğun çalışma sürecine girilmiş, ortaya çıkan verilerin ne ifade ettiği anlaşılmaya çalışıldığı bir süreç yaşanmışır. İş planlaması fuhuş örgütü soruşturmasına göre yapılmışken, bir anda çok daha kapsamlı bir çalışmayı gerektiren bir durumla karşılaşılmıştır. Hazırlıksız yakalandığımız ve çok fazla iş gücü gerektiren bir çalışma ile karşı karşıya kalınmıştır. Böyle bir ortamda Halil Hanbal’ın kuryelik pozisyonununa dair ve bu amaçla kez Ankara’ya gittiğine dair   istihbari nitelikte elde edilen bilgiler nedeniyle Savcı ifade alırken bu durumu sorgulamıştır. Ancak Halil Hanbal ile ilgili olarak kuryelik faaliyetini ortaya koymaya yönelik çok fazla materyal bulunmasından dolayı, bu suçlamalar ele geçen bu verilere göre de  yapılmıştır. Sonuç itibariyle 23 kez Ankara’ya gitmiş olması meselesi teyit edilemediğinden iddianamede yer almamış,  ele geçen dijital verilerin içeriklerindeki hususlardan dolayı iddianamede şüpheli olarak yer almış ve yargılanmıştır.

Bu soruşurmada neredeyse tüm şüpheliler fuhuş örgütü kapsamında yapılan aramalarda ele geçendijital verilerin çözülüp incelenmesi sonucunda şüpheli olmuşlardır. Haklarında bu dosya kapsamında dinleme ve izleme tedbiri uygulanmamıştır. İbrahim Sezer ve beraberinde birkaç askeri personel fuhuş örgütü kapsamında takip edilmiş olmakla birlikte, bu takiplerde askeri casusluk suçunu ortaya koyan ciddi bir veri elde edilmemiştir. Dolayısıyla delillendirme tek boyutlu olmuştur. Bunun nedeni de fuhuş dosyasına çalışılırken yapılan aramalar sonucunda dijital verilerin elde edilmesiyle böyle bir yapının farkına varılmış olmasıdır. Bu dijital veriler labaratuar ortamında incelenmiş, verilerin hangi bilgisayarlarda hangi tarihlerde oluşturulduğu, en son kim tarafından kaydedildiği vs gibi veriler incelenerek raporlaştırılmıştır. Dijital veri incelemesinin sonuçları ve  dijital doyaların içeriğindelki yazışmalar, haber notları vs birlikte değerlendirilerek şüpheliler arasındaki suça yönelik ilişkiler ortaya konulmuştur. Bu tespitler iddianameye delil olarak girmiş, yargılama sonucunda da mahkeme bir sonuca varmıştır. Bu durumda benim vicdan azabı yaşamamı gerektiren hiçbir husus yoktur. Ancak sadece Halil Hanbal için değil, tüm şüpheliler için elbette ki üzüldüm. Sonuçta suç işledikleri anlaşılsa da hepsinin aileleri var, anne, baba, eş ve çocukları var. Bu insanlar da bu durumdan etkileniyorlar. Sadece bu soruşturmada değil, tüm soruşturmalarda şüphelilerin aileleri adına üzülmüşümdür.

 

 
25-Sehven olayları neden sizin görev yaptığınız birim de sıkça oldu? Tesadüf mü ?

CEVAP;Sevhen olaylarının görev yaptığım birimde çok olduğunu değil, küçük ve neticeye tesir etmeyen hataların kamuoyunda algı oluşturmaya yönelik köpürtülmesinden dolayı bu şekilde algılandığını düşünüyorum. Örneğin; İbrahim Sezer’in ifadesi sırasında dinleme kaydının çözüm tapesinde hatalı bir çözümlemeyle “Ben Vikaya uğrarım…eşmeye” şeklinde bir beyanda bulunduğu sorulan soru içeriğinde geçince şüpheli itiraz etmiş, itirazı üzerine kendisi ve avukatı huzurunda ses kaydı dinlenmiş, çözümün hatalı olduğu, Vika demediği, başka birinden bahsettiği anlaşılmış, bu yapılan itiraz ve huzurda ses dosyasının dinlenmesi ve yanlış çözüldüğünün anlaşılması ve düzeltilmesi işlemi ifade tutanağına geçirilmiştir. Şahsın tutuklanmasından uzun süre sonra medyada bu hata yüzünden tutuklandığı, uzun süredir bu nedenle cezaevinde bulunduğu yönünde haberler yapılmıştır. Halbu ki İbrahim Sezer,Askeri Casusluk Soruşturması’nda aleyhinde en fazla delil elde edilen şüphelidir. Dijital verilerin labaratuar incelemesinde delillerin çok büyük oranda O’nunla ilişkili olduğunuortaya koyan sonuçlar elde edilmiştir.Görevlilerimiz bu olaydan dolayı hem adli hem idari olarak soruşturulmuş ve yargılanmışlardır. Geçtiğimiz günlerde de berat etmişlerdir. Mahkeme kararının gerekçesini de açıklamış ve gerekçeli kararında her ne kadar tapede hatalı yazılmış olsa bile ses dosyalarının da mahkemedeki dosya içerisinde bulunduğunu,yapılan bu hatanın şüpheli aleyhine bir sonuç doğurmadığını, hakimlerin bile karar yazarken bu türden hatalar yapabildiklerini, öküzün altında buzağı aranmaması gerektiğini belirterek beraat kararı verdiklerini belirtmişlerdir.Görevli olduğum dönemde planlı operasyonlar açısından en fazla soruşturma yapan birimlerden birisidir. Kapasitemizi zorlayarak yürüttüğümüz bu soruşturma süreçlerindeki belirttiğim hataların anlaşılabilir olduğunu değerlendirmekle birlikte takdiri kamuoyuna bırakıyorum.
26-Twetterda yaptğınız açıklamalarda büyük bir suç örgütü ortaya çıkardığınıza mealen sözler sarfettiniz. Askeriye de oluştuğunu iddia ettiğiniz bu büyük suç örgütünden Genelkurmay’ın ve MİT’in haberdar olmamasını neye bağlıyorsunuz? Nasıl açıklıyorsunuz ?

CEVAP;Genelkurmay’a ve MİT’e de bu tür ihbarlar gidiyordur. Ancak soruşturmalar kamuoyuna yansıdığında, ilgili konularla dair ihbarlar da soruşturmayı yapan birime daha yoğun olarak yapılmaktadır. Örneğin Gölcük’te bulunan Donanma Komutanlığı’nda görevli bazı askerlerin de soruşturulduğu Askeri Casusluk Soruşturması’nın Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından yapıldığı kamuoyunda duyulduğu süreçte, Şubemize Gölcük Donanma’daki İstihbarat biriminde bulunan belgelerle ilgili ihbar gönderilmiştir. Kanaatimce bu ihbarın bize gelişini yaptığımız soruşturma tetiklemiştir. Genelkurmay’ın uzmanlık alanı suç soruşturması değildir. Askerliğe dair konularda gayet başarılı işler ortaya koymaktadırlar. Bu nedenle Genelkurmay’ın bu olayları kollukça yürütülen soruşturmalar derecesinde deşifre edemiyor olması anlaşılan bir durumdur. MİT’ e gelince, 21 yıllık meslek hayatımın 15 yılı Organize Suçlar alanında geçti,meslek hayatım boyunca MİT tarafından aydınlatılmış hiçbir konuya şahit olmadım. Ülkede vesayetin geriletilmesine katkı sunduğunu değerlendirdiğimiz Ergenekon, Balyoz vs gibi soruşturmalar sürecinde MİT’in bu soruşturmalara dair en küçük bir katkısını görmedim. Kanaatimce verimlilik ve fayda açısından ciddi olarak MİT’in gözden geçirilmesi gerekmektedir.

 
27-Yurtdışından gelen ihbarların gerçek olup olmadığının sorgulamasını yaptınız mı ? İhbarlar konusuna yaklaşımınız genel olarak nasıl oluyordu ?

CEVAP;Yurt dışından ihbar gönderilmesinin, ihbarcının kimliğini gizlemeye yönelik yapıtığı bir uygulama olduğunu değerlendiriyorum. Sonuçta yapılan ihbar teyit edildiğinde soruşturma dosyasına girmektedir. İhbarın yapıldığı kaynağı sorgulamaya yarayacak verileri de gizlemek hukuken mümkün değildir. İhbar edilenlerin niteliği göz önüne alındığında, ihbarcının kendisinin deşifre olacağı bilgilerin ihbar tutanağına yansımasını engellemek adına bu tarz uygulamalar yapması da anlaşılabilir bir durumdur.Gelen ihbarların öncelikle kim tarafından gönderildiği, ihbarcının kimliği ve daha önce ihbar gönderip göndermediği konularına bakılır. Daha sonra ise içeriğine bakılır ve buna göre işlem tesis edilir. İhbarcının kimliğini belirleyerek kendisinden daha ayrıntılı bilgi almak adına ulaşılması da bu gibi durumlarda mümkün olmamaktadır. Gelen ihbarların araştırılıp doğruluğunun teyit edilmesi ve neticesinin Cumhuriyet Savcılığı’na bildirilmesi yasal bir zorunluluktur. Burada da soruşturma kapsamında gelen ihbarlar içerik olarak ciddi bulunmuş ve üst yazılar ile ilgili savcılığa bildirilmiştir. Yapılan soruşturma sonucunda da ihbarların büyük bir kısmının doğru olduğu görülmüştür. Zaten ciddi bulunmayan ihbarlar gerekli araştırmalar yapılıp savcılığa bildirildikten sonra dosyasına kaldırılmaktadır. Ayrıca, mevzuatta yurt dışından gelen ihbarların değerlendirilmeye alınmayacağına dair bir hüküm bulunmamaktadır.

 
28-Emniyetin yasa dışı dinlemeler sonunda elde ettiği bilgilerle kendi kendine ihbar mekanizması yarattığı ve bu ihbarları aslında bir takım polis memurlarının yaptığına dair söylentiler var. Siz de bunları duydunuz mu ? Böyle bir şeye tanık oldunuz mu ? Sizler de bu yöntemi kullandınız mı ?

CEVAP;: Gazeteci olarak konjonktür gözetmeden, doğruluğuna inandığınız tüm konularda cesurca haberler yapmanız durumunda size bilgi ve belge yağdığını görürsünüz. Toplumda Emniyete güvenin gelişmesine paralel olarak da ihbar mekanizmasının daha etkili olarak işlediğini gördük.Emniyetin yaptığı dinlemelerin tamamı ilgili mahkemelerden alınan kararlar son bize de çok miktarda ihbar geliyordu. Ülkede hiç kimsenin üzerine gidemeyeceği yönünde ön yargılar olan suçlar ve imtiyazlı olduğu değerlendirilen alanlarda soruşturma yapmaya kalktığınızda hiç tanımadığınız kişlerden ihbar yoluyla çok nitelikli bilgilerin intikal etmesi yaşadığımız bir durumdur. Ergenekon, Balyoz, Askeri casusluk gibi soruşturmalarda karşılaştığımız en önemli direnç kaynaklarından birisi de soruşturmaları ve soruşturma birimlerini itibarsızlaştırmaya yönelik hiçbir veriye dayanmayan iddialar öne sürülmesi olmuştur. Toplumda oluşan kutuplaşmadan kaynaklı da toplumdaki farklı kesimler soruşturma süreçlerine objektif yaklaşmamışlar, kendi perspektiflerine uygun olarak öne sürülen iddiaları sahiplenme tavrı göstermişlerdir. Hiçbir gerçekliği olmayan bu türden iddiaların toplumda alıcısının da olması yerleşik bir algının oluşmasına katkı sunmuştur. Bu gibi durumlar, soruşturmalar sürecinde ve sonrasında yaşadığımız bir talihsizliktir maalesef.Sorunuzda beyan ettiğiniz duruma şahit olmadım. Olsam zaten buna asla itibar etmez, gereğini de yapardım.

 
29-Askeri Casusluk soruşturmasının şüphelilerinden TÜBİTAK çalışanı Yunan asıllı Birdem Amastopolus’un evi neden aranmadı ? Neden gözaltına alınma işlemi yapılmadı ? Sizce bu kişinin örgütteki konumu neydi ?

CEVAP;Bu soruşturmada delillerin tamamı aramalarda elde edilen verilerdir. Fuhuş operasyonu sürecinde fuhuş yabancı kadınlara zorla fuhuş yaptıran örgüt yöneticileriyle koordineli olarak aynı suçları işleyen birkaç askesi personel hakkında da dinleme tedbiri uygulananmış, kısa süreli bu takiplerde askeri casusluk konularına dair bir faaliyet görülmemiştir. Ancak şüphelilerle ilgili yapılan aramalarda el konulan dijital materyallerin incelenmesinden sonra bu soruşturma başlamıştır. Dijital delillerin tamamının da kriptolu olduğu görüldüğünden kriptolarını çözmeye yönelik çalışmalar uzun zaman almıştır. Kaldı ki  dijital verilerin ancak yarıdan daha az kısmının kriptoları çözülebilmiştir. Operasyonun üzerinden bir miktar zaman geçtikten sonra dijital veriler içerisinde kendileri aleyhine deliller tespit edilen şüphelilerle ilgili aramaların sonuç vermeyebileceği yönünde Soruşturma Savcısı ile yapılan müzakerelerde değerlendirmeler olmuştur. Tübitak çalışanı Birdem Çetinkaya (Amostopolus) hakkında deliller çok fazla değildi. Dosya kapsamında ismi geçen bir çok şüpheliyleilgili arama işlemi uygulanmamış ve gözaltı işlemi yapılmamıştır. Bu kişileri sadece soruşturma savcısı  ifadeye çağırmış, bir kısmı hakkında iddianame düzenlenmiş, diğerleri hakkında ise takipsizlik kararı vermiştir. Bu tür işlemler yapılırken gerek kolluk birimleri gerekse cumhuriyet savcıları tarafından her bir kişi ile ilgili delil durumu değerlendirmesi yapılır ve bunun sonucuna göre ilgili tedbirlere başvurulur. Burada da yapılan delil değerlendirmesinin sonucu böyle bir uygulama yapılmıştır. Soruşturma süreci sonunda da şahısla ilgili  örgüte yardım ve yataklık yapmaktan iddianame düzenlenmiştir.

 

30-Birden Amastopolus’un avukatının o dönem birlikte görev yaptığınız Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nden sorumlu Mutlu Ekizoğlu’Nun da avukatı olan Cemalettin Mutlu’Nun avukatlığını yapıyor olması normal mi ? Cemalettin Mutlu sizin de avukatınız mı ?

CEVAP;Cemalettin Mutlu mesleki ehliyetini ve insani vasıflarını çok takdir ettiğim bir avukattır. Kendisine bir dönem ben de vekalet verdim. Ancak 17 aralık 2013 tarihine kadar adli veya idari olarak soruşturulduğum ve yargılandığım bir dava olmadı. Dolayısıyla o dönemde avukat ihtiyacım olmadı. !7 Aralık 2013’ten sonra başlayan süreçte başka bir avukatla anlaşmam üzerine vekilliğimden ayrılmıştır. Avukatlık profesyonel bir meslektir. Bir avukatın kimlerin savunmasına gireceği tamamen kendi kişisel tercihidir. Kaldı ki Cemalettin Mutlu’nun mesleğini icra ederken ilişkilerini suiistimal ettiğine dair hiç kimse bir şey öne süremez. İşinin gerektirdiği profesyonelliğe ve ahlaki değerlere fazlasıyla sahip bir kişidir. Dolayısıyla Birden Hanım’ın vekaletini almış olmasının hiç de garipsenecek bir durum olduğunu düşünmüyorum.Ayrıca Cemalettin Mutlu’nun Birden Hanım’ın avukatı olduğunu sizin sorunuz üzerine fatkettim. Mutlu Ekizoğlu’nun da bunu bildiğini sanmıyorum.
31- Ergenekon, Şike, Askeri Casusluk gibi bir çok önemli soruşturmayı yürüttünüz. Geriye dönük olarak baktığınızda tüm bu soruşturmalarda sizin de kafanıza takılan, eksik ya da hatalı yaptığınıza inandığınız şeyler var mı ? Varsa bunlar neler ? Vicdanınız rahat mı ?

CEVAP;Bahsettiğiniz soruşturmalar ülkede oluşan vesayet sisteminin geriletilmesi ve ülkenin demokratikleşme süreçlerinin önünün açılmasına yönelik önemli etkileri olmuş soruşturmalardır. Bu soruşturmalarda görev almak benim ve mahiyetimde çalışan personel için bir onurdur.  Bu sürece katkı sunma şansı yakalamış birisi olarak kendimi şanslı hissediyorum ve iç dünyamda vicdan huzuru yaşıyorum. Geriye dönüp baktığımda vicdan azabı yaşayacağım bir durum görmüyorum. Bizler insanız ve beşeriyetin getirdiği eksiklik ve zayıflıklara malülüz. Ancak soruşturmalar sürecinde elimizden gelenin en iyisini yapma gayreti içerisinde olduk. İyi niyetle çaba gösterdik. Şunu da belirtmeliyim ki kolluk olarak bizler soruşturmada delil elde etmeye yönelik çalışırız. Toplayabildiğimiz deliller ilk olarak savcının süzgecinden geçer. Daha sonra bazı deliller labaratuar ortamında incelenir. Bu da delillerin değerlendirildiği mekanizmalardan birisidir. Soruşturma bittikten sonra yargılama sürecinde hakimlerin süzgecinden geçer. Karar aşamasından sonra da üst yargı birimleri değerlendirirler. Bu arada savunmanın da delillerle ilgili öne sürdüğü değerlendirmeler yargı sistematiğinde denetim mekanizmasının unsurlarından biridir. Sonuç itibariyle yargı sürecinde bir çok aşamada delilleri eleyerek nihayi karar aşamasına gelinir. Bu aşamalarda bizim çalışmalarımızda imkanların kısıtlılığından ya da şahsi kusurumuzdan kaynaklı hatalar olması halinde bile bunların telafi edildiği bir süreç yaşanmaktadır. Ancak neden daha fazla delil elde edemedik diye kendimi sorguladığım süreçler elbette ki olmuştur.

KAYNAK: GRİHAT

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş