Erdil Yaşaroğlu: Havai Fişekler İçimizdeki Çocuğa

0 Yorum

Erdil Yaşaroğlu, hem Penguen’in 4 büyük kurucusundan biri hem de derginin arka kapağındaki ‘Komikaze’nin yaratıcısı.

Üstelik 12 dönüm arazinin üzerine dünyanın en büyük karikatürünü çizip, Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi ve karikatürü çizdikleri araziye 15.000 tane ağaç diktiler.

İşte dünya böyle bir yer, kimileri diker kimileri söker.

Neyse efendim,

Erdil Yaşaroğlu’nun karikatüre başlama hikayesi bile komik;

“Kuzenim Varol Yaşaroğlu’nu kıskanarak başladım, çünkü o karikatür çiziyordu ve ailede onu çok seviyorlardı. Bir şey çiziyor, birisine gösteriyor, gösterdiği kişi de gülüyor. Sonra onun bir karikatürünü çaldım, sabaha kadar aynısını çizdim, beni de sevin dedim, sevdiler”

O da içindeki çocuğu besleyip, büyütmeyenlerden.

Büyüyünce ne oluyor ki zaten. Büyümenin tek faydası, insanın boyu uzayınca içindeki çocuğa daha çok yer kalıyor. Ohh koşsun, oynasın.

Ama büyümeyi kabul edenlere de hak vermek lazım; su, elektrik, doğalgaz faturası okuyorlar, geri kalan vakitlerini de onları ödeyebilmek için harcıyorlar. Oysaki alt tarafı yaşayacağız, gülmek gerek.
Bazen mutsuz evlere bacalarından girip, “Herkese benden Penguen” deyip dergi dağıtmak geliyor içimden.
Gündemdeki gri olayları, Penguen’in renkli dünyasından okumak bana daha iyi geliyor.
John Lennon da demiş ki “Nasıl baş edeceklerini bilmedikleri tek şey, şiddet dışı eylemler ve mizahtır”
John Lennon’a öpücükler…

İçimdeki çocuk gri dünyadan, büyüklerin hesaplarından çok sıkılınca,Penguen’le ve sütlü bisküviyle besliyorum, hemen gülümsüyor.

Acaba Hitler, Salazar, Stalin (bu liste uzar…), her akşam karikatür okusalardı dünya daha yeşillikli bir yer olur muydu?

Bilmiyorum, ama Hitler doğum günü partisi yapsa ben gitmezdim mesela.

Hitler, Salazar, Stalin… Çocukluklarında karikatür okusalardı dünya başka bir yer olur muydu?

Karikatür okuyan çok kötü adam vardır, bence pek bir şey değişmezdi.

“SAÇMALAYARAK ÖĞRENİYORSUN”  

Mizah dünyada neleri değiştiriyor?

Mizah bir iletişim yoluysa, karikatür de onların dillerinden biri. Karikatür olmasaydı, mizah yine bir şekilde yapılırdı. Mizah olmazsa çok büyük sorun var, iletişimde olmuyoruz demektir. Mizah, iletişim metodlarının en eğlencelisi, en az acıtanı, en ortamı yumuşatanı, en evrensel olanı ve sert şeyleri en rahat söyleme şekli. Bütün iletişimimizde bunu yapabilsek, ne kavga ne cinayet ne de savaş olur. Çocukluktan beri dünyaya bu dille bakıyor olmak -üretmek gerekmiyor, okuyucusu olmak da- dünyaya daha eleştirel, daha sorgulayan, daha farkında bakmana neden oluyor. Çünkü yaptığımız şeyin konusu her şey. Genel kültürü de geliştiriyor, ben çok şey öğrendim karikatürlerden. Mizah ve karikatür saçmalamayı öğreten bir şey, çünkü saçmalayarak öğreniyorsun.

“OKULA 1. GİRDİM, SONUNCU ÇIKTIM”

Mimar Sinan Üniversitesi Heykel Bölümü mezunusunuz, karikatüre geçiş süreci nasıl oldu?

Okula 1. girdim, sonuncu çıktım. 13 sene sonra en son ben çıktım bölümden.Karikatürle anlatamadığım şeyleri heykelle anlatıyorum. Heykel mezunu olmama rağmen hobi oldu benim için. Karikatür de benim için bir hobi aslında, ama para kazanmak için başka bir şey yapmama gerek kalmıyor.

Karikatür çizme süreci nasıl oluyor, kafadaki fabrika nasıl işliyor?

Önce konunu buluyorsun. Araba alarmı ya da penguen her neyse… Sonra bunun üzerinden ilintili ya da ilintisiz her şeyi çeşitlemeye başlıyorsun, ama dört boyutlu düşünmen gerekiyor. Pengueni sadece kutuplarda düşünmemen gerekiyor. Astranot kıyafeti giydir uzaya yolla, ilk çağlara gönder yanına bir dinazor çiz, geleceğe gönder, Aborjinler’le oturan penguen çiz ya da bedevi kıyafeti giydir çöle koy gibi gibi saçmalayarak komik anı bulmaya çalışıyorsun. Komik gibi bir şey ortaya çıktığında ise üzerine düşüp mizahını oluşturmaya başlıyorsun.

“DERDİ OLAN BİR ADAMIM”

Karikatürün sizdeki anlamı nedir? Bu işi yapmasaydınız, ne yapardınız?

Derdi olan bir adamım. 27 yıldır karikatür çiziyorum, 35 yıldır karikatür okuyorum.  Dünyaya bakıyorsun, düşünüyorsun, yorumluyorsun, analiz ediyorsun ve bir şey söyleme ihtiyacı hissediyorsun. Bunları yansıtmanın en iyi yolunu karikatürde buldum. Bunu yapamasaydım resim çizerdim, heykel yapardım, oyun yazardım veya hikaye anlatırdım. O da olmazsa mekanik olmak isterdim. Saat tamircisi olmak isterdim. Kendi dünyamda bir şeyler üretirdim yine.

Karikatür’ün sizde değiştirdiği bir şeyler var mı?

Kimsenin gülmediği şeylere gülebiliyorsun, farklı bakıyorsun hayata. Çoğu insanın fark edemediği şeyleri fark edebiliyorsun.

“Asla karikatürünü çizmem” dediğiniz bir şey var mı?

Karikatürde insanların özeline ve özrüne girmem. Yanlış anlaşılmaktan korkarım, bir de hakaret sınırını geçmemeye dikkat ederim, onun dışında her şeyi çizerim.

Çizgilerin arkasındaki adam dünyaya nasıl bakıyor?

Poposundan bakıyor.

MOTORSİKLETLE DÜNYAYI GEZMEK…

Erdil Yaşaroğlu karikatür çizmek dışında neler yapar?

Resim ve heykel yapıyorum, ama en sevdiğim şey de dünyayı gezmek. 3-4 kişilik arkadaş grubumla beraber motor seyahatleri yapıyorum. En son mayıs ayında Namibya’daki Kalahari Çölü’ndeydim. Ondan önce Şili, Arjantin, Patagonya’ya gittik ve oradan da pırpır uçağa binip, Jules Verne’in kitabındaki dünyanın ucundaki feneri görmeye gittik.

“TÜRKİYE’NİN İÇİNE EDİYORUZ”

En çok nereyi sevdiniz, kendinizi ait hissettiğiniz bir yer oldu mu?

Gezdiğim yerler arasında en yaşanacak yerlerden biri Cape Town. Ucuz, doğası çok güzel, eğlenceli, modern, sanat dolu, iklimi çok güzel ve 5 dakika sonra ormandasın, 10 dakika sonra safariye gidebilirsin, 15 dakika sonra beyaz köpekbalığı dalışı yapıyorsun.

Peki, Türkiye…

Türkiye insanlar olmasaydı, daha güzel bir yer olurdu. Ülkenin içine ediyoruz resmen. Fotoğraf çekmeyi de çok seviyorum, ama Türkiye’de güzel bir alan görüyorsun, fotoğrafını çekeyim diyorsun, kadraja ya çirkin bir bina giriyor ya da kötü bir elektrik direği. Maalesef çok fenayız. Ben Karadenizli’yim, bizim insanımız da sıvasız bina yapmayı çok seviyor. Çok güzel ahşap evlerimiz var, ama onları yıkıp, bina yapacaklar. Güzelim ormanın içinde beş katlı, sıvasız, çirkin bir bina düşünün.

Penguen nasıl kuruldu?

Metin Üstündağ, Bahadır Baruter, Selçuk Erdem ve ben yeni bir mizah dergisi yapmak istedik. Okuduk, çalıştık ve yaptık.

“TELEVİZYON, İNTERNET VE RADYO RAKİBİMİZ OLDU”

Bugün gelinen noktadan memnun musunuz?

Çok güzel bir dergi yaptık, hala çok eğleniyoruz, ama yazılı basın piyasası daralıyor ve okuyucular çok azaldı. Televizyon, internet ve radyo rakibimiz oldu. 24 saatin, 8 saati işte, 8 saati uykuda geçiyor zaten. Kalan 8 saatte de sevgilimle görüşeyim, televizyon izleyeyim, internete gireyim derken dergi almayı unutuyorlar. Yine de dergi piyasasına bakarsak satışlarımız gayet iyi gidiyor.

Dergide beyin fırtınası oluyor mu, yoksa herkes kendi kabuğunda mı?

Oluyor, ortaya çıkıp herkes saçmalıyor. Biz de “Asla kendini durdurma, en saçma şeyleri bile söyle” diye bir şey vardır. Saçmalayarak iyi fikirlere ulaşırsın. Kapakları birlikte buluruz.

“1500 TANE AĞAÇ DİKTİK”

Dünyanın en büyük karikatürünü yapıp, Guinness Rekorlar Kitabı’na girdiniz.

O bir reklam fikriydi. Üzerine kalemle çizim yapılabilen, büyük bir telefon için “Kocaman bir telefon var ve sen de dünyanın en büyük karikatürünü çizer misin?” dediler. Ben de “Yapalım, ama bunun da bir faydası olsun, İstanbul’da yapmayalım” dedim. Eğer Guinness’e girecekse, dünyada haberi yapılacak bir şeyden bahsediyoruz, İstanbul zaten tanınan bir şehir olduğu için başka bir yerde yapalım dedik. Kırklareli’nde Pınarhisar Belediyesi’nde yaptık. Kaymakamlık bize hemen boş bir yer ayarladı. Oranın çok güzel kaplıcaları var, ama bilinmiyor. Yurtdışında böyle bir şey yapıldığı zaman adamlar kilometrelerce yol gidip görmek istiyorlar. Yapıldığı yöreye faydası oluyor. Hem de 15.000 tane ağaç diktik etrafına. Karikatürün etrafı ağaçlarla boyandı. Onlarca ülkede haber oldu, bu da çok güzel bir şey. Torunlarıma anlatacak bir hikayem oldu.

“HAYVANLARDA DAHA ÇOK MALZEME VAR”

Daha çok hayvan karikatürleri çiziyorsunuz, insanlardan daha keyifli oldukları için mi?

Hayvanları çizmek eğlenceli, sevimliler. İnsanlar da eğlenceli, ama hayvanlarda daha çok malzeme var. Aslında hayvanlar üzerinden yine insanların düştüğü durumları anlatıyorum.

Evcil hayvanınız var mı?

Kedim var, Boncuk.

“BANA DERSLERDEN ÇOK TENEFFÜSLER BİR ŞEYLER ÖĞRETTİ”

Yaratıcılığa hiçbir desteği olmayan bir eğitim sistemine sahibiz. Siz de 20 sene bu sistemde eğitim gördünüz, sizce ne olmalı, neler değişmeli?

Bana derslerden çok teneffüsler bir şeyler öğretti. Keşke derslerde de başka şeyler öğrenebilseydim. Ben hiçbir ders önemsiz demiyorum, ama internette nasıl arama yapılır, kendini nasıl sapıklardan korursun, elektrikler kesildiğinde, deprem olduğunda ne yapacaksın onu da öğretsinler veya delice düşünmeyi, saçmalamayı, fikir bulmayı da öğretsinler. Bunlar hayatta olan şeyler. Sadece doktor, mühendis, iktisatçı olmayacak ki dünyada. Bir sürü atanamayan öğretmenler var, bu kötü planlamanın bir sonucu. Süper Penguen diye çocuklar için bir mizah dergisi çıkardık. Madem Türk eğitim sistemi öğretmiyor, biz öğretelim dedik. Dolu dolu mizah var, ama öğretici bilgiler de var. Madem reklama girdim, şunu da söyleyeyim. Bir de “Sınırlar” adında Komikaze’nin kitaplarımın 18.si çıktı.

“SERBEST BİR BİREY OLARAK YETİŞTİM”

Sizin çocukluğunuz nasıl geçti?

Özgürdü. Gece 12’lere 1’lere kadar sokaktaydım, doya doya yaşadım, çocuk gibi yaşadım. Yaramazlık da yaptım, eğlendim de… Annem babamın da bunda çok etkisi var, serbest bir birey olarak yetiştirdiler beni. Çocukluğumu çocuk gibi yaşayabildim.

“HEPİMİZ ÇOCUK GİBİ DAVRANABİLSEK…”

Bu ülkenin çocuklarına ne söylemek istersiniz?

O kadar çok söyleyeceğim şey var ki, nutuk yazabilirim. Özet olarak, doya doya çocukluklarını yaşasınlar; çünkü çocuklukta yaşanılanlar çok şey öğretiyor. Hayatta öğretilen şeyler seni sınırlıyor ve bir kutu içine alıyor. Hepimiz çocuk gibi davranabilsek Türkiye’de süper güç olurduk.

Yetişkinlere?

Çocukları rahat bırakın!

Devlet adamlarına?

Bizi rahat bırakın ve karikatür okuyun.

Funda Duru 08.01.2015

HABERTÜRK

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş