TKP’den depremzedelere Psiko-sosyal destek

0 Yorum

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremleri 11ilimizi yıktı geçti. Bu afet sadece binaları değil, binalarla birlikte kadim tarihi kentler, umutlar, mutluluklar da yıkıldı. Geriye büyük acılar, uzun süre atlatılamayacak travmalar bıraktı. Depremin yarattığı etkileri bir nebze olsun hafifletmek için öne çıkan örgütlerden birisi de Türkiye Komünist Partisi (TKP) oldu.

ERCAN KÜÇÜK                                           

Depremin etkileri hiç şüphe yokki yıllar sürecek. Sadece yıkılan hanelerin yeniden yapılması, düzenin yeniden kurulması değil, yaşanan travmaların azaltılması, insanların yeniden kendilerini güvende hissetmesi de uzun zaman alacak. Bunda depremin ilk anlarında yaşanan arama kurtarma çalışmalarında yaşanılan gecikmeler ve koordinasyonsuzluğun etkisi çok büyük. Depremin ilk anlarından itibaren kitle örgütleri, belediyeler ve partilerden de dayanışmaya katılanlar oldu. bunların arasında dikkat çeken bir örgüt de TKP oldu. İlk saatlerden itibaren deprem bölgelerinde oluşturdukları merkezlerle depremzedelerin anlık ihtiyaçlarını gidermeye çalışan TKP bir yandan da Doç. Dr Nevin Eracar’ın koordinatörlüğünde depremzedelerin yaşadığı travmalardan kurtulmalarına katkı sunmak için psiko-sosyal faaliyet yürütüyor. Eracar ve bölgeye giden Psikologlardan Melis Yılmaz ile depremin oluşturduğu travmaları, yapılması gerekenleri ve TKP’nin çalışmalarını konuştuk.

ÖLÜM KORKUSU TETİKLENDİ

Bu deprem sadece binaları da yıkıp geçmedi, insanların hayatlarını umutlarını da aldı geçti. Depremi yaşamayan, bizleri de etkileyen bütün Türkiye’yi etkileyen bir deprem. Büyük bir travma da yaşattı. Toplumu nasıl etkiler? Bu etkileri siz nasıl değerlendirebilirsiniz?

DOÇ. DR NEVİN ERACAR: “Bir doğal afet kavramı açısından bakacak olursak, insanın yeryüzündeki varlığının aslında o kadar güvenli bir şey olmadığı ve ölümle aslında burun buruna yaşadığımız gerçeğini hatırlatan bir şey. Bu nedenle de öncelikle yaşayan ve ya daha çok tanık olan herkeste var olma kaygısı, ölüm korkusunu tetikledi ve gündeme getirdi. Deprem öldürmüyor, binalar öldürüyor diye deniyor. Hemen arkasından doğaya uygun, doğayla uyumlu yaşamıyor olduğumuz gerçeğini bir kez daha gözümüzün önüne serdi. Ama bu aynı zamanda bir çaresizlikle sonuçlanıyor zihnimizde. Maraş’ta bir ovanın kurutularak üstüne yüzlerce yüksek binaların yapılmış olması. İnsanlar o siteden daire kendilerine alırken hiç akıllarına böyle şeyler gelmemiştir. Onların maksadı, huzur içinde keyifli estetik, rahat, konforlu aileleriyle çocuklarıyla bir hayat yaşamaktı o evin içinde.

“Oradaki insanların yaşadığı şu andaki acıyı, zorlu yaşamda kalma mücadelesini izleyenler olarak nasıl bir destek sağlayabiliriz? Onlara buradan nasıl bir yardım eli uzatabiliriz, bunun telaşına düşüyoruz. Onun dışında da İstanbul’da, Marmara’da yaşayan insanlar olarak her gün tekrarlanan ‘İstanbul depremi daha yıkıcı olacak’ söylemleri bizde de neredeyse korkuyu da aştığımız ‘aman ne olacaksa olur’ dediğimiz bir noktaya geliyoruz. Yıllardır kentsel dönüşüm sözü var. 99 depreminden bu yana DASK primleri, bankaların buradan para toplaması, o primler ne yapılıyor, nereye gidiyor? Deprem başımıza gelirse bize ne faydası olacak? Hiçbirimiz bunların hiçbirini bilmiyoruz. Ve şimdi herkes sıraya girdi. İBB haritalandırmalar yaptı. İstanbul’un neresi riskli, neresi daha çürük filan diye. Diyelim ki binanız çürük bir yerde ve eski. Oradan taşınacaksınız ki o bina ya yenilenecek, güçlenecek filan. Nereye gideceksiniz? O evin sağlam olduğu ne malum? Ayrıca kirası ne kadar? Onların istediği parayı nereden bulup vereceksiniz?

“Bu da bize ‘artık ne yapalım, ne olacaksa olacak bir şekilde başımıza geleni yaşayacağız’ gibi bir tevekkül, vazgeçme ve umutsuzluk getiriyor.”

ZAMAN İÇİNDE ETKİLER AZALACAK

Depremi yaşayan kişilerde ‘depremin olduğu saat olan 04.17’ye kadar uyuyamıyorum. Ondan sonra kendimi bir tık daha güvende hissediyorum’ düşüncesi de görüyoruz. 6 Şubat öncesine dönüş mümkün mü? Mümkünse nasıl olacak?

“Normale dönüşten kastedilen nedir? Olmuş bir şey olmamış gibi bakılabilir mi? Tabii ki bakılamaz. Zaman içinde etkileri azalacak mutlaka. Yani düdükle gezmemeye başlayacaksınız bir gün. Ama bu o gerçeğin inkarı ya da o gerçeği unuttuğumuz anlamına gelmiyor. İnkar tamamen unutmak, yokmuş böyle bir şey gibi davranmaktır ki bu sağlıklı bir şey değil. Yani hepimiz 99’dan bu yana depremin olabileceğini biliyoruz. Ama bilsek de yapabileceğimiz fazla bir şey yok.

“Sinir sistemimizin de bir koşullanma sistematiği var. O saate kadar sanki her an bir şey olacakmış gibi bir koşullanma. Yani başka türlü koşullandırarak insanları daha erken de uyumaya gönderebilirsiniz. Ama şimdi kimsenin bununla uğraşacak hali yok ve zaten gerekmiyor da. O yüzden çok manidar bir şey değil bu. Ama travmanın ne kadar büyük olduğunu, ne kadar etkileyici olduğunu, insan yaşamını ne kadar belirleyici olduğunu ve bunun kesinlikle yansımaları hakkında çalışmamız gerektiğini gösteriyor. Mesleki olarak bana en çok sağ kalanlarla ilgili sorumluluklarım olduğunu hatırlatıyor

İLK FAALİYET 99 DEPREMİNDE

“99 depreminde ne yapabiliriz, nasıl hareket edebiliriz, nasıl yardım edebiliriz derken İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı Başkanı Demet Hanım beni bir vesileyle aradı. Fransız Kızılhaçı’yla birlikte Gölcük’te bir çalışma başlattıklarını söyledi. Çadırları hazırdı, grupları hazırdı. Bu grupların devamı için bizden yardım istiyorlar grup terapisti olduğum için. O sırada Otistikler Derneği’nin gönüllüleriyle Marmara Üniversitesi’nde hocalık yapıyordum. O zaman orada da bir öğrenci destek projesi yürütüyordum. Öğrencilerin mezun olduktan sonra da hızlıca mesleğe katılabilmeleri için bazı becerileri kazanabilmeleri üzerine grup liderliği eğitimi veriyordum. Bu öğrencilerimi de topladım. Böyle yaklaşık 20-25 kişilik bir grup oluştu. O gruptan dörder kişilik ekipler alana gidiyorlardı. Dördüncü gün yeni bir 4 kişilik ekip gidiyordu. Kısa süreli kalmaları tükenmeye karşı iyi bir şey. Eski gidenler geri dönüp yeni gidecek olanlarla birlikte süpervizyon grupları yapıyorduk ve böylece 6 aylık bir çalışma yaptık.

 

“Yukarıda bahsettiğim modeli birazcık temel alarak 6 Şubat depreminde de benzer bir çalışma yapabiliriz diye düşündüm. Tabii ki şartlar aynı değil. Burada Fransız Kızılhaçı gibi bir hazır yer yoktu ama Türkiye Komünist Partisi’nin hazırladığı bir takım birimler vardı ilk günden itibaren oradaydılar. Bir ekip toplamaya karar verdim. İstanbul temsilcimizi haberdar ettim. İstanbul temsilcimiz ‘hemen bunu duyuralım’ dedi, asiste etmek için de Melis görevlendirildi. Tabi ki bu görevlilerin hepsi gönüllü görevliler. O başvuruları toplamaya başladı ve bir sonraki pazartesi çalışmaya başladık. İl dışından olanlar için 2 saatlik online eğitim toplantısı yapıyoruz. İstanbul’da olanlar için de Beyoğlu işçi evinde yine 2 saatlik yüz yüze toplantılar yapıyoruz Biraz tabi hızlı hareket etmek gerekti. Niyetim 4 haftalık bir eğitimden sonra ekipleri oluşturup göndermekti ama şartlar tam öyle gelişmiyor. Hızlıca gidenler oldu. Gidenlerin bize getirdiği bilgilerle yeni şeyler düşünmeye başladık. Maksat burada yaşamda kalmış olan insanların yeniden hayata dönmeleri hayata adapte olabilmeleri, kayıplarının yasını sağlıklı şekilde tutabilmeleri.”

SAĞLIKLI YAS SÜRECİ ŞART

“Bu sadece insan kayıpları değil, yani hayatları kayboldu. Evleri, eşyaları, takıları, paraları, anıları, fotoğrafları her şeyleri kayboldu. Bu insanların yaşamlarını yeniden sağlıklı bir şekilde kurabilmeleri için sağlıklı bir yas süreci geçirmeleri lazım. Bir tür yas danışmanlığı eğitimi verdim. Psikolojik ilk yardım diye de geçiyor bunun adı. Çeşitli whatsapp grupları da oluştu. Orada sağlıklı bilgi içeren dokümanları paylaşıyoruz, onları okuyorlar. Gerek online da gerek yüz yüze de o bilgilerin zaman zaman tartışıldığı konuşmalarımız oluyor. Ekipler hazır oldukça bölgeye gidiyorlar ve orada çalışma yaparken de bir protokol tutuyorlar. Bu protokol tutma çok önemli bir şey.

“Buradan deneyimlerimizin bilgiye dönüştüğü, bilginin bilince dönüştüğü bir yayın çıkarmaya niyetleniyoruz. Belki bazı televizyon programları da çıkabilir. Buradan belgeleri topladığımız zaman bir belgesel çıkabilir. Asıl maksat bu ekibi toplamaktan partinin örgütlü bir kurumun herhangi bir afet durumunda acilen organize olup toplanabilecek psikososyal uzman destek biriminin olması. Kısaca böyle özetleyebilirim.

TKP bu çalışmayı kaç merkezde yapıyor?

MELİS YILMAZ: 11 ilde partinin çalışmaları devam ediyor ama şu anda psikososyal destek çalışmalarını 3 merkezde yapıyoruz. Çok fazla insan yardımlaşmaya, dayanışmaya gidiyor. Ama biz psikologlar ve ruh sağlığı uzmanları burada eğitim alarak oraya gidiyoruz ve nitelikli çalışmalar yapabildiğimiz 3 merkez var şu anda. Hatay’da köyleri de gezen bir ekibimiz var, Adıyaman’da ve bir de Osmaniye’de vardı. Fakat şu anda Osmaniye’de olamıyoruz. Bu süreç geçtikten sonra oraya da ekip çıkartmaya devam edeceğiz.

“Kayıplar sonrasında insanların bu kaybın yarattığı acıyı sağlıklı şekilde yaşaması bu acıyla temas etmesi, bunu itiraf etmesi bu acının tezahürlerini ifade etmesi gerekir. Ki bir tür cerahat boşaltmak gibi. Yerine yeni bir yaşam kurabilsin. Yani kaybettiği evladının yasını tutmadan hiçbir şey olmamış gibi yeni bir hayata başlarsa bu onun ömür boyu uzamış / ertelenmiş yas dediğimiz patolojik hastalıklı reaksiyonlar üretmesine yol açar. O yüzden orada yası çalışmak önemli.

HÜKÜMETİN AFET POLİTİKASI OLMALI

MELİS YILMAZ: “Biz yıllardır deprem ülkesi olduğumuzu biliyoruz. Doğal afetlere karşı devletin, hükümetin bir politikası olması gerekiyor. Daha o felaket gerçekleşmeden evvel o anda ne yapılması gerektiğini ve işlerin nasıl gitmesi gerektiğine dair bir planlama olması gerekiyordu.

Maalesef ki biz bu deprem sürecinde şunu gördük. Bir planlamamız yokmuş. Yani vergiler verildi, çalışmalar yapıldı ama bunlar biraz göstermelikmiş gibi olmuş. İlk 3 gün zaten arama kurtarma ekipleri insan kaynağıyla oldu. Binlerce insan twitter’dan vinç aradı, kamyon buldu arama kurtarma ekibi buldu. AFAD görevlisine ulaşamayan çokça insan oldu. Tırlar yollarda kaldı, uzun araç kuyrukları oluştu ve maalesef gidenlerden duyduğum bazı şehirlerde yardım malzemelerinin bırakılıp geri döndüğüne yönelikti. Orayı organize edemedikleri için şu anda bu kadar insanın hala çadır ihtiyacı var. Hala su ihtiyacı var.

“Toplumsal bir reaksiyon olarak depremin ilk 10 günü herkes bir dayanışmanın parçası olmak istedi. Semt evlerinde dayanışma malzemeleri topladık, yüzlerce malzeme geldi. Süreç içerisinde yavaş yavaş azaldı. Bu felaketin sıcaklığı azaldı gün be gün, ‘normalleşme’ye başlandı, bu ne kadar mümkün olabilirse ama bakıldığında orada hala ihtiyaç var, insanlar hala çadır arıyorlar. Burada planlı bir düzenin olması gerek yok. Bence parti en iyi yaptığı işlem planlı örgütlü yapıda olması. Böyle süreçlerde örgütlü olmanın ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. 6 saat sonra bizim yoldaşlarımızdan arama kurtarma ekibinden olanlar gittiler oraya. İlk Armutlu’ya gitmişlerdi. Gittiklerinde ‘devlet görevlileri orada vardır. Biz deneyimliyiz. Bu konuda onlara destek oluruz diye’ düşünmüşlerdi. Biz keski götürmediğimiz, termal kamera götürmediğimiz için çok pişmanız. Çünkü el yordamıyla kurtarıldı birçok insan. Eğer ki malzeme götürmüş olsaydık çok insana ulaşabildik. Devlet mekanizmasında bu kadar malzeme varken bu kadar insan kaynağı varken çok bariz görülüyor ki bir planlama yok burada yoksa çok daha fazla insana ulaşılabilirdi.

CİDDİ BİR PSİKİYATRİK RİSK TABLOSU ÇIKACAK

Bölgedeki bölgede yakınını kaybetmeyen kimse kalmadı. Neredeyse kimisi eşini, kimse, annesini, babasını, kimisi, bütün yakınlarını. O kadar büyük bir acı var ki, benim görebildiğim sosyal medyadan takip edebildiğim kadarıyla insanlar sanki acısını yaşamaya utanıyormuş gibi. Benim eşim vefat etti ama öbürünün bütün ailesi vefat etti vs. Bu insanlar acılarını yaşayabiliyor mu?

DOÇ. DR NEVİN ERACAR: Bütün bunlar tabii ki insan duygusallığının savunma reaksiyonları. İnsanın esas güdülenmesi yaşamda kalmaktır. Yaşamda kalabilmek için bir şeye, bir fikre, bir değere herhangi bir savunmaya tutunmak zorunda insanlar. Bir insanın bulduğu savunma bu olabilir. Bir başka insanın bulduğu savunma inançları olabilir. Bir başka insanın savunması bir örgütlü kuruma girip artık bundan sonra ben bu iş için çalışacağım demek olabilir.

 

Yani insan yaşamda kalmak için bir fikre bir eyleme, bir savunmaya tutunmak zorunda. Bu savunma ne kadar sağlıklıysa yeniden yaşamını kurması o kadar mümkün. Bu savunma sağlıksızsa eğer ‘şimdi ruhları burada dolaşıyor. Onlar beni görüyorlar.’ Filan gibi bir şeyse o zaman o kişiler -bu %10 ila %30 arasında bir rakam- patolojik reaksiyonlara hazır olacaklar. Yani ciddi bir psikiyatrik risk tablosu çıkacak oradan.

İnanç sisteminin buradaki rolü ne? Daha insanlar enkazdan çıkarılan almışken orada Diyanetin Kur’an kurslarını gördük. Bu travmaların atlatılmasında inanç kavramının din kavramının rolü var mıdır, varsa nedir?

DOÇ. DR NEVİN ERACAR: Şimdi bütün travmalarda bu travmayı yaşayan insanın öncesindeki kişisel özellikleri zihinsel potansiyeli olaylara reaksiyon verme biçimi ne ise travmaya da o şekilde reaksiyon verir. Yani o travmayı yaşamadan önce sadece inançlarına tutunarak yaşayan biri için belki orada bir sela okunması bir mana ifade ediyordur. Ama inançlı olduğu halde orada enkazın altından sesi gelen yakını ölmüş muamelesi yapılarak sela okunmasıyla inançlarından vazgeçen insanlar da duydum. Çok yersiz ve başka hesapların peşinde olunduğunu düşünüyorum. Ama bireysel bazda önceden kişinin psikolojik sağlamlığı ne kadarsa travma sonrasında da o sağlamlığın devreye gireceğini düşünüyorum. Yani bunun sadece inançla olacağını düşünemeyiz. Dediğim gibi işte bilimle, sanatla, aktif bir eylemde bulunmak ve üretmekle. Bazı depremzedeler de gittiler, o stantlarda yardım malzemelerinin dağıtılmasına yardım ediyorlar. Ya bunu yaparak iyileştiriyor kendini oradan ezan okundu diye iyileşmiyor. Ezan okundu diye iyi hissedenler de belki vardır. Gidip gerçekten ciddi bir sosyolojik araştırma vesilesi olacak bu aynı zamanda. Gerçekten sosyolojik, sosyal antropolojik araştırmalar yapmak lazım. Bu depremzedeler zaman içinde ne hale geliyorlar?

MELİS YILMAZ: Şu sahneyi hatırladım. Enkazda kurtarma çalışması yapılırken arkadan gelen tekbir sesleri. Görevlilerden ‘yapmayın. Uyarıları geldi. Zaten şu anda bir kaos yaşıyor, hayatta kalma mücadelesi veriyor. Her ses o kadar ürpertiyor ki, kalbine zarar verebilirsin, çıkıyor enkazdan. Tarikat ve cemaatlerin kendilerine pay çıkartmak için bölgede var olduğunu düşünüyorum. İnanç insana iyi de geliyor olabilir. Ama onun zamanı ve yeri orası değildi. Orada bir hayatta kalma mücadelesi vardı. Önce yaşamsal fonksiyonların gerçekleşiyor olması gerekiyor.

ÇOCUKLARI KENDİLERİNE MALZEME YAPACAKLAR!

Bazı tarikat ve cemaatlere yakın derneklerin depremzede çocukları aldığına dair haberler tartışılıyor. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

MELİS YILMAZ: Ensar Vakfı’nı kimse unutmadı bu ülkede. Aladağ’daki yangın da o kızların yaşadıklarını hiç kimse unutmadı ve unutmayacağız da. Zaten TKP olarak da en başa yazdığımız şeylerden bir tanesi, tarikatlar ve cemaatler kapatılsın. Bu ülkede sorgulanmayan kirli paraların aktarıldığı ne yaptıkları, ne ettikleri belli olmayan, devlet kurumlarıyla çok iç içe girmiş yapılar bunlar.

DOÇ. DR NEVİN ERACAR: orta çağdan beri aslında devleti yönetenlerin, halkı korkutarak vaatlerde bulunarak yönetmek üzere kullandıkları araçlar durumundadır. Din her zaman kullanılmıştır ama esas amaç paradır, iktidar korumaktır. Bu dini kurumlarda işte insanların duygularını, inançlarını istismar ederek insanları yönetme biçimidir.

“Şu anda da o çocukların koşullandırma olarak kendilerine malzeme yapılacağını düşünüyorum. Her türlü koşullandırmayla adeta robotik varlıklar haline getirilerek büyüdüklerini biliyoruz. Bunlar basına çok çıktı zaten. O yüzden Cumhuriyet devrinde de kapatılmıştı bunlar sonra tekrar açıldı. Niye açıldı kimin işine yarıyor diye düşünmek lazım.

ÇOCUKLAR AKRANLARIYLA OLMALI

Yas tutmaktan bahsettiniz? Peki yas tutmayı bilmeyen, üretmeyi bilmeyen çocuklar nasıl etkilendi ve bu çocuklara nasıl yaklaşmalı?

DOÇ. DR NEVİN ERACAR: Normal hayata ne zaman dönülür? Orası biraz meçhul. Çünkü normal hayat ne demek şu anda, yeniden tanımlanması gerekiyor belki. Ama çocukların akranlarıyla birlikte olmaları ve oyun oynayabilmeleri çok önemli. Ama bu böyle daha çok kurgulanmış oyunlardan ziyade gelişimsel destek hedefli oyunlar. Biz tam da bunları yapabilecek ekipler yetiştirmeye çalışıyoruz. Oyunun çocuğun duygularını ifade edebileceği dışına vurabileceği formlarda ve bilimsellikte olması lazım. Hangi oyunu niçin oynattığını bilmesi lazım çalışan kişinin. Çocukların ilacı oyundur hekimi de akranıdır. Yani akranlarıyla olması lazım çocukların ve oynayacak alan bulabilmeleri lazım. Bizim yapmaya çalıştığımız şey de kısmen bu. Yetişkinler için de çalışmalar yapıyoruz ama ilk hedef çocuklar onları korumak.

Haberlerde baktığımızda deprem sırasında zaten yapılan haberler içimizi kararttı. Ondan sonrasında da hep bir ajite görüyoruz. İşte son mesajı işte son yaz çektiği görüntüler. Bir Youtuber’ın ben çok yaşamayacağım ya çok yaşayacağımı düşünmüyorum. gibi sözleri vs. Medyanın bu normalleşmede rolü ne olmalı ve bu haberleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

DOÇ. DR NEVİN ERACAR: Toplumun genel insan profilinin bu hale getirildiğini düşünüyorum. Televizyon programlarında da reytingin yükselmesi ajitasyon yükselmesiyle paralel gidiyor insan. Belki insanlar içlerindeki o öfke dolu patlamaya hazır parçalarının deşarjını buluyorlar bu ajitasyonla karşılaştıklarında. Kendi edemedikleri küfrü orada görünce rahatlama hissediyorlar. İnsan ajitasyon görmeyi seviyor demek ki oturduğu yerden böyle. Bir de ayna nöronlar aracılığıyla onları kendi yapmış gibi hissediyor.

‘SİZİN GİBİ OLACAĞIM’

Siz gittiğinizde nasıl bir manzarayla karşılaştınız psikolojik olarak?

MELİS YILMAZ: Orada bizim dayanışma göstermemizden rahatsız olan insanlar var ama o insanlardan çok daha fazlasına dokunduk. En son buraya döndüğüm gün o çocukların bir çoğu sarıldılar. Ne zaman geleceksiniz? Diye sordular. O umutlu gözlerini ben unutmuyorum, unutmayacağım da. Dayanışmamızın önü kesilmiş oldu biraz ama hâlâ da devam ediyor.

Burada hazırlanarak gitmiştim. Daha öncesinde gidip dönen arkadaşlarımızı dinlemiştim. Kötü bir yere gideceğimi biliyordum ama beni daha da çarpıcı şekilde etkileyen şey, deprem olmadan önce de o bölgenin bu kadar yoksul olmuş olması. İş yerleri yıkılmış durumda. Okullar, kapalı durumda ihtiyaç var. Çocuklar hep umudumu tazeledi. O geleceğe devam edecek, bakacak oluyor olmaları… Orada bulunduğum süre zarfında bir çocuk şöyle bir cümle kurdu: ‘Ben Adana’ya gideceğim ve orada partili olacağım. Sizin gibi olacağım’ ve bunu söyleyen çocuk daha 6 yaşındaydı. Yani oradaki dayanışmanın o duygudaşlığın, nasıl bir şey olduğunu gösterdiğimizi düşünüyorum. En çok üzüldüğüm şeylerden birisi de kadınlar oldu. Yani 18-20 yaşındaki kadınlar o hayatsal koşullardan dolayı 30-35 yaşlarında görünüyorlardı. Bu bir Türkiye gerçeği bakıldığında. Canlı olarak tanıklık etmiş etmiş oldum. Bu deprem sürecini atlatacağız bir şekilde saracağız yaralarımızı da. Toplumun bir bölümünde başka başka problemler var. Bunu da ancak daha örgütlü mekanizmalarla değiştirebileceğimizi görmüş oldum.

Peki bu krizin atlatılmasında en kısa sürede atlatılmasında devletin gücünün rolü ne olmalı aslında?

MELİS YILMAZ: Merkezine insanı ve halkın çıkarlarını koyuyor olması gerekiyor. Bireysel çıkarlardan kendi kurum çıkarlarından bırakıp gerçekten halkın çıkarlarına bakıyor olması gerekiyor. Başka türlüsü mümkün değil.

RUH SAĞLIĞI ÇALIŞANLARINI ÇOK CİDDİ GÖREVLER BEKLİYOR

Orada evler yıkıldı, hayatlar yıkıldı ama bundan sonrası. ‘Benim evim yeniden yapılır. Ben hayatıma en kısa sürede yeniden geri dönebilirim.’ Bu inanç yoksa, bu kriz daha uzun sürmez mi, insanlar daha fazla umutsuzluğa kapılmaz mı?

DOÇ. DR NEVİN ERACAR: Türkiye toplumunu Türkiye’deki ruh sağlığı çalışanlarını çok ciddi görevler bekliyor.

Bir kişinin her şeyi tek başına yapması mümkün değil. Ancak örgütlü şekilde hareket edilirse bir şey yapılabilir. Bizim de niyetimiz zaten bu. Şimdi çalışmamıza yeni 2 parça ekledik. Bölgede lojistik destek vermiş olan yoldaşlarımızın tükenmelerine karşı koruyucu ve önleyici destek çalışmaları da yapacağız. Çalışma birimizin içinde buna ekliyoruz. Bu aynı zamanda mevcut kurmuş olduğumuz ekibin eğitimine katkı sağlayacak. Nasıl çalışılıyor bunu görecekler. Ayrıca da depremzede olarak İstanbul’a getirilmiş ama hiçbir şekilde destek almayan, yurttaşlarımıza da bir destek grubu planladık. Üniversitedeki travma ve yas dersini. seçmiş olan öğrencileri de o gruba katarak onların da bu eğitimden faydalanmasını sağlayacağız.

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş