“Hakemlerin Patronu Cüneyt Çakır’dır.”

0 Yorum

“Futbol, hatalar oyunudur.”  En sevdiğim futbol tanımıdır bu. Çünkü futbolda hata olmadan netice elde edilemez. Oyuncular gibi, hakemler de bu hatanın bir parçasıdır aslında. Süper Lig’in ikinci yarısının başladığı ve maçların kızıştığı şu günlerde, hakem camiasının çok iyi tanıdığı bir ismi, Nurettin Dehmen’i konuk ettik. Nurettin Hoca, oyun kuralları denildiğinde, parmakla gösterilecek iki ya da üç kişiden birisidir bu ülkede. Engin kural bilgisi ve yorumu ile birçok hakemin yetişmesinde emeği vardır. “Hocaların Hocası” Dehmen ile Türk Hakemliğinin röntgenini çektik, konuşulmayanı konuştuk. İddia ediyorum, bu röportaj hakem camiasına bomba gibi düşecek. Nurettin Dehmen’in olay yaratacak açıklamalarına buyurun.

Röportaj: Uğur Temel
Fotoğraf: Ali Şişli

 

“TFF VE MHK BENİ, TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYESİ İLAN ETTİ”

Uğur Temel (UT):  Hocam, Türkiye’de futbol ile hakemlik ile ilgilenen herkes Nurettin Dehmen’in kim olduğunu biliyor. Roportajlik.com okuyucuları için kendinizi tanıtmanızı rica edeceğim.

Nurettin Dehmen (ND):  1958 İstanbul doğumluyum. Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi Mezunuyum.  1983-1997 yılları arasında, Türkiye Lig’lerinde, Süper Lig -şu anki adıyla- düdük hakemliği hariç, her kategoride görev yaptım. Türkiye’nin ilk dördüncü hakemlerindenim.  1997 yılından başlayan gözlemcilik serüvenim süper lig gözlemciliği hariç her kategoride, 15 Temmuz sürecine kadar devam etti. 15 Temmuz sürecinde, Türkiye Futbol Fedarasyonu (TFF) ve Merkez Hakem Kurulu’nun (MHK) birlikte aldıkları kararla, kendi deyimleri ile “Hain” ilan edildik. Fakat, ülkemizdeki yetkili ve ilgili kurumlar, başta Cumhurbaşkanlığı,  Başbakanlık, Valilik olmak üzere, hakkımda hiçbir şekilde bir suç unsuru bulmadılar ve soruşturmaya dahi gerek görmediler.  Ancak TFF ve MHK, beni “terör örgütü” üyesi ilan etti.

UT: Hocam, yargılandınız mı?

ND: Uğur kardeşim bırak yargılanmayı, bu konu ile ilgili karakola bile çağrılmadım. Sadece ben değil, benim haricimde de arkadaşlarıma bu iftira atıldı. İhraç edilenler arasında “terör örgütü üyesi “ olan varsa da Allah Belasını versin.

 

“OYUN KURALLARININ UYGULAMASINDA STANDART OLMAZ”

UT: Hocam dün itibariyle Süper Lig’in ikinci yarısı başladı.(Röportaj ; 20 Ocak tarihinde yapılmıştır) Bu devrede daha çetin, telafisi mümkün olmayan maçlar oynanacak. İlk devredeki performanslara göre, hakemler telafisi olmayan maçlara hazırlar mı?

ND: Ligin, birinci yarısı ya da ikinci yarısı hiç fark etmez. Maçları aynı hakemler yönetiyor, hepsi aynı eğitimi alıyorlar. “10 hafta önce x hakem başarılı idi, 15 hafta sonra daha da başarılı olacak.” şeklinde, duygu ve düşünceye kapılmamamız gerekir. Çünkü, hakemler aynı hakemler, eğitimler aynı eğitimler. Her şey aynı. Oyuncular da, ara transferler hariç, aynı. Bu yüzden, hakemlerin performansı hakkında, artı ya da eksi olacak bir şekilde yorumda bulunmak, bence yanlış olur. Hakemlerimiz nasılsa, öyle devam edecekler.

UT: Her hakemin bir yönetim tarzı var ama oyun kuralları konusunda niye bir standart yok?

ND: Oyun kuralları uygulaması konusunda standart olamaz. Neden olamaz? Öncelikle sahada görev yapan hakemler öncelikle insan, yani insan faktörü söz konusu. Şu an bu mekanda bulunan kişilerin, karakteri, davranışı, söz söylemesi hepsi farklıdır. Hakemler, çeşitli farlılıkları olan insanlardır. Örneğin, birisi evlidir, çocuğu vardır çok mutludur. Başka bir hakem düşünün, kız arkadaşı ile ayrılmıştır. Bir başka hakem düşünün, işinde problemleri vardır.  Bir diğer hakem, arkadaşlarının aldığı maçları kafasına takmıştır. Durum böyle olunca, insanların standart yönetim göstermeleri beklenemez. Bir hakem, bugün bir pozisyona penaltı olarak değerlendirir de on maç sonra aynı pozisyona penaltı dememiştir ya da, farklı hakemler aynı pozisyonu farklı şekillerde yorumlamışlardır.  Standardın yakalanmasının çok zor olduğunu düşünüyorum. Buna etkende, hakemlerim almış olduğu eğitimdir.

 

“ALT KADEMEDEN YETİŞEN HAKEMLERE EĞİTİM VERİLMİYOR”

UT: Alt kademeden yetişen hakemlere nasıl bir eğitim veriliyor?

ND: Alt kademeden yetişen hakemlere eğitim verilmiyor. Neden eğitim verilmiyor? Eğitimden bahsedebilmek için ortada bir eğiticinin olması lazım. Eğitici, kime eğitim verecek? Hakemlere eğitim verecek. Bu hakemler kimler?  Bu hakemlerin içinde, ülkenin en iyi üniversitelerinde okuyan öğrenciler var. Bu hakemlerin içinde özel sektörde yönetici konumunda olan insanlar var. Bu hakemlerin içinde çeşitli statüde arkadaşlarımız var. Bu hakemlere ya da hakem adaylarına, statüsü hitap ettiği insanların çok çok altında kişilere eğitim verdirmeye kalkarsanız, hiçbir şey veremezsiniz. Alt kademeden başlayarak yukarıya kadar böyle.  Ne yazık ki bunun çok acı örneklerini görüyoruz. Hakemlik geçmişi olmayan, doğru dürüst gözlemcilik geçmişi olmayan insanların, hakem eğittiklerini görüyoruz. Öncelikle hakem eğitimcisinin çok iyi eğitilmesi gerekir. Buna bakmak gerekir önce “Hakem eğitimcisi, eğitimli mi?” Eğitim derken, sadece oyun kuralları yönünden eğitimden bahsetmiyorum. Okul yönündeki, sosyal yöndeki eğitimden bahsediyorum, çevresel yöndeki eğitimden bahsediyorum. Böyle bir oluşumu yakalamamış insanların hakem yetiştirmesinin, o hakemlerinde sahalarda başarılı olmasının ne kadar zor olacağını siz de tahmin edersiniz.

UT: Türkiye genelinde kaç tane çok iyi hakem eğitimcisi var?

ND:  Futbol Federasyonu, maalesef ve çok acıdır ki, hakem eğitimi Alman’a, İtalyan’a, Ulenberg  gibi isimlere teslim etmiş durumda.

UT: Niye?

ND: Sebebi şu; kendi insanına güvenmiyor. Hilmi Ok bu ülkenin insanı değimliydi ya da Ertuğrul Dilek, Yalçın Darıcı bu ülkenin insanları değil miydi? Yahya Diker’ler, Özcan Oal’lar, Sabri Çelik’ler bu ülkenin insanı değil miydiler? Niye bu isimlerden faydalanmıyoruz? Bu isimlerin, Ulenberg’ten ne eksiği var?

 

“TÜRK HAKEMLİĞİ SİYASET ÇAMURUNA BULAŞMIŞ DURUMDA”

UT: Niye faydalanılmıyor hocam?

ND: Niye faydalanıyoruz, biliyor musun Uğurcum? Türk hakemliği, maalesef siyaset çamuruna bulaşmış durumda. Hem politik anlamda, hem de hakemlik siyaseti çamurunun içine bulaşmış durumda. “O olmasın, ben olayım.” yarışması var. Eğitimcilikte de, gözlemcilikte de, hakemlikte de var bu. Ayağa basma mücadelesi var. Bu ayağa basma mücadelesi sürdüğü müddetçe, Türkiye’de hakemleri Türkler eğitmeyecek. Bugün Alman gelecek, yarın İtalyan gelecek, öbürsü gün belki Senegal’den birisi gelecek, Türk Hakemlerine eğitim verecek. Kaç tane hakem İngilizce biliyor ki yabancı eğitmenin söylediklerini anlayıp hafızasına yerleştiriyor? Bence Türk Hakemlerini, Türk Eğitimciler eğitmeli. Türk eğitimci yok mu? Murat Ilgaz var. Murat hoca, uluslar arası eğitimci. Niye Murat Ilgaz eğitim vermiyor? Örneğin Sabri Çelik hocadan, Muhittin hocadan niye istifade edilmiyor? Dönem dönem politik açıdan çok ters düşmeme rağmen Serdar Hoca’dan niye istifade edilmiyor?

UT: Bu isimlerin hiçbirisi hakem eğitmenliği yapmıyor değimli hocam?

Murat Ilgaz

ND: Sadece Murat Ilgaz yapıyor. Eski hakem eğitmenlerinden hiç yararlanılmıyor. Örneğin, ben size bir isim vereceğim. Manisa’dan Esat Eriş. Esat hoca aynı zamanda İngilizce Öğretmeni. Hakem eğitimi denildiğinde, bana göre, Türkiye’de akla gelmesi gereken ilk üç isimden birisidir.

UT: Esat Eriş hoca, gözlemcilik yapıyor mu?

ND: Yaştan dolayı, gözlemcilik yapamıyor. 75 yaşında, 80 yaşında insanlara Merkez Hakem Kurulu üyeliği hakkını veriyorsunuz, Esat Eriş gibi bir cevherden istifade edemiyorsunuz. Eğitim konusu, Türk hakemliğinin en büyük problemi diyebilirim. Bizdeki gibi dışa bağımlı bir eğitimin yarattıkları ortada. Türkiye’de futbol hakemliği deneme tahtasına döndü. Bugün “Bunu uygulamayacağız.” dedikleri şeyi üç ay sonra “Uygulayacağız.” diyorlar. Beşinci- Altıncı hakemlik gibi, VAR (Video Hakem Sistemi) hakemliği gibi, hiç bir şey üretmeyen, futbol hakemliğine hiç faydası olmayan konular.

 

“VİDEO HAKEM SİSTEMİ, KULUPLERİ KURTULUŞ REÇETESİDİR.”

UT: Kale arkası hakemliğe(beşinci- altıncı hakemlik)  değinmişken hocam sorayım, bu uygulamadan niye vazgeçildi?

ND: Türk toplumu olarak bazı şeylere aç toplumuz ve iştahlıyız da aynı zamanda. FİFA, UEFA başka bir yöntem çıkarsın “Tribünün tepesinde iki tane hakem oturacak ve sahadaki hakemlere yardımcı olacaklar.” dese, bizim federasyon balıklama atlar “Biz bunu uygulayalım.” diye. Böyle bir zorunluluk yok. Uygulamak için, felsefenize, kültürünüze, sisteminize bunların uyması lazım.

UT: Federasyon video hakem sistemini (VAR) uygulamakta çok ısrarcı. Bu kadar ısrar niye? Bu sistem Türkiye’ye uyar mı? Var hakemliği nedir hocam?

ND: VAR hakemliği, kulüplerin kurtuluş reçetesidir.

UT: Ne gibi?

ND: Türkiye gündeminde bir gerçek var, bunu hepimiz kabul ediyoruz. Türkiye Liglerinde dört büyük takım kollanıyor. Böyle bir, fikir gerçeği var. Bu fikir gerçeği içinde, diğer kulüpler bastırdılar “Dört büyüklere karşı, teknolojiden istifade edelim. Bir pozisyon bizim aleyhimiz ise lehimize dönsün.” İnsan faktörünün olduğu bir yerde, bu olmaz. Örnek vermek gerekirse, ben maçın hakemiyim, sizde VAR hakemisiniz.

UT: Stadın hemen dışında arabada seyrediyorum.

ND: Araba Riva’da olacak ama. Gündemde öyle bir şey var. Ben, maçı yöneten hakem olarak,  bir karar verdim, siz de bu kararın yanlış olduğunu düşünüyorsunuz. Hakemi uyardınız. Hakem de görüntüyü izlemek talebinde bulundu ve görüntüyü izleyip kararını değiştirdi. Hakemin kararını değiştirdiği an, bittiği an demektir. Hakem için en tehlikelisi, kararını değiştirmektir. Ne şartla olursa olsun, dışarıdan bir etki ile değiştirmesi kadar tehlikeli bir boyut yoktur. Eskiden, üç tane hakem vardı sahada. Bu üç tane hakemin, ne kulaklığı ne mikrofonu ne de ellerinde sinyal gönderen bayrak vardı.  İstatistiki veri yakalamaya çalışsanız geriye dönük, bu konuda eski hakem şimdinin yorumcusu Murat Fevzi Tanırlı bu konuda belki yardımcı olur, eski dönemde bence hakemler daha az hata yapıyordu.

 

“TÜRK HAKEMLİĞİ YERLERDE”

UT: Niye?

ND: Hakem, kararını veriyor yardımcı hakemi ile göz göze geliyor. Yardımcı hakem pozisyonu gördüyse gördü, görmediyse bitti.  Hiç kimse hakemi baskı altına almıyordu. Çünkü hakemin, bir hakemlik duruşu vardı. O zamanda hakemlerin aldıkları para daha azdı, şimdi hakemler iyi gelir elde ediyorlar ama hakemlik duruşu yok. Geçenlerde bir maç seyrettim, müsabakanın hakemi, iki kere yere düştü. Ya Süper Lig maçı ya Kupa maçı. İçimden söyle geçirdim: “Türk hakemleri yerlerde.” Üst düzey bir hakemin, aynı maçta iki kere yere düşme hakkı yok. Eski dönemlerde hiçbir hakem iki kere yere düşmemiştir. Futbol Federasyonu hakemine veriyor ama hakem alamıyor. Niçin? Bu bir kapasite meselesidir.

UT:  Şunu mu demek istiyorsunuz hocam; hakemlik kapasitesi olmayanlar da maç yönetiyor. Doğru mu anladım?

ND: Bu çok ağır bir eleştiri olabilir. Ama şunu söyleyebilirim: Geçmiş dönemde hakemlik yapan arkadaşlarımızla, şimdi hakemlik yapan arkadaşlarımızın duygu ve düşünceleri farklı. Nasıl farklı? Eski dönemde, hakem ağabeyinden iki adım önde soyunma odasına gireceksin, böyle bir şey düşünülemezdi bile. Ama şimdi, maalesef durum böyle değil.

UT: Yani hakem kültürü mü yok hocam?

ND: Evet, hakemlik kültürü yok. Hakem kültürü size Alman eğitimci veremez. Hilmi Ok verir, Ertuğrul Dilek verir. Bana hakem kültürünü İtalyan Rosetti veremez. Konuşacak çok şey var ama hiçbir eski hakemin benim kadar cesur konuşabileceğini tahmin etmiyorum.

 

“MHK ÜYELERİ ESKİ HAKEM OLMAMALI”

UT: Niye konuşamazlar hocam, görev beklentisi mi?

ND:  Bravo Uğur. Tebrikler, aynen öyle görev beklentisi içindeler. Geçmişte hep sevdiğim saydığım isimler. Örneğin Mustafa Çulcu, hakemliği bıraktı, Merkez Hakem Kurulu(MHK) başkanı oldu. Aynı zamanda da Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği Genel Başkanı. Böyle bir şey yok. Bir adam, hem işçi hem de işveren olamaz. Hakemliği bırakır bırakmaz, “MHK’ye gel.” Olmaz. Hakem ile yöneticilik aynı şeyler değildir.

UT: Şunu mu demek istiyorsunuz hocam; “MHK üyeleri eski hakemlerden oluşmamalı.”

ND: Aynen öyle. İki tane isim vereyim size. Zekeriya Alp, Ufuk Özerten. Bir de Ahmet Güvener var. Ahmet Güvener, hakemlik camiası içinde önemli insanlardan bir tanesidir. Ama hakem camiasının kabuğu, nüvesi Ahmet Güvener’i kabul etmemiştir çünkü o farklı bir insandı. Ahmet Güvener’in kurul üyeliğine niye itiraz edeyim ki? Çok sert bir örnek vereceğim şimdi: Hakemlik hayatı facialarla dolu, seminerlerde kötü hakeme defalarca örnek gösterilen bir insan, şu an Süper Lig Gözlemcisi. Bu arkadaşımız benim gibi konuşabilir mi? Konuşamaz. Çünkü görev beklentisi içinde. Eski hakemlerin çoğu görev beklentisi içinde. Her TFF seçiminde MHK’de yer almak istiyorlar. Bunun için konuşmuyor kimse.

UT: Nurettin Dehmen şunu mu demeye çalışıyor; “MHK’de olacak isimler, hakemliği bırakmış isimlerden olamamalı.” Doğru mu anladım?

ND: MHK, yönetici demektir. İstisnalar hariç, bir süper lig hakemi ya da yardımcı hakemi, iyi bir yönetici olacak diye bir kural yok. Hakemlik ayrı şey, yöneticilik ayrı şey. Ancak, hakemliğinde de üst düzey bir yönetici ise, kurula tabiî ki gelecek. Ama sadece süper lig hakemi ya da gözlemcisi diye MHK’ye gelmemeli. İnsanları yönetmek farklı bir şeydir, maç yönetmek farklı bir şeydir. MHK üyelerine bakıyorsun, hakemlik dışında ne yapmışlar? Bir bakıyorsun, yıllardır hakemliğin haricinde hiçbir iş yapmamış, hep hakem camiasının içinde. Sadece hakem camiasının içinde olmak bu işi çok iyi biliyorum demek değildir. İnsan yönetmek, bir beceri ister. Eğer benim işim yöneticilik ise, ben yönetebilirim. Örneğin bir fikrim var benim, çok uç. Diyelim ki adam gözlemci. Her hangi bir kurula girdiği anda o gözlemcilik vasfının bitmesi lazım. “Hem gözlemci olacağım, hem kurul üyesi olacağım.” Olmaz.

UT: Niçin olmaz hocam?

ND: Çünkü kurul üyesi objektif olmalı. Kurul ”patron” demek, gözlemci kim? İşçi Bir insan hem patron hem işçi olur mu? Hakem derneği var dimi? MHK üyesi faal gözlemci ise bu derneğin üyesi. Öbür taraftan MHK’de olduğu için patron. Bu olmaz, ya biri ya öteki. Bugün hangi MHK üyesi, insan yönetimi üzerine eğitim almış. Örnek vereyim, çok saygı duyar ve severim, Ahmet Erdoğan. Yılların eğitimcisi. Kurullarda başkanlık, üyelik yapmış bir insan. Ahmet Erdoğan gibi işi yöneticilik olan gelsin kurula.  Böyle isimlerin, hakemlik geçmişi çok üst düzey olmayabilir. Ama işi yöneticilik.

 

“HAKEM İŞİNİ ÖNEMSEMİYOR”

UT: Futbol oyun kuralları belli.  Kurala göre; futbolcular ve kaleciler, hakemlerden farklı renk forma giymek zorundalar. Profesyonel maçlarda maç sabahı eş güdüm toplantısı oluyor ve bu toplantı da takımların ve kalecilerin giyeceği forma renkleri belli oluyor. Ligin ilk yarısında birçok maçta, hakemler ve kalecilerin forma renkleri aynıydı. Kural bu kadar açık olmasına rağmen, hakem hataya niçin düşüyor?

ND: Hakem hataya düşmüyor. Bu hakemin işini önemsemesinin sonucudur, hata değildir. Hakem kuralı bilmiyor mu? Biliyor ama işini önemsemiyor.

UT:  Forma renkleri aynı ise, kimin değiştirmesi gerekir hocam? Kalecinin mi, oyuncunun mu?

ND: Bir kişi forma değiştirdiğinde sorun çözülecekse, niçin dört kişi forma değiştirsin? Otorite burada başlar. Hakem diyecek ki kaleciye “Bizlerden, kendi arkadaşlarından ve rakip oyunculardan farklı renkte forma giy.” Hakem bunu sağlamak zorunda. Belki de kalecinin isminden ürküyor, “Değiştir.” diyemiyor, “Dersem tepki alırım.” diye düşünüyor belki de. Sahaya çıkmadan önce kalecinin hangi renk forma giydiğini bilmiyor mu hakem? Haydi atladın, koridorda değiştirt, yap bunu. Bu işini önemsememektir. Kurallar demişken çok enteresan bir şey anlatacağım sana.

 

MHK,  İKİ SEZON BOYUNCA, KURAL HATASI YAPTI”

UT: Buyrun hocam.

ND:  Bunu ilk defa benden duyacaksın ve bunu de benden başkası söyleme cesaretinde bulunamaz. Gözlemci iken, sezon başı seminerine gittik. Değişen kurallar anlatılıyor. Denildi ki “Bu sezondan itibaren, köşe vuruşları, top kale çizgisini terk ettikten sonra hangi köşeye yakınsa o taraftan kullanılacak. Topun çıktığı taraf gözetilmeyecek. Kural bu şekilde değişti.” Hakemler bunu, kural değişti ya, uygulamaya başladılar. Bir sezon böyle uygulandı, ikinci sezon böyle uygulandı. Hakemlik ve gözlemcilik yaptığım yıllara ait tüm kural kitaplarım var, açtım inceledim. İngilizcesinden de baktım. Kuralda değişiklik olsa, kuralın kenarına çizgi koyarlar. Çizgi yok, demek ki değişme de yok. Bu nereden çıktı, bu nasıl bir uygulama? Ahmet Güvener hocamı aradım, kural değişikliği olup olmadığını sordum. O da kural kitabını açtı, kural da değişiklik yok “ Top, çıktığı yere en yakın köşe gönderinden atılır.” diyor kural. İki sene Türkiye Futbol Federasyonu, Merkez Hakem Kurulu resmen kural hatası yaptı.

UT: MHK, bunun farkında değil mi?

ND: MHK bu biliyor. Ama daha acısı da var. Bu olayın üzerinden yıllar geçti. Gözlemcilik yaptığım son yıllarda aynı olayla karşılaştım. Maç sonrası hakeme sordum. Cevabı “Hocam kural değişti.” oldu. Kimse kusura bakmasın, Nurettin Dehmen benim adım. Kural denilince parmakla gösterilenlerden birisiyim ben. O hakem kardeşime kuralın değişmediğini, nazik bir dille anlattım. Sen hakemin kalecinin formasını değiştiremediğinden bahsediyorsun Uğur kardeşim. Ben sana, iki sezon üst üste MHK’nin yaptığı hatayı anlatıyorum.

UT: Peki bu fahiş hatadan dönüldü mü?

ND: Onu şimdiki hocalara sormak lazım ve bunun gibi, yanlış tercümeden kaynaklanan hataları, dönemin kuruluna yazılı olarak sunmamı istediler benden. Ben de sundum. Bir sene sonra yine “unuttular”

 

“SÜREKLİ HATA YAPAN HAKEME BİR ŞANS DAHA VERİLMEMELİ”

UT: Hocam, yıllarca hakem yetiştirdiniz. Niçin üst kademlerde hep aynı isimler var? Yetişen hakemler mi eksik, yoksa üst kademeye çıkmada başka faktörler mi var?

ND: Cüneyt’in, Fırat’ın, Hüseyin’in hakemliklerinin son anına kadar orada kalmaları lazım. Onlar artık bu işin uzmanı olmuşlar. Ama bakıyorsunuz, üst klasmandaki hakem devamlı hatalar yapıyor buna rağmen aynı yerde. Sürekli hata yapan adama bir şans daha verilmez. Bunu gören aşağıdaki hakem “Bu yol bana kapalı.” diyor. Bir sirkülasyon olması lazım. Üst klasmandan düşmenin daha fazla olması lazım. İyi bir kadron olur, onun etrafında kullanacağın hakemleri değiştirirsin. Hatta klasman neymiş? Kağıt üzerinde. Talimatlarda da yazar: “Merkez Hakem Kurulu, istediği hakemi istediği kategorideki maçta görevlendirebilir.”

UT: Spesifik bir örnek vermek istiyorum; MHK, çok iyi bir il hakemi süper lig maçında da görevlendirebilir, doğru mu?

ND: Verebilir tabii ki. Üçüncü ligde düdük çaldığım ilk sene, beni dönemin MHK’si, Vefa stadında Karagümrük – Beykoz ikinci lig maçına hakem olarak atadı. O maçta ev sahibi Karagümrük mağlup olmasına rağmen, hiçbir problem yaşamadım. Gözlemcim Adnan Yılgıç hocamdan 90 üzerinden 90 ve +2 zorluk puanı aldım. Bu maçın ardından Fahir Ersoy, Sadettin Güler gibi C klasman arkadaşlarım, ikinci lig maçlarında düdük çaldılar. Bu niye Süper Ligde olmasın? Üst yapıda çok enteresan şeyler var Uğur. Bu ayrı bir röportaj konusu olur. Bir hakem arkadaşımız var, bu sezon Süper Ligde bir kez düdük çalabilmiş, 15 tane Dördüncü hakemliği var. İkinci Lig ve Kupa maçlarında düdük çalmış. Bu adama, Süper Ligde düdük çaldırmayacaksan, niye kadroda tutuyorsun? 15 tane dördüncü hakemlik, hakemi köreltir. Hakem maç yönete yönete hakem olur. Bu yardımcı hakemlik içinde geçerli. Süper Lig yardımcı hakemleri, daha alt liglerde eskiden olduğu gibi, düdük çalmalılar ki, hakem gibi düşünebilmeyi unutmasınlar. Hiçbir özelliği yok ki… Hakem gibi düşünemiyorlar. Hakem gibi düşündükleri taktirde, o ceza alanı içinde penaltılara bayrak çekiyorlar mı, çekmiyorlar mı, gör bakalım. Yardımcı hakem, diğer yarı alandaki golü ancak hakem gibi düşünebilirse iptal ettirebilir.

 

TÜRK USULÜ FAUL

UT: Gelelim Cüneyt Çakır’a . Cüneyt Çakır, Avrupa’da çok iyi maç yönetiyor. Ama Türkiye’de çok çalkantılı,inişli- çıkışlı bir grafik var. Bunun sebebi ne?

ND: Cüneyt Çakır, Avrupa’da çok iyi değil, çok çok iyi maç yönetiyor, oyuncular yanına yaklaşamıyor itiraz için. Bu ekip kendini kabul ettirmiş bir ekip.  Cüneyt olağanüstü zeki ve yetenekleri olan bir kardeşimiz. Niye? Çünkü Cüneyt’in altyapısı çok iyi. Cüneyt daha hakem değilken babası Serdar Hoca  Türkiye liglerinde düdük çalıyordu. Cüneyt, bizlerin yani hakemlerin arasında büyüdü. Daha o yaşlarda hakem gibi düşünmeyi öğrendi. Hakem olmaya karar verdiğinde, “Ben bu işin en iyisini yapacağım.” dedi. Cüneyt’in arkasında, Cüneyt Çakır var. Bu işin Avrupa kanadı. Avrupa’ya maça giden adam, sadece o maçı düşünür. “Yok o başkan bunu diyecek, şu yorumcu televizyonda arkamdan konuşacak.” bu yok Avrupa’da. Gözünü iyi aç maçı yönet. Çok kolay, seninle hiç kimse boğuşmuyor. Geçenlerde, bir Avrupa maçı seyrediyorum; üst düzey bir maç, top oyuncunun göğsüne çarptı. Hakem elle oynama verdi. Birisi de gitsin itiraz etsin… Yok, kimse hakeme itiraz etmedi. Avrupa hakemlik böyle yapılıyor. Oğlumun Ozan’ın bir ifadesi var: “Türk faulü.” Biliyorsun 12.Kural fauller ve fena hareketlerle ilgilidir. 9 kusurlu hareketti, 10 kusurlu hareket oldu. On birincisi de “Türk usulü” faul.

UT: Hocam nasıl oluyor “Türk usulü” faul?

ND: Bu söylediğim gibi, oğlumun ifadesi. Oyuncu ikili mücadelede, kaybedeceğini anlayınca kendini yere atıyor, hakem de çalıyor, Türk usulü faul bu. Türkiye’de çalınıyor bunlar. Avrupa’da bu yok. Gelelim Cüneyt’in Türkiye’de başarısız olmasına. Cüneyt Çakır, Türkiye’de başarısız olmaya mahkumdur.  Türkiye’de maç yöneten hakemler, başarısız olmaya mahkumdur. Çünkü hiçbir Türk hakemi, maça kafası boş olarak çıkmaz. Buna, hakemlik yaptığım yıllarda, ben de dahilim. Cüneyt’in Türkiye’de yönettiği en kötü maçlar, derbi maçlarıdır. Çünkü derbi maçlarına kafası daha çok dolu olarak çıkıyor. Cüneyt’in süper yönettiği bir derbi maçı göremezsin. Niye dolu? Maçtan sonra diyecekler ki “O zaten bu takımı tutuyor.” Maçta takdir hakkını bir takıma kullandığında, hemen bindirecekler. Kulüplerin, özel tetikçi yöneticileri var. Tüm kulüplerde var bu. Mağlubiyette o tetikçi yönetici çıkar, ortaya verir veriştirir. Cezayı da alır. Hakem evine geldiği zaman, kendi maçını seyreder. “Seyretmedim.” diyen yalan söylüyor. “Ben ne yaptım, ne ettim? Benim hakkımda ne söylüyorlar?” Hakemlik ego’dur, kendisi hakkında söylenenleri seyrederek, tatmin olacak hakem. Kötü söylenenden ders alması gerecek. Bu yüzden, daha maça çıkmadan önce, kafada bunlar var. Dolu kafa ile maça giden, Cüneyt ya da başkası, başarılı olma şansı yok ki… Peki diyeceksin ki “Bu kafa Avrupa’da nasıl boşalıyor?” Avrupa’daki futbol mantalitesi ile Türkiye’de ki aynı değil.

 

“DENİZ ATEŞ BİTNEL KURBANDIR”

UT:  Deniz Ateş Bitnel’e gelelim hocam. Yıldızı bir anda parladı Süper Lig kategorisinde ve bir anda söndü. Bitnel hoca’nın hatası neydi?  Niye maç alamıyor? Yoksa, Bitnel Hoca kurban mı edildi?

ND: Eskiden, bizim çocukluğumuzda kurban bayramı öncesi, Topkapı’dan Yedikule’ye kadar sur diplerinde kurban pazarları olurdu. Kimisi büyükbaş kurban, kimisi küçükbaş kurban satardı. O tosunlar, büyükbaş kurbanlıklar, son günlere kadar kalırdı. Ama orta düzeydeki kurbanları hemen alıp, keserler. Deniz Ateş Bitnel, Türk Hakemliği için orta düzeyde bir kurbandır.  Türkiye kural hatası yapan insanların, Merkez Hakem Kurulu Bakanı olduğu bir ülke. İsim vermiyorum, sen güldüğüne göre ismi biliyorsun. Kural hatası yapanların, eğitimci, gözlemci olduğu bir ülkedeyiz. Peki,  Deniz ne yapmış? Yanlış karar vermiş. Türkiye’de hiç mi yanlış karar veren olmadı. Türkiye’de yapılan en fahiş hakem hatası hangisi biliyor musun?

 

“EN FAHİŞ HAKEM HATASINI AHMET AKÇAY YAPTI”

UT: Hangisi hocam?

ND: Türkiye’de yapılan en fahiş hakem hatası, Ahmet Akçay’ın, Beşiktaş – Ankaragücü maçında, Beşiktaş’a kafa ile gol atmasıdır. Bir hakemin, bir takıma gol atması yapılan en fahiş hakem hatasıdır. Ahmet Akçay Hoca, dünyalar beyefendisi bir insan. Ahmet Akçay, Merkez Hakem Kurulu üyeliği yaptı. Haydi, bitirsenize Ahmet Akçay’ı! Kuddusi Müftüoğlu bir sürü hatalı maç yönetti. Muhittin Hoca, mahalleden arkadaşım, Galatasaray- Fenerbahçe maçında ceza sahası içinde defans oyuncusunun elle oynamasını göremedi. Metin Tokat, Van- Beşiktaş maçında, penaltıyı kar nedeni ile göremedi. Herkesin hakemlik geçmişinde hatalar vardır. Bunlar, hakem hatasıdır. Deniz’e yazık ettiler. Deniz’e kim yazık etti? Deniz’e, hem dönemin kurul üyeleri hem de hakem arkadaşları sahip çıkmayarak yazık ettiler. Dernekten bahsetmiyorum bak. Çünkü dernek denen olguyu ben kabul etmiyorum. Hakem arkadaşları sahip çıkmayarak, Deniz’ e yazık ettiler.

UT: Deniz Ateş Bitnel, maç alamıyor değil mi hocam?

ND: Bırak maç almayı, Deniz Ateş Bitnel, bitti. Deniz Ateş Bitnel, kafası o kadar dolu iken, hakemlik yapamaz. Çünkü her gittiği sahada baskı yer.

 

“FENERBAHÇE – RİZESPOR MAÇININ TEKRARINA GEREK YOKTU”

UT: Hocam kural hatası nedir, hakem hatası nedir?

ND:  Buldun Nurettin Hoca’yı soruyorsun.  Yıllarca önce, hatırlarsanız, Fenerbahçe- Rize maçı oynanmıştı. Bu maçın hakemi Ali Aydın, Rizeli oyuncuya farklı dakikalarda iki sarı kart gösterdi ve oyuncuyu ihraç etmedi. Bu maçta, “Kural hatası olmuştur.” denilerek maç tekrar edildi. Buna benzer bir başka olay Kasımpaşa- Beşiktaş maçında oldu. Kasımpaşalı oyuncu, top ceza sahası içindeyken, eline aldığı başka bir topu, maç topuna atmıştı. Kasımpaşa- Beşiktaş maçı için, MHK, “Burada kural hatası yoktur, hakem hatası vardır. Maçın tekrarı söz konusu olamaz.” dedi. MHK kim? Oyun kurallarını en iyi bilen kuruldur. Ardından TFF yönetim kurulu, bu işi ne kadar biliyorsa, “Bu maçta kural hatası vardır.” yorumunu yaptı ve maçın tekrarına karar verdi. Demek ki Federasyon, Hakem Kurulu’ndan daha iyi biliyor bu işi(!) ve ne hikmetse, o MHK göreve devam etti. MHK’nin görevini bitirmesi lazımdı o an. 1983’ten bu yana futbolla iç içeyim, “Kural hatası nedir, hakem hatası nedir?” bu sorunun cevabını bilene ve anlatana rastlamadım. Kasımpaşa- Beşiktaş maçından sonra, eski hakem, Murat Fevzi Tanırlı kardeşimle bu konuyu tartıştık. Sağ olsunlar, Murat gibi başka arkadaşlar da arayıp fikir alırlar benden. Murat bu maçta, benim görüşlerimi de dayanak alarak, “kural hatası” olduğu ve maçın tekrar edilmesi gerektiğini olağanüstü başarılı bir şekilde yazdı. Yani, o anki MHK ile farklı yorum yaptık ve maçta tekrara gitti. Federasyon, tekrar kararı alırken, hangi verilere dayandı bilmiyorum.

UT: Hocam, Murat Hoca ve siz, niçin tekrar edilmesi gerektiğini savundunuz? Bu düşüncenizin dayanağı ne?

ND: Düşüncemi, her ortamda savunacak delillerim var benim. Fenerbahçe- Rizespor maçı kural hatası değildi. Bak bu sana anlatayım. Not al. Oyun kurallarında ihracı gerektiren haller var. Bunlardan bir tanesi, “Aynı oyuncunun, aynı maçta iki ihtar (sarı kart) görüp, ihraç edilmesi(kırmızı kart görmesi)” şeklinde. Yani kural diyor ki “Bu durumları, hakem ihraç ile cezalandırır.” diyor. Kural “Kim cezalandırır?” diyor: “Hakem cezalandırır.” diyor. İşin öznesi kim? Hakem. Ne diyor kural? “Ciddi faullu oyundan suçlu ise…” Hakem, ciddi faullu oyundan suçlu oyuncuyu atmazsa ne olur? Hakem hatası olur. Diyor ki kural “Kaba, onur kırıcı dil kullanırsa, yani küfür ederse…”  Hakem ihraç eder. Küfür etti, hakem ihraç etmedi. Ne olur? Hakem hatası. Çünkü hakem atmadı. Bu ihracı gerektiren maddelerden bir tanesi de, “Aynı maçta iki ihtar (sarı kart) gören oyuncu, ihraç ile (kırmızı kart) cezalandırılır.” Etmezse ne olur? Hakem hatası. İhraçlık hareketlerin cezasını, hakem verir. Hakemin cezasını vermediği konular, hakemin yaptığı hatalardır. Gelelim kural hatasına, kural diyor ki “Bir maç biri kaleci olmak üzere 11 kişi ile oynanır.” diyor. Diyelim ki kaleci yok. Hakem oynatırsa kural hatası olur. Burada, özne hakem değil. Özne kural. Maçı üç devrede oynattı, kural hatası.

 

“HAKEM DERNEĞİNİN KURULUŞ FELSEFESİ İYİYDİ”

UT: Nurettin Hocam, hakemlerin bir derneği var, Türkiye Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği. Bu derneğin amacı nedir? Örneğin, hakemler acımazsızca eleştirilirken, hakemini koruyabiliyor mu ya da, hakem sahada rehin tutulurken, dernek ne yapar hocam?

ND:  Dernek çok güzel bir dernek idi. Derneğin kuruluş felsefesi çok güzel idi, yani “Hakemlerin her türlü hak ve hukuk kayıplarını önlemek, destek vermek. Hakemlerin eğitimlerine yardımcı olmak, uygun ortamları sağlamak” gibi amaçları vardı. Dernek bunları yaptı mı, yapmadı mı? Çok geriye gitmeye gerek yok. Konuştuğun Nurettin Abi, bu derneğin İstanbul Şubesinde çeşitli dönemlerde, yönetim kurulu üyeliği yaptı ve yönetim kurulu üyesi olduğu iki yönetim, genel merkez tarafından görevden alındı. Birinde, Serdar Çakır’ın ekibindeydim ben. Ahmet Çakar, genel başkan olarak görevden aldı. Görevden alınma sebebi ise derneğin İstanbul seçimlerinde Ahmet Çakar ile karşı karşıya kaldık. Bizim ekip kazandı. Ahmet Çakar da genel merkez seçimlerinde genel başkan oldu ve bizi görevden aldı. Ben de, İstanbul İl Hakem Kurulu’nun bir kararı üzerine  disipline verildim ve ihraç edildim. Daha sonra Genel Kurul’da yeniden üyelik hakkı elde ettim. Sonra Sadettin Güler başkanlığında yönetime geldim. Sadettin Hoca, MHK üyesi olunca, Ahmet Şahin ile devam ettik ama genel merkez bizi yeniden görevden almak istedi. Yine bir ihraç yaşandı akabinde yine üyeliğe geri alındım. Akabinde 15 Temmuz süreci geldi. Bu süreç sonrasında, gözlemcilik hakkım elimden alındı. Federasyon yayınladığı bildiri ile benim de aralarında bulunduğum doksanın üzerinde hakem ve gözlemcinin, federasyonla ilişiğinin kesildiğini bildirdi. Müracaatlarımıza hiç kimse cevap vermedi. Hem Federasyonun hem de MHK’nin koltukları çok yumuşak, kimse bizimle ilgilenmedi bile. Ama bu arada, hakkımda herhangi bir soruşturmada yok. Bu durumda dernek devreye girdi “Bütün dokümanları bize gönderin, size yardımcı olacağız.” Biz de gönderdik. Bu güne kadar, sağ olsunlar, çok yardımcı oldular!

 

“DERNEK SEÇİMİ DEĞİL, ATAMA”

UT: Bu derneğin(Turkiye Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği) İstanbul şubesi seçimlerini Süleyman Abay kazandı.

ND: Süleyman Abay kazanmadı.

UT: Kim kazandı hocam?

ND:  Kazanan Süleyman Abay değildi ama… Devam et, sor sorunu.

UT: Sizde daha önce, derneğin İstanbul şubesi başkanlığına aday oldunuz. O dönemde faal hakemdim, sizi desteklediğim ve sizin lehinize kulis yaptığım için, dönemin Merkez Hakem Kurulu ve İl Hakem Kurulu bana On İki hafta maç vermedi.

ND: İyi yapmışlar. Sen destekledin diye maç alamadın, ben başkan adayı oldum diye maç alamadım.

UT: İstanbul Hakemleri için, “Türk Hakemliğinin lokomotifi” derler.

ND: Değildir.

UT: Niye?

ND: Lokomotif olabilmesi için, İstanbul’un adına uygun hareket etmesi lazım. Deniz Ateş Bitnel’i bir kenara atan, bizim gibi ağabeylerini bir kenara atan, bir teşekkürü dahi layık görmeyen kitle, Türk Hakemliği’nin nasıl lokomotifi olur? Seçimlere gelince, Federasyon ve Merkez Hakem Kurulu çok müdahale ediyorlar. Federasyonsuz, Merkez Hakem Kurulsuz, İl Hakem Kurulsuz seçim, Türkiye’nin hiçbir yerinde mümkün değil.

UT: Yani kurul üyeleri, açıkça taraf tutuyor.

ND: Evet, aynen öyle, taraf tutuyorlar. Niçin böyle biliyor musun? İl Hakem Kurulları, Bölgesel Hakem Kurulları, Merkez Hakem Kurulları, derneklerden ellerini çekmeliler. İstanbul Hakem Derneğinde, İl Hakem Kurulunun, Bölgesel Hakem Kurulunun odası var, Merkez Hakem Kurulu Üyesinin odası var. Niye var? Dernek sendika, onlar Patron. Olmaz öyle şey. O odaların orada olması demek, hegemonyalarının olması demektir. Onlar patron, hakem ise işçi. Dernek, mağdur olan hakeminin hakkını arayacak. Mevcut durumda, Derneğin hakemin hakkını arama şansı yok. Sistem bunu yaptırmıyor işte. Niye? Şu an bir ekonomik düzen var, para var işin içinde para var. Türkiye’nin neresinde olursa olsun, Kurulların istemediği bir aday, seçilemez.

UT: O zaman seçim değil, atama yapılıyor.

ND: Doğru anlamışsın, Hakemin sendikasına, yönetici olarak Hakemin patronları atama yapıyor. Faktörler bu kadarla da kalmıyor. Bu söyleyeceğimin altına imzamı da atarım. Türk Futbol Hakemliğinin Patronu kimdir?

 

“CÜNEYT ÇAKIR İSTEDİĞİ HAKEMİ, İSTEDİĞİ MAÇA ATAR”

UT: Türkiye Futbol Federasyonu ve Hakem Kurullarıdır hocam.

ND: Değildir. Türkiye Futbol Hakemliğinin Patronu, Cüneyt Çakır’dır.

UT: Cüneyt Hoca da bir hakem hocam, bu nasıl olabilir ki?

ND:  Cüneyt Çakır’ın Avrupa’daki gücü, Avrupa’daki başarılı maç yönetim performansı, Türkiye’deki futbol hakemlerinin patronu konumuna getirmiştir ve Cüneyt Avrupa’daki yönetim tazı ile bunu hak ediyor. Yani Türkiye’de Hakemlerin Patronu, Federasyon ya da Hakem Kurulları değil, Cüneyt’tir. Cüneyt Çakır, hakemliği bıraktığı taktide diyeceğiz ki “Haydi bakalım, hakemliğin sahipleri, çıkın ortaya.”

UT: O zaman ben şunu mu anlamalıyım hocam. Cüneyt Çakır’ın işaret ettiği aday seçimi kazanır.

ND: Türkiye’nin neresinde olursa olsun. Cüneyt Çakır şu anda Türkiye’nin hakemlik ve gözlemcilikle ilgili, en güçlü kişisidir. Cüneyt Çakır şu an, Yusuf Namoğlu’ndan ( Merkez Hakem Kurulu Başkanı) daha güçlü bir insandır.

UT: Sözlerinizden şu anlam ortaya çıkıyor; Cüneyt Çakır istediği hakemi, istediği maça atar.

ND: Doğru anlamışsın, Cüneyt Çakır, istediği hakemi istediği maça atar. Niye Cüneyt’in yardımcı hakemleri değişmiyor, sakat olmadıkları sürece? Niye Avrupa’ya hep aynı ekip gidiyor? Merkez Hakem Kurulu dese ki Cüneyt’e “Cüneyt, ekibinden Bahattin’i aldım, Alpaslan Dedeş’i verdim.” Cüneyt bunu kabul etmez. Bu bir ekip işidir. Saha içinde olduğu kadar, saha dışında da ekip işidir. Onun için söyledim, Türkiye Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği, İstanbul Şubesi seçimini, Süleyman Abay kazanmadı.

UT: Kim Kazandı?

ND: Seçimi Cüneyt Çakır kazandı. Son olarak şunu da eklemek istiyorum: Nurettin Dehmen olarak hakem camiasında çok şeyler yaşadım. Çok iyi dostluklar kurdum,  o dostluklar bozuldu.  Başımdan geçen ilginç olaylardan birisi de şudur; Ben Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği İstanbul Şubesine başkan adayı olduktan sonra, yaklaşık on bir hafta boyunca gözlemcilik görevi verilmedi. Bu görevi vermeyen, Merkez Hakem Kurulu’nda yıllarca omuz omuza mücadele ettiğim Serdar Çakır hoca ile Taner Yalçındağ abim idi. Seçimleri kaybettikten 11 hafta sonra, İstanbul’da profesyonel bir maça gözlemci olarak görev verildi. O dönemde, maçlardan hemen sonra, Merkez Hakem Kurulu’nu arayıp maçla ilgili bilgi vermek gerekiyordu. Serdar Hoca ile limoni olduğumuz için, maçtan sonra Serdar Hoca’yı aramadım ben. Maç bitiminden on beş dakika sonra hakem odasında iken Serdar Hoca beni aradı. Maç, Güngören Stadında İkinci Lig maçı idi. Serdar Hoca telefonda bana “Nurettin, Bayrampaşa Belediye Stadındaki Üçüncü Lig maçında hakemler soyunma odasında mahsur kalmışlar. Bulunduğun yerden hemen ayrıl ve git onlara yardım et.” dedi. Fikirsel bazda ters düştüğüm Serdar Hoca’nın en güvendiği yine bendim. Bu röportaj için teşekkür ederim sana Uğur’cum. Böylelikle ben de hiç kimsenin yüreğinin yetmeyeceği konuları masaya yatırmış oldum.

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş