Terzi Yamağı Barbaros Şansal

0 Yorum

Savash PORGHAM 13.05.2014

VİVAHİBA

Terzi Yamağı Barbaros Şansal, şüphesiz Türkiye’de moda dünyasının renkli simalarından biri, belki de en renklisi… Bugüne dek çok eleştirildi, sivri çıkışlarıyla olay oldu, tehdit edildi, darp edildi ve alıkonuldu. Aktivist duruşundan dolayı onu pek çok toplumsal eylemde en ön sıralarda görmek mümkün. Özellikle Gezi süreci öncesi ve sonrası sergilediği tavırla pek çok grubun hedefi haline gelirken birçoklarının da sempatisini kazandı. Sosyal medya üzerinden en çok nefret söylemi ve hakarete maruz kalan ünlülerin başında geliyor. Barbaros Şansal bu hakaretler için şöyle konuşuyor:

“Bana twitter üzerinden hakaret edenleri retweet etmek hoşuma gidiyor çünkü benim fanlarım onlara ağızlarının payını veriyorlar. Bana belden aşağı, eşcinsellik üzerinden vuruyorlar fakat bunu yapan insanlarla bir şekilde karşı karşıya geldiğimde benimle yatmak istiyorlar. Bu hakaretleri gözardı etmiyorum ama umursamıyorum. ”

Barbaros Şansal, daha çok eşcinsel ve ateist modacı kimliğiyle tanınsa da, göz dolduran bir akademik hayatı ve kişisel eğitim süreci var. Eski Sinematek Salonunda Türkiye’nin ilk moda eğitim stüdyosunu kurmuş olması, muntazam Türkçe’sinin yanı sıra, İngilizce, Almanca, Fransızca ve İtalyanca dillerine hakimiyeti, yayınlanmış eserleri, uluslararası çapta tanınması ve daha pek çok yönü O’nu ötekileştirmek adına görmezden geliniyor.

Barbaros Şansal’ın eğlenceli kişiliği, sıcak tavrı ve hoşsohbetiyle ilgili daha önce çok şey duymuştum ama karşılıklı oturup sohbet edince anladım ki az bile söylemişler. “Barbaros Bey” diye söze başladığımda, “Beyi, ağayı, haşmetmeap sözlerini bırak” dedi. Sonra ekledi: “Kendine muhafazakar diyen bazı insanlar söylediklerimden rahatsız oluyor. Ben onlardan daha muhafazakarım da ondan. Ben cinselliğimi, felsefemi, sosyolojik görüşümü ve sanatımı muhafaza edebiliyorum. Bu insanlar kimliksiz oldukları için başka yererde asalet arıyorlar.”

Türkiye’nin siyasi iklimini sordum, “Devlet fildir, onunla yatağa girilmez. Zevkini yapar, yorgun düşer. Uykusunda döner, ezer ve geçer. Sol siyaset yapar, sağ ise ticaret” dedi. Çok ses getiren kaçırılma olayını sordum, “Ben kaçırılmadım, alıkonuldum. Eğer infial çıkmasaydı belki de beni gömeceklerdi” dedi. Askerliğe neden alınmadığını sordum, “TSK ve Barzani arasında dönen bir şeylerin farkına varınca beni silah altına almak istediler. Bana hasta raporu verdiler ama ben hasta değildim, hastalıklı olan onların zihniyetiydi” dedi.

Türkiye’deki moda hayatına yönelik de ilginç tespitleri var Barbaros Şansal’ın: “Heteroseksüeller modada başarılı olamaz çünkü çift cinsiyetli bir zeka taşımak zorundasınız. Ben, hayallerimde kaybettiğim, içimde olan, bulmaya ya da sahip olmaya çalıştığım kadınları çizip, biçip ve nakde çeviriyorum.” Ateist misiniz soruma ise ” Ben Elmalı’nın mealinden tut Gnostik İncil’e, Magdalenalı Meryem’den Tevrat’a, Ölü Deniz Parşömenlerinden Yemen yazıtlarına, Mesnevi dahil tüm dini eserleri eğitim hayatım boyunca elimden geldiği kadar okudum. İman eden, inanan ve ibadet eden herkese saygılıyım” yanıtını aldım.

AKP’li çalışanlarını kovacağına dair attığı ve ortalığı karıştıran o tweetini de sordum kendisine. Şansal’ın yanıtı “Suriyelileri çalıştırdığımda, engellilere iş verip onları hayata bağladığımda kimse bundan söz etmiyor. Ben işverenim ve dilediğimi tazminat karşılığı çıkarırm. Zaten bir kişiden şüpheleniyordum. O da Kur’an’a el basarak AKP’li olmadığına dair yemin etti” şeklindeydi. Darağacında solan üç fidan ve defilede onları boynundaki urganla anması konusunda da, “Hepsi memleketlerinin halkı için mücadele vermiş insanlardı ve yok yere canları alındı. Bu ülkede düşünmen özgür ama düşünceni ifade etmek yasak” ifadelerini kullandı.

Barbaros Şansal’a pek çok konuda sorular sordum ve hepsine açık yüreklilikle, cesurca verilen yanıtlar aldım. Gelin, Barbaros Şansal’ın kendine has üslubuyla yaptığı çarpıcı tespitlerini onun perspektifinden anlamlandırmaya çalışalım.

-Dünya Kültüründe Türk Sempozyumuna katılımınız Konya Selçuk Üniversitesi yönetimi tarafından reddedildi ama sonra çark etmek zorunda kaldılar. Neden sizi orada istemediler?

Barbaros Şansal: Ben 2009’da bir söyleşi için Selçuk Üniversitesine gitmiştim. Bana “Buraya gelirsen seni ülküceler kesecek, İslamcılar dövecek” demişlerdi. Ama salondan ülkücülerin omuzlarında çıkmıştım. Daha sonra aynı üniversitede başka bir söyleşim için büyük bir salon istendi ancak rektör reddetti. Çarşamba günü Türkiye’de ilk kez yapılacak Dünya Kültüründe Türk Sempozyumunda, 9 Eylül Üniversitesindeki hoca arkadaşlarım bana “Biz seni istiyoruz ama rektör biraz sıkıntı çıkarıyor. Biz seni listeye konuk olarak yazalım” dediler. Ben de olur dedim. Sonra, sempozyum sonunda yayınlanacak bildiride yazımın nasıl olacağını sordular. Ben de yazı yazmayacağımı, Osmanlı hamam kültürü üzerine bir koleksiyonla sunum yapacağımı söyledim. Geri adım atmak zorunda kaldılar çünkü yabancı üniversiteler ve katılımcılar benim olmamı istediler. Dolayısıyla Selçuk Üniversitesine gideceğim.

Yasaklı olduğum üniversiteler var. Örneğin; Haliç Üniversitesinde yasaklıyım. Bir ihtimalle Bilgi Üniversitesinde yasaklıyım. Bunların dışında, bugüne dek 50 üniversitede çeşitli çalışmalar kapsamında bulundum. Geçenlerde Kocaeli Üniversitesinde yapılan 7. Ulusal İç Mimarlık Öğrenci buluşmasındaydım. Rektör izin vermediğinden oturumu SEKA’nın çayırında yaptık. Mobilya İhracatçıları Birliği başkanı konuşma yaptı. Çocuk kakası rengi pabuçlarından tanırım ben onları. “Kaç kişi İstanbul’daki mobilya fuarına gitti?” diye sordu ve çocuklardan epeyce el kaldıran da oldu. Sonra çocuklara kızarak “Neden gitmediniz, ben İstanbul’dan İzmit’e arabamla 1.5 saatte kolaylıkla geldim” dedi. Ben de el kaldırarak, “Bu çocukların değil arabası, otobüse binecek parası bile yok. Ne biçim konuşuyorsunuz?” dedim. O da beni dinlemeden gitti.

-Geçtiğimiz yıl Twitter üzerinden size yönelik hakaret tweetlerini incelemiş ve Londra Açık Gazetede bir yazı kaleme almıştım. Türkiye’de sosyal medya üzerinden en fazla nefret söylemine maruz kalan ünlülerin başında geliyorsunuz. Sizce bunun sebepleri nelerdir?

Barbaros Şansal: Hiç birini dikkate alıp dava açmadım bile. Bu hakaretler beni sadece cilalar, zımparalayamaz. Ben Sansaryan’da yattığım zaman “Burada Allah yok, Peygamber tatilde” yazıyordu. Zührevi’ye aldıklarında saçımız tıraşlandı, Eskişehir trenine koyulduk. Her gece dayak yedik, işkence gördük ve tecavüze uğradık. Ben 9 yıl sürgün yaşadım bu ülkede ve kaçak/mülteci olduğum için bir arkadaşımın doğum kağıdıyla okumak zorunda kaldım Londra’da. Bu nefret söyleminin altında aslında kendi içlerindeki yüzleşemedikleri gizlilikler var. Bana belden aşağı, eşcinsellik üzerinden vuruyorlar fakat bunu yapan insanlarla bir şekilde karşı karşıya geldiğimde benimle yatmak istiyorlar. Türkiye’de ne kadar eşcinsel olduğunu bilmek için, nereye giderseniz gidin geceleri belediye parklarına bakmanız yeterlidir. O karanlıkta o saatte orada oturan adamlar birbirinden zeytinyağlı ayşe kadın tarifi almıyorlar. Türkiye cumhuriyeti, eşcinselliğin çok yaygın olduğu, fakat tabuların, önyargıların baskın olduğu bir ülkedir. Özellikle de son 20 yılda. Çünkü 70’li yıllar öncesi Türkiye’de eşcinsellikle ilgili bir sorun yoktu. Daha sonra 80’ler sonrasındaki jakobenizm ve faşizm ve son iktidarın hedef göstermeleri söz konusu. Eşcinsellik bir gerçekliktir çünkü eğer bu ülkenin en büyük yıldızları Zeki Müren ve Bülent Ersoy’sa, bu konuyu konuşmak bile istemiyorum. Eğer onları alkışlayanlar bana hakaret ediyorlarsa, çift cinsiyetli karakterlerinden, ötekileştirmelerinden dolayıdır. Üzerinde aslında hiç durmuyorum.

Bana twiiter üzerinden hakaret edenleri retweet etmek hoşuma gidiyor çünkü benim fanlarım onlara ağızlarının payını veriyorlar. Hakaret tweetlerini favorilerime ekleyip retweet yapınca karşı taraf önce şaşırıyor. Sonra onları engelliyorum ve sinirimi bozabilecek yazılarını zaten görmüyorum. Ama onlara yazılanları görünce çok eğleniyorum. Bizleri elitist, yüksek burjuva olmakla eleştiriyorlar ama bakıyorum hepsi yalı, dört çeker araba, Burberry eşarp, Chanel çanta peşindeler. Nicelikte kalmış ve niteliğini kaybetmiş zengin AKP seçmenleri varoşlarda değil lüks semtlerde yaşıyorlar. Sonra da onların kızları güvenlik görevlileriyle garajda birlikteyken güvenlik kameralarına yakalanıyorlar. Bu insanlar birileri tarafından nefretle doldurulmuşlar. Yani, devlet fildir, onunla yatağa girilmez. Zevkini yapar, yorgun düşer. Uykusunda döner, ezer ve geçer. Bu hakaretler benim için madalyadır. Uyuşturucu ve kadın satanları iyi görüyorlar ama beni eşcinsel bir ateist olduğum için hedef tahtasına koyuyorlar. Oysaki ben sadece elbise satıyorum.

-Size sosyal medya üzerinden hakaret edenlerin profilleri incelendiğinde, genellikle dini motifli kişilerin ağır homofobik tepkilerini görüyoruz. Söylemleriniz neden kendini muhafazakar olarak tanımlayan bazı kişileri bu denli tahrik ediyor sizce?

Barbaros Şansal: Ben onlardan daha muhafazakarım da ondan. Ben cinselliğimi, felsefemi, sosyolojik görüşümü ve sanatımı muhafaza edebiliyorum. Bu insanlar kimliksiz oldukları için başka yererde asalet arıyorlar. Kanadalı bir gazeteyle bunu yeni konuştuk. Ben Elmalı’nın mealinden tut Gnostik İncil’e, Magdalenalı Meryem’den Tevrat’a, Ölü Deniz Parşömenlerinden Yemen yazıtlarına, Mesnevi dahil tüm dini eserleri eğitim hayatım boyunca elimden geldiği kadar okudum. İman eden, inanan ve ibadet eden herkese saygılıyım. Ben kiliseye şapkayla girmem, camiye şortla girmem, Müslümanların inancına göre abdestli değilsem camiye girmem. Sanırım bu rahatsızlık ve kıskançlık benim gösterdiğim saygıdan kaynaklanıyor. Biz Yıldırım(Mayruk) beyle 25 yıldır birlikte çalışıp yaşıyoruz. Kendisi 30 gün oruç tutan, mümin bir Müslüman. O, iftarını yaptıktan sonra ben viskimi içerim ve kadehimle onun iftar masasına oturmam. O da, ben içki içiyorsam Kur’anı açıp bana dinletmeye çalışmaz. Herkes kendi sahasında özgürlük sınırlarını bilirse zaten bir sorun olmaz. Biri bana küfür etmiş, ya da Başbakan laf söylemiş… Bunlar benim için kaale alınacak konular değil. Benim bir sanatım var. Eğer yaptığım bir elbiseye hatadan dolayı eleştiri gelirse çok üzülebilirim. Ama insanoğlu iki delikli bir silindire benzer; ağzından laf yerine bok, kıçından bok yerine laf üretebilir. Onların ne söylediğini gözardı etmesem de beni hiç ilgilendirmiyor. Onlar benim karşıma geldiklerinde benim ısmarladığım yemeği yerler, benim yatağıma girerler ve benim yaşadığım hayatı yaşamak isterler. Kedi uzanamadığı ciğere mundar der. Ben duygu ve inançsızlıklarımı kimseye empoze etmeye çalışmıyorum ama onlar bunu yapıyorlar.

-Gezi olayları başta olmak üzere, Türkiye’nin gündemiyle yakından ilgilisiniz. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu siyasal iklimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Barbaros Şansal: Türkiye’nin bir siyasi iklimi mi var? Türkiye’de istikrarlı bir siyaset yok. Türkiye’nin 40’lardan buyana siyasal hayatı değerlendirildiğinde, hep sol iktidarları suçlarlar ancak hep sağ iktidarların iş başında olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin siyasi bir iklimi olabilmesi için önce siyasetinin olması gerekiyor. Türkiye’nin siyasal bir vizyonu da yoktur. 80 sonrası Türkiye, küreselleşme aptallığı ve vahşi bir kapitalizmin içine düşürüldü. Toplumların eğitim, sağlık ve güvenliğini ücretsiz ve dengeli olarak sağlamak üzere planlanmış, karşılığında vergi toplamayı hak etmiş bir sistem oluştuğunda ancak siyasetten söz edilebilir. Seküler, sosyal bir hukuk devleti ile çağdaşlığa ulaşabiliriz. Ayaklar baş, başlar ayak olmuş durumdadır. Bütün dünyada solun bir yükselişi var. Türkiye’de solun böylesi paramparça olması da siyasetin olmamasından kaynaklıdır. Sol siyaset yapar, sağ ise ticaret yapar ve aradaki basit fark budur. Bugün Sağlık Bakanlığının “Kısır partisi yapan kadınlar bunu sebze ve meyveyle yesinler” tweetini gördüm. Böylesi zihniyette bir sağlık bakanlığı elbet ki çöküşü getirir. Bana sosyal statüm ve hayat biçimimden dolayı “Derdin ne?” diye sorabilirler. Ben kurtarılmış bölgeden kurtarılmış bölgeye bir hayat istemiyorum. Ne Küçük Armutlu’dan geçerken korkayım, ne de beş yıldızlı bir otele girerken utanayım. Dünyada hayvanlara tecavüzde ilk sıradayız, çocuk gelinlerde ikinci sıradayız, çocuk tecavüzünde önlerdeyiz. Yolsuzluk ve basın sansürü de cabası. Hangi siyasetten bahsediyoruz? Bu, siyaset değil, resmen cinayettir. Emevi ve bağnaz bir zihniyetin bu kadar uzun süre bu topraklarda hüküm süreceğine inanmak istemiyorum. Saatler, vakıflar, ayakkabı kutuları var. Yani, Türkiye’de siyaset değil, ticaret var. Bugün Başbakan, Hülya Avşar’dan daha çok televizyona çıkıyor.

-Bugüne dek pek çok fiziksel saldırıyla karşı karşıya kaldınız. Bir de çok konuşulan kaçırılma olayınız var. Kimileri hala kaçırıldığınıza şüpheyle yaklaşıyor. Kaçırılma olayınızdan biraz bahseder misiniz, o gün tam olarak ne oldu?

Barbaros Şansal: Ben 2012 yılında işyerimin kapısı önünde, Almanya Konsolosluğu, Makine Kimya Endüstrisi, İTÜ, GATA ve Başbakanlık ofisinin yanı başında ağır bir saldırıya uğradım ve bu olay faili meçhul olarak kapatıldı. Fakat Muşlu bir mafyadan bu olayın failini öğrendim, neticede benim de bir statüm ve çevrem var. Kimin yaptırdığını öğrendiğimde şaşırmadım ve üzerine de gitmedim. Sonra da Ağustos’ta 11 saat alındım. Takvim Gazetesi “Terzi Yamuğu” manşetiyle, henüz soruşturmanın ilk saatlerinde polislerle yaptığım özel konuşmaları sayfalarına taşıyarak beni hedef gösterdi. Daha önce de Kur’ana, türbana, sakala hakaret eden eşcinsel modacı demiş, benim özel kimlik tahsis dilekçelerimi, yani kimlik bilgilerimi yasadışı olarak gazeteye taşımışlardı. Biz bu durumu basın savcılığına ilettiğimizde de “İfade özgürlüğü” denildi. Yani, böylesi şeyler ifade özgürlüğü oluyor bu ülkede.

Ben kaçırılmadım, alıkonuldum. İfadelerimde de bu var. Ben darp edilmedim, hakarete maruz kalmadım, sadece o gece telefonum elimden alındı. Ben bir canlı yayına bağlandığımda alındım. Bunun ispatı da var. Tarabya otelinden eve dönmüştüm. Halk TV’ye canlı olarak bağlandığım esnada kapı çaldı. Ben, üstümde şort ve tshortle bahçedeydim. Saatim ve gözlüğüm bile yoktu. Garaj yakın olduğu için diyafondan bakmadan aşağı indim. Kapıyı açınca karşımda bir beyaz araç ve üç bey vardı. Zaten böyle bir şeyi bekliyordum. “Buyrun?” dedim, “Bizimle karakola kadar gelmeniz gerekiyor” dediler. Kapıyı açtılar, bindim. Ancak karakola değil de orman yönüne döndüler. “Nereye gidiyoruz?” diye sordum, “Öbür tarafa” dediler. “Öbür taraf neresi?” diye sorduğumda cevap vermediler. Ben de ya Vatan’a ya da Gayrettepe’ye götürüyorlar diye düşündüm. Kapıyı açmayı denedim ama çocuk kilidi kapalı olduğundan açılmadı. Elimi cebime attığımda öndeki kişi “Telefonunuzu alalım” dedi. Epey bir yol gittik ve Bahçeköy’ü geçtik. En son Pirinççi Köyü’nü hatırlıyorum. Sonra tek katlı, bahçe içinde bir eve gittik. Beni alan kişiler 2.5 saat kadar konuştular benimle. Bir odada kaldım ve sabah da aynı yoldan beni geri bıraktılar. Bana “Şu tarihte, şu sefer sayılı THY uçağıyla Yeşilköy havaalanına gelip, şu numaralı pasaport kontrolünden geçmişsin” gibi, herkesin bilemeyeceği, özel hayatımla ilgili bilgiler verdiler. “Neden bunları yapıyorsun, neden Gezi’ye gittin, sen doktorlarla çalışıp taş atmamışsın” gibi sürekli telkinlerde bulundular. Benim haberim yoktu ama bir infial olmuş ve İçişleri bakanı televizyona çıkarak “Bize müracaat yok” demiş. Sıkıntı da burada çünkü o zaman Çağdaş Hukukçular Vatan Caddesinde, benim avukatlarım Sarıyer karakolunda, şoförümün Karaköy karakolunda hüviyetine el konulmuş ve müracaat yok deniliyor. Eğer infial çıkmasaydı belki de beni gömeceklerdi. Bu olayın benim daha önce uğradığım saldırının devamı olduğunu düşünüyorum.

-Bülent Ersoy’la ilgili sarfettiğiniz sözlerden dolayı 2012’de Pembe Hayat Derneği üyeliğinden çıkarıldınız. LGBTİ haklarına duyarlı bir birey olarak, bugün Türkiye’de faaliyet gösteren LGBTİ derneklerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Barbaros Şansal: Beni transfobik olmakla suçladılar ama Bülent Ersoy benim kırk yıllık arkadaşım. Yine defilemde en öndeydi. Biz birbirimizin üslubunu biliriz, kavga da ederiz, barışırız da. Bülent Ersoy’un Pembe Hayat da olmak üzere, hiçbir dernekle ilişkisi yoktur. Arkadaşlar rica ettikleri için Pembe Hayat Derneğine destek oldum ve Ankara’da polise karşı onlarla birlikte ben yürüdüm. Önce benimle konuşmalarını yeğlerdim. Kendi derneklerinin reklamı için beni attılar. Ben LGBT ile birlikte, Hormonlu Domates ödülünü Burhan Kuzu’ya vermiş adamım. Ben LGBT aktivisti değilim. Eşcinsel hakları için savaşmama gerek yok çünkü ben bu haklara zaten sahibim. Ben, hakkını kaybetmiş insanların savaşını destekliyorum. Ben zaten hiçbir LGBT örgütü üyesi değilim. Pembe Hayat’a da Belgin Çelik’in ricası üzerine gittim.

Genç çocuklar birşeyler yapmaya çalışıyorlar ama LGBT bireyler genelde eğer iş, güç, isim ve para sahibiyse derneklerle alakası kalmıyor. Bu derneklerde iki tip insan var; üniversiteye gelmiş ve biranda özgür kalmış, eşcinselliğini yaşayan insanlar var. Bir de derneklerde kendine mertebe arayan, ama akşamları peruğu takıp fuhuşa çıkanlar var. LGBT dernekleri Türkiye için daha yeni filizlerdir ve umarım ki meyve verirler. Ancak Gezi sürecinden sonraki 20. Onur Yürüyüşü çok önemliydi çünkü halkın büyük bir desteği vardı. Umarım bu yıl yapılacak yürüyüşe polis müdahale etmez. Çünkü bunu kimseye izah edemezler ve dünya bunu homofobiye bağlar.

-Eşcinsel olduğunuzdan dolayı askere alınmadınız. Bunu da “Bana hastalıklı muamelesi yaptılar, ağırıma gitti” diyerek açıkladınız. Sizin için eşcinsellik neyi ifade ediyor? Bir tercih meselesi midir yoksa homofobik insanların gördüğü gibi bir hastalık mıdır?

Barbaros Şansal: Ben genç yaşta tüberküloz geçirdiğim için askerden raporluydum. Sonra 1997 yılında Diyarbakır 2. Taktik 181. Filoya bir defileye gittikten sonra, JİTEM’de görevli bir arkadaşla tanıştım ve samimi olduk. Haftasonları görüşmelerimiz olurdu. Mayın yüklü Skorsky’lerle Eşref Bitlis pistinden havalanıp, Hakkari ve Çukurca’ya gitmişliğim vardır. Bir süre sonra, özellikle harekat çadırında Türk ordusu ve Barzani arasında farklı şeyler geliştiğini sezdim. Orada bir şeylerin döndüğünü fark ettiğimi anladıklarında, beni tekrar silah altına almak istediler. Hatta askerlik şubesindeki dosyam imha edildi. Bunun üzerine ben eşcinsel olduğumu beyan ettim. Beyanımı kabul etmediler ve GATA’ya yatırdılar. 5 gün sonra bana rapor verdiler. Dünya Sağlık Örgütüne göre, eşcinsellik bir hastalık değildir. Ben bugün pek çok askeri davada mağdur olmuş komutanların ziyaretine gidiyorum. Buradan da orduya karşı olan hoşgörümün sınırı anlaşılabilir. Bana psikosomatik bozukluk teşhisi koyup, parantez içinde de homoseksüalite hastası dediler. Oysa ki ben ne hastaydım ne de engelli. Eşcinsellere yönelik TSK kanunlarının derhal düzelmesi lazım. Madem eşcinseller hasta ise, neden orduda kadınlar var? Askerlik sadece heteroseksüel erkeklere ait bir meslek değil. Hasta olan eşcinseller değil, onların zihniyetidir.

-Türkiye’nin ilk moda eğitim stüdyosunu kurdunuz. Kendinize Terzi Yamağı diyerek aslında moda felsefenizi ortaya koyuyorsunuz. Bugün Türkiye’nin moda hayatını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Barbaros Şansal: Heteroseksüeller modada başarılı olamaz çünkü çift cinsiyetli bir zeka taşımak zorundasınız. Ben, hayallerimde kaybettiğim, içimde olan, bulmaya ya da sahip olmaya çalıştığım kadınları çizip, biçip ve nakde çeviriyorum. Dünya modasında da başarılı kadın yoktur. Hiçbir kadın, başka bir kadının kendisinden daha güzel olmasını istemez ve muhakkak birbirlerini söğüşlüyorlardır. Ben mesleğim için pek konuşmam, işimi yapar ve teşhir ederim. Türkiye’de moda berbat. Buralarda moda yok. 1940’larda akademide açılan bir moda bölümü vardı ancak gereksiz görüldüğünden dolayı kapatıldı. Halk evleri, kız teknik meslek liseleri ve olgunlaşmalar cumhuriyet tarihinde bir moda devrimine doğru gidiyordu ama kapatıldılar. Bunların yerlerine belediyelerin ahşap boyama ve orlon sabunluk yapma kursları var artık. Moda, insanların dinsel, cinsel, fiziksel, kültürel, ekonomik ve siyasi haberleşme biçimine verilen bir sosyal olgunun adıdır. Türkiye’de ulusal tekstil entegre sanayisi bitti. Eğer ben dikiş ipliğini Almanya’dan satın alıyorsam hangi modadan konuşacağız biz? Moda ve mimari birbiriyle ilintilidir. Ben bir etek diktiğimde yırtmacını açarken merdiven yüksekliğinin 17 cm, basamak genişliğinin 25 cm olduğunu bilmezsem, çalışan bir kadına o eteği dikemem.

Moda, teknik bir iştir. Eğitimi 10 yıl, olgunlaşması 10 yıl sürer. Yani, 20 yıldan önce hiç kimse bu mesleği yapıyorum diyemez. Zanaattan gelen sanatların hepsi böyledir. Mesela sayın Başbakan “Biz çıraklığı bitirip kalfalığa, oradan ustalığa geçtik” diyor. Mertebeyi eksik söylüyor çünkü yamak olmadan çırak, çırak olmadan kalfa, kalfa olmadan usta, usta olmadan üstat olunamaz. Kendisi yamaklığı bilmediği için üstat olamıyor zaten. Sonradan olunmaz, öyle doğulur. Türkiye Müslüman bir ülke ve ölüler pamuklu kefenle gömülür. 3 milyon 600 bin tondan 400 bine geriledi pamuk üretimimiz. Bugün pamuklu kefenle gömülenlerin mezarı 6 aydan önce yapılamıyor. Çünkü kefen bezleri pamuk değil, polyester ve cesetler çürümüyor. Türkiye’de moda yok, dikiş var. Biz de son atölyeyiz ve dike dike bugünlere geldik.

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş