Hastane koridorlarından olimpiyatlara

0 Yorum

Emrullah ECER 24.10.2014

Yenimedyahaber

“Zayıf bir bünyeye sahipti. Bu nedenle gelişimi çok zayıftı. Tanrıkulu ailesi bunu görünce tedirgin olmuş, soluğu hastanede almıştı. Doktor muayene sonucunda “ Bu çocuk spor yapsın, gelişir” demişti. Bu süreçten sonra sporla yaşama tutunan küçük Bahri yıllar sonra Türkiye’ye tekvandoyu sevdiren bir sporcu haline gelmişti ve Türkiye’de en fazla lisanslı sporcu sayısı tekvandodan çıkmıştı.”

1980 senesiydi. Türkiye’nin karışık olduğu dönemlerdi. Değil spor yapmak, futbol oynamak bile imkansızdı. Bu şartlar altında Ankara’da dünyaya merhaba demişti Tanrıkulu ailesinin Bahri’si. 5 yaşına gelmişti ama yavaş yavaş büyüyordu. Bu, ailenin telaşa kapılmasına sebebiyet vermişti. Aile hastaneye götürmüş, doktoru spor yapmasını önermişti. Babası ve annesi bu tavsiyeye olumlu yaklaşmıştı. Böylelikle Bahri Tanrıkulu’nun spor hayatı bir doktor tavsiyesiyle gerçekleşmişti.

EĞİTİM VE SPOR BİR ARADA

Evet, bu onun hayatının dönüm noktasıydı. Spora başlamış ve gelişimi hızlanmıştı. Aile bunu fark etmiş, Tanrıkulu’nun spora devam etmesini istemişlerdi. “ Spor, aile desteğiyle yapılacak bir iş. İlk ve lise öğrenimimi Ankara’da tamamladım. Ara ara okulu yada sporu tercih etmem gerektiği anlar oldu. Ama mümkün olduğunca ikisini bir arada götürmeye çalıştım. Ne zamanki sporda başarılı olabileceğime inandım, o dem spora daha çok vakit ayırdım. Eğitim hayatımı ve sporu bir arada götürmekte zaman zaman zorlansam da yılmadım. Ve önce Akdeniz Üniversitesi BESYO Bölümünü bitirdim. Daha sonra 2 yıl öğretmenlik yaptım” diyen Bahri Tanrıkulu sporun hem eğitimini hem de hayatını anlamlandırdığını anlatıyor ve ailelerin, çocuklarına spor yaptırmalarının öneminden bahsediyordu.

Tekvando zor bir spor. Sakatlanma riski fazla. Maç içinde sürekli konsantre olmak gerek. Çünkü bir anlık dalgınlıkta, rakibin yaptığı ya da yapacağı bir hamle maçın kaderini etkiliyor. Bu nedenle tekvando sporunun nasıl bir spor olduğunu sorduğumda Bahri Tanrıkulu, şöyle cevap veriyordu. “ Tekvando Güney Kore’nin ata sporu. 2000 yılında olimpik oldu. Türkiye’de ise yaklaşık olarak 36 yıldır federasyonu var. Zor yanı mücadele sporu olduğu için yoğun antrenman, güçlü fizik yapısı ve yüksek konsantrasyon gerektiriyor olması. Keyifli yanı ise tekvandoyu yaptığınızda ruhsal gelişiminiz olumlu etkileniyor ve içinde felsefe ile saygıyı barındırdığı için yaşama farklı pencereden bakma olanağı sağlıyor.”

KIRIK PARMAKLA BRONZA MADALYA MÜCADELESİ

Bahri Tanrıkulu tekvandoyu Türkiye’ye sevdiren sporcuydu. Kadınlarda Hamide Bıçkın nasıl ilk olimpiyat madalyasına ulaştıysa o da erkeklerde aynı başarıyı göstermişti. Hatta en iyi tekvandocuların yer aldığı dünya sıralamasında 4’üncü sıraya kadar yükselmişti. Bu yönden Türk tekvandosunun bayrak adamı ve simgesiydi. Kariyeri başarılarla doluydu. Böyle bir sporcu en önemli turnuvasını 2012 Londra Olimpiyatında yaşamıştı. Orada parmağı kırılmıştı ama yılmamıştı. Terinin son damlasına kadar mücadele etmişti. Bahri Tanrıkulu Londra Olimpiyatında yaşadıklarını şu kelimelerle anlatıyordu.

“ 4 yıl boyunca olimpiyatlar için çalışmıştım. Maç esnasında birçok sorunla karşılaşabiliyorsunuz ama bunları aşarsanız zaten başarılı sporcu oluyorsunuz. Maalesef benim de parmağım kırıldı. Bu benim için büyük engel teşkil ediyordu. Fakat hem rakiplerimi hem de sakatlığı yenmek zorundaydım. Bu kez madalya kazanamadım. Ama kırık parmakla bronz madalya mücadelesine kadar geldim. Bu nedenle başarılı olduğuma inanıyorum.”

“JÜBİLE YAPMAK İSTİYORUM”

Kardeşi de tekvandocuydu. Maçlardan önce kardeşiyle beraber rakiplerini izliyorlar, rakiplerinin zayıf noktaları üzerinde çalışıyorlar, beraber taktik antrenmanı yapıyorlardı. Yaptıkları taktik sonucunda kardeşine birçok maç kazandırmıştı. Bunları anlatırken konu Türkiye’de sporun ne durumda olduğuna gelmişti. “Maalesef, ülkemizdeki insanlar sporun faydasını bilmiyorlar. Bence herkes hayat boyu spor yapmalı. Profesyonelce yapanlar da öncelikle kendilerine bir hedef koymalılar. Hedeflerine ulaşabilmek için de ellerinden gelenin en iyisini yapmalılar. Çünkü spor yaparken karşılarına çok engel çıkacak ama bunları aşmak için hırsla ve azimle antrenman programlarını uygulamalılar.”

Röportaj yaptığım esnada kariyerindeki hedefini teknik adam olarak ya da gerekirse de yönetici olarak sürdürmek istediğinden bahsediyordu. Ve sessiz ve sakin bir şekilde kariyerini sonlandırıyordu. Dün çıkan haberde ise bir isteğini şöyle açıklıyordu. ” 30 yıldır ülkeme emek verdim. Ülkemi birçok kez Olimpiyatlar ’da Avrupa ve Dünya Şampiyonların ’da başarı ile temsil ettim. En azından bir jübileyi hak ettiğimi düşünüyorum.”

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş