İmam Hatipli Yazar Nazif Ay Yazdı: Deccal Dindarmış

0 Yorum
İmam Hatipli yazar “Dinci dindarlara” isyanını anlattı: İslam’ın isyancı damarından geliyorum..
Yeni bir kitap çıktı. Daha şimdiden kitapçıların ve internet sitelerinin çok satanlar listesine girmeye başladı. Kitaba gösterilen ilgiden öte, ilginç bir isim katıldı yazar dünyasına; Nazif Ay. Bu yazarın en çok dikkat çeken özelliği İmam Hatipli ve ilahiyatçı olması. Arapça bilen, yüksek lisans tezini yazmış, yıllarca Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği yapmış bir isim.
Nazif Ay sadece öğretmenlik yapmamış. Gençliğinde Erbakan Hoca’nın yanında siyasetin içinde olmuş. Çeşitli cemaatlerde bulunmuş. İstanbul Alibeyköy’den işçi bir ailenin çocuğu. Hep İslami konulara ilgi duymuş ve kendisini bu alanda yetiştirmiş. İlahiyatçı değil de İslam bilimleri uzmanı olduğunu söylüyor.
Ay, şimdi 50 yıllık geçmişine bakarak bize şunu söylüyor; “Meğer Deccal dindarmış”. Ay’ın tanık olduğu olaylar kitaplaştı, Kaynak Yayınları’ndan “Deccal Dindarmış” adıyla raflarda yerini aldı. Yazdıklarını okuyunca “Siz değiştiniz mi?” diye sordum, “Ben değil onlar değişti” dedi.
Ay kitabında bir Müslümanın isyanını anlatıyor. Bu isyanın patladığı yer ise; Gezi. “İsyanım vardı, haykırmak için geziye geldim” diyen Ay’la söyleşimize Gezi Parkı’nın merdivenlerinde başladık. Bir ağacın köklerinden Türkiye’ye yayılan isyan, İslami gelenekten gelen bir öğretmenin de fokurdamakta olan vicdanını adeta volkana dönüştürüyor…
İşte o volkandan patlayanlar:
 
Sizin için değişen ne oldu da içinde yer aldığınız kesimi “dinci dindar” diye eleştirmeye başladınız?
Kitapta iki ayrı kavramı yan yana getirdim. Birilerine belki ağır gelebilir ama “dinci dindar” kavramını kullanıyorum. Sadece “dinci” desem bununla olayı yumuşatmış olurdum. Bir takım insanların kabahatini de hafifletmiş olurdum. Sadece “dindar” dediğim de ise gerçekten inananlara haksızlık edebilirdim. Karşımızda daha çok dinciliği dindarlık gibi kavrayan bir anlayış var. Kavramlar karışmış. Ama Türkiye’nin buraya gelişinde bu dindarların çoğunluğunun çok büyük kabahati var.
 
CEMAATLERİN PLANLARINI ORTAYA DÖKTÜM
Bu konuyu netleştirelim…  Normal bir Müslümanı bu “dinci dindarlardan” nasıl ayırıyorsunuz?
Siyasal İslam’a yapışmış herkesi “Dinci dindar” kavramı içine alıyorum. Saf inançlı olan insanları zaten ayrı tutuyorum. Benim bu kişilere olumsuz bir lafım yok. İtirazım “dinci dindara”. Bir de bu sisteme ses çıkarmayanlara. İlla siyasetin içinde olmalarına gerek yok. Oy vermese de, bunlara sesini çıkarmayanlara da itirazım var. Çünkü İslam’ın bir isyancı damarı vardır. Hazreti Muhammed isyancıdır. Hz. Ali bir isyancıdır. Hazreti Peygamber’in torunu Hazreti Hüseyin de isyancıydı.
İslamiyette isyan etmek var mı? 
İsyan haksızlıklara karşı bir başkaldırı kültürüdür. Olumsuz olmak değildir. İslam’daki bu yön ötelenmiştir. İslam, şeyhlerin ve efendi denilen kişilerin etki alanında, sorgulamaksızın boyun eğme şeklinde yaşanmaya başlandı. Dinci dindar budur. İtirazımız bunlara. Bu açıdan ben İslam’ın isyancı damarından gelirim.
Kitabınızın alt başlığı olan “Sırran Tenevveret” nedir?
Daha çok Nurcuların kullandığı bir ifadedir. Hazreti Ali’ye atfedilir. Demiş ki, “bazen sırrınızı saklayın”. Eski tabirle, “teenni ile hareket edin” yani dikkatli hareket edin anlamında… Gizliliğe uymak ve dikkatli olmak anlamında sırran tenevvereti tavsiye etmiş. Cemaatler de bu kavramı esas alıp, Müslümanlığa ihanet etmişler ve büyük bir kısmı adeta masonik veya mafyatik bir yapıya bürünmüştür. Kitabımın ikinci ismine  “Sırran Tenevveret” adı vererek, bizi bu gizemli kavramlarla etkileyen tüm dinî yapılara şu mesajı verdim: “Artık sizin planlarınızı ortaya döküyorum!”
“Dinci dindarların” gizlilik diyerek sakladıkları sırları mı ortaya çıkardınız?
Bu kavram üzerinden insanların beyinlerini, inançlarını iğfal eden yapıyı ortaya koydum.
 
Nasıl bir yapı bu?
Kişi hangi kanaat ve inançta olursa olsun onun bir namusunun olması gerekiyor. Namus da insanın ruhu ve beyniyle ilgili bir şeydir. Kişinin kendisine, yaşadığı topluma ve içinde bulunduğu yapının İslam’a ihanet etmemesi gerekiyor. “Sırran tenevveret” diyerek bir takım süfli menfaatlere büyük amaçları kurban edilmemeli. Buna isyan ediyorum…
 
TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK NAMUSU GEZİCİ OLMAKTIR
nazifayCemaatleşerek çıkar elde etmeye mi isyan ediyorsunuz?
Hem çıkar grubu hem de masonik bir yapı oluyor. Her inanç grubunun bir takım faaliyetleri olabilir. Ticari de olabilir. Haksızlığa uğradığını düşündüğü elemanlarına yardım için dayanışabilir… Fakat bu yapı başka birilerini ya da yapıları yok ederek, iftira atarak tehlikeli ve gizemli bir yapıya büründüğü hengâmede problem başlıyor. “Benim sesim başka sesleri boğsun” denildiğinde isyanım başlıyor.
Kitabınızda neden “Kozmik oda” diye bir bölüm var?
Bizim en mahrem yerlerimize bir takım insanlar pervasızca giriyor. Yani bizde kalması gereken değerler üzerinden bize bir takım operasyonlar yapılıyor. Artık kutsal sır diye bir şey olmaması lazım. Siz arkadaşlar arasındaki bir sırrı ortaya döktüğünüzde bu ahlaksızlıktır. Diğer insan sizin değerlerinizi kullanarak pazarlamaya çalıştığı zaman sır ortadan kalkar. O kişinin özel sırları bile ortadan kalkabilir.
Siz bir zamanlar birlikte olduğunuz yapıların sırlarını deşifre ediyorsunuz, insanlar size sır veremez mi?
Benim karakterim sağlam. Onlar benim değerlerimi sattı. Onlar Müslüman, dindar profili üzerinden operasyon yapıyor. Böyle olunca ben de, “hayır bu ben değilim” diye çırpınıyorum. Onlar bizim değerlerimizi sattı. Kusura bakmayın ama o zaman da siz busunuz demek lazım. Geziciler bu ülkenin en namuslu insanlarının başında gelir. Bu kadar kesin!
Ne demek istiyorsunuz?
Bu ülkeye ait olan değerleri Geziciler alana taşıdı. Mesela ateist arkadaşlar Cuma namazı kılanların önünde set oluşturdu. Bu namus göstergesidir. Miraç Kandilinde kendi ceplerinden para vererek simit dağıttılar, bu da namustur. Namusu mahalle anlayışıyla karıştırmayın. Namusu, amiyane bir anlayışla karıştıranlar zaten namusu giyime, başörtüsüne falan indirgiyor. Değildir. Namus bir duruştur. Gerektiği zaman gereken tepkiyi vermektir. O yüzden Türkiye’nin bugünkü en büyük namusu Gezici olmaktır. Hamdolsun ki Geziciyim. Biz Geziciler ayna gibiyiz. Bize bakan kendini görür.
 
Eski dostlarınızla Geziciler arasındaki fark ne?
Nurcular egoya “ene” der. Ene ‘Ben’ demektir. ‘Eneyi nahnu havuzuna atacaksın’ der. Nahnu, ‘biz’ demektir. Ene bir buz parçası gibidir. Katıdır. Onu ancak havuza atarsan çözülür. Benim itiraz ettiğim nokta şuydu; kolektif bir akıl oluşturacaksa ene nahnuya atılsın. Ben bize atılsın. Ancak, uzun yıllardır farkında olduğum şey şuydu: O havuzun başında bir takım insanlar, yapılar var. Onlar benim değerlerimi seslendiriyordu, benim adıma proje hazırlıyordu. Bu durumda ben onlar için kolay ve sömürülen bir lokma oluyordum. Bu olamazdı.
Siz şu an hangi nahnuya yakınsınız?
Gezi’ye… Tamamen Gezi’ye… Çünkü öteki nahnudaki aynada kendimi göremiyorum. Güzel olan taraf, onlar da aynada kendini göremiyor. Onlar da mutlaka isyan geleneğine uyacaklar. Gelenekçi İslam anlayışının, cemaat anlayışının insanı götürebileceği bir nokta yoktur. İnsan onuru onu taşıyamıyor.
 
BEYOĞLU’NDAYIM DEMEK PROBLEMDİ
 
Gezi eylemlerine neden katıldınız?
Hac’da Arafat’ta bulunmak o görevi yerine getirmek için yeterlidir. Gezi’de bulunmak, sloganlara destek vermek görevimizdi. Bu alanda insanın gölgesinin yere düşmesi bile çok önemliydi. Ne olursa olsun o gün bizim bu alanda olmamız gerekiyordu. Olmamak tüm kutsal değerlerimize hakarettir.
Kitapta Gezi’de olmanın sizin için iki kez isyan etmek olduğunu yazıyorsunuz. Neden iki isyan?
Hangi görüşten olursa olsun Gezi onun için bir isyanı ifade ediyordu ama benim için iki isyanın anlamıydı. Çünkü Gezicilerin karşısında duran, insan onurunu ayaklar altına almaya çalışan anlayışın sahipleri kendilerini dinci, dindar olarak gösteriyordu. Benim onlara karşı da tavır göstermem gerekiyordu. Sadece despot bir yönetim anlayışına değildi itirazım. O zaten herkesin ortak tavrıydı. Ben aynı zamanda İmam Hatip geleneğinden geldiğimden dolayı benim iki isyanı dillendirmem gerekiyordu. Orada anladım ki, ben kelimelerle de isyan etmeliyim. İsyanımı kitapla ayağa kaldırmalıydım. Öyle olduğuna da inanıyorum.
Sizi Gezi’ye götüren neydi?
Mesela iktidarın ve Recep Erdoğan’ın içkiye karşı takındığı tutum. Ben alkollü içecek kullanmasam bile, bu özgürlüğünü kullanmak isteyenlerin önüne konulmak istenen setler … Kızlı erkekli bir arada oturmaya dair siyasal İslamcıların yasakçı ifadelerinin olması… Bunlar beni sıktı. Çünkü dini hassasiyeti az olan kişiye müdahalenin, yarın bana da başka şekilde dönebileceğini düşündüm.  Maalesef dinci dindar anlayışta böyle bir mantelite var.
Gezi bizim hatıralarımızdır. Biz arkadaşlarla burada toplanırdık. Alibeyköy’e otobüsle buradan giderdik. Bir kulübemiz vardı Gezi Parkına komşu. Oradaki sohbetlerimiz bizim için özeldi. Gezi’nin etrafındaki yerler farklıydı. Bizim çocukluğumuz, gençliğimiz buralarda geçti. Birçok insan için Gezi semboldü ama benim için sembolün ötesinde, bana ait bir varlıktı.
Gezi direnişiyle birlikte Beyoğlu’na çıkan profil de değişmeye başladı. Beş yıl öncesine kadar Beyoğlu’na çıkmak ve gezinmek dindar kesim için bir meseleydi. Telefonda, “Beyoğlu’ndayım” demek bir problemdi. Amiyane tabirle, kendisi için “O azıttı herhalde!” diye düşünülür endişesi vardı. Dindarlar için “Beyoğlu’na çıkma” ifadesi, bir utanma vesilesiydi. Gezi Direnişinden sonra dikkat edin, Beyoğlu’nda dolaşan profiller de değişmeye başladı. Artık kapalısı, açığı her kesimden insan Beyoğlu’nda sıkıntısız dolaşabiliyor… Çünkü burası bizim ortak noktamız artık.
Bu anlattıklarınız eski dostlarınızdan tepki görür mü?
Bu isyanımı 30 sene önce de dillendiriyordum. Beni tanıyanlar bu röportajı okuduktan sonra, Nazif zaten protestti diyecek. Ben hacca da kot pantolonla gitmiştim. Sadece belli bir yerde ihramı giydim. İhram zaten sosyal statüden arınmayı ifade eder. İslam içinde komün hayatını veren en muhteşem giysidir ihram. Bazıları küçümser ama alay edilmesin ihramla. O Devrimci bir giysidir.
Mehmet Bozkurt 29.03.2015 Fotoğraflar: Doğan Kemancı
AYDINLIK GAZETESİ

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş