Mehmet Aslantuğ ve Hande Doğandemir, Hakan Gence’ye Konuştu

0 Yorum

O konuşmayı çok sevmiyor, fazla röportaj vermiyor. Ama bize bir ayrıcalık yaptı ve uzun süreli suskunluğunu bu hafta başlayacak yeni dizisi ‘Racon’ için bozdu. Mehmet Aslantuğ ve başrol arkadaşı Hande Doğandemir’le buluştuk. Yeni projelerinden girdik, siyaset ve sansürden çıktık.

Kenan karakteri babasını kaybettikten sonra adaleti kendi dağıtıyor. Bu mümkün mü?
– Adaleti, yargıçlar eliyle mahkemeler dağıtır. Yani devlet… Doğrusu da budur. Bunun başkaca bir alternatifi düşünülemez bile! Burada çok önemli duran soru şu elbet: “Ya gecikiyor ya da taammüden dağıtılmıyor veya dağıtılamıyorsa ne oluyor?” Cevabı çok basit: İnsanlar Kenan gibilerine gidiyor!

İktidar size ne ifade ediyor?
– Oooooo! Çok çetrefil cevapları var bu sorunun.

Olsun bir yerden başlayalım…
– Çok iktidar gördü bizim kuşak, çok!  Darbelisi, darbesizi… Ve epeyce iktidar öyküsü okuyarak büyüdük biz, dünyanın her yerinden. Özgürleştirmeyen, iyileştirmeyen, umutlandırmayan ve adaletli davranmayan hiçbir iktidar, kalıcı değildir, olmadılar ve pek de hayırlı anılmadılar. Yani demem o ki, iktidar demek ateşten gömleği de giymek demektir.

Türkiye’ye dair rahatsızlıklarınız?
– Sosyal iklimin epeydir hoyratlaşması. Vicdanını kaybetmiş öfke nöbetleri, vandallıklar, pusuculuk, kolay yoldan şöhret, makam, mevki avcılığı…

Hiç kaçıp gitmek istiyor musunuz?
– Hayır! Bu ülke bizim. Hepimizin! Sorunları çözeceğiz ve birlikte yaşamanın bir yolunu bulacağız.

Ekranda içki kadehlerinin buzlanması, dekolte meselesi… Sansürler sizi korkutuyor mu?
– Üzülüyorum ama korkutmadı, korkutmayacak da! Kötü alışkanlıkları tetiklemek veya teşvik etmekle, öykünün gerçekliğini aramaya yönelik ihtiyacı karıştırmayacağımız ortak aklı bulacağız !

Otosansür uygular mısınız?
– Başkalarının hayatını taciz etmemek için kendi hayatımı kontrol altında tutuyorum elbette. Bu otosansür değil! Ben, bu özen ve dikkatle yaşayan, geleneklerini önemseyen bir kültürün çocuğuyum. Terbiyeli olmak bize binlerce yılın mirası. Bahçe kapısına kadar geçirilmediğimiz eve misafir olmaz, bahçe kapısından önce kapıyı kapatmayız mesela.

Geleceğe dair umudunuz var mı?
– Olmaz olur mu? Babayım ben, evlat yetiştiriyorum.

Çok röportaj vermiyorsunuz. Dışarıdan durgun ve sıkıcı görünüyorsunuz… Neden bu kadar ketumsunuz?
– Vay! Güzel oldu bu! Ben de diyorum, etraf niye göbek atıyor sürekli! Ben kimim, burası neresi? Valla ne desem bilemedim!

COŞKULARIM VE HÜZÜNLERİM KARADENİZ GİBİ

“İnsanlar yetiştikleri iklimlere benzer” demişsiniz. Sizin de çocukluğunuz Karadeniz’de geçmiş. Karadeniz gibi bir adam mısınız?
– Coşkularım öyledir, hüzünlerim de… Dostluklarım ve ilişkilerim Karadeniz iklimine benzemez! (Temel’e not:  İklim diyorum ha, yanlış anlaşılmasın! Havası yani, insanı değil!)

Hayatın nasıl bir dönemindesiniz?
– Dingin ama ihtiyaç halinde enerjisi yerinde adamlardanım! Şafak vakti yola da çıkar, dağ başında çadır da açarız evelallah!

Yeni diziniz Racon’un sloganı ‘Ailem İçin’. Siz aileniz için neler yaparsınız?
– Her şeyi. Son nefesime kadar!

Oğlunuz 15 yaşında. İlişkiniz nasıl?
– Bunu Can’a sormak gerek. Babam 48 yaşında vefat ettiğinde ben dört yaşındaydım. Sanırım 48 yaşına değin derin korkularla sarıldım oğluma. Nasıl sarıldıysam da öyle kaldım galiba. İyi eğleniriz Can’la. Bütün yeni nesil babalar gibi onlardan küçük bile olabiliriz, aniden!

Onun da sanata ilgisi var mı?
– Var elbette ama mimar da olmak istiyor. “İki mesleğim olabilir mi” diye sormuştu birkaç yıl önce! Bizim işlere güvenmiyor galiba!

İkiniz de oyuncusunuz. Odak noktası sadece sanat olan sıkıcı bir çift misiniz?
– Evet desem sıkıcı olmadığımıza ve aslında çok eğlenceli bir hayatımız olduğuna işaret eder miyim? Bilemedim şimdi yine!

Evliliğinizle ilgili birçok şey ortaya atıldı. Reddettiniz. Sizden ne istiyorlar?
– Bizden kimsenin bir şey istediği yok. Değirmen, öğütecek mısır bekler. Bizim durumumuzdaki ilişkilerden haber yapıp ticaretine dahil etmeye çalışır sistem. Satacak haber arar. Derdi sadece budur!

Arzum Hanım’la evliliğiniz şimdi nasıl gidiyor?
– Hiçbir zaman yıkacak kadar sarsılmadık. Bizi büyüten anne babalarımız gibi, sorunları büyütmedik! Başetmek mümkün olmasa ayrılırdık! Ayrılmak da evlenmek kadar doğaldır! Maymun iştahlı olmamak, birçok sorunu çözer.

Mutlu olduğunuzu açıklamak sizi bir süre sonra yoruyor mu?
– Böyle bir zorunluluk hiç hissetmedik! Gerçek olmayana bazen itiraz ettik, bazen de görmezden geldik. Hepsi bu.

Uzun zamandır evlisiniz. Sizin aşk tanımınız nedir?
– Her aşk kendi istisnasını yaşar!

SEYİRCİ KOLAY ÖYKÜLERİ SEVİYOR, BU KADAR NET!

 

‘Bir İstanbul Masalı’ Türk televizyonlarının fenomen işlerinden. Şimdi ‘Bir İstanbul Masalı’ dendiğinde aklınıza neler geliyor?
– Ozan’ın ne kadar yaşlandığı. (Ozan’a not: Sağa değul, kendume dedum.)

Neden artık o kalitede işlere çok fazla ulaşılamıyor?
– Reyting deneklerini incelemek gerek!

Yıllardır bir çok rol canlandırdınız. Son yıllarda kendini padişah sanıp sete kılıçla girenleri bile gördük. Sizin kendinizi role kaptırdığınız anlar oldu mu?
– İster misin bir sürü silahım olsun ve artık onlarla gezeyim! İşin şakası bir yana, birkaç istisna dışında böyle saçmalıklara yenilecek aktör pek yoktur! Bana gelince, hiç olmadı ama rolü bulursam üstüne yatabilir miyim acep!

Son dönemde ekrana yaptığınız işler reyting kurbanı oldu…
– Reyting sistemi halkı sever. Halk da merak ve entrikayı. ‘Veda’ da, ‘Ben Onu Çok Sevdim’ de iddialı öyküleri olan dönem işleriydi. Bütün dönem işleri gibi astarı yüzünden pahalıya mal oldu! Seyirci daha kolay tüketeceği öyküleri seviyor, bu kadar net!

HANDE DOĞANDEMİR: İnsanların düşündüklerini söylemek konusunda bile sindirilmeleri canımı acıtıyor

Hayatta nelerle derdiniz var?
– İnsana, hayvana, doğaya ve canlıya zarar veren her şeyle… En başta fiziksel ve psikolojik şiddetle, sonra da bir başkasının haklarına, hayatına müdahale eden zihniyetle derdim var.

E siz dertten ölürsünüz o zaman! Peki siyaset?
– Hayatımın tam ortasında duruyor.  Apolitik bir kuşak geldiğini düşünüyordum arkamızdan ama öyle değilmiş. Umarım yanılmayız çünkü bu düzeni onlar değiştirecek. Çok daha insani şartlarda yaşayabilirdik. Bir yerlerde bu düzen kurulmuşsa bir gün burada da olacaktır diye umuyorum. Hayatımın sonuna kadar da ne olursa olsun haklarımdan ve doğru bulduğum yoldan ayrılmam. Bu ülkede kadın, erkek, çocuk fark etmez herkesin aynı değeri gördüğü bir düzen için elimden ne geliyorsa yapıyorum ve yapmaya da devam edeceğim.

Peki yaşanan sansürler sizi korkutuyor mu?
– Korkutmaktan çok endişelendiriyor. İnsanların düşündüklerini söylemek konusunda bile sindirilmeleri canımı acıtıyor her insan gibi. Düşüncelerimi söylemekten korkmuyorum. Korkarsak dünyayı değiştiremeyiz ama her ne yapıyorsak da saygıyla ve kimsenin hakkını gasp etmeden yapmalıyız.

SEVGİNİN GÜCÜNE İNANIYORUM

Ankara doğumlusunuz. Siyasete ilginiz biraz da bunun sonucu mu?
–  Orada büyümüş olmanın benim insanlarla ilişkimi besleyen bir şey olduğunu düşünüyorum. Çok güzel bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirdim. Ankara, sizi güzel ilişkiler kurmaya ve yaratıcı olmaya zorlayan bir şehir. Hâlâ hayatımdaki en önemli insanlar Ankara’da hayatıma dahil olan insanlar.

Her şeyi bırakıp İstanbul’a tek başınıza gelmişsiniz. Nasıl cesaret ettiniz?
– Şimdi olsa cesaret edebilir miydim bilmiyorum. Ama çok şey yapmak, çalışmak, öğrenmek isteği ve üretme aşkıyla oldu sanırım. Ayrıca bir şeyler başarmak için o cesaretin olması ve bir yerden başlamak gerek.

‘Güneşi Beklerken’den sonra yine bir baba kız hikâyesindesiniz. Bu sizin seçiminiz mi yoksa o tip roller mi geliyor?
– Açıkçası bu sefer ‘Yağmur’ karakteri için ‘ailenin kızı’ rolü demek çok doğru olmaz. Bir baba-kız hikâyesinden çok bir ailenin hikâyesi bu. Bir babanın adaletle ve ailesiyle olan ilişkisi. Bu noktada Yağmur, ailesine çok düşkün ama aynı zamanda kendi doğrularından asla vazgeçmeyecek kadar da güçlü ve isyankâr bir karakter. Çocuklar arasında belki de babasına en çok benzeyen ama kendi doğrusu için tüm ailesini karşısına alacak cesarete sahip tek kişi.

Sizin babanızla ilişkiniz buna benzer miydi?
– Hayır. Bu çok sert bir hikâye. Dolayısıyla çok sert ilişkiler barındırıyor. Bizim baba-kız olarak yumuşacık bir ilişkimiz var. Ayrıca ben herhangi bir şey için ailemi karşıma alacak kadar gözü kara biri değilim. Yağmur, ailenin en dişli karakteri. İnatçı, isyankâr ve cesaretli. İnandığı yoldan vazgeçmemek adına ailesini arkasında bırakıp yeni bir hayat kuracak kadar da gözü kara. Ailesiyle ilgili ciddi zaafları var ama hayatta inandığı şeyler ailesinin önüne geçmiş ve onu bambaşka bir yola sokmuş. Ancak hayat planladığı gibi gitmiyor tabii ve ailesine dönmek zorunda kalıyor. İkilemleri çok olan zor bir karakter.

Ekranda bir kadın için yetenek kadar güzellik de büyük kriter… Sizin güzellik algısıyla aranız nasıl?
– Benim güzellikten anladığım kusursuz hatlar değil. Kendine güvenen, karizması olan ve doğal olan bana hep daha güzel gelmiştir. İçten gelen bir şey olduğunu düşünüyorum güzelliğin yoksa gerisi geçici tabii ki.  Dediğin gibi bir beklenti var ne yazık ki. Televizyona bir iş yapıyorsanız hem güzel hem de iyi bir fiziğe sahip olmanız önemli olarak görülüyor. Tabii bu yalnız televizyon için geçerli. Keşke bu tür kalıplar olmasa.

Karakterleriniz bir yana sizi hiç tanımayan birine kendinizi nasıl anlatırsınız?
– Duygusal diyebilirim. Sadece sevginin gücüne ve saygıya inanıyorum. Şükretmenin ve teşekkür etmenin çok büyük bir erdem olduğunu düşünüyorum.

Racon’un diğer işlerden farkı ne?
– Hem televizyona iş hazırlayıp hem de ondan bağımsız bir şey yapıyor değiliz. Ne kadar çok izleniyorsanız, o kadar yayında kalıyorsunuz! Yarış sadece kaliteye göre kurulmuyor epeydir!

Hakan Gence 28.02.2015

HÜRRİYET KELEBEK

Bir gönderi yayınlayabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir. Giriş