‘Gerici, İnsan Düşmanı Politikalar En Çok Kadınları Etkiliyor’

0 Yorum

Kadınlar toplumun her alanında büyük baskılarla ve şiddetin her türüyle karşı karşıya kalıyor. Toplumda yok sayılıp eve kapanmaya, köle olmaya zorlanan kadın bütün baskılara rağmen sesini daha fazla yükseltmeye, özgürlüğünü kazanmaya çalışıyor.

Bu amaç ve hedefle çalışmalarını yürüten birçok kadın örgütü var. RÖPORTAJLIK ekibi olarak başlattığımız ‘Kadınlar Konuşuyor!’ başlıklı röportaj dizimizde mikrofonlarımızı kadın örgütlerine uzattık. Kadın hakları, kadının özgürlüğü konusunda mücadele veren kadın örgütleriyle röportaj dizimize Türkiye Gençlik Birliği (TGB) Kadın Komisyonu’ndan Yadigar Özen ile başladık.

Bu yıl 10. yılına girecek olan TGB üniversite mücadelesinde önemli örgütlerden birisi. Yaklaşık 4-5 aydır da Kadın Komisyonu’nu oluşturarak kadınlara yönelik çalışmalar yapıyor.

Kadına yönelik en büyük saldırı, Cumhuriyet-laiklik ve kadın, Başbakanın “Doğurmak vatani görev” açıklaması, feminizme bakışları, evlilik programları hakkındaki düşünceleri, ‘kadın mı, bayan mı?’ ve daha bir çok konuda Yadigar Özen ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Röportaj: Sinem Hançerigüzel – Ercan Deniz Küçük

 

RÖPORTAJLIK :  TGB Kadın Komisyonu kısa bir dönem önce kuruldu. TGB Kadın Komisyonu’nun kuruluşunu gerektiren ihtiyaçlar neler?

Yadigar Özen (YÖ) :  TGB Kadın Komisyonu’nun kuruluşuna 1 yıl önce karar verilmişti ama çalışmalarını hızlandıralı yaklaşık 4 ay oldu. Biz TGB olarak, 10 yıldır AKP iktidarıyla mücadele ediyoruz.  Bizim kuşağımız doğduğundan bu yana AKP ile yüz yüze kaldı, bu dönemde yetişti, yaşamaya çalıştı. Şu kısa yaşamımız boyunca AKP’nin gerici, insan düşmanı, gençlik düşmanı ve en çok da kadın düşmanı politikalarıyla karşı karşıya kaldık. Bu politikalar günümüzde çok daha can yakıcı hale geldi. Bu yakıcılık en çok da kadınları etkiliyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, AKP milletvekilleri, dönem sözcüleri, hepsi saldırılarının hedefine kadını oturtuyor. Hepsinin birleştiği ve ifade ettiği uygulamalar ve söylemler ilk olarak kadına dokunuyor.  1980’den sonra gelişen neoliberal siyasetlerin de kadın üzerinde çok büyük etkileri var. Özgürlük kavramlarının tepetaklak edilmesi ve kadının bedeninin üzerinden tanımlanması kadını metalaştıran diğer bir unsur. Bizim kadın komisyonumuzun doğuşunu gerektiren ihtiyaçlar bunlar. Bunları tespit etmek önemli ama bunlara çözüm üretebilecek özel bir alan çalışmasına da artık ihtiyaç doğmuştu.  Biz yaygın bir şekilde üniversitelerde mücadele veren bir örgütüz ve öğrenci arkadaşlarımızla sürekli temas halinde bulunuyoruz. Orada kadın arkadaşların da dile getirdiği bir ihtiyaçtı bu. Kadın cinayetlerinin, tecavüzlerin artışı da bu talebe zemin hazırladı, bu talebi karşılamak da bizim görevimizdi. Ve Özgecan Aslan arkadaşımızın katledilmesinden sonra kadın komisyonumuzu kurduk.

 

KADINA YÖNELİK EN BÜYÜK SALDIRI

RÖPORTAJLIK :  Sizce bugün kadına yönelik en büyük saldırı nedir?

YÖ :  En büyük saldırı; cumhuriyet düşmanı AKP iktidarının kadını toplumsal üretimden koparıp eve kapatma hamlesidir. Toplumda zaten kadına verilen görevler vardır, kadını ezen. Ama aynı zamanda gerici politikalarla birleştiği zaman kadın yaşayamaz nefes alamaz hale gelir ve en son Özgecan Aslan gibi kadının tecavüz edilen bedeninin bile yaşamaya hakkının olmadığı yakılarak gömülmeye çalışıldığı bir döneme doğru gideriz. Normalde bir işçinin ezilmesini tarif edersiniz sömürü düzeninde, ama kadın hem işçi olarak hem kadın olarak ezilir.  Diyanet İşleri Başkanlığı her gün kadına yönelik fetvalardan başka hiçbir söyleyemez hale geldi. Başbakan yardımcıları kadının kahkahalarından bile artık tahrik olmaya gider, yazarlar kadınların normal kıyafetlerini fahişe kıyafetine benzetir ve tahrik olduğunu ifadeye başlar. Bu yüzden hep şiddet ve tecavüz ön plana çıkartılıyor ama bunu besleyen şey zaten gerici politikaların artması. Bu nedenle en büyük sorunun gerici politikalar olduğunu düşünüyoruz. 11021243_10205793671418543_6937142831966595064_n

RÖPORTAJLIK :  Kadına toplumda atfedilen görevler var dediniz. Bu topraklarda kadının konumu sizce ne olmalı? Siz kadını nereye koyuyorsunuz?

YÖ :  İnsan! Gerçekten insan olmalı. Yani bir çocuğun dünyaya geldiği süreci düşünün. Hamile olduğunu öğrenen bir insan yeni bir çocuk dünyaya getireceği için çok mutludur. Çocuk doğar, büyür. Büyüdükten sonra cinsiyetlerinden doğan toplumdaki konumları da belirlenmeye başlar. Halbuki insan olarak doğan, insan olarak yaşamını devam ettirebilmeli aynı haklarla üretim içerisinde olmalı, üretebilmeli. Ve o paylaşım içerisinde kendisini var edebilmeli. Kadının toplumda olması gereken yer de bu. Mesela bir erkek aile babasıdır. Evi geçindirmekle sorumludur. Kadına atfedilen görevse evin düzenlenmesi, çocuğa bakmasıdır. Ama halbuki kadının kendi ülkesindeki üretim içerisinde yer alması, ülke ekonomisine katkıda bulunması ve üretim içerisinde kendisini özgürleştirmesi lazım. Kadının erkekle, cumhuriyetin eşit yurttaşı olması lazım.

 

BAŞBAKANIN “KADININ DOĞURMASI VATANİ GÖREV” AÇIKLAMASI

RÖPORTAJLIK :  Geçtiğimiz günlerde Başbakan Ahmet Davutoğlu ‘kadının doğurması vatani görevdir’ dedi. Bu cümleler kadınlardan da çok fazla tepki gördü. Siz bu cümle hakkında neler söylersiniz?

YÖ :  Kadına yeni bir görev addedilmiş değil aslında. Doğurma ve annelik görevi kadına zaten atfedilmiş bir görev. Yıllardır toplumun gözünde de kadın annedir, doğurgandır. Bu zaten bildiğimiz bir şey. Davutoğlu söyledikleriyle ve oraya tekrar odak noktası yaparak bunu ayyuka çıkartmış oldu. Bu sadece bu yılın bir politikası değil, geçtiğimiz yıllardan gelen bir politika. İlk başlarda hamile kadının sokağa çıkmaması gerekiyor dendi. Kadının yaşamdaki, çalışma hayatın içerisindeki varlığının eve kapatılmasının bir söylemiydi. Şimdi kadının doğurganlığının vatani bir görev olarak ifade edilmesiyle son dönemin havasına ithaf olarak kadına yeni bir görev addedilmeye çalışıldı. Ama bu kadına zaten toplum gözünde yıllarca atfedilen bir görevdi.  Bu açıklama, kadının üretimdeki yerini doğurganlıkla sınırlayan zihniyetin izlerini taşıyor.

RÖPORTAJLIK :  Doğurganlık biyolojik olarak da kadının bir özelliği. Davutoğlu’nun bu açıklamasını normal olarak göremez miyiz?

YÖ :  Doğurganlık tabiatta zaten dişinin biyolojik olarak bünyesinde olan bir şey. Bunun bir görev olarak tarif edilmesine  ihtiyaç yok. Kadınlara böyle bir görev olarak önüne konulmasına da ihtiyaç yok. Asıl sistemin burasında sorun var. Zaten dişi doğurgan. Ve hayatın devamı için evet üretim olması gerekiyor. Ama bunu bir görev olarak yapmıyor hiç bir kadın. Doğal süreç bu olduğu için devamını getiriyor. Ülkenin Başbakanının Türkiye’de bu kadar çok siyasi sorun varken kalkıp da bütün kurumlar görevini yerine getiriyormuş gibi gerici politikayı kadına yöneltmesi, okları kadının üzerine çevirmesi asıl sorun.

 

FEMİNİZME BAKIŞLARI

RÖPORTAJLIK :  Bu söyleme gelen tepkilerden yola çıkarak feminizme gelmek istiyorum. Bu konu kadın örgütleri içerisinde de tartışılan konulardan birisini oluşturuyor. Sizin TGB Kadın Komisyonu olarak feminizme bakışınız nedir?

YÖ :  Feminizm doğuşunda aslında kadın erkek eşitliğini sağlama politikalarıyla ortaya çıktı. Çıkış noktasının devrimci olduğunu söyleyebiliriz. Ama 80’lerden sonra neoliberalizmle birlikte gelişen kimlik siyasetleriyle feminizm kavramının da içi boşaltıldı, ters yüz edildi. Kadının özgürleşmesi beden politikalarına hapsedildi. Ve o eşitlikçi, meşru kadın mücadelesi marjinal, toplumdan kopuk, kimlikçi bir harekete evriltildi.

RÖPORTAJLIK :  TGB Kadın Komisyonu’nun çalışma yöntemleri, hedefleri anlamında diğer kadın örgütlerinden farkları neler olacak?

haber1YÖ :  Biz en başta bir kadın örgütü değil, TGB’nin içerisinde bir kadın komisyonuyuz. 2.olarak TGB’nin hali hazırda emperyalizme karşı verdiği vatan ve Tam Bağımsız Türkiye mücadelesi var. Biz TGB’nin kadın üyeleri aktif görevler alarak Türkiye’nin önümüzdeki süreçte gelişecek siyasetleri ve kurulacak olan yeni iktidarlarında söz sahibi olacak, toplumsal hareketleri yönlendirecek mücadeleleri zaten beraber yürütüyoruz. Biz Türkiye’nin geleceğini kuracak olan gençlik örgütüyüz. Buralarda kadınla erkekle birlikte mücadele veriyoruz. Ama ayrıca da kadın sorunlarına özel siyasetler üretilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Biz hem Türkiye’deki hem dünyadaki kadın hareketlerini inceliyoruz. O alanlarda yeni yazılar üreterek hem kendi örgütümüzü besliyoruz, hem de dışarıya yayınlayarak kadının hareketlerinin daha doğru anlaşılmasına gayret ediyoruz. Hem de kadın siyasetlerine özgü daha pratik, örgütün de önüne yeni çalışmalar koyan besleyen, aynı zamanda bu sorunları daha doğru bir şekilde kamuoyunun dikkatini çekecek adımlar atmayı önümüze koyuyoruz.

 

EVLİLİK VE KADIN PROGRAMLARI, DİZİLER

RÖPORTAJLIK :  ‘Kadın programları, diziler, evlilik programları kadına yönelik, aileye yönelik saldırıdır. Kadını toplumun gözünde itibarsızlaştırmaya hizmet eder’ desem buna itiraz eder misiniz?

YÖ :  Buna itiraz etmem, doğruluk payı yüksek. Dünyada siyasetler üretilir, bir sistem kurulurken, farklı bir sisteme geçiş sürecinde, var olan sistemi devam ettirmeye çalışan kuvvetler için en önemli silahlarından birisi medyadır. Türkiye gibi emperyalizmle sürekli mücadele veren, en büyük saldırılara maruz kalan bir ülkede emperyalizmin medyayı kullandığını biliyoruz. Sistemini korumak için toplumu istediğiniz gibi şekillendirmeniz gerekiyor. Bunun için en büyük güç olan medya gücünü elinde tutuyor. Kadına toplumda biçilen görev eve kapanan, çocuğuna bakan, ev hanımı diye ücretsiz bir meslekte çalışmasıdır. Türkiye’de evinde zaman geçiren kadının %50’den fazla olduğunu söyleyebiliriz. Sistem, buralardaki kadınları da medya kutusuna bağlayacak, kadınları daha da kültürsüzleştirecek, düşünceden sorgulamadan daha da geri plana atmak adına böyle yeni araçlar buluyor. Benim programlara bakış açım bu şekilde.

 

BAYAN MI? KADIN MI?

RÖPORTAJLIK :  Bayan-Kadın tartışmasına da girmek istiyorum. Siz bu ifadelerden hangisini kullanmayı tercih ediyorsunuz? Ve neden?

YÖ :  Kadın ifadesini  kullanmayı tercih ediyoruz. Çünkü toplumda 2 cinsiyet var. Kadın ve erkek. Bay-Bayan ifadesi bir sesleniş ifadesi olarak ortaya çıkıyor aslında. Yolda yürüyen birisine kadın diye seslenmezsiniz, bayan diye seslenirsiniz. Cinsiyet temelli ifade edecekseniz kadın demek zorundasınız. Bu yüzden kadın ifadesini daha fazla kullanmayı tercih ediyorum. Cinsiyet temelli ifadede bayan kelimesinin kullanılması bile kadın cinsiyetinin üstünün örtülmeye çalışılması oluyor. Onu daha da yumuşak ifade ettiğini, daha da kibarlaştırdığını dile getirenler var ama kadın cinsiyet kavramıdır, onu kibarlaştırmaya gerek yoktur.

RÖPORTAJLIK :  Bazı kadın örgütlerinin sürekli ‘bayan değil kadın’ şeklinde tartışmalara girdiğini görüyoruz. Mesela tuvaletlerde bayan yerine kadın yazıldığında bu mücadele zaferle sonuçlanmış mı oluyor?IMG_9105

YÖ :  Tabi ki olmuyor. Biz de o sert tepkileri çok doğru bulmuyoruz aslında. Bazen etrafımızda da ‘bayan değil kadın’ diyenler. Bunu böyle söylediğiniz zaman toplumun gözündeki ideolojik hegemonyayı yıkmış olmuyorsunuz. Bu ancak mücadeleler içerisinde kazanımlarla elde edilebilecek bir olay. Benim tahminimce Türkiye’deki mücadelede en son başarıya ulaşabilecek konulardan bir tanesi bu konu. Ama tabiki biz de kendi içerimizde tartışmalarımızda bunu dillendiriyoruz. Uzun açıklama yapabileceğimiz durumlarda biz de erkek arkadaşlarımızı zaman zaman uyarıyoruz. Ama ‘hayır, bayan değil kadın’ şeklinde bir tavrımız da yok. Yakın zamanda her yerden kaldırılması çok gerçekçi değil ama üstünün çizilebileceği bir konu da değil.

 

CUMHURİYET VE KADIN

RÖPORTAJLIK :  Cumhuriyet devrimi mücadelesiyle kadın mücadelesi hangi noktada birleşir?

YÖ :  Türkiye’de cumhuriyet mücadelesi ile kadın mücadelesi her zaman birlikte yürümüştür. Örneğin; Meşrutiyet döneminde kadın örgütlenmeleri başlıyor. Kadınlar gazetesini çıkartmaya, örgütlerini kurmaya başlıyor. Okuma yazma öğrenebilmek adına attığı adımlar var. Kurtuluş Savaşı’nda cephede yer alıyor, bağımsızlık mücadelesi veriyor. Cumhuriyetin kuruluşunda da kadın kendine bir yer edinmiş oluyor. Ama kadının seçme seçilme hakkını alması sürecine kadar da oy hakkı için kadın örgütleri kurmaya devam ediyor. Burada dünya ekseninde yaşanan gelişmelerden etkilenme de söz konusu. Cumhuriyetin ilanından sonra, laiklik ilkesinin gelmesiyle beraber kadının toplumda kendine ait bir yerinin olmaya başlaması, meslek edinmeye, üretim içerisinde yer almaya başlaması ve cumhuriyete olan bağlılığıyla kendisine o mücadele içerisinde daha fazla yer buluyor. Bugün de baktığımızda son yıllarda gelişen bütün hareketlerde kadınları çok daha ön planda görüyoruz. 2007 Cumhuriyet Mitinglerini kadınlar örgütlüyor.  19 Mayıslar’da, Haziran’daki Gezi Parkı ayaklanmalarında kadınları çok önde görüyoruz. Çünkü gelişen gerici politikalar ve cumhuriyet devrimine yapılan saldırılarla beraber kadın bu saldırıların kendisine de geldiğinin farkında. Cumhuriyetini korumak için en önde mücadele veriyor. Alında cumhuriyet hareketiyle kadın mücadelesi Türkiye’de birleşmiş halde hareket ediyor.

ROPORTAJLIK :  TGB Kadın Komisyonu daha önce tepki gösterdi ama ben tekrar sormak istiyorum. Vahdet Gazetesi Yazarı Mehmet Şevket Eygi köşe yazısında “Hiçbir kadının fahişe kıyafetleriyle gezmeye hakkı yok” diye. Bu konuyla ilgili başka söyleyeceğiniz birşeyler var mı?

YÖ :  Bununla ilgili açıklamamızı zaten yapmıştık. Az önce de belirttiğim gibi fahişe kıyafeti giymekle itham eden bir köşe yazarıyla karşı karşıyayız. Bizim de kendisine cevabımız açık oldu. “Sizin gibi gerici isimlere karşı mücadelemiz her zaman sürecek” dedik. Çünkü orada Eygi’nin, “kadının fahişe kıyafetleriyle gezmesi bir hürriyet olmamalı” şeklinde bir ifadesi var. Bizim de ona cevabımız ‘Evet Türkiye’de sizin gibi gerici yobaz, Cumhuriyet ve kadın düşmanı isimlerin açıkça fikirlerini ifade etmesi bir hürriyet olmamalı” dedik.

RÖPORTAJLIK :  Peki TGB Kadın Komisyonu’nun bundan sonraki çalışmaları neler olacak?

YÖ :  ‘Kadınların nefesi ensenizde’ eylemleri başlatıyoruz. Bu eylemler sayesinde, her kim olursa olsun kadın düşmanı ve sapkın fikirlerini her yerde ulu orta söyleyemeyecek. Söylediği anda karşısında bizi bulacak, en temel hakkımızı kullanacağız. Ayrıca, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne yönelik bir çalışmamız başladı. Bu konuda bu yıl daha özel, kamuoyunun dikkatini daha da çekecek bir çalışma yapmayı planlıyoruz. Sadece merkezi bir yerde olmayacak. Bizim en büyük gücümüz yaygınlığımız. Türkiye’deki birçok üniversitede 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde dikkatleri bu konuya çekmek için özel çalışmalarımız olacak. Yıl içerisinde de yine gerici herhangi bir hamleye karşı çıkışlarımız devam edecek. Diğer bir çalışmamız da teorik anlamda olacak. Sitemizde, kadın çalışmalarına özel bir kategori oluşturduk. İçeriğinde hem güncele yönelik yazılarımız hem de teorik çalışmalarımız yer alacak.

 

LAİKLİK VE KADIN

RÖPORTAJLIK :  Laikliğin kadın mücadelesi için önemi hakkında neler düşünüyorsunuz?

1379YÖ :  Laiklik kadının toplum içerisinde var olması ve yaşayabilmesinin en büyük unsuru.  Kadın erkek eşitliğinin temeli. Kadının özgürlüğünün en temel koşuludur. Laiklikten öncesine baktığımız zaman din kurallarına göre yönetilen bir toplumda kadının peçeli, çarşaflı dolaştığı, toplumdan soyutlandığı, mesleki alanda hiçbir yerinin olmadığı bir sistem var. Dinin vicdana nakledilmesiyle beraber kadının da toplum içerisindeki yeri, kendini var edebilmesi, kadınla erkeğin toplum içinde birbirine olan davranışlarında daha da özgürleştirmesi, mesleki alanlarda kadının toplumda var olabilmesi açısından en önemli ilke olarak görüyoruz laikliği. Bugün de varlığını koruyan o tarikat ağlarının, feodalitenin küresel sermaye ile birleşerek yeni ortaçağı yarattığını ve toplumsal düzeni kontrol etmeye çalıştığını görüyoruz. Bu sistemin devamlılığını sürdürebilmesinin en önemli şartı da laikliğe zarar vermesi. Bu yüzden hunharca laikliğe saldırıyorlar. Bu ilkeyi kaybettiğimiz zaman Türkiye’de ne tarikatların cemaatlerin önüne geçebiliriz ne de din üzerinden siyasetin belirlenmesinin önüne geçebiliriz. Burada da en başta etkilenecek olan yine biz kadınlar olacağız.

 

ÖZGECAN ASLAN…

RÖPORTAJLIK :  Özgecan Aslan’ın vahşice öldürülmesinin 1.yılındayız. Özgecan Aslan hakkında neler söylemek istersiniz?imgres

YÖ :  Türkiye’de tecavüz ve şiddet son yıllarda çok fazla artmıştı. Biz de bunun farkında olarak Kadın Komisyonunu kurmaya karar vermiştik. Özgecan Aslan cinayeti hepimizin içini yakan, günlerce bizi uykusuz bırakan bir olay. Kadınıyla erkeğiyle toplumumuzun vicdanını yakan bir olaydı. Kadının toplumda şiddet gören, tecavüze uğrayan ama artık tecavüz edilen bedenine bile tahammül edilemeyen, yakılarak yok edilmeye çalışılan bir konuma geldiğini bize gösteren, toplumu bu noktada birleştiren bir olaydı. Kadın Komisyonumuzun kurulması da bu süreçte gerçekleşti.

RÖPORTAJLIK :  Kadın mücadelesinde örnek aldığınız isimler kimlerdir?

YÖ :  Türkiye’de cumhuriyet mücadelesiyle kadın mücadelesini birleştiren Cumhuriyet Kadınları Derneği, İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği, Türk Kadınlar Birliği gibi çok değerli kadınların önderlik ettiği kuruluşlarımız var. Burada yer alan kadınların mücadelesini kendimize örnek alıyoruz.

 

TGB’DE KADIN TEMSİLİYETİ

RÖPORTAJLIK :  Peki TGB içerisinde kadınların temsiliyet oranı anlamında ne söyleyebilirsiniz?

YÖ :  Biz kendi içerimizde böyle bir oranlamaya gitmiyoruz. Ama neredeyse yarı yarıya kadın erkek dengesinden bahsedebiliriz.

RÖPORTAJLIK :  Okan Bayülgen’in programında ortaya çıkan bir kadın soyunarak protesto girişiminde bulundu. Bir kadının üstünü soyunarak yapmaya kalktığı bu protesto yöntemi hakkında siz ne düşünüyorsunuz?

YÖ :  Kadının bedeni üzerinden politika  üreten siyasetçilere karşı olduğumuz gibi kadın bedenini eylem malzemesi haline getiren bu protestolara da karşıyız. Her ikisi de kadın bedenini metalaştırıyor.

 

 

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş