“Medyada en iyi direnci gösteren mizah dergileri”

0 Yorum

Türkiye’de mizah medyasının durumu, mizah sektöründekilerin yaşadıklarını, halktan veya siyasetçilerden gelen tepkileri, Gezi döneminde neler yaşandığını sektörün en önde gelen isimlerinden ikisiyle konuştuk; Erdil Yaşaroğlu ve Selçuk Erdem.

Yayına ilk olarak ne zaman başladınız? Başladığınızdan bu yana ne kadar değişti dergi sizin gözünüzde?

E.Y.: 2002’de başladık yayına işte tam 12 sene oldu ve tabii ki ekip biraz değişti.

S.E.: Yani bazen değişimler çok hızlı olabiliyor tabii ki değişiklikler var.

Peki neden bu değişiklikler? İnsanlar sıkılıyorlar mı, sıkıntıya mı giriyorlar, veya parasızlık mı çekiyorlar?

E.Y.: Parayla ilgili bir konu değil bu. Mesela arada bir dergi kuruldu; Uykusuz. Bizden 7 kişi birden ona katıldılar. E niye öyle oldu dersen biz de aynısını sorduk onlara “Niye ayrılmak istiyorsunuz?” diye, kendi dergimizi kurmak istiyoruz dediler, tabii ki biz de doğal olarak sarıldık ve eyvallah dedik. Onun dışında tabii ki bir de kendileri vazgeçenler oluyor bir şekilde bu işten veya kan uyuşmazlığı oluyor. Bazen tarz olarak da tat olarak da kan olarak da uyuşmadığın zaman yollarını ayırmak zorunda kalabiliyorsun. Ama şöyle de bir şey var; kemik ekiple aslında çoğunlukta 12 senedir birlikte çalışıyoruz.

S.E.: Son 6 yıldır aslında daha az değişiklik oldu. Son 6 yıldır daha kemik bir kadroyla yola devam ediyoruz.

Peki geçtiğimiz haftalarda yazılı medya istatistikleri açıklandı. Bu istatistiklere göre de Türkiye’de en çok kapanan yazılı medya organlarından bir tanesi mizah dergileri. Tabii magazin dergileri ve gazetelerinin sayısı artıyor ama o ayrı. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?

S.E.: Aslına bakarsanız bize dağıtım şirketlerinden gelen raporlara göre en iyi direnç gösterenlerden bir tanesi mizah dergileri. Yani gazeteler, dergiler, moda dergileri vs. düşerken bizde en iyi direnci gösteren mizah dergileridir. Yani tabii ki biz de biraz kaybediyoruz ama diğerleriyle karşılaştırıldığında çok daha yavaş.

E.Y.: Tiraj konusundan bahsediyoruz tabii. Fakat kapanma derseniz bizim kulağımıza gelen çok fazla yok, belki ara ara çıkan amatör dergi denemeleri oluyor, onlar etkili olmuştur rakamlarda. Ama bu bütün sektörde olan bir şey; sadece mizah dergilerinde görmemek lazım.

Peki Türkiye’de hangi daldan olursa olsun gazeteciler bazı zorluklarla karşılaşabiliyor. Toplumsal baskı olsun, kendi yakın çevresinden gelen baskı olsun. Belki başlarda biraz yansıdı medyaya ama son dönemlerde “Penguen’e şöyle veya böyle baskı yapılıyor” diye görmüyoruz. Baskı altında hissediyor musunuz kendinizi? Var mı yaşadığınız zorluklar?

E.Y.: Yok hayır. Hükümetten veya o şekilde bir mecradan diyorsanız şimdiye kadar pek bir şey yok.

S.E.: Aslında şöyle bir şey; bizim çok fazla bir diyaloğumuz yok. Hani bazen şu gazeteye şöyle haber gitmiş gibi dedikodular oluyor ya, mizah dergilerinde böyle bir şey yok. Herhangi bir iletişimimiz yok. Biz biraz da tepkilere bakmadan kendi bildiğimizce ilerleyen bir dergiyiz. Belirli bir okuyucu profilimiz var, onlar bizi anlıyor, biz onları anlıyoruz ve o şekilde de ilerliyoruz. Çok iş yapan yani ihale alması gereken veya bankası falan olan bir patronumuz da olmadığı için siyasi mecralarla çok fazla bir ilişkimiz yok. Biz öyle kendi kendimize dergi çıkartıyoruz.

Yani şundan soruyorum. Birkaç yıl önce hatırladığım kadarıyla “Tayyipler Alemi” isimli bir karikatürünüzden dolayı Recep Tayyip Erdoğan size dava açmıştı yanılmıyorsam. Benzeri şeylerle “devlet büyüklerine hakaret etmek”ten davalar açılmıyor mu size?

E.Y.: 2 tane hakaret davası açıldı. Bir tanesi Erdoğan Başbakan’ken “Tayyipler Alemi” davası, diğeri de eski Kültür Bakanı Atilla Koç açmıştı yine o zamanlarda. Fakat ondan sonra herhangi bir politikacıdan veya devlet büyüğünden bir hakaret davası gelmedi. Ama yine de bir sürü davamız devam ediyor bütün klasik basın yayın organlarının yaşayacağı sorunlardan dolayı.

Ne gibi mesela?

E.Y.: Yani ne bileyim atıyorum mesela karikatürlerden bir tanesinde bir isim kullanmışız, Adana’dan aynı ismi taşıyan bir kişi “Niye benim adımı kullanıyorsunuz?” diyerek dava açabiliyor. Üzerine alınanlar, dernekler, kanarya derneği vs.

Peki size gelen tehditler, sert eleştiriler, sokağa çıktığınızda size laf söyleyenler, size gelen telefonlar gibi şeyler oluyor mu?

S.E.: Var evet, var. Tabii internet üzerinden daha çok yani Twitter TWTR -1,89% ‘da adresimizden bir şey paylaşılıyor, bizi düzenli takip etmeyen, ne yaptığımızı pek bilmeyen insanlar bir şeyler diyebiliyorlar. Yani mesela “kimden para alıyorsunuz” veya “kimden emir alıyorsunuz” gibi şeyler var.

E.Y.: Yani mesela bizi Doğan Grubu’nun bir parçası sanıyor bir kısım. Halbuki alakamız yok. Biz bağımsızız. Ama bunlar internet eleştirilerinin dışına da çıkabiliyor yani telefonla aramalarmış, tehditlermiş. Hatta hatırlarsanız bir saldırı bile olmuştu. Zaman ayarlı bir alev bombasıyla yakmaya çalıştılar dergiyi yani böyle şeyler de oluyor. Bunlar korkunç şeyler tabii bir yerden bakınca. Biz o platformlarda mücadele edecek kişiler değiliz. Bizim işimiz mizahla.

Peki 2002’den bu yana arttı mı yoksa azaldı mı size gelen tehditler?

S.E.: Artış oluyor. Çünkü internet yine vardı o zaman ama şimdi sosyal medya da güçlendi. Yani oralarda yayılıyor bazen ve bizi bilmeyen tanımayan insanlar yanlış anlayabiliyorlar.

E.Y.: Mesela şöyle bir şey var. Tavşanlı bir karikatür koyalım Penguen’in karikatür sayfasına. “İki tavşan havuç üzerine sohbet ediyorlar” diye bir espri mesela. Emin ol böyle 15 entryden sonra olay ya sağcı solcu kavgasına dönüyor, ya İsrail-Filistin kavgasına dönüyor, ya Kürt-Türk kavgasına dönüyor, bir yere çekip kavga çıkarmayı başarıyorlar. Ondan sonra sayfalarca yorumlar, kavgalar…

En son derginin fiyatını artırdığınızda ufak bir açıklama yapmıştınız neden artırdığınıza dair. Bu fiyat artışının içerisinde davalardan kaynaklanan maliyetler de rol oynuyor mu?

S.E.: Orada davalardan bahsetmemiştik ama ülkenin içinde bulunduğu durum, malum elektriğe, suya, doğalgaza gelen zamlar ve bizim reklam almadan hayatta kalmaya çalışan bir dergi olmamız rol oynuyor. Yani derginin ayakta durması tiraja bağlı.

E.Y.: Diğer yandan da klasik dergilere baktığınız zaman 5 kişi ya da 7-8 kişi dergi hazırlıyorlar, biz 30-35 kişi dergiyi çıkarmaya çalışıyoruz. Sonuçta zengin, ağır içerikli, bir sürü yazının çizginin olduğu bir dergiden bahsediyoruz ve geniş geniş fotoğraflardan bahsediyoruz yani sonuç olarak derginin her milimetresi çok değerli bizim için. Öyle olunca tabii en büyük maliyet telif maliyeti oluyor. O yüzden reklam da almayınca satmak zorundayız dergiyi. Fakat reklam almayınca da daha bağımsız bir kuruluş oluyoruz.

Prensip olarak mı reklam almıyorsunuz yoksa ihtiyacınız olduğunda alır mısınız?

S.E.: Yani tamamen reklam dünyasına falan karşı olduğumuzdan değil. Bizim dergi zaten 16 sayfalık bir dergi. Bunun neresine reklam koyacaksınız?

E.Y.: Ya bir de okuyucuyla biz arkadaş gibiyiz, öyle sohbet ediyoruz. Yani biz onları öyle görüyoruz onlar da bizi öyle görüyorlar. O yüzden düşünsene iki arkadaş çok güzel sohbet ediyor sonra birisi diyor ki “Benim kolam çok güzel! Benim kolamı içmelisin…” Tuhaf olur yani. Fakat basın dünyasında gelir modelleri vs. çok değişiklik gösterebiliyor. O yüzden tamamen de karşıyız diyemeyiz.

Peki. Gezi döneminde şüphesiz Penguen’in popülaritesi çok arttı. Hatta bir TV kanalında olaylar sırasında Penguen belgeselinin oynatılması da iyice katkı yaptı bu popülariteye.

E.Y.: (Şakayla) Evet, aslında o bizim planımızdı. Birkaç tane kanala çok yüksek ücretler ödeyerek penguen belgeselleri yayınlattık.

Anladım. “Yani reklam vermiyoruz, prensibimiz bu” deyip turnayı gözünden vuruyorsunuz sonra. Neyse, Gezi’de mizah çok öne çıktı ve birçok insanı şaşırttı. Bu mizah patlamasını görmek dergide nasıl bir etki yarattı? Yeni denemelere götürdü mü sizi?

S.E.: Yani yeni yeni denemeler yapmak her zaman işimizin bir parçası bizim. O yüzden çok farkında olduğumuz bir değişim yaşamadık ama sürekli bunu yapıyoruz zaten.

E.Y.: Bir tek şu oldu; gündem çok hızlı değiştiği için, ülkede her gün sezon finali gibi yaşanmaya başlandığı için biz artık o dönemde kapakları internette Çarşamba günü yayınlamak yerine ya Pazartesi akşamına ya da hazır olduğu anda çıkartmaya başladık. Çünkü her türlü espri yapılıyor. Yani biz bir anda geç kalmış olabiliriz. Yani Pazartesi’den Çarşamba’ya 2 gün içerisinde espri bir anda bayatlayabilir diye önceden vermeye başladık. Ya aslında o Gezi’nin mizahı denen şey zaten internette vardı. Yani sokak mizahı, sözlük mizahı, internetteki kaosta birbirine çarparak oluşan mizah; aslında bunların hepsinin birleşerek oluşturduğu bir kültür o Gezi mizahı dediğimiz şey. Bu sadece o sokaklara çıkan birçok akıllı insanla beraber sokağa taştı. Yani aslında o var olan, 15-20 senedir yoğrulan bir kültürün sokağa dökülmesiydi.

Peki davalar konusuna geri dönmek gerekirse bugüne kadar davalar için ne kadar para harcadınız?

E.Y.: Ödemedik ki! Kazandık. Ama şöyle bir dert var, mesele kazanıp kazanmamak değil, mesele dava açılması. Yani bağımsız bir dergi olarak çalışırken dava açılınca üzerine yük biniyor. Yani bizim neden 8 tane avukatımız var? Yani bağımsız bir derginin neden bu kadar çok avukatı olmak zorunda? Sürekli o davalarla boğuşup duruyoruz. Yorucu bir şey; hem vakitten çalıyor, hem enerjinden çalıyor, hem davanın sürecinde bir maliyetin oluyor… Bunlar bizim için üzücü şeyler tabii. Sonuç olarak mizah yapıyorsun, ben o platformda iletişim kurmak istemiyorum ki! Benimle niye davalarla iletişim kuruyorsun? Yani Kültür Bakanı’nın mizah dergisine dava açması çok komik bir şey değil mi ya?

Son sorumu sanırım birçok kişi merak ediyordur. Penguen’de çalışmak için ne yapmak lazım?

S.E.: Şöyle şimdi insanlar biraz daha amatörken getirmeye başlıyorlar. Yani biz de zamanında öyle gittik dergilere. Biz de bakıyoruz, yavaş yavaş takip ediyoruz ve amatör sayfamızda bazen yayınlıyoruz bu işleri. Oradan birisi ileri çıkıyor. Orada hem kendi dünyası var hem çizgisi iyi hem de bunların dışında “Bu çocuk bir yere gidiyor” hissi de vermesi lazım.

E.Y.: Süreklilik önemli bir de orada. Yani dergi çıkarıyorsun sonuçta. Dünyanın en komik esprisini bul, ayda 1 tane veya 3 tane buluyorsa hiçbir değeri yok. Haftada 5 tane o komik esprilerden bulması lazım ve düzenli olarak bulması lazım. Bu esprileri 5 sene sonra da yapabileceğini hissettiğimiz anda dergide köşe veriyoruz.

Akın Aytekin 28.09.2014

WALL STREET JOURNAL

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş