NTV Muhabiri Can Ertuna, Yavuz Oymak’a Konuştu

0 Yorum
DÜNYADA EN KANLI, EN SICAK ÇATIŞMALARIN İÇİNE GİRİYOR.
ÖLÜMLE DANS EDİYOR.
KURŞUNUN ADRES SORMADIĞI COĞRAFYALARDA; ELİNDE MİKROFONLA YÖNÜNÜ ARIYOR.
DÜNYA TARİHİNE DAMGA VURMUŞ BİRÇOK KRİTİK GELİŞMENİN BİZZAT TANIĞI.
MÜTHİŞ BİR ENTELEKTÜEL… BİLGİ BİRİKİMİ TARTIŞILMAZ.
SAVAŞIN ORTASINDA ‘SAKİN’ KALABİLEN ENDER MUHABİRLERDEN BİRİ.
SESSİZ AMA BİR O KADAR DA DERİN GAZETECİ; NTV MUHABİRİ CAN ERTUNA; SORULARIMIZI AÇIK YÜREKLİLİKLE CEVAPLADI…
Neden savaş muhabiri oldunuz? ‘’Deli misiniz?’’
Bu soruyu ailem ve yakın arkadaşlarım da yöneltti zaman zaman, duyunca gülümsüyor haliyle insan.
Açıkçası bir tıbbi rapora dayanarak söylemiyorum ama değilim sanırım.
Sadece meraklıyım diyebilirim.
Habercilik mesleğini de hep bu merak duygusuyla yapıyorum.
Yaşananları öğrenmek ve daha sonra aktarmak tutkusuyla.
Savaş bölgelerine, özellikle de sıcak çatışmanın yaşandığı bölgelere çok sayıda haberci gitmiyor ya da gönderilmiyor.
İşte bu yüzden oralarda neler yaşandığını anlamanın en iyi yolu bizzat orada bulunmak.
Savaşlar olmasa; savaş muhabirleri ‘’aç mı kalır?’’

Aslında Türkiye’de savaş muhabiri diye bir muhabir türü yok Batı’dakinden farklı olarak.
 “Savaşa da giden” muhabirler var. Ben de onlardan biriyim.
Savaş ve çatışma haberciliği iş rutinimizin sadece bir bölümü, onun dışında siz de biliyorsunuz ki birçok alanda haber takip ediyoruz.
Ayrıca savaş ve çatışma takip eden muhabirler ne yazık ki Türkiye’de aç kalmaz sizin deyiminizle.
90’lı yılları hatırlayın, Gazi olaylarını, hatta Gezi sürecini…
Muhabirlerin Türkiye’nin kentlerindeki toplumsal olaylarda da yüzde yüz can güvenliği var diyebilir miyiz?

Riskli bölgelerde en çok neyden korkuyorsunuz? Aşırı stresle nasıl baş ediyorsunuz?

Elbette ölmekten ya da yaralanmaktan korkuyor insan.
Sadece kendi adınıza değil, ekip arkadaşınızın varsa rehber, çevirmen ya da şoförünüzün sağlığı için de endişe ediyorsunuz.
Ayrıca çok özel bir yerde özel bir “iş” çektiyseniz, onu merkeze ulaştırma kaygısı da taşırsınız.
Stresle başetmenin en önemli aracı da işinize konsantre olmaktır bence.
Böylece daha az korkar, endişe duyarsınız.
Ruh sağlığınızı yitirmemeniz için gerekli dozda bir “yabancılaşmayı” sağlar bu size.
 
 
Şehir merkezinde tel örgülerin önünde canlı yayın yapıp; sanki çatışmanın ortasındaymış gibi anlattınız mı hiç? Bunu yapanlar var zira!
Açıkçası bunu yapanlar var, hatta daha neler neler yapılıyor ama bu ayrıntılara girmeyelim.
Genel ilke olarak tam tersine sükûnetimi korumaya çalışıyorum.
Çatışma anlarında zaten izleyicileriniz de provoke olmuş bir halde izlerler televizyonu yangına körükle gitmeye gerek yok.
Yaşananı en sakin dille, çarpıtmadan anlatmaya çalışırım.
Tabii bazen heyecana kendimi kaptırdığım da olur, sonra bu yayınları izleyip kızarım kendimi, daha sakin olamaz mıydım diye.

Anadolu Ajansı sertifika programıyla; savaş muhabiri yetiştiriyor. Bu iş sertifikayla olur mu?

Bu ve benzeri temel eğitimlerin önemi büyük.
Çok önemli temel bilgiler veriliyor ama bu bir kereye has bir uygulama olmamalı.
Her konuda olduğu gibi bu alanda da insan zamanla pratiğini yitiriyor.
Bu bölgelere gönderilen haberciler senede bir kez 1 hafta, ilk yardım, zor koşullarda hayatta kalma vs. gibi eğitimlerden geçirilmeli.
Ve elbette hiçbir eğitim alanda yaşananın yerini tutmuyor.
Bu nedenle bu bölgelere deneyimli isimlerin gönderilmesi çok ama çok önemli.

Savaş muhabiri nasıl olunur?

Açıkçası olması gerekenle, olan arasında büyük bir ayrım var Türkiye’de.
Olması gereken böylesi zorlu görevler için istekli, fiziksel ve psikolojik yeterliliğe sahip kişilerin seçilerek, gerekli eğitimlerden geçirilerek yanlarında güvenlik uzmanlarıyla alana yollanması.
Ancak genellikle Türkiye’de birçok kuruluş bir kriz anında “el altında” kim varsa onu yolluyor ve o kişi zamanla gide – gele bu konuda “pişiyor”.

Yaptığınız iş gereği; ‘’ölümün kıyısı’’ sizin için neresi? Haber peşindeyken; ‘’öleceğim, buraya kadarmış’’ dediğiniz bir olayı paylaşır mısınız?

Bir değil, birden çok anım var.
En kötüsü sanırım Suriye’de Halep’teki çatışmaları izlediğim 2012 yazıydı.
Selahattin mahallesinde en ön cephede iki ucunu keskin nişancıların tuttuğu bir sokakta bir gün bir gece mahsur kaldık.
Gece tepemize top mermileri yağıyor, gündüz keskin nişancılar üzerimize taciz ateşi açıyordu.
En son tank birliği de yakınımıza gelince büyük risk alıp bölgeyi terk etmeye karar verdik ve şanslıyız ki yara almadan kurtulduk.
Bunun dışında Gazze’de çevremize düşen bombalar, Akçakale’de 100 metre ötemizde patlayan havan mermisi, Libya’da kulağımızı sıyıran kurşunlar da oldu.
Ekranda ‘’çok fazla sakin’’ olduğunuzu düşünenler var. Ne dersiniz?
Galiba öyleyim. Hatta bazen bir bölgede tek muhabir olunca bazı prime – time kanalları haber merkezimizden izin alarak bağlantı yapıyor.
Editörleri yayın öncesi “acaba biraz daha heyecanlı anlatamaz mısın?” diye soruyor.
Ama insan sahip olmadığı üslubu üzerinde taşıyamaz sanırım.
Suriye’de savaşın ortasından gelip, ertesi gün İstanbul’da domates haberi yapmak sizi nasıl etkiliyor?
Bir süredir domates haberi yapmıyorum neyseki ama bu hiç yapmayacağım anlamına da gelmez tabii.
Bırakın domates haberini, herha
ngi bir haber yapmak bile çok zor olabiliyor bazen.
İnsan savaştan çıkınca “normal” hayata kısa sürede uyum sağlayamayabiliyor.
En beğendiğiniz savaş muhabirleri kimlerdir?
Türklerden elbette bu işin standardını oluşturan isimlerden Coşkun Aral sanırım ilk sırada.
Eski NTV çalışanı Nevin Sungur bir kadın savaş muhabiri olarak örnek alınacak işlere imza atan bir isimdir.
Son dönemde çok sayıda arkadaşımız çok tehlikeli bölgelerde önemli işlere imza attı.
Çok iyi foto muhabirleri, ajans muhabir ve kameramanları var.
Ama ne yazık ki ekran önünde olmayanlar çoğunlukla gölgede kalıyor.
Tek cevap hakkınız var: Haberi herkesten önce vermek mi yoksa en doğruyu vermek mi mesele?
Doğruyu vermek.
Evli misiniz? Aileniz nasıl bakıyor sizin bu ‘’bıçak sırtı’’ meslek hayatınıza?
Bekârım ama ailem, akrabalarım ve kız arkadaşlarımın ömründen ömür gitti geçen yıllarda sanırım.
Yine de benim bu işi sevdiğimi bildiklerinden bağırlarına taş basıp dayanmaya çalıştılar -çalışıyorlar
 
Meslekte tatmin noktanız neresi? Dünyada en çok kiminle röportaj yapmak istiyorsunuz?
Tamin noktası illa önemli biriyle röportaj yapmak değl.
Özgürce haber yapabildiğim her noktada tatmin olurum ben.
Spiker, reji ya da yönetmen tarafından canlı yayın öncesi savaşın orta yerinde dakikalarca bekletilmeye karşı tavrınız ne olur?
Birkaç kez “bulunduğumuz yer tehlikeli, birazdan burayı terk etmek zorunda kalabiliriz, o yüzden acele eder misiniz?” dediğim oldu.
En vahşi savaş bölgeleri mi başınızı döndürüyor yoksa Türkiye’nin inanılmaz hızlı değişen gündemi mi?
Artık her ikisi de yormaya başladı sanırım:
Çok fazla ölüm, yıkım, sefalet gördüm ve yoruldum.
Aynı şekilde, Türkiye’deki sonu belirsiz gerilimlerin hepimizin hayatlarını gasp ettiğini düşünüyorum.
Sadece haberciler değil, haber okuyan ve izleyenlerde de umutsuzluk ve yaşama sevincinin eksilmesi gibi belirtiler gözlemliyorum.
Kadın cinayetleri son bulmayacak mı?
Mevcut kültür seviyesi ve buna bağlı olarak eğitim seviyesi yükselmedikçe, kadınlara karşı ayrımcı söylem terkedilmedikçe, yürürlükte olan yasalar kararlılıkla uygulanmadıkça son bulacağını sanmıyorum, tam tersine artmasından endişeliyim.
‘’Savaşma seviş’’  sözünü dinlemeyip, neden savaşıyor insanlar? 
Birinde sevginin yokluğu, diğerinde varlığı aslolan sanırım.
Ama işin felsefi boyutunu bir kenara bırakınca mevcut küresel düzen değişmediği sürece ne yazık ki çok sayıda insan sevişemeden ya da sevişmelere doyamadan göçüp gidecek gibi gözüküyor hayattan.
Yavuz Oymak 08.04.2015

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş