“ABD Türkiye’den 14 kişiyi daha istiyor”

0 Yorum

İYİ Parti, siyasal hayatımızın çiçeği burnunda olan, yeni partisi. Ancak, yeni olduğu kadar, kuruluşundan bugüne birçok badireler de atlatan partinin Genel Başkan Yardımcısı Sayın Aytun Çıray, konuğumuz oldu. İYİ Parti’nin sakin gücü Çıray, sizler için Rahip Brunson olayından, ekonomik krize kadar gündemdeki olayları değerlendirdi. Çıray, Röportajlık’a Brunson ve ABD-Türkiye ilişkileri hakkında çok önemli açıklamalarda da bulundu.

Röportaj: Uğur TEMEL- Enis DERDİMENTOĞLU 

UĞUR TEMEL (UT): Rahip Brunson olayı çok sıcak. Sizce yargımız bu olayda baskı altında kaldı mı? Otuz beş yıl ceza istemi ile yargılanan rahibin, özellikle tutuklu kaldığı süre ile eşitlenecek oranda ceza alması zevahiri kurtarmak mıdır? 

AYTUN ÇIRAY (AÇ): Her şey Dünya’nın ve Türk milletinin gözü önünde oldu. Brunson; yirmi beş yıldır Türkiye’de bulunan ancak bu yirmi beş yıl içerisinde casus olduğu anlaşılamamış, fakat son dönemde casus olduğu iddiası ortaya atılmış ve hakkında otuz beş yıl hapis istenmiş bir rahip. Sayın Erdoğan, Brunson için; “Bu fakir burada olduğu müddetçe, bu rahibi kimse alamaz” dedi. Bana sorarsanız, iç siyasete yönelik bu söz yargı bağımsızlığı adına söylenmemesi gereken bir sözdü. Sonuçta; bu sözlerden cesaret alan Trump’ın ağır itham ve tehditleri sonrası rahip serbest bırakıldı. Tahliyesine karar verilen celsede yaşananlarda çok ilginç. Daha önce gizli tanıklık yapan iki şahıs bütün ifadelerini değiştirdiler. Düşünebiliyor musunuz, Brunson iki gizli tanık ifadesiyle yargılanmış! Casuslukla suçlanan birine dair başka delil yok muydu? Bu durum, sizce yargı bağımsızlığı olan bir ülkede olabilir mi? Bundan sonra yapılanlar, ne yazık ki Türkiye’yi küçük düşürecek işlerdi. Brunson’ın uçağı, yargılamadan bir gün önce hazırmış yani yargı sonucu önceden biliniyormuş. Brunson popüler oldu ama daha başka hukuka müdahaleler var; Sayın Merkel konuştu başka tutuklu serbest kaldı. Fransa Cumhurbaşkanı konuştu, başka bir tutuklu serbest bırakıldı. Vatikan’da Papa konuştu, bir başka tutuklu serbest bırakıldı. Yani mesele sadece Brunson değil ki… Üstelik iş bitmiş de değil. Amerika bastırmaya devam ediyor; diyor ki “On dört kişi daha var, onları da istiyorum.” Bakın bu, Türkiye’nin egemenlik haklarına müdahaledir. Türkiye’nin bütün bunları kabullenmesi ise, egemenlik haklarının devridir. 

UT: Amerika istediği on dört isim karşısında bize bir şey verecek mi ? 

AÇ: Devletler her şeyi pazarlık edemez. Devletler egemenliklerini ve bağımsızlıklarını pazarlık edemezler. Amerika’nın bir şey verip vermeyeceği umurumuzda değil. Çünkü, bağımsızlığın maliyeti yok, karşılığı yok. Üstelik Trump, “Türkiye’ye bir şey vermeyi taahhüt etmediğini” açıkça söyledi. 

UT: Yani; “ Rahip gitti, kriz bitti” diyebilir miyiz? 

AÇ: Hükümetin iddiası; Brunson sebebiyle Türk ekonomisinin sabote edildiği yönündeydi. Bütün bu iddialar boş ve anlamsızdır. Doğru değil. Bakınız S-400 füzeleri krizi devam ediyor. Halk Bankası krizi devam ediyor. Brunson meselesi; eski Cumhurbaşkanı Sezer’in (Ahmet Necdet Sezer) Anayasa kitapçığını masanın üzerine atması gibi, ekonomik krizin ortaya çıkmasında hiçbir önemi olmayan bir olaydır. 2001 senesinde kriz, Anayasa kitapçığı atıldığı için çıkmadı. Kriz zaten çıkacaktı o olay vesile oldu. 2001’de ekonomi çökmüştü. Yapısal reformlar yapılmamıştı… Kitapçık atıldı diye kriz çıkmadı yani! Bugün de Brunson yüzünden kriz çıkmadı. Bu kriz, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kötü yönetiminden doğan bir krizdir. 

TÜRKİYE, 16 NİSAN ANAYASASI İLE SABOTE EDİLMİŞTİR. 

UT: Bu krizin önüne geçilebilinir mi? 

AÇ: Yapısal reformlarla bu krizin önüne geçilir. Öncelikle borçlarınızı ödeyebilir hale geleceksiniz. Ama en önemli yapısal reform; Türkiye’nin yeniden çok partili, parlâmenter sisteme geçmesidir. İkinci olarak, hukukun üstünlüğü sağlanmalıdır. Bu ikisi sağlanmadıkça Türkiye’de hangi ekonomik tedbiri alırsanız alın, güven ortamı sağlanmadığı için bu ekonomi düzelmeyecektir. Şimdi siz, dövizi tutabilmek için faizleri yüzde 6,25 arttırıyorsunuz. Bunu yaparak, dövizin yükselmesini engellemek, güven vermek istiyoruz. Ama ertesi gün kalkıp, Cumhuriyet Halk Partisi’nin(CHP), İş Bankası hisselerine el koyacağınızı söylüyorsunuz. Yani; “miras hukukunu, tapuyu tanımam.” diyorsunuz. Bu durumda sorun Cumhuriyet Halk Partisi’nin sorunu olmaktan çıkıyor, tüm Türkiye’nin sorunu oluyor. Neden biliyor musunuz? Yarın sabah, cebinizdeki paraya kim gelip el koyacağını bilemezsiniz. Miras, özel hukuktur. Medeni hukuktur. “Hisselere el koyacağım” derseniz, sizin aldığınız tüm tedbirler boşa gitmiş demektir. Çünkü güven veremezsiniz. Bu şekilde davrandıkça, Türkiye’den sermaye ve beyin göçünü engelleyemezsiniz. Hangi tedbir? Ekonomik tedbirler işin detay kısmıdır. Önce siz; rejimle ilgili, demokrasiyle ilgili, hukukun üstünlüğü ile ilgili, yargı bağımsızlığı ile ilgili kesin bir duruş sergileyeceksiniz. Güven mi istiyorsunuz? O halde tekrar bağımsız Cumhurbaşkanı’nın, güçlendirilmiş bir parlâmentonun olduğu ve çağdaş normlarda bir anayasa ile buna ulaşabilirsiniz. Türkiye, 16 Nisan Anayasası ile sabote edilmiştir. 16 Nisan Anayasa’sına “evet” oyu verenler, bu pişmanlığı yaşayacaklardır. 

ZAVALLI MEDYA DÜZENİ 

UT: Söylediklerinizden, ekonomik krizin, siyasi kriz yüzünden olduğu anlamını çıkarabilir miyiz? 

AÇ: Bakınız, siyaset ile ekonomi ayrılmaz iki parçadır. İşin siyasi boyutunu halletmeden alacağınız her ekonomik tedbir, kör kuyuya atılmış bir taş gibi olacaktır. Kaybolup gider, buharlaşır. Ne oldu faizler? Döviz yüzde kaç? Hala 5.85- 6 civarında dolaşıyor. Bu hedef, 2020’li yıllara koydukları hedef biliyor musunuz? Bu hedefe, ne yazık ki şimdiden ulaştılar. Böyle bir Türkiye olabilir mi? Ondan sonra yeni medya düzeni kuruldu. Ben bu medya düzenine; “zavallı medya düzeni” diyorum. Yandaş falan değil, onun ötesinde zavallı bir medya oluşturuldu. Bir sabah; “Eyyy Brunson”, ertesi sabah; “Trump’ı nasıl kazıkladık, Brunson’ı onlara verdik” yazan bir anlayış. Bu anlayış, aklın iflas ettiği yerdir. Böyle bir ortamda siz, yabancı sermayenin gelebileceğini, Türkiye’de konkordato ( alacaklıların, alacaklarını belli plana göre almaları konusunda yapılan anlaşma, iflas anlaşması) ve iflas etmiş iş adamlarının yeniden yatırım yapabileceğine inanır mısınız? Yarın sabah, çoluğunuzun çocuğunuzun garantisi olan mirasınıza başkaları tarafından el konulmayacağını nereden bilebilirsiniz? Sonuç itibariyle; bir insan öldükten sonra, değiştirilemeyecek bir şekilde, mirasını kime bırakacağına karar veremiyorsa, bu ülkeye kim yatırım yapar? Mesele budur, yapısal reformlar. Nedir bunlar: Birincisi; güçlendirilmiş, çağın gereklerine uygun bir parlâmenter sistem ve bağımsız Cumhurbaşkanı sistemine geri dönmek. İkincisi; hukukun üstünlüğünü ve tartışmasız yargı bağımsızlığını sağlamak. Benim hükümete içten ve samimiyetle tavsiyem; derhal bu tedbirleri almalarıdır. 

İYİ PARTİ, MERKEZ PARTİDİR 

UT: İYİ Parti kurulduğundan beri özellikle kurucular arasında gelen istifa haberlerini gördük. Birçok kez ülkücü- ülkücü olmayan tartışmalarına bağlandı bu istifalar. Ülkücü kökenliler; partideki kurucu irade, “ülkücüler” derken, Ruhat Mengi gibi isimler; İYİ Partinin, “merkez parti” olmak üzere kurulduğunu ama ülkücü jargona kaydığını belirterek istifa ettiler. Bu tartışmaları siz nasıl değerlendiriyorsunuz? İYİ Parti, Milliyetçi Hareket Partisi’ne (MHP) alternatif olmak için kurulan ülkücü bir parti mi yoksa merkez parti mi? 

AÇ: İYİ Parti, bütün Türkiye seçmenine seslenen bir demokratik merkez partidir. İYİ Parti’nin temel ideali Türkiye’de herkes için demokrasiyi yeniden inşa etmektir. Yurttaşlarının; “ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım” dediği zaman, gururlanacağı Türkiye’yi inşa etmektir. Bu kolay bir iş değil. Herkesin kendi sebepleri olabilir, prensipleri konuşalım ancak ben bireysel sebepleri tartışmaya değer bulmuyorum. 

UT: Peki, partide bir denge problemi var mı? Yani; partiyi “ülkücü” olarak görenlerle, “merkez” olarak görenler arasında bir denge problemi var mı? 

AÇ: Bu sorunun cevabı kişinin bakış açısına göre değişir. Ben, “İYİ Parti’lilik” var diye düşünüyorum. Geçmişte çalıştığınız, gönül bağladığınız yerler olabilir ama şimdi İYİ Partilisiniz, geri kalan tartışmalar zaman kaybıdır. Ancak biz yönetim olarak her itirazı dikkate alıp değerlendirmeliyiz. 

MHP İLE AYNI JARGONU MU KULLANIYORUZ? 

UT: Milliyetçi Hareket Partisi’nde (MHP) Bahçeli’ye muhalif olanlar istifa etti, ihraç edildi ve bu isimler İYİ Partiyi kurdular. Son Genel Seçimler öncesi MHP’nin oy oranın düşeceği ve hatta baraj altında kalacağı iddia edildi. Bölünmesine rağmen MHP özellikle daha önce çok az oy aldığı yerlerde, Van, Muş, Diyarbakır, Mardin, Şırnak, Hakkâri, Siirt gibi doğu ve güneydoğuda tarihinin en yüksek oyuna ulaştı. Bunu sadece Cumhur ittifakına bağlamak doğru mudur? 

AÇ: Bu, bilim insanlarının ve anketçilerin incelemesi gereken bir konu. Bu kadar söylemek istiyorum. 

UT: Ama az önce saydığım illerde aynı başarıyı, Milliyetçi Hareket Partisi ile aynı kanattan gelen ve aynı jargonu kullanan İYİ Parti yakalayamadı. 

AÇ: Herkes kendi işini yapsın. Bunu da biz araştıralım. Kaldı ki biz; Milliyetçi Hareket Partisi ile aynı jargonu mu kullanıyoruz? 

SON SEÇİM; KANUNEN MEŞRU, SİYASETEN GAYRİ MEŞRUDUR 

ENİS DERDİMENTOĞLU (ED): İYİ Parti son seçimlerde yüzde 10 gibi bir oy oranı yakalayarak barajı sınırda geçti. Seçmen neden İYİ Parti’yi tercih etmedi? Yeni kurulduğu için mi? Yoksa tam olarak anlayamadığı için mi? 

AÇ: Türkiye’de kanunen meşru, siyaseten gayri meşru bir seçim yapıldı. Milletin haber alma özgürlüğü yok, bizim fikirlerimizi duyurma imkânımız yok. İYİ Parti’nin seçime girmemesi için her türlü çaba gösterildi, her türlü engel önüne konuldu. İYİ Parti’nin yükselişini engellemek için, ortaya çıkacak ekonomik krizin acılarını seçim sonrasına bırakmak için süper baskın seçim yapıldı. Parasız pulsuz, imkânsız, medyasız, medyanın üstünde oto-sansür olan bir ülkede biz seçime girdik. Yedi aylık bir partinin bu şartlarda seçime girip yüzde 10 seçim barajını aşmış olması büyük başarıdır. Bu anlamda ben; Türk milletine teşekkür ediyorum. Helal olsun. Bütün olan bitene, atılan iftiralara, bunlara cevap verme hakkı verilmeyen bir ortamımızın olmasına rağmen bize Beş milyon oy verildi. Bu bir başlangıçtır. Bu köprünün bir ucunu tutmaktır. Bunda sonra başarı olmak ya da olmamak görevi bize aittir. Millet gereğini yaptı kardeşim. 

SİYASETTE HEDEFİNİ YÜKSEK TUTACAKSIN 

ED: İYİ Parti’nin önümüzdeki seçimlerde nasıl bir performans sergileyeceğini düşünüyorsunuz? Oylar yükselir, halk size biraz daha alışmış, ısınmış olur mu? Yoksa yüzde on- on iki bandında mı kalırsınız? 

AÇ: Siyasette hedefinizi yüksek tutacaksınız. Bizde siyasette hedefimizi iktidar olmak üzerine kurduk. Bu kolay bir iş değildir. Ben gençlik yıllarımda Doğru Yol Partisi’nin (DYP) kuruluşunu da hatırlarım. İYİ Parti, DYP’nin ya da Demokrat Parti’nin (DP) kurulduğu şartlardan daha ağır şartlarda kurulan bir parti. Çünkü DP ve DYP’nin kurulduğu dönemdeki yöneticilerinin siyasi iradesi, çok partili siyasi hayata geçme yönündeydi. Bu dönemdeki irade bir tek adam siyasetine geçme yönünde. Bu kolay bir iş değil, onun için engellerimiz çok. Birçok önemli beyanlarda bulunuyoruz, çözümler arıyoruz. Sizin gibi internet medyası ve yerel medya olmasa kimsenin haberi olmayacak. Bugün saysanız bir elin parmaklarını geçmiyor, konvansiyonel medyada iyi kötü her şeyi yazabilecek. Son olarak Doğan Medyası ki, o da son dönemlerde beklendiği gibi özgürce yazamıyordu, oto-sansür uyguluyordu ama el değiştirmesi ile birkaç nokta kaldı nefes alacak. ‘’Efendim muhalefet şunu yapmıyor, bunu yapmıyor’’ algısı yaptıklarımızın yazılmamasından, gösterilmemesindendir. Siyasetçiyiz biz aktivist değiliz ki! Birbirimizi sekizinci kattan aşağı atacak halimiz yok ya. Siyasetçi konuşur, fikirlerini söyler, medya yazar, sistem işler. Bu yok. Zaman zaman bana Twitter’dan yazıyorlar, ‘’Aytun Bey sadece Twitter siyaseti yapıyorsunuz.’’. Hayır efendim, her yerde siyaset yapıyoruz. Mesela seçimden sonra elli beş vilayete gittiğimizi kim biliyor? Kimse bilmiyor. Neden? Çünkü gösterilmiyor yazılmıyor, ambargo uygulanıyor. Böyle bir ülkede yapılacak seçimlerin siyasi meşrutiyetinden söz edilebilir mi? Edilemez. 

GENEL SEÇİMİN İKİ SEBEBİ VARDI 

UT: Aytun Bey, genel seçimler için az önce ‘süper baskın’ seçim ifadesini kullandınız. Bu İYİ Parti’yi saf dışı etmek için miydi? 

: Evet 

UT: Tek sebebi bu muydu? 

AÇ: Hayır iki sebebi vardı. Birincisi İYİ Parti yükselmeden önünü kesmek ve İYİ Parti’nin yükselişini engellemek. Çünkü zaman İYİ Parti’nin lehine çalışmaya başlamıştı. İkincisi ise ekonomik krizin çıkacağını biliyorlardı. Ekonomik krizin çıkışını seçim sonrasına bırakabilmek için bir an önce seçim yapmaları gerekiyordu. Şimdi bakınız milletimiz ekonomik krizin etkilerini yeni yeni hissetmeye başladı. Bu haliyle seçime gitselerdi kazanmaları imkânsızdı. Bu iki nedenle erken seçime gittiler. 

“CHP HİÇ BİR GÖRÜŞMEMİZ OLMADI” 

UT: Millet İttifakı kurdunuz genel seçimde. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile aynı blokta yer aldınız. Önümüzde yerel seçimler var, CHP ile yine bir ittifak olabilir mi? Görüşmeleriniz oldu mu? 

AÇ: Hiçbir görüşmemiz olmadı. 

UT: Rahmetli Süleyman Demirel’in meşhur bir sözü vardı, ‘’Siyasette 24 saat çok uzun süre’’ diye. Mart ayına kadar önümüzde çok uzun zaman var. 

AÇ: Evet önümüzde çok uzun bir zaman var bu birincisi. İkincisi ittifak geçen defa kanunla düzenlenmiş bir işti. Bu defa kanunla düzenlenmiş bir ittifak yazısı falan yok. İsteseniz de ittifak kuramazsınız. Bu tabanın kendiliğinden yapacağı birtakım anlaşmalar ile olur. Bunun dışında da belli başlı büyük merkezlerde de konuşulabilir ama şu ana kadar en ufak bir şey konuşulmadı. 

UT: Sayın Devlet Bahçeli, 23 Ekim tarihli grup toplantısında, Milliyetçi Hareket Partisi’nin, Adalet ve Kalkınma Partisi ile yerel seçimlerde ittifak içinde olmayacağını açıkladı. Bu çıkışı nasıl okumak lazım? 

AÇ: Henüz samimiyeti konusunda emin değilim. İzlemeliyiz. 

KORAY AYDIN, OBJEKTİF DAVRANIYOR 

ED: Seçim sonrası Meral Akşener istifa etti ve sonra ‘’Geri dönmeyeceğim’’ dediği halde ikna edildi ve geri döndü. Siyasete yeni bir soluk ve kalite getirme iddiası ile kurulan bir partide, Genel Başkanın ilk seçimde böyle bir davranışta bulunması parti içinde sıkıntı yaratmaz mı? Sizin ve partinin temel görüşleri ile çelişmez mi? 

AÇ: Geçmiş ile olayları gündeme getirmenin faydası olduğuna inanmıyorum. Onlar oldubitti artık. Önümüzde bir mahalli seçim var ve Türkiye’de her seçim siyasi iktidar seçmenin haricinde, bir rejim seçimi haline dönüştü. Dolayısı ile bütün enerjimi oraya yönlendirmemiz lazım. 

UT: Milletvekili Genel Seçimi’nin ardından Sayın Akşener’in bu açıklamalarından sonra teşkilatlarda görevden alınmalar ve yeniden yapılanmalar oldu. Siz teşkilatlardan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı değilsiniz, ancak yine de sormak istiyorum. Bunu, partiyi tek elden, demir yumruk ile yönetmek diyebilir miyiz? 

AÇ: Hayır. Seçim esnasında çok fazla istifa oldu ve aday oldu bu arkadaşlar. Dolayısı ile burada yeniden yapılanma ihtiyacı doğdu ve bu arkadaşların tek tek istifasını istemek kamuoyunda onları küçük düşürebilir, yanlış anlaşılabilirdi. Toptan örgütün istifası istendi göreceksiniz ve görüyorsunuz, başarılı olan eski il başkanlarının çoğu geri atanıyor. Orada partiye hâkimiyet kurmak gibi bir niyet yok, bundan emin olabilirsiniz. Zaten genel başkanların böyle bir ihtiyacı olmaz. Bu konuda da Sayın Koray Aydın’ın gayet objektif davrandığını düşünüyorum. 

ŞEHİR HASTANELERİ MODELİNİ DÜNYA TERK ETTİ 

ED: Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı yaptınız ve tıp doktorusunuz. Ekonomik kriz gerekçe gösterilerek; Devlet, Üniversite ve hatta Özel Hastanelerin zorunlu ameliyatlar dışında ameliyat yapmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

AÇ: Adalet ve Kalkınma Partisi’nin sağlıkta dönüşüm projesi iflas etti. İflas etmesi de kaçınılmazdı sistem itibarıyla. Şehir Hastaneleri Projesi sebebiyle bütün kaynaklar oraya iletildi ve genel ekonomi bozuldu. Şehir Hastaneleri modelleri o kadar yanlış bir model. Dünyanın terk ettiği bir model. Şehrin bir tarafına iki bin- üç bin yataklı hastaneler yapılıyor. Birincisi bu hastaneler ulaşılabilir değil. İnsanlar şehrin bir yerinden öteki yerine, ambulanslarla götürülürken yolda hayatlarını kaybedecekler zaman nedeniyle. İkincisi bu kadar büyük hastanelerde kaliteli hizmet verilemez, yönetilemez. Hastanın birisi için konsültasyon istense başka bir doktorun oraya gelebilmesi kaç gün sürer siz düşünün. O doktorun iş programını düşündüğünüzde. Üçüncüsü bu hastanelere inanılmaz biçimde hasta garantisi verilmiş. 

NE GÜZEL TİCARET BU! 

Yani yatsanız da para ödeyeceksiniz, yatmasanız da para ödeyeceksiniz. Bu senenin bütçesine bu işler için altı milyar lira para konmuş. Devletin cebinden, sizin, benim adıma yatmasak da bu hastanelere para ödeyecek. Ne güzel bir ticaret bu iflas etmesi imkânsız bir iş, otoyollarda olduğu gibi. Ödemeler, Dolardan Türk parasına çevirirken hastaneler ve otoyollara verilen garantiler halen dolar bazında. Şimdi biz bütün bunları, televizyonlarda daha geniş kitlelere anlatabilsek hatta Adalet ve Kalkınma Partisi’nden (AKP) milletvekilleri, yöneticiler karşımıza geçse, onlar savunsa biz eleştirsek, millet kararını objektif verse sizce bu iktidar ayakta kalabilir mi? Kalamaz. Her şey gelip milletin haber alma özgürlüğünün olmamasına dayanıyor. Ve tek taraflı beyin yıkamaya… Siz basın mensubusunuz aynı anda on gazetenin aynı başlığı atması için tek bir merkezden yazılması lazım. Bu aynı zamanda utanç verici, zavallı medya dediğim işte budur. 

SAĞLIKTA YENİ TEHLİKE 

Başka bir riskten söz etmek de istiyorum sağlık konusunu açmışken. Sağlık hizmetlerinde vatandaşın cebinden çıkan para yüzde yüz arttı, doksan dolar civarından yüz seksen dolar civarına yaklaştı. Bunun sebebi de çeşit çeşit katkı paylarının konulması. İkinci olarak sağlık hizmet sunumu kalitesi düştü. Çok para kazanabilmek için hastanelerde ameliyat sayısı patladı, sezaryen sayıları patladı. Kaliteli sağlık hizmeti, lüks odalarda yatmak değildir. Gerçekten ameliyat olmanız gerekiyor mu gerekmiyor mu, iyi ameliyat oluyor musunuz olmuyor musunuz, enfeksiyon kapıyor musunuz kapmıyor musunuz? Bunları tartışamıyoruz. Şimdi Türkiye’de yeni bir tehlike var. Sığınmacı sorunu nedeniyle bizim yok ettiğimiz suçiçeği, tüberküloz gibi hastalıklarda patlama olması bekleniyor. Türkiye, bir yolgeçen hanına döndü. İstanbul’a gidin, Orta Doğu şehri gibi. Bütün Arap Dünyası’ndan her çeşit insanın bulunduğu bir yer. Bir de o ülkelerden çeşitli nedenlerle kaçan, tercihleri yüzünden kaçan insanlar var ve bu insanlar oralarda sağlık hizmeti iyi olmadığı için Türkiye’ye AIDS tehlikesini getirmeye başladılar. Bunların sorunları karşılaştığımızda çok üzüleceğiz. Türkiye’nin üstünden çekirge sürüsü geçiyor, çekirge sürüsü! 

 

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş