“Cemaat, devleti ele geçirmek istedi”

0 Yorum

Ne oldu da Hizmet’i bırakma noktasına geldiniz?

İlk sarsıntıyı ‘7 Şubat Krizi’nde geçirdim. Savcıların MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ifadeye çağırması olayı… Savcıların ifadeye çağırması sarsmadı beni. Devletin savcıları, millet adına bir şey görmüşlerdir, ifadeye çağırmışlardır. Burada bir şey yok. Sarsıntıyı ertesi gün Zaman gazetesini alınca geçirdim. Gazete bu haberi “Savcılar bugüne kadar hep haklı çıktı” diye veriyordu. Bu haber, bu şekilde Hocaefendi’den habersiz verilemez. İşleyişi biliyorum. Hocaefendi, Hizmet Hareketi’nin nabzını kılcal damarlarına kadar tutan bir insan. Bu başlığı mutlaka görmüştür ya da haberdar edilmiştir.

O haberin o şekilde verilmesinin anlamı neydi? Neden sizde sarsıntıya yol açtı?

Hocaefendi’nin çizgisi belliydi. Hangi hükümet olursa olsun hep destek olmuş, saygılı davranmıştır. Oysa MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrılmasına destek vermek, “Savcılar hep haklı çıktı” diye haber yaptırmak, hükümete resmen savaş ilan etmekti.

Bu konuyu konuşmadınız mı Cemaat’ten arkadaşlarınızla?

Üç gün sonra Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nda bir toplantıdaydık. Zaman gazetesinden Abdülhamit Bilici Bey de vardı toplantıda. Ben orada “Savcılar daima haklı çıkıyor” diye başlık atmanın yanlış olduğunu söyledim. Gerekçelerimi anlattım. “Bu başlık Hizmet’e zarar veriyor” dedim. İkna edici bir şey söylemediler. Savunma bile yapmadılar. Ben o zaman o haberin arkasında Hocaefendi’nin olduğunu anladım.

Ama buna rağmen Cemaat’ten kopmadınız.

Kopmadım ama sarsıntı geçirdim. İkinci sarsıntım Gezi’den sonra Zaman’da Başbakan Erdoğan’a yönelik hakaretlerin başlamasıyla gerçekleşti. İhsan Dağı, Mümtaz’er Türköne, Ahmet Turan Alkan gibi Hizmet’in içinden yetişmemiş arkadaşlar, eleştirinin de ötesine geçen yazılar yazmaya başladı. Bunların da Hocaefendi’den habersiz bir şekilde yayınlanması mümkün değildi.

Sizin açınızdan kopuş nerede başladı?

25 Aralık’taki olayı görünce “Hizmet Hareketi, hükümete topyekûn savaş açmış” dedim.

Nasıl yorumladınız bu “topyekûn harekete geçme” olayını?

Bir savaşa girerken dost kuvvetler, düşman kuvvetler analizi yapılır. Gücünüz yeter mi böyle bir şeye? Buna bakılır. Baktılar ve güçlerinin yeteceğini düşündüler. Kendilerine güvendiler. “Erdoğan gitsin, AK Parti kalsın” planı çerçevesinde hareket ettiler. Erdoğan gittikten sonra AK Parti Meclis Grubu’ndan “Hizmet tandanslı” bir hükümetin çıkabileceğini umdular. Siyaseti bilen bir insan olarak bana bunu sorsalardı, asla böyle bir şeyin olmayacağını söylerdim.

Cemaat sizce devleti ele geçirmek mi istiyordu?

Yönetime hâkim olmak istediler. Neden? Çünkü Türkiye için en iyisini, en güzelini kendilerinin yaptıklarına inanıyorlar. Diyorlar ki: Bizim yöntemimiz tek yöntem, dünyaya açılıyoruz, her şeyin en iyisi burada ve bunu engellemek ihanet… “Böyle güzel ve yararlı bir şeyi engellemeye çalışıyor AK Parti, bu nedenle ihanet ediyor” diye düşünüyorlar.

Hizmet’in kazanma şansı yok bitecek

Cemaat’i bitirecek mi hükümet?

Böyle söyleyince Hizmet’in içindekiler “Hizmet bitmez” diyorlar. Çoğu şu anda ne olup bittiğini bilmiyorlar tabii.

Peki, ne olup bitiyor?

Hükümet şu anda Hizmet Hareketi’ni bitirmek için tüm cephelerde çok ciddi savaş veriyor.

Kazanma şansı yok mu Cemaat’in?

Bana göre yok. Ama Cemaat’teki arkadaşlar, kendi davalarının en doğru olduğunu düşünüyorlar. “Peygamberlerin yolundan gidiyoruz” diyorlar. “Hz. İbrahim ateşe atılınca pes etti mi” diyorlar. “Hz. Musa firavuna pes etti mi” diyorlar. Mesela Zaman yazarı Ali Ünal Bey, Bülent Arınç’a cevap verirken “Müminler münafıklardan özür dilemez” diye yazdı. İnanç planında Hizmet’e bir şey olmayacağını düşünüyorlar. Oysa Hizmet Hareketi’nin karşısına kocaman bir dağ çıktı. Onlar hâlâ küçücük bir tümsekle karşı karşıya olduklarını düşünüyorlar. “Bizim otobüsümüzün altı bile değmez, devam edelim, bu tümseği geçeceğiz” diyorlar.

Sizce ne olur? Dağılır mı Cemaat?

Bana göre dağılır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu… Hepsi çok ciddi iddialarda bulunuyorlar. Bunları yok saymanız mümkün değil. Bu iddialardan herhangi biri doğru çıkarsa “Hizmet Hareketi” çok büyük yara alır.

Hangi iddia doğru çıkabilir? Mesela Fethullah Gülen’in “dinleme emri” verdiği iddiası mı?

Evet… Bazı polisler itirafçı oldu deniliyor. Ne derece doğru bilmiyoruz. Bazı polislerin Pensilvanya’ya gittikleri, talimatı bizzat oradan aldıkları söyleniyor. Bunlar kanıtlanırsa… Cemaat biter.

Ben diğerleri gibi değilim

Cemaat yapısı içinde yıllarca önemli görevlerde bulunmuş bazı isimler, Cemaat’ten ayrılınca aleyhte konuşmalar yaptılar. Siz de onlar gibi mi oldunuz?

Bir-iki isim söyler misiniz?

Mesela Nurettin Veren adlı bir adam çıktı, sonra Latif Erdoğan… Siz de onlar gibi misiniz?

Bu bana büyük hakaret olur. Onların her birinin özel bir durumu var. Bünye içerisindeki çekişmelerin sonucunda ortaya çıkan durumlar. Benim için böyle bir şey söz konusu değil. Ben kimseyle çekişmedim ki.

‘Abiler düşünür’ diyorlar

Hüseyin Gülerce’den çok keskin bir Cemaat eleştirisi…

Şöyle diyor Gülerce:

“Hizmet’ten bir arkadaşımız… Okumuş, mühendis olmuş… Soruyorum kendisine: “Ne düşünüyorsun” diye…  “Bizim düşünmemize gerek yok, abiler ilettiler zaten bu konuyu” diyor…

Hizmet Hareketi’ni zaafa uğratan şeydir insanların düşünmemesi, eleştirmemesi ve sorgulamaması. Düşünmeyeceksin, sorgulamayacaksın ve eleştirmeyeceksin. Yukarıdan bir şey geliyorsa bu kesin doğrudur.

Bu beni çok ürkütüyor. Bu yapı, bu zihniyet, Türkiye’nin yönetimine hâkim olsa ne olur? Allah korusun diyorum.”

Hocaefendi’yle ilgili duygularım çok karışık

Hüseyin Gülerce’ye “Açık soracağım: Şu anda Fethullah Gülen hakkında ne düşünüyorsunuz” dedim.

Başlattı anlatmaya:

“Ben Hocaefendi’yi çok seviyorum.

Dünyada dostluğundan şeref duyduğumu açıkladığım tek insandır Hocaefendi.

Ben böyle samimi, ihlaslı, Sahabe Efendilerimizi hatırlatan başka bir kişi tanımadım.

Şimdi geldiğim noktada aynı bedende iki insan olduğunu düşünüyorum.

Birisi benim çok sevdiğim, saydığım, kendisine nokta kadar zarar gelmesini istemediğim, ona yapılan hakaretlerin, saldırıların vicdanıma bıçak gibi saplandığı bir insan. Hâlâ öyle.

Bir de bu insanla aynı bedende yer alan, sadece ve sadece kendi kafasındaki Türkiye’ye ulaşabilmek için ne lazım geliyorsa yapabilen, ölçü tanımayan bir insan.

Birisi için canınızı verebilirsiniz. Diğeriyse sizi ürkütüyor.

Ona toz kondurmak istemiyorum. Ama vicdanıma sığdıramadığım, ilkelerime sığdıramadığım, Müslümanlık anlayışıma sığdıramadığım yanlışlar var. Onları da görüyorum.

Duygularım çok karışık.”

Cemaatçiler Cemaat’ten kurtulacak, iyi olacak

Sizce bu işin sonu ne olacak? Bu kavgadan ne çıkacak?

Bir tarafta hükümet var… Kamuda başörtüsünü serbest kılan, okullara siyer dersi koyduran, “Menderes’ten beri beklediğimiz hükümet buydu” dedirten, yüzde 50 oy alan bir hükümet… Diğer tarafta ise dünya çapında güzel işler yapan, gönüllere giren bir “Hizmet Hareketi” var… Şu anda bu ikisi birbirini “hain” ilan etmiş, savaş başlatmış… Kılıç şakırtılarından başka bir ses duyulmuyor. Şimdi bir mümin olarak bunun benim dünyamda bir izahı olması lazım.

Nedir izahınız?

Şöyle izah ediyorum: Güzel işler yapılıyorsa, Allah bu güzel işleri heba ettirmez. Bunlar boşa gitmez. Ben eskiden “Mücadele Birliği” içindeydim. 1968–1972 arasında faaliyet gösteren bir hareketti bu… Ayrıldım o hareketten… Dağıldı “Mücadele Birliği”. Düşünün: “Bu iş için ölürüm” dediğimiz bir hareketten ayrıldık. Ayrılınca çok üzüldük. Ama ne oldu? Herkes kendisi oldu ve Allah’ın kendilerine verdiği kabiliyetle Türkiye için bir şey yaptı. Oradan Cemil Çiçek çıktı, Melih Gökçek çıktı, Ahmet Taşgetiren çıktı…

Benzer bir durum Cemaat için de mi geçerli olacak?

Evet… Bu olaylar durulduktan sonra “Hizmet Hareketi” içindeki insanlar, kendileri olacaklar. Yani düşünmeyen, sorgulamayan ve eleştirmeyen insanlar bu insanlar, biat kültüründen kurtulacaklar. “Gassalın önündeki meyyit” gibi olmaktan çıkacaklar. (Cenaze yıkayıcısının önündeki cenaze gibi olmaktan çıkacaklar).

Bütün bağlarımı kopardım

Cemaat’ten ayrıldınız mı?

Evet… İki somut adım attım. İlk olarak Zaman gazetesinden ayrıldım. İkinci olarak Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın mütevelli heyet üyeliğinden istifa ettim. Böylece beni “Hizmet Hareketi”nin içinde gösteren iki somut bağı koparmış oldum.

Cemaat’e ne zaman girdiniz siz?

1978 yılında Hocaefendi’yi tanıyan arkadaşlar benimle ilgilenmeye başladılar. Hocaefendi’yle ilk yüz yüze gelişimiz 1980 yılında oldu.

Ne zaman bağlandınız?

Hocaefendi’yle ilk görüştüğümde oluştu o bağlanma duygusu. 1980’de. 35 yıl olmuş. Sonra çok çabuk ilerleme oldu. 1989’da Zaman gazetesinde yazmaya başladım. 1993’te Samanyolu televizyonunda yorumcu oldum. 1994’te Zaman’da yönetici oldum. O dönemlerde Hocaefendi ile doğrudan görüşmeye, oturup kalkmaya başladım. Çok seviyorum, sayıyorum ve çok önemsiyorum. Eğitime önem veren bir insandım. Karşımda eğitimle ilgili çok kaliteli ve orijinal fikirleri olan bir insan vardı. Böylece kendimi Hizmet’e adamış oldum. Hatta espri yapıyordum, diyordum ki “Beni Hizmet’in namlusuna sürün, bir atımlık mermiyim, nereye atıyorsanız atın”. Bu ruh haliyle artık etle tırnak olmuştum.

Hüseyin Gülerce kimdir?

Trakyalı… Keşan’dan…

Yalova’da yaşıyor. Asıl alanı: Matematik…

Eğitimci… Köşe yazarı.

Gençliğinde Aykut Edibali’nin “Mücadele Birliği”nde yer almış. 1980’den beri de Cemaat’in içinde.

Cemaat’le o kadar iç içeydi ki… Bir ara onun için “Cemaat’in Sözcüsü” bile dendi.

Zaman gazetesinde genel müdürlük yaptı.

Yazılar yazdı, konferanslar verdi, temaslarda bulundu. Hepsini “Hocaefendi” dediği

Fethullah Gülen için yaptı, “Hizmet Hareketi” dediği Cemaat için yaptı.

Gülerce, 35 yıllık Cemaat macerasına son verdi.

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş