Günay Aslan: Herkes hesabını Kürtler üzerinden yapıyor

0 Yorum

Çözüm sürecinde gözler bu kez 21 Mart’ta. Zira, Dolmabahçe’deki Hükümet-HDP ortak açıklamasının ardından, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın vereceği mesajlar, sürecin izleyeceği seyir açısından önemli.
Müzakereye geçilebilmesinin temel şartlarından biri olan İç Güvenlik Paketi’nin kalan kısımlarının komisyona geri çekilmesi ne anlama geliyor? Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın “Nevruz’da demokrasi ateşinden atlayacağız” sözleri, barış sürecinde yeni bir aşamaya mı işaret ediyor? AKP, Dolmabahçe fotoğrafından sonra süreçten çark edebilir mi? “HDP-AKP anlaştı” değerlendirmelerinin kaynağı ne?

Yanıtlar için, sürgündeki 19 yılın ardından geçtiğimiz yıl Türkiye’ye dönen gazeteci-yazar Günay Aslan’la konuştuk. Aynı zamanda HDP Van Milletvekili aday adayı olan Günay Aslan, sorularımızı seçim bölgesi Van’dan yanıtladı.

İzleme heyeti tartışmaları ile başlayalım. Öncelikle, izleme heyetinin oluşturulması neden önemli?
Aslında, izleme heyetinin oluşturulması epey gecikti. Heyetin daha işin başında oluşturulması gerekiyordu ancak, hükümet bu adımı da geciktirdi. Konu kamuoyunda bilinen haliyle en az iki yıldır tartışılıyor. Heyetin yerli mi, yoksa yabancı gözlemcilerden mi oluşacağı tartışması geçen yılın önemli konu başlıklarından biriydi. Gelinen aşamada heyetin yerli gözlemcilerden oluşacağı ve yakında göreve başlayacağı anlaşılıyor. Heyet oluşmadan pratik adımların atılması zor olacağından bu konunun çözülmemiş olması mümkün değil. Belki bazı teknik sorunlar vardır, belki hazırlıklar tamamlanamamıştır ama yakında bunlar da aşılır…

HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan’ın “heyet oluşturuldu” açıklamasından hemen sonra Yalçın Akdoğan, haberi yalandı. Benzer bir durum Dolmabahçe açıklaması sonrasında da yaşanmıştı. Farklı açıklamaların nedeni sürecin şeffaflaşmaması mı?
Sürecin şeffaf olmaması ya da olamaması ciddi bir sorun. Bunun aşılması, müzakerelerin halka açık yapılması gerekiyor. Fakat Türkiye’de bu da zor görünüyor. Çünkü bu ülkede kutuplaşma çok derin ve bu yüzden siyasi rekabet çok acımasız ve keskin bir şekilde yapılıyor. Siyasi rakibiniz iyi bir şey yaptığında normalde onu takdir ve teşvik etmeniz gerekiyor ama bu ülkede böyle bir kültür yok. Olmuş olsa idi, bütün bunlar yaşanmaz, süreç de şeffaflaşırdı. Hükümetin ya da Cumhurbaşkanının çok sert açıklamalar yaptığı ya da yalanladığı her defasında tersi adımlar atılmazdı. Bu durum ülkenin yıkıcı siyasi rekabetinden ve hassas iç dengelerinden  kaynaklanıyor. Bunun normalleşesi için de anlaşılan zaman gerekiyor.

28 Şubat’ta, Dolmabahçe’de açıklanan 10 maddelik tasarı, kimi liberal/sol çevrelerce ikna edici bulunmadı. “10 madde çok soyut ve muğlak. AKP’ye rahatlıkla rahat çark etme, oyalama olanağı tanıyor” denildi. Ne diyorsunuz?
28 Şubat’ta çözüm taslağı özetinin deklare edilmesi önemlidir. Dolmabahçe’de tarafların ortaya koydukları irade takdire değerdir. Bu ülkede yaşayan herkes için bu bir kazanımdır. Halklarımızın ortak çıkarları ve geleceği açısından atılmış tarihi bir adımdır. Bunu hafife almak ya da bunun AKP’ye oyalama olanağı tanıdığını ileri sürmek art niyetli değilse de, olan bitenden bir şey anlamamak anlamına geliyor. Bu deklarasyon hükümete çark etme, oyalama bir yana, ona kaçış imkanı bırakmıyor. Dolmabahçe’den sonra gözler her zamankinden çok hükümete çevrilecektir. Süreç, zaten onun yükümlülüklerini yerine getirmesiyle ilerleyecektir.

Açıklanan 10 madde Kürt özgürlük hareketinin, Kürt sorunun çözümünü Türkiye’nin demokratikleşmesi içinde istediğinin en kuvvetli işaretiyken, liberal ve sol çevrelerin dinmeyen kaygılarının nedeni ne?
Kürt meselesinin en az 200 yıllık bir geçmişi var. Bu toprakların bir Kürt, bir de Kürdistan sorunu var. Bu sorunun içeride Türkiye’nin demokratikleşmesi ve özgürleşmesiyle birebir ilişkisi vardır. Bu sorun çözülmeden Türkiye’nin demokratikleşmesi mümkün değildir. Bu sorun temel hak ve özgürlükler, demokrasi ve hukuk devleti bunun sağlayacağı eşitlik özgürlük modeliyle çözülecektir. Bu taleplerin lafta kalması, sorunun sürmesi anlamına gelecektir. Dolayısıyla hayata geçirilmesi elzemdir. Bence kaygılarımız olsun ama ağırlıklı çabamız da bu taleplerin gerçekleştirilmesi yönünde olsun. Sadece kaygı duymak ve sadece “Bunlardan bir şey çıkmaz” demek, bizi bir yere götürmez. Ortada tarihi bir fırsat var ve bunun değerlendirilmesi gerekiyor.

Kaygıların odağında, Mecliste görüşmeleri devam eden ama karşı çıkılan tüm maddeleri de kabul edilen İç Güvenlik Paketi var. Siyaset bilimci Nuray Mert, Başkanlık ısrarını ve İç Güvenlik Paketi’ni değerlendirdiği yazısında şu tespite yer verdi; “Bu şartlarda ‘Kürt barışı çabaları da rafa kaldırılsın’ demek, haksızlık ve düşüncesizlik olur. Ama artık, Kürt tarafının da, ‘Kürt barış süreci, Türkiye’yi demokratikleştirecek’ iddiasına şerh düşmesi gerekiyor. Aksi derin bir güvensizlik tablosuna yol açıyor.” Mert’in güvensizlik tablosunu kaldıracağını düşündüğü bu önerisi için ne söylersiniz?
Kimsenin bir başkasının düşüncesine ipotek ya da şerh koymak gibi bir hakkı yok. Herkes düşüncesini özgürce söyler. Kimi katılır, kimi katılmaz. Onların bileceği. İç Güvenlik Paketi’ne gelince; bu paketin revize edilmesi gerekiyor ki, Kürt tarafı bunun mücadelesini veriyor.

Paketin revize edilmesini bekliyor musunuz? AKP önergesiyle, kalan 63 maddenin komisyona geri çekilmesini siz nasıl okudunuz?
Bir orta yol bulunacağı düşüncesindeyim. Bazı çevreler Türkiye’yi sanki Kürt siyaseti yönetiyormuş gibi davranıyor. Umarım o günler de gelir ama bugün bu ülkeyi AKP yönetiyor ve Kürtler ona karşı demokrasi ve özgürlük mücadelesi veriyor. İşimiz kolay değil elbette. Ama umudu korumak ve sürecin gerektirdiği yapıcı ve sağduyulu tutumu sürdürmek gerekiyor. Buna halklarımızın ihtiyacı var. Öte yandan paket geri çekildi ve bu iyi bir gelişme. Bu paketin 6-8 Ekim olayları gerekçe gösterilerek hazırlandığı biliniyor. Hükümet kitlesel eylemlerden çekiniyor ve buna karşın polisiye önlemler alıyor. Bu çare değil elbette. Geniş kitlelerin demokratik tepkilerine saygı gösterilmelidir. Fakat demokratik eylemlerde şiddete de yer verilmemelidir. Öcalan’ın çağrısı üzerine zaten KCK de bunun önlemlerini aldığını açıklamış, bazı provokatif eylemleri teşhir ve mahkum etmiştir. Bütün bunlar dikkate alınmalı ve polisiye tedbirler yerine demokratik haklar genişletilmelidir.

MECLİS TATİLE GİRMEDEN BAZI DÜZENLEMELERİN YAPILMASI ŞART

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, “Müzakere için öngördüğümüz 10 madde kabul edilmeden kongreyi toplamamızı bizden kimse beklememeli” dedi ve ekledi: “Yönetimimizin Önder Apo’yla görüşmesi gerekiyor. Apo gelip kongreye katılmadan, görüşmeden silah bırakma söz konusu olmaz.” Bayık’ın bu talebi gerçekçi bulunmuyor. Siz ne dersiniz, yakın zamanda bu mümkün olur mu?
Sorun çözülürse, Öcalan’ın önerdiği proje üzerinden çözülecektir. Öcalan, KCK’nin daha sürecin başında ilan ettiği baş müzakerecidir. Dolayısıyla onun daha aktif olması gerekecektir. Baş müzakerecinin tutsak olduğu bir süreç bir yere kadar ilerleyebilir. Sonunda onun özgür olması gerekiyor. Bu sürecin bizi götüreceği yer Kürtlerin ve Öcalan’ın özgür olacağı yerdir. Bayık’ın açıklamalarına bu açıdan bakmalıyız.

Selahattin Demirtaş, 12 Mart’taki değerlendirmesinde AKP’yi kastederek, “Somut olarak bir gelişme varmış gibi yapıyorlar ama bize iletilen hiçbir somut gelişme yok” dedi. 5 Nisan’da Meclisin kapanacağını anımsarsak,  sizce AKP “önce silah bırakılsın” koşulundan vazgeçer ve Meclis tatile girmeden bazı düzenlemeler yapabilir mi?
Hükümetin Meclis tatile girmeden önce bir takım adımları atması gerekiyor. Kürt tarafı hükümetten bir yol haritası açıklamasını ve bu arada hasta tutsaklar sorunu dahil, yasal ve anayasal düzenleme gerektirmeyen sorunların çözülmesini talep ediyor. Bunlar olmadan savaşı sona erdirecek kongreyi toplamasının söz konusu olamayacağını söylüyor. Hükümet şayet kongre toplansın istiyorsa, ki istiyor, bu talepleri karşılaması gerekiyor.

MESAJIN GÖRÜNTÜLÜ OLMASI DEĞİL, İÇERİĞİ ÖNEMLİ

Newroz ateşleri yakılmaya başlandı ama gözler yine tarihi Newroz’lardan birine ev sahipliği yapacak olan Diyarbakır Newroz’unda ve Öcalan’ın ne diyeceğinde. Sizce Öcalan nasıl bir mesaj verecek?
Öcalan tahmin ediyorum yine güçlü bir şekilde, kalıcı çözüm mesajı verecektir. Bu ülkede yaşayan herkesi kucaklayan ve onurlu, adil ve kalıcı bir barışın inşasına çağıran bir mesaj verecektir. Eşitlik, özgürlük ve gönüllü birliktelik ekseninde kardeşlik mesajı verecektir.

Savaşın tamamen sona ermesi için, tarafları yükümlülüklerini yerine getirmeye, halklarımızı da buna destek olmaya davet edecektir.

Newroz’da Öcalan’ın sesli ya da görüntülü mesajı gelir mi? Bunun olması, çözüm sürecini hangi merhaleye taşımış olur?
Orasını bilemiyorum. HDP heyeti, Kürt tarafının görüntülü bir mesaj talep ettiğini açıkladı. Öcalan buna nasıl yaklaşır, hükümet bu konuda nasıl bir karar alır, bilemiyorum. Kaldı ki İmralı’ya şimdiye kadar basın mensupları da gitmeli ve Öcalan’la röportajlar gerçekleştirmeliydi. Ama bu da bugüne kadar gerçekleşmedi. Görüntülü ve sesli mesaj önemli elbette ama mesajın içeriği de önemlidir.

Newroz’un çözüm sürecinde bir “kilometre taşı” olacağını belirten Yalçın Akdoğan’ın “Nevruz’da, inşallah tüm çatışmayı, şiddeti, silahı demokrasi ateşinde yakacağız ve hep birlikte demokrasi ateşinin üzerinden atlayacağız” sözlerini siz nasıl okudunuz?
Olumlu bir iyi niyet mesajı olarak okudum. Bu ülkenin sorunu demokrasi. Bu ülkede yaşayan herkesin; Kürtlerin ve bütün ezilenlerin özlemi demokrasi. Şiddetin bu ülkede son bulması, savaşın nedenlerinin ortadan kaldırılması gerekiyor. Bunun için de herkesin kendini özgürce ifade etmesi; ifade ve örgütlenme özgürlüğünün sağlanması, demokratik siyaset mekanizmalarının kurulması gerekiyor.

ÇEŞİTLİ ÇEVRELER KÜRTLERİ YÖNLENDİRMEK İSTİYOR AMA KÜRTLER ŞERBETLİ!

CHP ve ulusalcı çevreler, HDP’nin parti olarak seçime girmesini “AKP ile anlaşma” tezlerine dayanak yapmaya devam ediyor. Bazı ulusalcı yazalar, “HDP barajı geçse de, geçmese de AKP’ye yarayacak” diyerek, “HDP ile AKP anlaştı” propagandasına yeni bir boyut eklemiş oldular. Siz nasıl okuyorsunuz bu “her türlü AKP’ye yarayacak” tezlerini?
Doğrusu CHP’nin ciddiye alınacak bir yanı ve siyaseti yok. CHP ve ulusalcı kimi çevreler AKP karşıtlığı yüzünden sağlıklı bir siyaset izleyemiyorlar. Bunlar “AKP gitsin de, ne olursa olsun” diyorlar. Eski günlerini özleyerek vakit geçiriyorlar. Bunların bir gelecek projesi, geçerli ve anlamlı bir siyasi seçenekleri yok ve bu yüzden silinip gideceklerdir. HDP bu seçimde barajı aşarsa, ki aşacaktır, orta vadede Türkiye’nin alternatif iktidar odağı haline gelecektir. Bence buraya bakalım. CHP ve ulusalcılara değil!

Tarhan Erdem, bazı araştırma şirketlerinin son günlerde HDP’yi barajı aşmış gösterdiğine işaret ederek, “Düne kadar “HDP barajı aşamaz, bu da AKP’nin ekmeğine yağ sürer” vaazı verenler ağız değiştirdi ve “Tamam tamam!.. HDP barajı aştı bile” diyerek (özetle) bunun bir tür tuzak olduğu uyarısını yapıyor. Sizce de art arda açıklanan kamuoyu yoklamaları algı operasyonlarının bir parçası mı? 
AKP, CHP, Cemaat, MHP, ulusalcılar… herkes hesabını HDP ve Kürtler üzerinden yapıyor. Kürt siyaseti, Türkiye’nin iç siyasetini belirlemeye devam ediyor. Kürtler siyaset sahnesinde yükseliyor ve dengeleri etkiliyorlar. Yeni bir güç, öncü bir güç. Dolayısıyla çeşitli çevreler,  bunu motive etmek, yönlendirmek isteyeceklerdir. Barajla ilgili kimi tartışmalar ve kamuoyu araştırmaları da bununla ilgilidir ama Kürtler de şerbetlidir. Neyin ne olduğunun bilincindedir.

FİDAN KENDİSİNE VERİLEN GÖREVİ YAPIYOR

Bazı siyasetçi ve yorumcular, Erdoğan’ın Hakan Fidan ısrarında çözüm süreci faktörünün de yer aldığını; öte yandan Öcalan’ın Fidan’la aralarında bir güven ilişkisi olduğu, dolayısıyla Fidan’ın yeniden MİT Başkanı olmasının süreç açısından olumlu olacağına işaret ettiler. Fidan’ın yeniden MİT Başkanlığına atanmasının çözüm sürecine nasıl yansımaları olur? 
Çözüm Süreci’nin meşru muhatabı her ne kadar hükümet olsa da, bunun bir devlet politikası olduğu biliniyor. MGK’nın konuyla ilgili oturumları, kararları var. Meclisten geçmiş yasal düzenleme var. Devlet heyetiyle yapılan görüşmeler var. Elbette Kürt tarafının dediği gibi süreç kişilerle alakalı değildir. Fakat olayın şöyle bir boyutu da var elbette; Hakan Fidan başından beri bu sürecin içindedir. Hem Sayın Öcalan’la, hem de Oslo sürecinde PKK kurmaylarıyla önemli görüşmeler yaptı. Süreci iyi biliyor. Bunlar önemli ama dediğim gibi bu bir devlet politikası sonuçta. Fidan da kendisine verilen görevi yapıyor.

AKP DIŞINDA KİME YARARI OLACAK?

HDP’nin barajı aşması siyasi denklemi değiştirecek. Peki ya geçememesi?
HDP barajı aşacaktır. Nesnel süreç bunu zorunlu kılmaktadır. Mecliste HDP grubunun olması ve yeni anayasa yapım sürecinde halklarımızın özlemlerini oraya yansıtması gerekiyor. Kalıcı bir barışın, huzur, refah ve istikrarın yolu buradan geçiyor. HDP’nin barajı geçmesiyle demokrasi mücadelesi sıçrama gerçekleştirecektir ve özgürlük hedefi çok yakına gelecektir. Geçmemesi mücadeleye zarar verecektir ve elbette kriz üretecektir. Fakat ben barajın aşılacağı inancındayım.

HDP’nin güçleri birleştirme çağrısına, Birleşik Haziran Hareketi “dayanışma” yanıtı verdi. Kararı siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Onların kararını saygıyla karşılıyorum. Baraja karşı HDP’nin yanında yer almalarını isterdim.

HDP’nin barajın altında kalmasının AKP dışında kime, ne yararı olacak? Demokrasi ve özgürlük mücadelesi bundan zarar görür. HDP’yle aralarına sınır çekmeleri, aktif olarak desteklemeleri yerine ‘çekimser’ kalmaları kendilerine de zarar verecektir. Ama elbette takdir kendilerinindir.

İRAN, KÜRTLERİ BASKILAMAYA ÇALIŞIYOR

IŞİD’in Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinin hemen karşısındaki Serekaniye’yi ele geçirmek üzere saldırıya geçtiği haberleri geliyor. Rojava politikasını revize ettiği söylenen AKP hükümetinin sınırındaki yeni IŞİD saldırısına/varlığına tavrı ne olur?
IŞİD’in yeni saldırılarından çok, hükümetin bu kez alacağı tavır önemlidir. Hükümet Kobane’deki hatasını tekrar etmemelidir. Davutoğlu, Suruç’ta Kobane’deki direnişi selamlamak durumunda kaldı. Ardından bazı görüşmeler yapıldı. Son olarak Süleyman Şah Türbesi PYD’nin onayı ve yardımıyla taşındı. Bunlar yeni dönemde işbirliği için iyi bir zemin sunuyor. Hükümet, İŞİD’le arasına mesafe koymaz ise hem bu ilişkiler sarsılır, hem de çözüm süreci.

Kürtlerin Kobané’de zafer kazandığı günlerde İran’ın Haseké’yi işgale kalkışmasını, “ufukta Türkiye’den ziyade İran’la ciddi bir kriz yaşanacağının işareti” olarak yorumluyorsunuz. Kürtlere yönelik idamlar, uzun tutukluluk ve hukuksuz yargılamalarla gündemden düşmeyen İran’ın, Kürtlerle ateşkesi bozması dengeleri nasıl etkiler? 
İran, Kürtler için ciddi bir tehdit. Obama yönetimi diplomatik ilişkilerini geliştirdiği İran’ı adeta ödüllendirircesine Irak’ta önemli bir güç haline getirdi. Belki de Erdoğan’ı ya da Türkiye’yi cezalandırmak için bu yolu seçti, bilemiyorum. Ama Irak’ta, Güney Kürdistan’da ve bölgede önü açılan İran, Kürtleri baskılamaya ve darbelemeye çalışıyor. Bu elbette yeni ittifak arayışlarını da gündeme getiriyor. Kürdistan ve Türkiye’yi; Kürtler ve Türkleri yakınlaştırıyor. İran’la ateşkesin bozulmaması için Kürt siyasetinin çok dikkatli davranacağını düşünüyorum. Fakat KCK’nin tek taraflı çabasının yetmeyeceğini de biliyorum.

“Değerli yalnızlığı” büyüyen Türkiye’nin alacağı pozisyonun bir etkisi olur mu? 
AKP Hükümeti, Mısır’daki darbeden sonra bölgede kendi oyununu kurmaya çalıştı ancak başarılı olamadı. Hükümeti ve devleti Türkiye’nin bunun gerektirdiği siyasi, askeri, ekonomik vd. birikimlere sahip olmadığı gerçeği ortaya çıktı. Dolayısıyla yeni dönemde de alacağı pozisyon çok da etkili olmayacaktır. Türkiye’nin bu aşamada yapması gereken Kürtlerle ilişkilerini yeniden düzenlemektir. Bölgede etkin olmasının yolu buradan geçmektedir.

Serpil İlgün 16.03.2015

EVRENSEL

 

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş